30 Aralık 2015 23:53
Güneydoğu Anadolu'daki birçok kentte devam eden sokağa çıkma yasaklarını değerlendiren Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Devlet tarafından hiçbir sivil hayatını kaybetmedi. Sivil ölümlerin tamamı terör örgütü kaynaklı" dedi. Operasyonlarda önemli ölçüde yol alındığını belirten Davutoğlu, "Sivil halkın arasına karışma yöntemini deniyorlar. Bütün sokakların tek tek temizlenmesi gerekiyor" diye konuştu.
HDP'nin hendekler konusunda net olmadığı savunan Davutoğlu, "HDP yol ayrımında ama hala farkında değiller. Tavırlarını değiştirsinler, samimi olsunlar. Olumlu bir açıklama görelim. Önce terör hendeklerine karşıyız desinler" ifadelerini kullandı.
NTV canlı yayınında Ahmed Arpat'ın yönetiminde Mustafa Karaalioğlu ve Seda Öğretir'in sorularına yanıt veren Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:
-İçtüzüğün gözden geçirilmesinde mutabık kaldık. AB uyum yasaları için destek vereceklerini söylediler.
-7 Haziran'da Türkiye'nin zaafa düştüğünü sandılar. Yeni dönem, şans verelim diye randevu talep ettim. Muhatabımda samimiyet ve ciddiyet ararım. Size oy verenlere saygımdan görüşmek istedim.
-HDP yol ayrımında ama hala farkında değiller. Tavırlarını değiştirsinler, samimi olsunlar. Olumlu bir açıklama görelim. Önce terör hendeklerine karşıyız desinler.
-(Operasyonlar ne zaman bitecek?) Sivil halkın arasına karışma yöntemini deniyorlar. Bütün sokakların tek tek temizlenmesi gerekiyor. Önemli ölçüde ilerleme sağlandı.
-Büyükşehir yasasındaki aksayan hususları yeniden gözden geçiririz.
-Devlet tarafından hiçbir sivil hayatını kaybetmedi. Sivil ölümlerim tamamı terör örgütü kaynaklı. Karşımızda kural tanımayan bir terör örgütü var.
-Kimin Türkiye'yle derdi varsa PKK'yı kullanıyor. Öcalan'ın son mesajı silahsızlanma konferansıydı. Temaslar fayda getirmeyecekse neden yapılsın?
-HDP'lilerin bir an önce kendilerine çekidüzen vermeleri lazım.
-Teröre karşı yoğun bir mücadele sürüyor, halkımız kaygı duymasın. DEAŞ'in alternatifi YPG olamaz. Fırat'ın batısına YPG unsurları geçmedi. Fırat'ın doğusunda da YPG'nin olmasına razı değiliz.
-Dahil olduğumuz koalisyon ile Rusya aynı bölgede. Tehdit eden her hususta her türlü tedbiri alırız. Rusya nedeniyle yeni bir konjonktür oluştu.
-(Rus uçağının düşürülmesi) Haklı tavrımız nedeniyle kimseden özür dilemeyiz. Benim görevim sınırlarımızı korumak. 2012 Haziran'ında angajman kurallarımızı söyledik. 17 saniyede talmat verilmez, kurallar bellidir. Hava Kuvvetleri Komutanı gerekli talimatı verebilir. Pilotun görevini yapmaması suç teşkil ederdi.
-Ambargodan sadece tek bir ülke zarar görmez.
-(İsrail ile normalleşme müzakeresi) Tazminat konusunda prensip noktasına gelindi. Gazze'ye ablukanın kaldırılması müzakere ediliyor.
-(Başika) Gönderilen birliğin görevi eğitimcileri korumak. Askeri gereklilik neyse ona göre karar alınır.
Sayın Başbakan bugün önemli bir görüşme gerçekleşti ve Cumhuriyet Halk Partisi lideri sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile bir araya geldiniz. Başkanlık sistemi ve yeni anayasa konuşuldu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri ve Cumhuriyet Halk Partisi ekibinin yaklaşımını nasıl buldunuz ve bir uzlaşı zemini görebildiniz mi?
