Gündem

Davutoğlu'na övgüler abartılmadı mı?

Yeni Şafak Yazarı Kürşat Bumin Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin iyileşmesi süreci nedeniyle Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na yönelik övgülerin abart&

16 Mayıs 2010 03:00

 T24- Yeni Şafak Yazarı Kürşat Bumin Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin iyileşmesi süreci nedeniyle  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na yönelik övgülerin abartıldığını belirtti. Bumin,  "Taner Akçam'dan farklı bir Davutoğlu portresi" başlığıyla bugün yayımlanan köşe yazısında "Davutoğlu'na 'bu ülke için nimet' ya da 'Cumhuriyet tarihinin en iyisi' gibi nitelikler yüklemek övgünün ölçüsünü –biraz!- kaçırmak olmuyor mu?" diye sordu. İşte Bumin'in yazısı:


Başbakan Erdoğan'ın yanına 10 bakan ve yüzlerce işadamı alarak gerçekleştirdiği Yunanistan ziyaretinden güzel haberler geliyor. İşin ekonomik faslının her iki taraf için başa güreşen alan olduğu belli ise de, "ticaretin beraberinde barış getirdiğini" vazeden liberal amentüye kulak verecek olursak, Türk-Yunan gerginliğine yol açan başka önemli alanlarda ilerleme kaydedileceği anlaşılıyor. Karşılıklı olarak savunma harcamalarında indirime gidilmesi; Başbakan'ın "Ecdadımı rahatsız etmediğine göre beni de rahatsız etmez" diyerek "ekümenik" meselesinin çözümü yolunda –nihayet- yeşil ışık yakması; Heybeliada Ruhban Okulu sorununun çözümü konusunda –yine Başbakan'ın ağzından- umut verici sözlerin sarf edilmesi... Çok önemli gelişmelerdir bunlar. Yunanistan ziyareti öncesinde bu gelişmeler hakkında başta Başbakan olmak üzere ilgili hükümet üyelerinin ve dışişleri bürokratlarının ciddi hazırlıklar yaptıkları apaçık.

Bu süreçte Dışişleri Bakanı Davutoğlu da muhakkak ki önemli bir rol üstlenmiş bulunuyor. Epeyce zamandır duyduğumuz "komşularla sıfır problem" formülünün açılımı ve gerçekleştirilmesi yönünde.

Davutoğlu'nun önceki dışişleri bakanlarından farklı özellikler taşıdığı muhakkak. Ama bu farkları –özellikle ünlü Oxford çıkarmasından sonra dile getirildiği gibi- onu "olağanüstü" bir siyasi şahsiyet olarak takdim etmek için kullanmak doğru mu emin değilim. (mesela,"Türk-Yunan ilişkileri" denince bir İsmail Cem'i hatırlamamak büyük haksızlık olmaz mı?) Davutoğlu'na "bu ülke için nimet" ya da "Cumhuriyet tarihinin en iyisi" gibi nitelikler yüklemek övgünün ölçüsünü –biraz!- kaçırmak olmuyor mu?

Davutoğlu'nda seleflerine "fark atan" asıl özelliği akademisyenlikten gelmesinde yatıyor. Uluslararası ilişkiler alanında gerçekten önemli yazılara-kitaplara imza atmış bir eski akademisyen olarak, Türkiye'nin dış ilişkilerine ilişkin önünde bulduğu dosyalara özellikle seçtiği ya da sıfırdan yarattığı kavramlarla yaklaşıyor. Biliyorsunuz, bu kavramlardan birisi de Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin olarak ortaya attığı "adil hafıza" kavramı. Demek ki bundan böyle söz konusu büyük mesele "adil hafıza" kavramının ışığında anlaşılacak ve çözülecek...

Peki ne ifade ediyor, ne anlama geliyor bu nevzuhur kavram? Kavramın "hafıza" faslını biliyoruz; hakkında belki binlerce kitap yazıldığını, çeşitli "hafıza" tarifleri yapıldığını, özellikle son yirmi yıldır tarih araştırmalarında merkez bir kavram olduğunu biliyoruz. "Hafıza ve adalet" çifti ile de sıkça karşılaşıyoruz, bu adı taşıyan bir sivil toplum örgütünün varlığından da haberimiz var. "Hafıza"nın çoğul halinin tercih edildiğinden de haberimiz var;

Kavramın "adil" faslı da yabancımız değil. "Hafıza" kavramına eş olarak daha çok "adalet" kavramı tercih edilse de, "adil" ile de karşılaşılıyor. Hatta –bilgiçlik yapalım!- Paul Ricoeur'ün "Hafıza, Tarih, Unutma" adlı kitabında (bir gazeteci arkadaşımızın verdiği bilgiye göre, Davutoğlu, Oxford ziyaretinde söz konusu kitabı da satın almış ) "adil hafıza" kavramının kullanıldığından ve üzerine bugüne kadar kim bilir kaç yüz sayfa yazı karalandığını da duyduk...

Taner Akçam, -biliyorsunuz, kendisi bu büyük meselemiz hakkında en çok emek sarf eden bir tarihçilerimizden birisidir- Davutoğlu'nun "adil hafıza" kavramının ne anlama geldiğini şöyle anlatıyor:

"Adil hafıza... Kilit kavram bu. Yani bütün o tarihe tek taraflı bir hafıza ile bakmamak. Biz Ermenilerin neler yaşadığını neler hissettiğini, daha sonra neler yaşadıklarını anlamak için empati yapmalıyız; ama onlar da bizim hafızamıza saygı göstermeliler, kendi hafızalarına saygı beklerken. Tek taraflı hafıza kurmamalıyız... Onlar için 1915 yılı bir tehcir yılı olabilir. Bizim için aynı zamanda bir Çanakkale'dir. Bizim için Sarıkamış'tır."

Akçam'ın geçenlerde (11 Mayıs) Taraf gazetesinde yayımladığı "Davutoğlu'nun anlamadıkları" başlıklı yazısı –yazının başlığı biraz kaba kaçmış olsa da- "adil hafıza" kavramının sahibi Davutoğlu'na –ya da Davutoğlu'nun "adil hafıza" kavramına- önemli eleştiriler getiriyor. Akçam, bir araç olarak kullanmamız amacıyla önümüze atılan "adil hafıza" kavramında yeni hiçbir yan bulmuyor. Tam tersine, " 'Adil hafıza' veya 'karşılıklı acılar' tezi çok bayatlamış bir tezdir" diyor.

Yarın bu yazıyı daha yakından gözden geçirelim.