02 Şubat 2016 15:25
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Güneydoğu'daki operasyonlara ilişkin olarak, "Bekir Bozdağ var ya; bir bakmışsınız terör örgütüne yardım ve yataklıktan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin önünde" dedi. “Adalet Bakanı da adaleti sıfır. Savcı mısın, yargıç mısın?" diye soran Demirtaş, "Hakkında açılmış bir soruşturma bile yok. Mahkemelere talimat verecek şekilde iş yapıyor. Bir milletvekilinin terörist olma kararını veriyor. İtham ediyor demiyorum. Karar veriyor” dedi.
Demirtaş, Şırnak'ın Cizre ilçesinde bir bodrum katındaki yaralılar için "Velev ki orada direnişte olan yaralılar var, ambulansın gitmemesi için hukuki gerekçe oluşturur mu. Binaların önü tamamen çöktü, şu an içeride 6 cenaze var" dedi.
Demirtaş, partisinin grup toplantısında milletvekillerine hitap etti.
Demirtaş'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
“56 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 350 gün yasak uygulandı. Biz bu toplantıyı gerçekleştirirken, Sur’da 60. gününde, Cizre’de 51. gününde sokağa çıkma yasağı devam ediyor. Bir coğrafyanın tamamı, dönüşümlü olsa da 20 ayrı ilçede özgürce evinden, penceresinden bakamaz hale getirilmiş durumda. Sokağa çıkma yasağı değil, pencereye çıkamaz durumda yaşatılmaya zorlanıyor.
“Abartmak için söylemiyorum, oturma odasında oturamıyorlar. Banyosunda, bodrumunda yaşamak zorunda bırakılıyor. Herhangi bir patlayıcı madde evin içine girebilir. Çoluk çocuk demeden katledilebilirler.
“Aylardır bunu yaşayan, dünyaya anlatılmaya çalışılan bir şey yaşıyoruz. Örneğin evinize havan mermisiyle ölebilirsiniz. Bununla bitmiyor, akşam saatlerinde de havuz medyasında ya “teröristler öldürüldü” ya da “teröristler tarafından öldürüldü” haberleriyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Ölmek de öldürülmek de bunların içini soğutmuyor. Ölmekle kalmıyorsunuz, cenazenizi alamıyorsunuz. Cenazeniz evin içinde çürüyor, defnetmenize izin vermiyorlar.
“Günlerdir ahlak dışı, vicdanlık dışı, kanun demiyorum, bunlarda kanun yok. Cumhurbaşkanından kaymakamına kadar “mevzuata uymayın” sözleriyle hareket ediyorlar.
“Cizre’de Faysal bey durumu anlatıyor. Durumu anlayanlar buna yüreği yananlardır. Bir kısım insan da bunlara inanamıyor, ihtimal vermiyor, yalandır, iftiradır. Devletimizi karalamak için geliştirilmiş propagandadır diye düşünüyor. Böyle bir muameleyi hiç kimse yapmaz diye düşünüyor.
“O aklınızın, hayalinizin, vicdanınızın almadığı tablo var ya her gün her saat yaşanıyor. Cizre’de durum budur. Bir bodrum katında 6 cenaze, 28 insanın yaralıyken geldiği durum. 3-4 can kaybı vardı, susuzluktan cenaze 6’ya çıktı.
“Dün itibariyle 11 kadın aralarında onların anneleri var. Binaya yüz metre yanaştılar. Annelerin aktardığı bilgi, binanın ön tarafı çökmüş durumda. Üç gündür oradaki insanlardan haber alınamıyor. Sağlar mı, başka yere mi gittiler bilemiyoruz. Güvenlik güçleri Heronla izliyorlar bize bilgi vermiyorlar. Tek bir bilgi kırıntısı yok. Efendim ambulans gidince ateş açılıyor. Anneler gitti ne oldu. Binanın önünden anneleri gözaltına aldı. Ama ambulans giremiyor. Binanın önünde polisler duruyor, kimseyi yanaştırmıyor.