Türkiye'de siyasi partiler birbirlerinin hasımları, siyasi liderler mutlaka sert bir dil kullanmaları gerekirmiş gibi yanlış bir algı var. Biz bir rakibiz aynı seçmen tabanından oy istiyoruz. Ama demokrasilerde siyasi partiler ve liderler birbirlerini hasım gibi görmemeliler. Birbirlerini eleştirmeleri gerektiğinde bir seviye ile eleştiri yapabilmeli, desteklemek gerektiğinde de birisi doğru söz söylediğinde de doğru söylüyor demekten çekinmemek gerek. Bugünkü görüşmeyi ben yeni bir gelenek başlatması itibariyle önemli görüyorum. Bundan sonra her başbakan görev aldığında kendi perspektifiyle ilgili 4 yıllıyla ilgili muhalefet liderleri ile paylaşıp kendi perspektifini anlatıp belli konularda işbirliği imkanlarını araştırması ülkenin menfaatinedir. Bazı gerilimlerin düşmesini sağlar. Toplumda şu veya bu partiye oy veren kitlelerin birbirine daha sıcak en azından daha yumuşak bakmasını sağlar. Tepede çatışma arttığı zaman aşağıda tabanda da bir soğukluk yayılması normal. Bu görüşmeleri o bakımdan önemli görüyorum. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu gayet misafirperver ve ekibiyle sıcak bir ortamda cereyan etti. Tabi ki görüş ayrılıkları var, ben sizin kanaatinize katılmıyorum dediğiniz şeyler oldu ama hepimiz bu ülke için çalışıyoruz. İktidar, nasıl demokrasilerin ve bir ülke için olmazsa olmaz unsuruysa, muhalefet de öyledir. Faydalı bir görüşme oldu. Ben zihnimdeki konuları kendileri ile paylaştım. Böyle bir geleneği başlatmak amacıyla böyle bir girişimde bulundum diye başta da söyledim.
Bir şekilde bu işi ana muhalefet partisiyle yapabiliriz şeyini edindiniz mi?
Anayasa başlı başına bir önemli konudur ve bir mutabakat meseledir. Toplumun genelinin mutabık olmadığı bir anayasa toplum tarafından kolay edilmez ve kabul edilse bile sürdürülebilir olmaz. Ben 380 milletvekiline de sahip olsaydım bu görüşmeyi yine yapardım. Dolayısıyla mümkün olan en geniş mutabakatı sağlamak itibariyle ortak zemin olabileceği kanaatindeyim. Anayasa bağlamında ele aldığımızda ben kendi perspektifimi o da kendi perspektifini anlattı. Benim eskiden beri samimiyetle inandığım bir tez vardı; kurumlar ve mekanizmalar ancak içleri sağlam değerlerle doldurulduğu zaman yaşayabilir, çağ aşan sonuçlar doğurur. Anayasanın ruhu önemli bu açıdan. İnsan devlet ilişkisine nasıl bakıldığını ve insana nasıl bakıldığıyla tanımlanabilir ruhu. 1876’dan bu yana her bir anayasayla ilgili genel kanaatimi de paylaştım. Öyle bir anayasa yapalım ki bugünkü konjonktüre bağlı olmasın. Yani kişiselleştirmeyelim. 40 yıl sonra muhtemelen hiçbirimiz bu dünyada olmayacağız. O zaman dahi yaşayabilir bir anayasa yapmamız lazım. 12 Eylül anayasasının üzerinden 33 yıl geçti ve bugün bu anayasayla yaşanamayacağını söylüyoruz.
Kendisine de söyledim mutabık kaldığımız hususlardan birisi darbeyle gelen anayasal ve yasla hukukun tümüyle kaldırılması ve ciddi bir darbeden arındırılmış sivil bir siyasete geçiş. Önemli olan esasta anlaşmak o da bu anayasa değişmeli. Bizim kanaatimiz bir anayasa revizyonu değil yeni bir anayasa istiyoruz. Baktığımızda bu anlaştığımız hususlardan birisi 12 Eylül anayasasının kaldırılması. İkinci husus, 12 Eylül anayasası devleti esas alan devleti tanımlayan yukarıda bir yerde görüp vatandaşı devlete göre tanımlayan ve temel hak ve hürriyetlerden hareket eden bir anayasa olmaktan daha çok sorumlulukları tanımlayan ve özgürlükleri verdikten sonra kısıtlayan detaycı bir anayasa. Benim ruhtan kastettiğim, öyle bir anayasa yazalım ki insanı esas alsın. Devlet dediğimiz şey bizim eserimizdir. Devleti vatandaşlar olarak biz yönetiriz. Anayasada gerek yürütme erkinde gerek diğer şeylerde devlet var bir yerde ulaşamadığımız, o tanımlıyor biz de ona uymak durumundayız. Devleti vatandaşlar olarak biz tanımlayacağız. Temel hak ve hürriyetler konusunda bir kısıtlamanın gelmediği, az, öz, net bir anayasa. Yine gücün tekelleşmediği bir