Gündem

Demirtaş: Ben tam olarak ne yapmışım?

"Neden ne yaptığımı delilleriyle birlikte, ekleriyle göndermiyorsunuz?"

24 Ocak 2019 13:21

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, tutuklu yargılandığı davanın 2. gününde savunma yaptı. Fezlekelere tepki gösteren Demirtaş, "Neden ne yaptığımı delilleriyle birlikte, ekleriyle göndermiyorsunuz?" diye sordu.

HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu yargılandığı davanın duruşması ikinci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’nde devam etti.

Tutuklu yargılandığı davada ‘örgüt kurma ve yönetme’, ‘örgüt propagandası’ ve ‘suç ve suçluyu övme’ iddialarıyla suçlanan Demirtaş hakkında 142 yıla varan hapis cezası isteniyor.

Demirtaş'ın savunmasından satırbaşları şöyle:

"Hukuk ile ahlak doğru orantılıdır. Hukuka saygınız varsa ahlaklısınızdır, ahlaklıysanız hukuka saygınız vardır. Madem benim yasa dışı gösteri yaptığımı iddia edeceksiniz, ben tam olarak ne yapmışım? Neden bunu fezlekeye tam olarak yazmıyorsunuz? Neden ne yaptığımı delilleriyle birlikte, ekleriyle göndermiyorsunuz?

'Örgütten talimat almışız, oturma eylemini örgütün çağrısı doğrultusunda gerçekleştirmişiz. Bu talepleri örgütün çağrıları doğrultusunda gerçekleştirmişiz.' Bunların hepsi o dönem 2011 tarihinde Diyarbakır'da ve bölgenin Türkiye'nin birçok yerinde bizim sivil siyaseti öne çıkaran, silahı, şiddeti, çatışmayı bertaraf etme gayretlerimize karşı bütün devlet içindeki kliklerin ve çetelerin yaklaşımı buydu. O dönemin iktidarı AKP ve Başbakan Erdoğan tarafından da desteklenen politikalardı. Vali dediğimiz kimdi? Benimle daha yakın zamana kadar aynı cezaevinde hapiste bulunan Hüseyin Avni Mutlu'ydu. Kendisi denetimli serbestlikten çıktı bir iki ay önce. Emniyet amirleri kimdi? 15 Temmuz'da darbeci dediklerimizdi. Bütün sahayı AKP-Cemaat işbirliği ile adeta provoke eden bir çete anlayışı ile yönetiyorlardı. Bir yandan Oslo’da görüşmeler yapılıyor, bir yandan BDP'nin yüzlerce siyasetçisi, belediye başkanı tutuklanıyor ve cezaevine konuluyor. Biz bir yandan demokratik siyaset güçlensin diye uğraşırken, savcılar ve emniyet amirleri el birliğiyle sahte delillerle her gün 50,100, 200 kişi KCK operasyonlarında tutuklandı diye içeriye dolduruluyor.

"Cemaat, AKP'nin beyniydi"

Bizler de o dönem BDP Parti Meclisi olarak aldığımız kararla hükümetin bu yaklaşımına karşı her yerde kesintisiz sivil itaatsizlik eylemleri başlatma kararını kamuoyuna duyurduk. Bu planlama bizim planlamamız olarak bir basın toplantısı ile fotoğraflarda göreceksiniz. Bir tarafımda Sayın Ahmet Türk var bir tarafımda Sayın Aysel Tuğluk, basın toplantısı ile biz kamuoyuna duyurduk. Bizim plan programımız budur, bunları yapacağız, taleplerimiz de budur. Bir siyasi program çerçevesinde başlatacağımızı duyuruyoruz. Fakat bunların kendisi zaten sivilleşmeden, barıştan rahatsız. Bakın tekrar ediyorum cemaat değil, işi sadece cemaatin üzerine yıkma kolaylığına kaçmıyorum. Bizatihi AKP’nin siyasi iradesiyle yapılan şeylerdir bunlar. Çünkü cemaat AKP’nin siyasi iradesiyle yapılan şeylerdi bunlar. Çünkü cemaat AKP'nin beyniydi. Cemaatçiydi AKP. Korumasından danışmanına, bakanından valisine, milletvekilinden il başkanına kadar.

