Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Timisi, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Tunceli’de bir vatandaşın elini öpmesiyle ilgili olarak, “Öyle eğildi ve o dedenin eline niyaz etti. Onu görünce samimiyetle ifade edeyim ‘bir ışık var’ dedim. Milletvekilleri, bazı dergahların dedeleri, bilim kurulları mensupları vardı. Kompozisyon çok güzeldi” dedi.
Timisi, Davutoğlu’nun “Aleviler CHP’ye nasıl oy veriyor, anlamıyorum” sözleriyle başlayan tartışmayla ilgili olarak da “Alevi toplumu kent yaşamından uzaklaştırılmış, bir nevi can telaşına düşürülerek kırsala terk edilmişti. Köylerinin geneline bakacak olursak kuş uçmaz kervan geçmez yerlere kurulmuştur. Alevilerin CHP’ye oy vermesinin özü de buradadır. Aleviler, Atatürk ve Cumhuriyet’le birlikte inançlarından dolayı kınanmayacakları bir ortama, vatandaş olarak anayasal haklara kavuştular. Sadece bu bile bu toplumu Atatürk’e dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi'ne yakın tuttu” diye konuştu.
Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Timisi, Yeni Şafak gazetesinden Nil Gülsüm’e konuştu.
Nil Gülsüm’ün Mustafa Timisi’yle yaptığı söyleşi şöyle:
Türkiye Birlik Partisi’nin genel başkanlığını yaptınız. Bu parti nasıl kuruldu?
Alevi kökenden gelmiş, bu ayrılığın, yanlışlığını sıkıntılarını iç dünyamda hissetmiş; barışın gelmesi için gayret gösteren biriyim. En başından beri, içinden geldiğim dışlanmış, yasal, demokratik hakları ötelenmiş toplumun kimlik ve insan haklarına dayalı taleplerinin mücadelesi içinde oldum. 63’ten bugünlere kadar bu mücadelem sürdü. Partilerimizden yeterli ilgiyi görmediğimizden yeni bir oluşumu gerekli gördük. 1966'da Birlik Partisi kuruldu. Memleketim Sivas’tan aday oldum ve milletvekili seçildim. İlk genel kurulda da partinin genel başkanı oldum. Sekiz milletvekilimiz vardı ve böylece parlamentoya girdik.
'Demirel tebessümle izledi'
Meseleyi Meclis'e taşıma imkanı oldu mu?
Zaman zaman getirmeye çalıştık. 70 bütçesinde söz aldım. İnançsal, kültürel grupların da bütçeden yeterli pay alması gerektiğini söylerken “Alevi yurttaşlarımızın da talepleri var” dedim. Adalet Partisi grubu “Bölücülük yapıyorsun” diye ayaklandı. Kürsüyü işgal etmeye çalıştı. Sayın Demirel de tebessümle izliyordu.
Siz ne yaptınız bu tepki karşısında?
“Beyler, Sayın başbakan; yaşayan toplumsal bir gerçeği dışlayarak, inkar ederek sorun çözülmez. Ben buradayım ve bir Aleviyim. Şimdi çözülmezse ileride çok daha büyük bir sorun olarak gelecektir. İşte o zaman huzur bozulur, toplumsal bütünlük tehlikeye girer” dedim. Eğer o gün bu talepler devleti yöneten hükümetlerce dikkate alınsaydı bugün AK Parti’nin karşı karşıya olduğu birçok sorun çözülmüş olurdu. Birçok sorun oldu, kan aktı. Gerekenler yapılsaydı, toplum sıkıntıları yaşamazdı.
'Toplum tahrik edildi Madımak geldi'
Aleviler siyasal olarak nasıl yapıya sahip?
İdeolojik, fraksiyonel, marjinal bir takım görüşler olabilir; ancak Alevi toplumumuzun bu ülkenin bütünlüğüyle, bayrağıyla, değerleriyle, Sünni yurttaşlarla kesinlikle problemi yoktur.
Bu sorunlar nasıl çözülür?
Orası benim memleketim, iki dönem milletvekilliği yaptım. Ramazan’da oruç tutmadığım zamanlarda su içtiğim, misafir ağırladığım oldu. Ve bir hemşehrilerimden de en ufak bir kötü söz işitmedim. Ama ne zamanki hükümet yansız kaldı, o zaman toplum tahrik edildi ve Madımak olayı yaşandı. İktidarların ağızlarından çıkacak sözlere çok dikkat etmeleri lazım.
'Sürece dair umudum, güvenim var'
Çatışmanın geride kalması için ne yapmalı?
Bugün geldiğimiz nokta artık bilimin, objektif değerlerin devlet düzeninin ön gördüğü kurallar var. Toplumda bugün var olan tüm farklılıkları zenginlik olarak görmek lazım. Nefret dilinin kırılması lazım. Bu yapılacaklar da devlete, hükümete düşüyor.
Sürece güveniniz, umudunuz var mı?
(Gülerek)Bu soruyu bana bizimkiler de soruyor. ‘Umudum güvenim var diyorsun da yarın yanılmayasın. Yanılırsan hem üzülürsün hem de bizi yanılttığın için ayrıca üzülürsün’ diyorlar. Sürece dair umudum, güvenim var.
'İslâm dairesindeyiz'
Alevilerin CHP’ye olan desteği nerden kaynaklanıyor?