anayasa. Bu sadece yürütmede cumhurbaşkanında yada başbakanda gücün birikmesi değil yargıda da güç tekelleşmeyecek. Gücün tek meşruiyet kaynağının halk olduğunu ve halkın süzgecinden geçmemiş, halkın onayını almamış hiçbir mekanizmanın meşruiyet kazanamayacağı bir anayasa. Anayasanın iskeletine gelince bu ruhu teminat altına alan bir yönetim biçimini tartışalım. Yani başkanlık sistemi bu ruhu hayata geçiriyorsa doğrudur, parlamenter sistem geçiriyorsa doğrudur. İki örnek de vardır. Burada bizim 200 yıllık bir parlamenter geçmişimiz var ve buradan hareket edelim diye geliyor sayın Kemal Kılıçdaroğlu’dan. Ama bizde aslında hiçbir zaman gerçek parlamenter sistem uygulanmadı. Tek parti dönemine parlamenter sistem mi diyeceğiz ya da 12 Eylül’le birlikte ortaya çıkan çarpık yapıya mı diyeceğiz, 28 Şubat dönemine parlamenter sistem mi diyeceğiz, ülkenin seçilmiş başbakanını neredeyse yüce divana çıkarıldığı dönemleri veya 27 Nisan muhtırasının yaşandığı döneme parlamenter sistem mi diyeceğiz. Bu şekilde evrildikten sonra siyasal sistem doğru olanın başkanlığa geçmek olduğunu, başkanlık sistemini de bu ruhu uygun tanımladığımızda iddia edildiği gibi diktatörlüğe ya da otoriter yapıya dönüşmeyeceğini ama bu ruha sahip olmazsa parlamenter sistemde buna dönüşebilir. Hitler Almanyası parlamenter sistem içinden doğdu. Tabuları bir kenara koyalım anlaştığımız zemin üzerinde hiçbir kısıtlama ve önyargı olmaksızın Türkiye için hangi sistem doğruysa siz de teklifinizi koyun biz de koyalım ve tartışalım. Şu anda tek parti olarak AK Parti anayasayı değiştiremez. Gücümüz olsaydı da değiştirmezdik.
Şimdi cumhurbaşkanının halk tarafından seçiliyor oluşu, sistemin başkanlığa doğru evrilmesi sonucunu doğuruyor. Önce bunu deneyelim noktasında mısınız?
2007 seçimlerinden sonra biz anayasa değişikliği için AK Parti olarak bir anayasa çalışması yaptırdık Ergun Özbudun başkanlığında. AK Parti’nin teklifi olarak kamuoyuna açtık o zaman AK Parti kendi anayasasını empoze ediyor diye eleştiri geldiği için 2011’de bütün partilerin eşit katılımıyla mutabakata dayanarak yol alacak bir anayasa uzlaşı komisyonu oluştu. Orada da netice alınamadı 60 maddede mutabık kalınabildi. Şimdi mutabık kaldığımız sayın Kemal Kılıçdaroğlu tabi sayın Bahçeli ile de görüşeceğiz anayasa uzlaşma komisyonu kaldığı yerden çalışmalarını süreli olarak 6 ay gibi 3 ay gibi anlaşacağımız bir sürede çalışmayı sürdürsün. Bu çalışmayı yaparken biz başkanlık sistemiyle ilgili kanaatlerimizi modelimizi gündeme getiririz. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi başka bir şey teklif ediyorsa o da kendi teklifini sunar. Şurada biz başkanlık sisteminin yanlış olduğunu düşünüyoruz dedikleri yerde onu tartışalım birlikte o yanlışı gidermek için düşünelim gerekiyorsa.
Önce adını koyup anayasayı ona göre yapmak.
Anayasanın bazı temelleri vardır ki parlamenter sistemde de aynıdır diğer sistemlerde de geçerlidir. Yönetim sistemini tanımlayan paragraflar veya ilgili maddeler daha sonra tartışılmak üzere diğer alan tümüyle tamamlanabilir. Ruhu iyice oturduktan sonra oturur konuşuruz. Burada olmaması gereken konjonktürel bir tartışma yapmayalım. Diğerleri gibi geçmiş yıllara tepkisel olmayan, kişiselleştirmeden, hiçbirimiz baki değiliz. Bunu başbakan, cumhurbaşkanı ilişkisi olarak telakki etmeyi de ben çok büyük bir zillet olarak görürüm. Ülkem için doğru olan neyse onu yaparım. Keşke biz 12 Eylül’ü rafa kaldıran bütün bu darbe izlerini silen bir anayasa yapalım bundan daha büyük bir paye olabilir mi bir devlet adamı için. Burada hepimizin bu mirası ortaklaşa yapacağımız bir ortam oluşturalım.
Anayasa yapımı konusunda bugün ortaya çıkan yöntemden kuşku duyma hakkımız da var. Daha önceki parlamentoda denendi ama muvaffak olunamadı. Şimdi siz diğer partilerden daha fazla sorumluluk sahibi olmalısınız. Bizim önümüzde bir sene sonra çıkıp bu yöntem olmadı derseniz ne olacak?
