Gündem

Davutoğlu: Türkiye'de son derece yüksek bir karamsarlık yaygınlaşmakta

"İstanbul, Ankara'da oturanlara her şeyi yakıştırır ama zafiyeti yakıştıramaz"

12 Şubat 2019 12:34

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara'da düzenlenen bir konferansta gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Davutoğlu, "Türkiye'de de gerek akademik camiaya, gerek devlet hayatındaki bürokrat arkadaşlara, gerek halk içine girdiğimde son derece yüksek bir karamsarlığın yaygınlaşmakta olduğunu görmek beni üzüyor" dedi.

Yeniçağ yazarı Orhan Uğuroğlu, eski Ahmet Davutoğlu'nun Ankara'da düzenlenen bir konferansta yaptığı konuşmadan pasajlar aktardı.

Buna göre, Astana'da ütopik (hayali)  iyimserler ve nihilist (hiççilik, yokçuluk) kötümserler olarak iki grubun ortaya çıktığını belirten Davutoğlu, moderatörün sorusuna, "Benim yöntem olarak teklifim realist iyimserlik" yanıtını verdi.

Uğuroğlu, Davutoğlu'nun 'realist iyimserlik' kavramını şöyle açtığını aktardı:

"Türkiye'de de gerek akademik camiaya, gerek devlet hayatındaki bürokrat arkadaşlara, gerek halk içine girdiğimde son derece yüksek bir karamsarlığın yaygınlaşmakta olduğunu görmek beni üzüyor. Realist (gerçekçilik) iyimserlikten ne kastettim? Kastettiğim şu, dünya sisteminin ve dünyadaki problemleri tanımlarken realist olmak, realist bir çerçeve çizmek. Çözüm üretirken iyimser olmak. Bir kriz varsa o krizin ilk çözüm şartı o krizi kabul etmektir, bundan korkmamaktır. Realist olmak gerekiyor ama o realizmin kötü tablosu içine hapsolduğunuz zaman da vizyon üretemezsiniz."

İstanbul-Ankara kıyaslaması

"Ahmet Davutoğlu neler söylüyor?" başlıklı yazısının devamında Uğuroğlu, Davutoğlu'nun şu ifadelerini aktardı:

"İstanbul, Ankara'da oturanlara her şeyi yakıştırır ama zafiyeti yakıştıramaz. Güçlü olmak zorundayız. Kudret ile şefkat aynı anda yürür. Şefkatiniz var kudretiniz yoksa acziyet çıkar. Kudretiniz var şefkatiniz yoksa bu sefer de zaten ilgilenecek vicdanınız olmaz.Özgürlük ise bir insan olma ayrıcalığını yaşamak için insanlık kimliğinin en ayrıcalıklı parçasıdır. Bir devlet kendi halkına dönüp derse ki 'Ben sana güvenlik vereceğim ama benden özgürlük isteme' bu otoriterleşmeye gider. Bir devlet 'ben sana özgürlüğü vereceğim' derse güvenliği sağlayamazsa bu sefer de kaosa gider. Bu iki sarkacı dengeleyecek tek şey her bir insana insan olmaktan kaynaklanan onurunu yaşayabileceği özgürlükleri vermek ama güvenliğini ihmal etmemektir. O zaman bir devletin en güçlü meşrutiyeti "senin özgürlüklerini kısıtlamadan sana en geniş güvenliği sağlayacağım" ya da senin güvenliğini riske atmadan seni en geniş özgürlüklerle yaşatacağım diyen devlettir."