Gündem

'Demirel Erbakan'ın yanında uyumuş'

Can Dündar, Güneri Cıvaoğlu'nun yıllar önce zirve hâkayesini anlattığı yazısını köşesine taşıdı

05 Haziran 2012 18:55

Can Dündar
(Milliyet, 5 Haziran 2012)

 

Zirveden beklenen

 

Yıllar önce Güneri Cıvaoğlu öyle bir zirve hikâyesi yazmıştı ki, ne zaman iki lider bir odaya kapanacak olsa onu hatırlarım.
Sene 1980... Darbeye beş var.
Demirel’in azınlık hükümeti Erbakan’ın kerhen desteğiyle sürüyor. Erbakan, desteği her an çekebileceğini söylüyor. Kriz başgösteriyor.
Tam bu aşamada Erbakan-Demirel buluşuyor.
Görüşme 3 saat sürüyor.
Demirel çıkışta “Bunalımı aştık” diyor. Türkiye rahatlıyor.
Erbakan mı?
İşin aslını yıllar sonra Güneri Cıvaoğlu’na anlatıyor:
“Aslında çok şey konuşmadık. Süleyman içeri girdi. ‘Necmettin çok yorgunum, şöyle bir uzanayım’ dedi. Odamda uzun bir kanepe vardı. Ayakkabılarını çıkardı. Uzanıp yattı. Biraz uyukladı. Sonra şurdan burdan konuştuk. İki eski arkadaş, güzel güzel sohbet ettik. Birkaç saat böyle geçti. ‘Hay Allah razı olsun, biraz açıldım’ dedi. Ayakkabılarını giydi, öpüştük, çıktı.”

* * *
Hayır, “Yine böyle olacak” demek istemiyorum. Sadece gerdek kapısı bekler gibi heyecanla zirveden sonuç bekleyenlere, boş hayallere kapılmamalarını tavsiye ediyorum.
Evet, en sıkıcı diyalog, en yakıcı polemikten iyidir.
Diyalog, her çözümün işaret fişeğidir.
O yüzden CHP liderinin randevu talebi ve Başbakan’ın “Buyursunlar” davetiyle filizlenen buluşma, yüklene yüklene trafoya dönüşmüş toplumda bir iyimserlik rüzgârı estirmiştir.
Somut bir sonuç çıkacağına inanmasak da tebessüm eşliğinde bir el sıkışmanın bile, liderlerin grup sövüşmeleriyle her salı biraz daha gerilen halk için bir stres topu işlevi göreceği kesindir.
Yarınki zirvede iki lider, “ne yapmalı”dan önce “ne yapmamalı”yı görüşse, “Birbirimize senli benli hitaplarla efelenmeyelim”, “Sesimizi yükseltmeyelim”,” “Hakaret etmeyelim”, “Huzur isteyen şu milleti yok yere germeyelim” uzlaşmasında birleşse iyi olmaz mı?

* * *

Doğrusu ben, zirvenin savaşı bitirme ihtimalinden çok, tansiyonu düşürme potansiyelini önemsiyorum.
Asıl önemsediğim ise, CHP’nin Kürt sorununda çözüm için ön almaya çalışması...
Yeni olan bu...
CHP, her ne kadar Erdal İnönü devrinde, soruna ilişkin en radikal raporlardan birine imza attıysa da yıllar yılı konuya uzak durdu; ilgisizliğinden yakınanlara da, sonradan rafa kaldırdığı bu raporu sundu.
Şimdi AK Parti’nin “Kürt sorunu yoktur” noktasına geldiği, milliyetçi oylara yöneldiği noktada CHP’nin konuya sahip çıkması, daha önce İmralı’dan da seslendirilen “Akil Adamlar” önerisini, Meclis’te komisyon projesini ortaya atması, çok önemli... Hem CHP, hem de Kürtler açısından...

* * *

Dün gelen 3 şehit haberi, konunun hâlâ kan gibi sıcak olduğunu, kaybedilen her dakikanın yeni canlara mal olduğunu gösteren bir alarm ziliydi adeta...
İki lider, yarın bunun bilinciyle oturacak masaya...       
Dileyelim, zirve zırva haline gelmesin, eski uyuklamalı zirveler gibi boşa umut vermesin. Barışa ve çözüme hizmet etsin.
NOT: 3 Haziran tarihli “Diyarbakır’da Hüsran” başlıklı yazımda, İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır temsilcisi Selim Ölçer yerine yanlışlıkla “Dr. Rüstem Erkan” adı yazılmıştır. Alıntılanan sözler, Selim Ölçer’e aittir. Düzeltir, özür dilerim.