Bunu bana kimse soramaz çünkü elimizin altında 317 milletvekilimiz var. Millet AK Parti’ye dönük “Ülke yönetimini size teslim ediyorum çünkü size güveniyorum” dedi. Ama bize anayasa yetkisini size veriyorum demedi ve anayasayı uzlaşarak yapın dedi. Burada yapamazsak her bir toplum kesiminin bize ve muhalefete baskı yapıp bu 12 Eylül anayasasından bizi kurtarın demesi lazım. Bu toplumsal talep uyanırsa eminim herkes elinden geleni yapacak. Değilse biz kendi teklifimizi ortaya koyar ve bu teklif için kamuoyu desteği bekleriz.
Bir önceki uzlaşma komisyonunda oybirliği arıyordunuz belki bu sefer oy çokluğu modeline geçme durumu söz konusu olabilir mi?
Onun için turu bitirmem lazım. Bütün parlamentodaki grubu bulunan partilerin katılacağı bir süreç bu. Bazı maddelerde 3 bazı maddelerde 2 parti anlaşıyorsa bunlar sonra düşünülecek şey. Bizim için doğru olan bütün partilerin bir mutabakat metni ile meclisin ve halkın huzuruna gitmesi.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu hafta içinde sayın Davutoğlu başkanlık sistemini bir anlatsın anlayalım diye demeçler vermişti. Bugün kendisine bir başkanlık modeli anlatınız mı?
Başkanlık modeli yeni keşfedilecek bir şey değil. Bizim kafamızdaki de anayasa uzlaşma komisyonuna verilmiş teklifimiz var. Ama bu teklifi birlikte değerlendirebileceğimizi söyledim. Bunun üzerine konuşalım, itirazlarınızı değerlendirelim, sizin teklifiniz varsa onu da konuşalım dedim kendilerine. Ama başkanlık sistemi diktatörlüğe yol açar, federal bir yapıyla ülkeyi böler doğru değil. Önyargı olmadan yapalım. Ama yasama, yargı, yürütme bunları anlattım. Bu ilişkilerin bir güçler ayrılığı içinde değerlendirilmesi gerektiğini söyledim. Türkiye'deki çarpık parlamenter sistemin güçler birliğine dayandığını da izah ettim. Latife olarak hatta “Ben sizin yerinizde olsam başkanlığı tercih edebilirdim muhalefet olarak” dedim. Parlamenter sistemde çoğunlukta olan partinin genel başkanı, başbakan olarak parlamento üzerinde etkili olma kabiliyetim bir başkanlık sisteminden daha fazladır. Ben şu anda parlamentodan bir yasa geçirmek istesem zorlanarak da olsa engelleme de olsa geçiririz. Ama başkanlıkta illa bunun böyle olacağına dair bir husus yok. Burada önemli olan önyargısız konuşabilmek. Hele tartışmayı sayın cumhurbaşkanımız üzerinden kesinlikle yapmamak bunu kendisine de ifade ettim. 50 sene sonra 100 sene sonra da devlet adamları bize çok iyi işleyen bir sistem bıraktılar bir anayasa bıraktılar diyebilsin insanlar. 12 Eylül kolay bir anayasa yapımıydı 5 general oturup bu böyle olsun şu böyle olsun dediler. Sonra da kimin ne oy verdiği belli olan bir referandumla da geçti. Peki o kolay yapılan anayasayla biz zor bir devlet yönetimi yapıyoruz. Kurumlar arası ilişkilerin doğru tanımlanmadığı, vatandaşlık hukukun doğru dürüst yerini bulmadığı bir şey. Şimdi hepimiz elimizi taşın altına koyup önce tansiyonu düşürüp daha sonra doğru olan neyse onu yapalım.