“Biz diyoruz ki, bilgilerimiz yanlış olabilir. Bunların yanlış olduğunu ortaya çıkaracak bir şeyler yapın. Biz yalan söylüyorsak bunu ispatlamak birkaç dakikalık iştir. Niye yapmıyorsunuz? 11 gün. Diyorlar ki binada silahlı insanlar var. Velev ki direnişte olan yaralılar var. Direnişte olup olmaması, bir yaralıya ambulans gitmemesi için ahlaki bir durum oluşturur mu? Böyle bir insanlık dramıyla karşı karşıyayız.
“Bunu yapabilen bir siyasi anlayış her şeyi yapabilir. 500 bin, 1 milyon sivilin ölmesi, bu iktidarın asla umurunda olmaz. Bunlar için ahlak diye kanun diye bir şey kalmamış, sıfırlanmış. Bunlar alt limit.
“Sonuç ne olacak öğreneceğiz. Nusaybin’de Giremira köyünde binlerce insan yürümek istiyor, onlara müdahale ediliyor. Zannediyorlar ki bu siyasi kararlar zaferle sonuçlanacak.
“HDP, eşit, adil, birlikte yaşamak isteyenlerin partisidir. Ben bir Kürdüm, dünyasını da ruhunu da iyi bilirim. Fakat Türk halkına seslenmek istiyorum. Şu anda olup bitenler, Türk halkının yararına çıkarına değil. Geleceğini kurtaracak operasyonlar değil.
“Orada yaşamını yitiren her insan bizim çocuklarımızdır. Orada yaşamını yitirenler, Türk de, Kürt de, asker de PKK’li de polis de sivil de olsa bizim çocuklarımızdır.
“Eğer iktidarın Saray’ın geleceği çocuklarımızdan değerliyse, diyecek hiçbir şeyimiz yok. İdealleri olabilir, davası olabilir bunlara saygı duyarız. Davam Saraydır diyen varsa, lütfen bunu açıkça ifade etsin, vatanın bölünmesi için uğraşıyoruz demesinler. Böyle bir durum yok ortada. 7 Haziran’dan beri bir saray darbesi var, devrilmiş müzakere darbesi var, başkanlık rejimi altında dikta rejimine çevrilmiş bir iktidar var.
“İlla AKP’ye isyan edin, oy vermeyin diye söylemiyorum. Olup biteni anlayın tercihe siz karar verin. Sur’da. Silopi’de, Hakkari’de yapılanlar yapılması düşünülenler Kürt’ün dünyasında derin bir kırılmaya yol açıyor. Sur’da yıktığınız her ev, Cizre’de patlatılan binalar İstanbul’da duygu kırılması yaşıyor. Sessiz kaldığınız için hükümet bunları yapıyor.
“Hayır bu ülkede barışın sesini istiyoruz duygusunu yükseltmek için yapmalısınız. AKP devletinin, topyekün düşman ilan ettiği Kürtlere açtığı savaş var. Türkiye’de de Suriye’de de bunu yapıyor. Barış isteyen, müzakere etmek isteyenlere karşı tank, top atışı yapılıyor. Uzatılan el geri çevriliyor, masa devriliyor.
“Ortadoğu’da gelecek yüzyılın stratejik işbirliğine hazır bir Kürt halkı var. 50 milyonu bulmuş durumda. Ortadoğu’nun 4. büyük halkı.
“Geçici, birbirini kandırmaya dönük değil, kalıcı işbirliği yapmalıyız. Ülkelerimizin özgür demokratik birliğini kurmak zorundayız. Sınırları parçalayarak değil, aramızdaki yapay sınırları anlamsızlaştırarak kardeşleşelim diyoruz.
“Bir tarafta uzatılan el var, bir tarafta da bütün bunları kendi başkanlığı için kullanmak isteyen taraf var. Biz geleceği özgürce, adil, eşitçi yeniden halklar bahçesi olarak kurmak istiyoruz dedi Kürtler. Bu vatan ortak vatandır, bütün halkların çektiği acılar üzerine kurmuşsak, herkes eşit olmalı diyerek bu süreç başladı. Ne Gürcüyü, ne Lazı, ne Ermeniyi ötekileştiremezsiniz.