"Bir hakimin, savcının masasında Zaman gazetesi yoksa zan altındaydı"

2011'de Diyarbakır'da, bizim sivil siyaseti öne çıkarma ve şiddeti sonlandırma gayretlerimize karşı devlet içindeki kliklerin yaklaşımı buydu. Bu, o dönemin iktidarı AKP ve başbakan olan Erdoğan tarafından da desteklenen politikalardı. Cemaate yakın olmayanın AKP'liliği sorgulanıyordu. Herhangi bir hakim ve savcının masasında Zaman gazetesi, logosu görülecek şekilde bulunmuyorsa zan altındaydı. Emniyet müdürlerinin masasında yine öyle. Bu bir kimlik beyanıydı. İşverenler, kamudan ihale almak isteyen işverenler cemaate yardım yapmadan, o dönemin valileri ‘önce gidin cemaate yardım yapın sonra gelin’ diyordu AKP'nin emri ile. Bu zihniyet iddianame hazırladı bize, bu zihniyet bunları hazırladı.

Biz ısrarla barış olsun, çatışma olmasın, bırakın sivil itaatsizlik eylemlerini yapalım, bırakın halk demokratik eylemi öğrensin, çatışma olmadan hiçbir sorun çıkmadan demokratik eylem yapılabileceğini gösterelim. Aldığımız karar bu. Diyoruz ki biz güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirmeyecek şeyler yapalım ve halk, tabanımız şuna ikna olsun, desin ki, ‘Evet, biz demokratik barışçıl yollarla da sesimizi duyurabiliyoruz.’ Bizim partide, MYK ve PM’de tartışarak karara bağladığımız perspektif buydu o dönem. Çünkü diyoruz ki biz demokratik yol ve yöntemleri öne çıkarmazsak sürekli provokasyonlarla hem ölümler artacak hem çatışmalar derinleşecek hem de sorun çözülmez hale gelecek. O yüzden biz ısrarla sivil itaatsizlik, gerilimden uzak, çatışmasız yol ve yöntemler kullanmalıyız. Ve bunları çıkıp açıkça kamuoyuna belirttik.

"AKP, cemaat ne istediyse tıpış tıpış yaptı"

Fezlekedeki suçlama abesle iştigal de, ben arkasındaki niyeti anlatmaya çalışıyorum. Bakın 8 yıl geçmiş, söylediğimiz her şey doğru çıkmış. Erdoğan ve AKP uyarılarımızı dikkate almamış Cemaat ne dediyse tıpış tıpış yapmış, bu sebeple ülke 15 Temmuz koşullarına gelmiş.

"Erdoğan, ders çıkarmamış"

Erdoğan ders çıkarmamış. Kendisini uyaranları düşman olarak görüyor içeri attırıyor, kendisinden beslenen asalaklarla iktidarda yürümeye çalışıyor. Ders çıkarmamış. Biz aynı noktadayız. Türkiye büyük bir tezgahla karşı karşıyaydı.

"Erdoğan'ın seçim kazanması usta siyasetçi olmasından değil"

Erdoğan da siyasi basiretsizliği, öngörüsüzlüğü; siyasetten, tarihten, coğrafyadan anlamayan bir siyasetçi olması nedeniyle halen hatalı politikalar uygulamaya devam ediyor. Seçim kazanıyor olması Erdoğan'ın usta bir siyasetçi olduğunu değil, sadece usta bir demagog olduğunu gösteriyor. Ne dostunu tanıyor ne düşmanını. Bizi düşman olarak kodlamaya devam ediyor. Erdoğan'ın dostu kim? Putin. Dostu kim? Trump. Müjdat Gezen düşman. Metin Akpınar düşman. Peki yurttaş kim? Bu fezleke, bu zihniyetindir. Yapmaya çalıştığımız şey demokratik siyasetti. Savcılar da çıkıyor, hakkımızda fezleke düzenliyordu.