Daha önce verdiğimiz bir teklif vardı ve onun üzerinden müzakereyi açarız gelin konuşalım dediniz. O teklif üzerinden bazı eleştiriler vardı. Örneğin başkanı kim denetleyecek, başkanın kararnameleri gibi konularda sizin aklınızdaki sistem…
Oradaki hususlardaki bütün o komisyon çalışmalarına katılan arkadaşları saatlerce dinledim. Her bir prensibin şu anda demokratik şekilde başkanlık uygulayan ülkelerde ABD başta olmak üzere nasıl uygulandığını beraber değerlendirebiliriz. Burada başkanın şu yetkileri fazla, konuşalım. Başkanlık kararnameleri uygulaması denetimden ari değildir. Yani başkan bir kararname çıkarır yasama bunu beğenmezse onu ilga eden bir yasa çıkarabilir. Burada mutlak anlamda bir ferman gibi başkanın yasa çıkarması söz konusu değil. Başkanın iki dönemdir şeyi ihtiyaçlara yönelik bir şey çıkardığında parlamentoda değiştirilebilir. Burada hiçbir gücün bütün erkleri elinde toplamaması. Başkanlık sistemi bu anlamda güçler ayrılığına daha uygun bir sistem doğru uygulandığında. Yanlış uygulanan ülkeler var tabi ama parlamenter sistemin yanlış uygulandı yerler de var. Bir ülkenin şeyini aynen almak değil ama evrensel demokratik değerler diyorum onu revize ederiz. Başkanlık sistemini savunan herkes gücün biriktiği tek elde toplandığı otoriter yapıyı savunuyor gibi bir önyargı olduğunda konuşamaz hale geliyoruz. Hele hele sanki AK Parti ve AK Parti’nin seçeceği bir başkan bugün için sayın cumhurbaşkanımız böyle bir güç kullanacak bize hayat alanı kalmayacak gibi bir psikoloji varsa benim bu girişimim bu psikolojiyi önce yok etmek için. Gelin konuşalım sizi rahatsız eden neyse konuşalım. Yok ama siz bir şey söylüyorsanız onu da görelim. Ama bu 12 Eylül anayasası mükemmel yürüyor son cumhurbaşkanımızın halk oyuyla seçilmesinden sonra aksaklıklar başladı derseniz bu cumhurbaşkanımıza da bana da Türk siyasetine de töhmettir. 82’den bu yana bu anayasa problem üretti. Kimin başkan olacağına millet karar verecek seçime gidilecek. Burada sistemi doğru kurarsak bundan sonraki nesiller rahat eder.
Başkanlık konusunda bir fikir değişikliği gördünüz mü sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nda?
O kendi pozisyonlarını anlattı biz de kendi pozisyonlarımızı anlattık. Olumlu olan taraf pozitif ve somut adımlar şeklinde birkaç adım anayasa komisyonun çalışmaya başlaması demek, anayasayla ilgili bir süreç devreye giriyor. Nerede kalmıştık deyip kaldığımız yerden yeni bir anayasa yapım süreci başlamış olacak. İkincisi, iç tüzükle ilgili. Bizim çok seri reformlar yapmamız ve onun için iç tüzüğün gözden geçirilmesi konusunda da mutabakata vardık. 6 maddede bir uzlaşmazlık söz konusuydu. Bu 6 maddeyle ilgili olarak tekrar iç tüzük komisyonun da çalışması konusunda mutabakata vardık. Üçüncüsü, AB uyum yasaları başta olmak üzere özellikle vize muafiyetiyle ilgili sayın Kemal Kılıçdaroğlu destek vereceklerini ifade ettiler. Bu önemli bir adımdır çünkü mart sonuna kadar biz bu yasal düzenlemeleri tamamlarsak ekim ayında vatandaşlarımızın vizesiz seyahat imkanı doğacak. Reformlarla ilgili bizim reform takvimimizi ve reform maddelerimizi onlarla paylaşacağız, onlar kanaatlerini paylaşacaklar. Ayrıca iktidar-muhalefet olarak bir yöntem üzerinde de bir mutabakata vardık. O da yasaları sevk edilmeden önce istişare etmek onlar da bu konuda gereksiz zaman kaybına engel olacak şekilde bazı süreçleri grup başkan vekilliklerimin yürütmesi bu da olumlu bir gelişmedir.
Bu konuda desteği Sayın Bahçeli’den de bekleyeceksiniz ama HDP ile olan randevunuzu iptal ettiniz. Ciddiyetsiz bulduğunuz söylem mi yoksa eş başkanın Rusya’da yaptığı açıklamalar mıydı nedeni? Bir de bugün bir açıklama daha geldi ve diyalog ve görüşme istiyoruz diye Demirtaş’tan.