“Ortak vatan deyince bazıları, bunu anonim şirket ortaklığı gibi mi algılıyor bilemiyorum. Yüzyıl öncesinde Kürdistan diye bir coğrafya, Osmanlı eyalet sisteminde vardı. Osmanlı bölünüp parçalanmadan bugün Başbakan’ın karşı çıktığı terörist dediği PYD’de var ya Rojava’dan seçilmiş milletvekilleri Ankara’da milletvekiliydi. Musul’dan, Kerkük’ten gelenler vardı.
“Biz bütün bunları sağduyulu sabırlı, birbirini anlayacak şekilde tartışamazsak, çözebileceğimiz hiçbir şey yoktur. Türk milleti anlamamakta ısrar ettiği müddetçe Kürt sorunu çözülemiyor. Ortak vatan derken, hepimiz bir şey katmışız diyoruz, topraklarımızı birbirine karmışsak, tarihimizi birbirine karmışsak eşit yaşayalım. Birlikte yönetelim, birlikte üretelim. Benim çocuğum da anadilde eğitim yapsın, kim istiyorsa anadilde eğitim yapsın.
“Ortak dilimiz Tükçe olsun kimsenin bir sıkıntısı yok. Tek bir Kürtçe kelimeye bile her yerde büyük bir saldırı varken, nasıl eşitlikten, kardeşlikten, adaletten söz edeceğiz. Kürt sorununun temeli budur. Kürde hem kardeşiz diyeceksin, ama Meclis’te tek bir kelime Kütçe konuştu diye hakaret edeceksin, tutanaklarda “X dil” diyeceksin.
“Birileri milliyetçiliği kışkırtmak, şovenizmi kışkırtmak oy toplamak için savaş başlatacak. Bu vatan savunması değil, bunu anlatmaya çalışıyoruz.
“Cizre’de yapılan tartışmalarla birlikte Adalet Bakanı çıkmış, milletvekilimizi teröristlere yardım ediyor diye hedef gösteriyor. “Kanlı teröre elçilik yaptı” dediğiniz Tahir Elçi’ye ne oldu? Sonu ne oldu? 40 gün sonra katledildi. Bu linç ortamında infaz ettirdiniz. Şimdi Faysal Sarıyıldız’a aynısını yapıyorlar.
“Adalet Bakanı da adaleti sıfır. Savcı mısın, yargıç mısın? Hakkında açılmış bir soruşturma bile yok. Mahkemelere talimat verecek şekilde iş yapıyor. Bir milletvekilinin terörist olma kararını veriyor. İtham ediyor demiyorum. Karar veriyor.
“Bütün bu olup bitenler, iç hukukta, uluslararası hukukta ağır suçlardır. Adalet Bakanı vekillerimiz terörist diyor ama gün gelip devran döndüğünde kimin terörist olduğu görülecek. Açık bir şekilde katliamlar yapanlar bu iş sonsuza kadar böyle sürecek sanıyor.
“Bosna’da, Libya’da, Ruanda’da katliam yapanlar bir dönem, Uluslararası Ceza Mahkemesi önünde yargılandı. Onlar bu katliamı yaparken Sudan gibi yerlerde de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin adı yoktu. Yıllar geçti, insanoğlu mücadeleyle uluslararası ceza mahkemesi diye bir mekanizma kurdu ve bu katliamcıları yargılamaya başladı. 10 yıl sonra daha ileri yargılama mekanizmaları çıkacak.
“Günü geldiğinde bugün atıp tutan Bekir Bozdağ var ya, bizi hedef gösteren, bir bakmışsınız terör örgütüne yardım ve yataklıktan ceza mahkemesinin önünde. Saray’dan korktuğunuz yarısı kadar Allah’tan korkuyorsanız, bilin ki bu dünyada da öbür dünyada da bunun hesabı sorulacak. İktidardan düştükleri gün yargılanacaklar.”
“Devletin en küçük en işlevsiz kurumu, parlamentodan iyi çalışıyor. Artık parlamento işlemeyen bir kurula dönüştü. Bu hafta kapalı. Cenazeler Türkiye’nin her yerine gidiyor. Ama meclis tatilde. Niye seçildiniz, ülkenin sorunlarını tartışmayacaksak, bu maaşlar bize niye ödeniyor. Ülke sorunlarını çözemiyorsak, o maaşlar bize haram olsun. Niye seçim yaptık o zaman. Söz vermediniz mi? Tek başına iktidar olursak, istikrar olacak demediniz mi?