"Erdoğan'ı översen istediğini yaptırabilirsin"

Ruslar, İranlılar, Amerikalar; pışpışlayarak, zaman zaman tehdit ederek, zaman zaman gaz vererek her istediklerini yaptırıyorlar. Türkiye içinde ve Suriye'de bütün politikalarını bir bir hayata geçiriyorlar. Erdoğan da başarılı olduğunu zannediyor. Hayır. Şunu keşfettiler; özellikle Ruslar. Erdoğan'a övgü düzersen ona istediğini yaptırabilirsin. Basit bir formül. Keşfettiler. Biz eleştirince de düşman oluyoruz. Övülecek bir tarafın yok ki. Övenler de seni kandırıyor.

"Önce kendi ülkendeki insanlarla barışmayı öğren"

Bak biz anlatmışız. Anlattığımız her şey fezlekeye dönüşmüş. 'Yanlış yapıyorsun' demişiz. Kendi ülkendeki insanlarla el ele ver. Önce kendi ülkendeki insanlarla barışmayı öğren. Biz Erdoğan'a yağ çekmiyoruz diye düşman olarak görülüyoruz. Onu en sert şekilde eleştirenlerden biriyim. Bu, Erdoğan'a özel bir kastım olduğundan değil. Çok büyük hatalar yaptığını görüyorum, uyarıyorum. Her uyarım örgüt propagandası, Cumhurbaşkanına hakaret...

"Erdoğan artık ittifak yapmadan iktidarda kalamıyor"

Erdoğan da zannediyor ki, bunu yapan yargı kendisini koruyor. Hayır, korumuyor. Aksine, bu şekilde zayıflatılıyor. Bakın, Erdoğan'ın iktidarı kendi elinde değil artık. İttifak kurmadan iktidarda kalamıyor.

"Biz kimseye kredi dağıtmıyoruz"

Biz gerçekleri söylediğimiz için cezaevlerine doldurulduk. Kayıp mı ettik, kaybetmedik. Çünkü arkamızda halk gücü var. Rantsız, çıkarsız, hesapsız. Biz kimseye kredi dağıtmıyoruz. Bizimle birlikte olanların payına düşen şey hapishanedir, gazdır, coptur ama on milyonlarca insan bizi terk etmiyor. Çünkü biz barışı savunduk.

"Kellemiz gitse de boyun eğmeyeceğiz"

Boyun eğmeyeceğiz. Güçlüdür, yargı emrindedir, basın emrindedir, bürokrasi emrindedir, güvenlik güçleri emrindedir diye hak bildiğimiz yoldan şaşmayacağız. Kellemiz de gitse şaşmayacağız. İnanıyoruz, bu ülke düze çıkacak. Demokrasi kurumsallaşacak.

"Taleplerimin arkasındayım"

Elimdeki imkan bu. Bu benim direnişimdir. Partim Meclis'te direniyor, halkımız sandıkta. Bizim direniş yolumuz budur. Beni tutukladınız diye bunları söylemekten vazgeçmiyorum. Taleplerimin arkasındayım.

"Fezlekede delil diye bir başlık yok"

Delil diye bir başlık yok. Savcı bu fezlekede, 'Şu delillere dayanarak dokunulmazlığının kaldırılmasını istiyorum' dememiş. Ve bu, Meclis'e gelmiş. Biz nasıl bir ülkeye dönüştük ki, yargı ve Meclis bu kadar seviyesiz olabiliyor? Muz cumhuriyeti işte. Sonra da, 'Toplum niye bu halde?' Niye bu halde olmasın ki? Haberleri izlemekten utanıyorum artık. Nasıl bu halde geldi bu toplum? Başka yerde 1 yılda yaşanmayacak şey, burada 1 haftada yaşanıyor.

O günkü konuşmam haklıdır, meşrudur. Terör faaliyeti değildir. ‘Bu savcı bana dava açar, Erdoğan beni içeri atar’ dememişim. ‘Biri çıkar, beni öldürür’ dememişim. Korkmamışım. Allah'tan başkasından da korkmamışım. Bu fezlekeye dair söyleyeceklerim bunlardır."