Kimseye karşı özel bir tavır bariyer ötekileştirme gibi bir tutumu hiç yapmadım. En zor şartlarda ve en ağır eleştirilere rağmen kendileriyle Kobani olaylarından 6 gün önce bir araya geldim. Düşünün 1 Ekim’de bir araya geldik 6 Ekim’de Kobani’de halkı isyana teşvik ettiler. 15 Temmuz’da bir araya geldik ben daha toplantıdayken ayaklanma çağrısı yapıldı. Buna karşın HDP’den biz demokratik bir partiyiz siyasi mücadele yürütüyoruz diye bir ses çıkmadı. Kimse teröre karşı operasyonların birden çıktığını iddia etmesin. Neredeyse o iki kahraman evladımızı şehit edenleri göğe çıkaran Kandil açıklamalarını hatırlasınlar. Buna rağmen 15 Temmuz’da AK Parti ile hiçbir şey yapmayacağız demelerine rağmen yine görüştüm. Bu sene de yine şans verelim yeni dönemdir diye randevu talep ettim. Randevu talep etmemden sonra iki açıklama Rusya seyahati ayrıca eleştireceğimiz bir husustur. Açıklamanın biri eşbaşkanlardan gelen, Davutoğlu geldiğinde biz ona Cizre’nin Sur’un hesabını soracağız. Sanki ben hesap vermek için oraya gidiyorum veya onlar hesap sorma makamındalar. Ben muhatabımda samimiyet ve ciddiyet ararım. Ben yetkiyi onlardan değil halktan aldım ve halk bana bu terör bu barbarları ve Güneydoğu halkı da bunu talep ettiği için 7 Haziran’dan çok daha fazla oyla bizi destekledi. Halk bu yetkiyi bana vermiş HDP eşbaşkanlarına hiç sorumluluğum yok. En başka doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşlarıma sorumluluğum var. Buna rağmen başbakan gelecek onlar da hesap soracaklar. Ben size siz olduğunuz için gelmiyorum size oy veren seçmenlere saygım için geliyorum. Bizim saygımız size değil. Baştan görüşmeyi buraya odaklayıp sanki bizden hesap soracakmış gibi bir havaya girdiler. Bunu kabul etmem. İkincisi dediklerimizi yapmazsa kaçak çay içer gider. Böyle ciddiyetsizlik mi olur. HDP yol ayrımında ve hala bunun farkında değiller. Meclisten geçmeyen hiçbir yönetim biçimi meşru olamaz. Halkın onaylamadığı halkın temsilini ortaya koyan TBMM’dir. Bunları defacto hayata geçireceğim sonra size empoze edeceğim tarzından bir yaklaşım zaten meşruiyet sınırının dışında çıkmak olur. Bütün iyi niyetimize rağmen aldığımız bu iki açıklama bunların muhatap alınamayacağını bir kere daha bize gösterdi.
Sayın Demirtaş’ın açıklamaları var diyaloga açık kapı bırakan ve kulislerden de HDP’den size randevu talebi gelebileceği yönünde bilgiler var.
Tavırlarını değiştirsinler, samimi olsunlar, Türkiyeli olduklarını göstersinler. Cizre’de 3 aylık bir bebeğin babasıyla konuştum eşimle birlikte. Onun dedesiyle Miray bebeği kim katletti? Miray bebeği de onun dedesini de katleden bunlar. Sabah yine 5 yaşındaki bir yavrumuzun babasıyla konuştum. Bir kere samimi olduklarını göstersinler. Her iki baba da biz size güveniyoruz devletimize sadığız ve bu milletin bir parçasıyız dediler. İçerde bazı doktor grubu ile bir akşam yemeğinde birlikteydik. Şırnak’tan gelen doktor Hakan beyle Şırnak genel sekreterimiz Cizre’de devlet hastanesinde oradaki 20 doktorun nasıl fedakarlıkla kendisin de içinde olduğu nasıl bir fedakarlıkla çalıştıklarını anlattı. 20 roket atıldı Cizre devlet hastanesine diyor. Bu mu özyönetim dedikleri özerklik dedikleri şey. 20 roket atıyorlar ki orada bir facia olsun ve halk provoke edilsin. Önce bir ispat etsinler üsluplarını değiştirdiklerinden emin olmamız lazım. Bu ülkenin bütünüyle ilgili bir operasyonun parçası, aracı, piyonu olmayacaklarını da bilelim. Moskova’da bir türlü Washington’da başka türlü konuşup var olan bütün Türkiye karşıtı lobilerle temas edip Türkiye üzerinde operasyon yapmayı planlıyorlarsa ki öyle bir tavır içindeler konuşacak bir zemin olmaz. Şiddetin her türlüsüne terörün her türlüsüne karşıyız diyen bir açıklama görelim. Barikatlara, hendeklere karşıyız biz TBMM milletvekilleriyiz ve mücadelemizi siyaset içinde söyleyeceklerimizi söyleriz diyecekleri bir üsluba geldiklerinde, bunların demokrasi sadece kullandıkları bir araç kendilerince. İstiyorlar ki PKK ve yanlıları ve HDP dışında hiçbir düşünce bu bölgede olmasın. Farklı görüşlere tahammülleri yok. Ne yapacaklarını bir görelim ondan sonra bakılır.
Bu operasyonların süreci biraz fazla uzamaya başladı ve kayıplar anlamında artışlarda var. Nedir oradaki durum?