“Ya istikrar ya kaos dediler ya. Şimdi ya başkanlık ya kaos diyorlar. Başkanlık elde edilene kadar yapacaklar. Parlamento sistemi tıkandı. Şili’ye gitmiş rahat durmuyor. Parlamento olur ya bir şey yapar diye oradan konuşuyor. “Başkanlık dışında hiçbir şey yapılmasın” diyor. Şili’den bağırıyor, “bunların dokunulmazlıklar niye kaldırılmadı” diyor.
“Milletvekillerimiz sokakta gazla boğuşuyor. Ne dokunulmazlığı. Dokunulmazlık sizde, bizde değil ki. Özgür olalım senin de bizim de dokunulmazlığımız olmasın. Ama bir şartımız var, adalet istiyoruz. Çıkalım canlı yayına sen başkanlığı savun biz özerkliği. Bakalım halk hangisine ikna oluyor. Kürdistan dedik diye parlamentonun tavrına bakın kıyameti koparıyorlar.
“Şimdi bir şahsı dinletmek istiyorum. (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmiş yıllarda “Meclisten Kürdistan denildiğini duyacaklar’ ifadelerini kullandığı konuşma dinletildi.)
“Böyle bir tutarsızlık olur mu? Bunlar söz konusu olunca, evet olur. Fi tarihinden söz etmiyoruz. Bunlar tarihi gerçeklerdir. Doğru söylüyor bazen. Bozuk saat gibi iki kere doğru gösteriyor. Ne oldu peki? Biz şimdi özyönetim, özerlik dediğimizde tarihe biz uymuş oluyoruz. Kürt ve Kürdistan halkı ta Selçuklu döneminde var. Özgürce konuşamıyoruz.
“Özyönetim diyenler içeri atılacak. Ama başkanlık savunmak serbest. Başkanlığı savunmamak yasak. Bir tek canlı yayına çıkalım. Başbakan ve Cumhurbaşkanı gelebilir. Noktayla virgül. Gelsinler bütün halkımız dinlesin, tartışalım.
“Sanki adil bir ortam varmış gibi davranarak da bir aldatmacayı kabul etmeyiz. Medya üzerinde bu kadar baskı varken, ortada eşit bir yarış yoktur. Şu konuşmamızı canlı verecek bir iki tv kanalı kaldı. Bırakın akşam haber yapacak kanal kalmadı. Yarın gazetelerde birkaç gazetede görürsünüz. Şili’deki konuşmayı 30 kanal canlı verir. Sahipleri evlerinde ayağa kalkarak önlerini ilikleyerek dinlerler.
“Böyle bir ortamda nasıl yeni bir anayasa tartışması yapacağız. Herkes bedel ödüyor. Medya patronları da mensupları da göze almalı. Başka türlü suça ortak olmaktan kurtulamazsınız. Gerçekleri yazın, bedel ödemeyi göze alın. İşten atılabilirsiniz, hapse atılabilirsiniz. Ama bütün bunlar ülkemizin çocuklarımızdan daha kıymetli değildir.
“Teslim olmayan muhalif medyayı, mensuplarını kutluyorum. Böyle zor dönemde faşizme karşı yan yana durmak lazım. Ana ilkelerde blok şekilde davranmak lazım. Çocuklarımızın ülkemizin ortak geleceğini kurmak istiyorsak faşizme karşı blok oluşturmak zorundayız. Ben buradan muhalif medyaya sahip çıkılması çağrısı yapıyor.
“Birgün gazetesi kampanya yapıyor. Gündem gazetesine sahip çıkmalısınız, Evrensel gazetesine sahip çıkmanız lazım, Cumhuriyet gazetesine, doğruları yazan kim varsa yanında durmak lazım. Bedel ödüyorlar. Çünkü bunların patronu yok. Parababaları çıkarmıyor, halkın yayın organları. Oluk oluk devlet hazinesinden gazetelere para akıtılıyor, halk da kıt kanaat yayınlananlara sahip çıkmalı.
