Metin Münir
(Milliyet, 9 Ağustos 2012)
Şiirli Dışişleri Bakanı’nın birinci Kerkük seferi
Tahminim Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’nin en kötü dışişleri bakanı olarak tarihe geçeceğidir. Amatörlükten kurtulamayan bu saygıdeğer profesörün bazı temel yanlışları var: Aktif olmayı etkin olmakla, medyatik olmayı etkili olmakla, One Man Show yapmayı diplomasiyle karıştırıyor.
Dışişleri bakanları arasında miles&miles puanı biriktirmekte birinci olduğu kesin. Ama mil başına başarılan iş sıralamasında onu tepelerde bir yerde aramayın.
Davutoğlu yedi yıl başbakana müşavirlik yaptıktan sonra 2009’da dışişleri bakanı oldu. “Komşularla sıfır sorun” doktrinini güdeceğini açıkladı. Üç yılın sonunda görünüm şöyle: İsrail’le ilişkiler: Fecaat. Suriye ile: Namevcut. İran’la: Buz gibi. Irak’la: Kopmaya yakın. Davutoğlu’nun son gafı Irak hükümetine haber vermeden Kerkük’ü ziyaret etmek oldu. Diplomatik teamüle göre, yabancı bir ülkeye resmi ziyarette bulunan bir bakan gideceği şehirleri ev sahibi ülkeye bildirmek ve izin almak durumundadır.
Bunu yapmamak olağanüstü bir diplomatik terbiyesizlik, hatta küstahlıktır. Türkiye, Ankara’daki büyükelçilerin habersiz ve izinsiz illeri dolaşmasına bile izin vermez.
Güzel Kerkük’e kavuşma günü
Davutoğlu, Bağdat’a haber vermeden Kerkük’e gitti ve orada akıl almaz laflar etti. “Hayatımın en mutlu günlerinden birini yaşıyorum. Bugün her zaman rüyalarımızda sizinle birlikte olduğumuz güzel Kerkük’e kavuşma günü.” Ardından bir şiir: “Dağlar dağladı beni, gören ağladı beni, demir zincir kâr etmez, Kerkük’üm bağladı beni.” Ve: “Bir âşık için şiir ne kadar önemliyse, bizim için de Kerkük o kadar önemlidir.” Herhalde dünya tarihinde edebiyatla diplomasiyi bu kadar gülünç bir biçimde birbirine karıştırmış bir başka dışişleri bakanı yoktur.
ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton Türkiye’yi ziyaret etse, Dışişlerinden habersiz Diyarbakır’a gitse ve orada Belediye Başkanı Osman Baydemir’e “Hayatımın en mutlu günlerinden birini yaşıyorum. Bugün her zaman rüyalarımızda sizinle birlikte olduğumuz güzel Diyarbakır’a kavuşma günü” dese... Ardından “Dağlar dağladı beni, gören ağladı beni, demir zincir kâr etmez, Diyarbakır’ım bağladı beni” dese ne olur? Ben size söyleyeyim ne olacağını. Ülkesine döndüğünde onu havaalanından alıp, aklını kaybedip kaybetmediğini tespit için, ambulansla hastaneye götürürler.
Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğüne önem verdiğini tekrarlayıp durur. Ama Bağdat’ı adam yerine koymaz. İşlerini, sanki bir devletmiş gibi, kuzeydeki otonom Kürt bölgesi ile yürütür. Yani Kürtlere devlet, Irak’ı yöneten Şiilere şamar oğlanı muamelesi yapar. Bir taraftan Irak’ın toprak bütünlüğü bizim için önemlidir demek, diğer yandan Kürtlere egemen devlet muamelesi yapmak Türkiye’nin açıklanmış Irak politikasına terstir.
Egosu büyük bir amatörü dışişleri bakanı yapmak, bir ülke için tehlikelidir. Ortadoğu’da yaşayan bir ülke için ise çok ama çok tehlikeli.