23 Temmuz’dan itibaren başlattığımız bu mücadelemizin belli aşamaları vardı. Önce Kandil ve Kuzey Irak’taki güçlerini ciddi zayıflatan hava operasyonları yapıldı. Daha sonra onların geçiş yılları üzerinde olan kırsal alanda ciddi operasyonlar yapıldı. Daha sonra şehrin mücavir bölgelerinde temizlik yapıldı ve birçok haraç toplanan ve gizli mahkeme gibi insanlara işkence edilen yerler 20 önemli merkezlerinin hepsi yok edildi. Şimdi şehrin içinde sivil halkın arasına karışarak onları da canlı kalkan gibi kullanan bir mücadele yöntemine girdiler. Bunu da her yerde kullanamıyorlar birkaç ilçemize yoğunlaştılar. Mücadelenin zaman almasının arkasında açıkçası demokratik hukuk devleti kuralları içinde bir mücadele yürüttüğümüz gerçeği var. Suçlu olmayan kimse zarar görmesin, sivil zayiat ve güvenlik birimlerimizin zayiatı olmasın. Öyle mahallelerden olmasın 80-90’lı yıllardan beri hep problem olmuş mahalleler. Bütün sokakların, evlerin tek tek titizlikle temizlenmesi gerekiyor. Suriye’deki gelişmelerin olumsuz etkisi de söz konusu. Şu anda alınan neticeler başarılı neticelerdir. Maalesef oradaki belediyelerde kendi iş makinelerini dahi bu işler için kullanır durumdalar.
Partileri kapatılsın yasaklansınlar gibi çözümlerde konuşulmaya yazılmaya başlandı. Bu noktada mısınız?
Türkiye'nin en büyük gücü demokrasidir. Demokrasiden ve hukuk devleti kurallarından feragat edilemez. Hukuk devleti kurallarına ise herkes sadakat göstermek durumunda. Bir belediye eğer devletten aldıkları kaynakları bir takım yollarla terör örgütüne aktarıyorsa, birtakım elemanlar çalışmadan maaşlar alıp terör unsurlarıyla işbirliği yapıyorsa bu da demokratik hukuk devleti kurallarında yoktur. Onun için birtakım soruşturmalar yapılıyor. Bazı belediye başkanlarının açığa alınması veya gözaltına alınmasının sebebi de budur. Biz parti kapatılmasına prensip olarak karşıyız. Fakat kişilerin tek tek işledikleri suçlar konusundaysa eğer bu suçlar binlerce on binlerce insanın hayatını da etkileyecek noktaya gelmişse buna da kayıtsız kalınamaz. Demokratik seçimlerle bir yere gelmiş belediye başkanı da HDP milletvekilleri de demokratik hukuk devleti kurallarına uymazlarsa hukuk önünde hesap vermek durumundalar.
Bazı belediyeler kendilerine verilen imkanları terör örgütü için kullanıyor dediniz. Geçtiğimiz günlerde bir gazetede bir haberde büyükşehir yasasında bazı değişiklikler yaparak belediyelerin elinden bazı yetkileri alıp merkeze devredilmesi yönünde bir çalışma yapıldı. Var mı böyle bir çalışma?
Büyükşehir yasası bizim demokrasi tarihimizin en önemli reformlarından biridir. Sadece terörle mücadele bağlamında değil uygulamasının üzerinden yaklaşık 2 yıl süre geçtiği için yeniden bir değerlendirme ihtiyacı, bazı yerlerde özellikle büyükşehir belediye bir partiden ilçe belediye bir başka partidense bir şekilde kaynakların eşit dağılmaması gibi bir durumda olabiliyor. Bu anlamda büyükşehir yasasında aksayan hususları tekrar gözden geçiririz. Ama bunu bir bölgeye ait bir mesele olarak değil bütün büyükşehir yasası gözden geçirilir yeni bir düzenleme yapmak gerekirse yaparız.
İl özel idarelerinin yeniden kurulması bu değerlendirmenin içinde mi?
Zaten bizim yatırım ve izleme komitesi diye vilayetlerimizde oraya yönelik yatırımları koordine eden bir birimimiz oluştu yasal olarak.
Hükümetin silahlı mücadele dışında bölgedeki gerilimi düşürmek adına bir ikinci planı var mı?
Bu hep var işliyor ama şu anda göze batan terör mücadele boyutu. Zaten yeni bir diyalog başlaması biraz daha kamu düzeninin bütünüyle yeniden ihdas edilmesiyle yeni bir atmosfer oluşacak. Kamu düzeninin olmadığı yerde hiçbir süreç işlemez.
Bölgede insani durumlar malum. Cenazelerin kaldırılamadığı ilçeler var. Buna yönelik şikayetler talepler size de geliyor mu?