“Buz gibi faşizmle karşı karşıyayız. Sur ve Toledo örneği tesadüf olarak verilmiş değil. Toledo düştükten sonra Franko faşizmi başlıyor ve Toledo faşizme karşı mücadelenin simgesi oluyor. Başbakan “Sur’u düşürüp Franko olmak istiyorum” diyor.
“Tarihi günlerde geçiyor. Franko Toledo’yu düşürdüğünde faşizm başlatmıştı, çok ağır bedeller ödendi. Ülkemizin Franko’suna izin vermeyelim. Faşizme karşı direnelim ki çocuklar artık daha fazla bedel ödemesin.
“Yarın bir gün devran döndüğünde kim terörist kim değil ortaya çıkacak. böyle açık katliamlar yapanlar zannediyorlar ki bu böyle sürecek. IŞİD’e, El Nusra’ya, Ahram-u Şam’a giden silahlar gün gelir dosyalara dönüşür. Dosya bu dünyada da kabarık, öbür dünyada daha kabarık. Bu dünyada yırttınız öbür dünyada nasıl yırtacaksınız. Bunların hesabı sorulacak
“Bosna’da, Ruanda’da, Rusya’da katliam yapanlar, bir dönem muktedirken, bütün dünya bize bağlı diye düşünenler uluslararası ceza mahkemeleri önünde yargılandı. Onlar bu katliamları yapılırken Sudan gibi yerlerde uluslararası ceza mahkemesi yoktu, bütün bu katliamcıları yargılamaya başladı.
“Bugün bu var. 10 yıl sonra ne olacak, daha ileri yargılama mahkemeleri olacak. Bekir Bozdağ bir bakmışsınız, terör örgütlerine yardım yataklık suçlamasıyla mahkeme önünde. Olmayacak diye birşey yok. IŞİD, El Nusrayla ilişkilerinin olduğu dosya gider.
“Saldırı altında olanların tamamına yakını dimdik ayakta. Hükümetin savaş politikası çökmüştür. Ortada bir zafer yok tam bir hezimet var. “Çatışma bitti, terörü temizledik” diyorlar hepsi yalan. Keşke savaş bitse, barışa dönülse.
“Zafer dediğiniz kendi ilçene asker polis sokabilmek insanları öldürebilmek midir? Peki yarın ne olacak? Duvarlara “Türkün gücünü göreceksiniz” yazmak mıdır zafer. Bunların hepsi yenilgi psikolojisidir. Göz göre göre bir halkı düşman ilan ettiniz.
“Alevi örgütleri açlık grevi yapıyor hepsini kutluyoruz. DİK Allah rızası için oruç tutuyor, hepsini kutluyoruz. Sağlıkçılar yoldalar, binlerce aydın “biz gidelim yaralıları alalım” diyor bunların hepsi kardeşlik sesidir. “Bunlara etek giydiririz” diyorlar. Daha önce de kadınlara hakaret ettiler.
“İstedik ki onlara anneleri, eşleri söylesin. Annesi oğluna şunu söylesin: “Oğlum etek giymek bir hakaret cümlesi değildir, bak ben etek giyiyorum. Etek giyenler seni doğurdu.” Biz bunu hakaret olarak almıyoruz, kadına karşı haksızlıktır. Bunun cevabını biz vermeyelim AKP’nin kadın bakanları var çıksın onlar desin.
“Halkın öfkesinin yoğun bir biçimde kabardığı bu günlerde barış demenin zorluğunun farkındayız. Bizim daha büyük felaketlerden kurtulmamızın yolu budur. Bu çizgide ısrarcı olmalıyız. HDP barışçı ilkeli duruşunu koruyacaktır.
“Leyla Zana yemin etmezse olmazmış. Niye yemin etmeyince barış konuşamıyor mu insanlar. Senin Sarayındaki herkes yemin mi etmiş. Muhtarlar yemin mi etmiş sürekli onları çağırıp hakaret ediyorsun.
“Leyla Zana ben eksik yemin etmedim fazla yemin ettim diyor. Yemin etse de etmese de arkasındayız. Milletvekilleri olarak tek sesiz, buradan kimseye ekmek çıkmaz. HDP sahada halkı ile birlikte parlamentoda halkın sesi olarak ilkeli duruşunu sürdürecektir.”
© Tüm hakları saklıdır.