Alevi toplumu kent yaşamından uzaklaştırılmış, bir nevi can telaşına düşürülerek kırsala terk edilmişti. Köylerinin geneline bakacak olursak kuş uçmaz kervan geçmez yerlere kurulmuştur. Alevilerin CHP’ye oy vermesinin özü de buradadır. Aleviler, Atatürk ve Cumhuriyet’le birlikte inançlarından dolayı kınanmayacakları bir ortama, vatandaş olarak anayasal haklara kavuştular. Sadece bu bile bu toplumu Atatürk’e dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi'ne yakın tuttu.
Alevilik İslam dışı diyenler de var. Bu yaklaşım için ne dersiniz?
Türkiye’nin en ücra yerindeki Alevi köyünü bilen bir kimse olarak tam yetkiyle söylüyorum ki büyük çoğunluğu İslam dairesinin içindedir, hepsi Müslümandır. Alevilik İslam öncesi bazı kültür ve değerlerini, İslam halkası içinde devam ettiriyor. İslam dışı değildir, onun da Allah’a, Peygamber’e inancı vardır. Hz. Ali’yi diğerlerinden fazla tutmasının sebebi Peygamber'in vasiyeti sebebiyledir. Zulme uğradığı için tutuyor. Bu da bizim yapımıza, fıtratımıza uygun.
'Davutoğlu literatüre hakim'
Çalıştaylar sonrası süreç uyudu. Sayın Davutoğlu süreci tekrar uyandırdı. Davutoğlu’nun Hacı Bektaş’taki konuşmasını izledim. Fevkalade güzel bir konuşmaydı. Davutoğlu duyarak, içten konuşuyor. İrticalen, hissederek konuşuyor. Dikkatle dinledim, terminolojiye de hakimdi. Bu terimleri içselleştirememiş bir kişi, ‘divana durdum’, ‘buradan ruhsat almaya geldim’, ‘pirin huzuruna geldim’ diyemez. Bu güzele işaret dedim. Dersim’e gitti, orası da çok iyi geçti. Ama şu dedenin eline varması ne kadar türap ve tevazu. İnsan büyüdükçe tevazu sahibi olmasına biz Aleviler ‘turap’ deriz.
'Bir ışık var dedim'
(Davutoğlu) Öyle eğildi ve o dedenin eline niyaz etti. Onu görünce samimiyetle ifade edeyim ‘bir ışık var’ dedim. Milletvekilleri, bazı dergahların dedeleri, bilim kurulları mensupları vardı. Kompozisyon çok güzeldi. Ayrıca Ahmet Bey’in hanımı da toplantıya katıldı bu da çok önemli bir hareketti. ‘Muhabbet sofrasına çağırdım’ sizi dedi. Bu ne kadar güzel bir söz. Altı buçuk saat Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile yapılan toplantı güzel bir samimiyettir. Şimdi ben buna inanmayayım da ne yapayım.
'Alevi diye cenaze namazı
bile kılınmayanlar oldu'
Geçmişte camilerde hutbelerde, fetvalarda Alevileri de dışlayan yanlış sözler olurdu. Malatya’da avukat arkadaşımız 60’lı yıllarda vefat ettiğinde ‘Bu Alevidir, Kızılbaştır’ diye camide namazını kılmadılar. 50’den sonra gelen hiçbir hükümet bu meseleye ciddi yaklaşmadı. Bugün bir genişlemeye, esnemeye doğru gidiliyor. Cemevlerinin masraflarının karşılanması gibi uygulamalar çok kolay düzenlenebilir. Kamuoyu da çok olumlu karşılıyor. Muharrem ayında mükemmel mersiyeler okunuyor. Ben heyecan duyuyorum. Geçmişte halk ozanımız bir Alevi ozanının şah beyitini söyleyemiyordu. ‘Ya Ali’ değil de ‘Ya Yar’ diye değiştirip okuyordu. Bunlar hep yaşandı ama şimdi mükemmel. Alevi oruçlarına devlet mensupları katılıyor. Bunlar güzel şeyler, toplum ne güzel kaynaşıyor. Toplum bu değişime hazır. Bu hükümetin şansıdır. Hükümet, Alevilerden oy alsın almasın bu değişiklikleri yaparsa büyür. Hazırlıklar Alevi örgütleriyle tekrar istişare edilir. Türkiye’ye güzel bir fotoğraf verilir. Millet bir hava alır böylece. Ben de bunu yaşarım inşallah.
'Cemevleri kentleşmeyle
bir ihtiyaç haline geldi'
Geçmişte kadıdan dışlanan, hükümete gidip derdini anlatamayan bir topluluktan bahsediyoruz. 40’lı yıllarda bir köylümüz babamı önüne katar da nüfus memurluğuna ancak öyle giderdi. Bugün cemevleri artık özellikle kentleşmeyle birlikte daha büyük bir ihtiyaç. Oraya giden insanlar sohbet ediyor, kaynaşıyor, ibadetini yapıyor. Cenazesi oradan kaldırılıyor. Bunları camide yapamıyor. Bugün Diyanet cemevlerinin ibadet yeri olduğunu kabullendi. Keşke bu daha önceden olsaydı. Hep o umudu taşıdım. Ben hep halkın içindeydim. Hem Sünni hem de Alevi toplumunun karakterinde bütünlük, sevgi, paylaşım var. Asla dışlama yok. Tayyip Bey’in tabirini kullanayım ben de “Türkiye toplumunun fıtratında sevgi ve bütünlük” var. Anadolu insanın orijininde hiçbir farlılık yok. Hepimiz “Hak, Muhammet, Ali, peygamber” diyoruz. Alevilerin başka bir şey dediği yok. Olsa olsa farklı olarak kırsal kesimde dışlanmış olmanın getirdiği yaşam tarzı vardır. Farkları İslam öncesi Horasan’dan gelen kültürlerini taşıyor olmalarıdır.