Sivil cenazeler konusunda hiçbir aksama yok. Miray diye bir bebeğimiz balkonda hainlerin ateşiyle yaralanır, hastaneye götürülürken arabasına ateş açılıyor orada da büyük dedesi vefat ediyor. Sonra yaralıları Adana devlet hastanesine aldıki Miray bebek de vefat etti ve defin işlemleri yapıldı. Sivil zayiatlar konusunda bir şey yok. Devlet tarafından hiçbir sivil hayatını kaybetmemiştir hepsi terör örgütü tarafından olmuştur. Teröristlerin cenazeleriyse bahsedilen bir kısmını zaten kendileri alıp götürüyorlar. Burada da sorumlu olan teröristlerin kendileri ve diğerleri. Dargeçit’te eski bir öğrencim mesaj olarak göndermiş, halk bazı mahalleleri terk edince bazı ahıllar hayvanlar kalmış. Bunlar sahipsiz kaldı diye haber geldi İçişleri Bakanımıza ilettim hayvanlara gerekli ihtiyaçlar verildi. Biz kapsamlı bir titizlik içinde hareket ediyoruz. Ama karşımızda barbarca saldıran, yaşlı genç, çocuk bebek ayırt etmeden saldıran bir terör örgütü var. Onlarla mücadelenin de bazı zorluklar taşıdığını herkesin görmesi lazım.
Sayın cumhurbaşkanım da siz de PKK’nın ve Kürt siyasal hareketlerinin uluslararası motivasyonlarına çok daha fazla vurgu yapmaya başladınız. Bu Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı problemin daha da zorlaştığı anlamına mı geliyor?
Bugün Irak Başbakanı’yla görüştüm kendisine bir suikast yapılmıştı. Hem geçmiş olsun dedim, hem de Ramadi’yi almaları dolayısıyla tebrik ettim. Irak ve Suriye iki devlet fiili merkezi otoriteler sınırlarını kontrol edemiyor. Burada at koşturan bir çok ülke ve güç de Türkiye'yi rahatsız edecek bazı hesaplar içine girerlerse PKK’yı en kolay ulaşılabilir araç olarak görüyor. PKK, 70’li yıllarda doğduğundan bu yana bir piyon olarak görüldü. Türkiye ile kimin arası bozuluyorsa PKK’ya bir çiçek atıyor. İsrail’le Mavi Marmara olayını yaşadıktan sonra baktık, PKK ile İsrail arasında bazı temaslar olmuş. Şimdi Rusya ile bazı olaylar yaşadık iki ay önce PKK’nın adını dahi zikretmeyen Rusya, PKK’yı keşfetti HDP’yi ağırlıyor. 2015 yılı olduğu için Ermenilerle sıkıntı yaşadık Washington’a gittiklerinde Ermeniler ağırladı bunları. Bunu Doğu’daki Güneydoğu’daki kardeşlerimizin çok iyi anlaması lazım. Dedeleri o toprakları Rus işgalinden kurtarmak için ne fedakarlıklar yaptılar. Onlara karşı verilen mücadeleden sonra bakıyorsunuz Rusya’nın piyonu olmayı kendilerine yedirebiliyorlar. Görüş ayrılığımız var diye İran’da aynı şekilde. Ben halkın derin basiretine güveniyorum.
Bu süreçte Öcalan hiç devreye sokulmadı, sokmayı düşünüyor musunuz? Görüşmeler oluyor mu?
Çözüm süreci esnasında bizim siyasiler olarak bir temasımız olmadı ama istihbarat birimlerimizin herkesle teması olur. Çözüm sürecinin doğası içinde bir mekanizma işletildi. Ama son mesajı Öcalan’ın geçen mart ayında bir silahsızlanma konferansı tertip edilip oradan silahların bırakılması mesajı gelmesiydi. Demirtaş yaptığı 2-3 açıklamayla bunu berhava etti. Fayda getirmeyecekse bu temaslar niye yapılsın? Dolayısıyla böyle bir temas söz konusu değil. Ama bizim istihbarat birimlerimizin her alanda her yerde yaptığı çalışmalar var. Şu anda bizim birinci önceliğimiz bütün mahallelerin, sokakların, ilçelerin terör örgütünden veya faaliyetlerinden arındırılması. Bu olmadan bir temasın faydalı olduğuna artık inanmıyoruz. Hendekler barikatlar kalkacak bunun için kimseyle pazarlık yapmayız.
HDP yöneticileriyle ilgili açılan soruşturmalar var. Eğer savcılık bir fezleke yazısı yazar ve Meclis’e gönderirse partinizin tavrı ne olur?
Hukuki süreci göreceğiz suçlamalara bakacağız. Kimse milletvekili zırhına sığınarak suç işleme hakkına sahip değil. Kendilerine bir an önce çeki düzen vermeleri lazım. Gündüz barış söylemi kullanıp gece teröristlerle işbirliği yapılırsa kimse kendisini demokratik güç olarak tanımlayamaz. HDP siyasi parti mi terör örgütünün uzantısı mı karar verecek. HDP’li belediyeler karar verecekler, halka hizmet mi götürecekler dolaylı yollardan PKK’ya kaynak mı aktaracak.
© Tüm hakları saklıdır.