Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanlığı kararıyla Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne atanan Melih Bulu'ya karşı protesto gösterilerini değerlendirdi. Davutoğlu, Bulu'nun alacağı bir görevinden feragat kararının kendisine saygıyı artıracağını söylerken, öğrencilere yönelik de "Geleceği karartmak isteyen her girişime karşı üslubunuz barışçıl, yöntemleriniz demokratik, tepkileriniz yasal olmalıdır. Gün öfke değil basiret, gerginlik değil diyalog, şiddet değil karşılıklı sevgi ve saygı günüdür" dedi.
Davutoğlu, konuya ilişkin yaptığı açıklamasında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya, Melih Bulu'ya ve öğrencilere çağrıda bulundu. Davutoğlu'nun "Boğaziçi Üniversitesi’nde son yaşananlar toplumsal psikolojimizin ne kadar kırılgan olduğunu maalesef bir kez daha ortaya koymaktadır" ifadeleriyle başlayan açıklaması şöyle:
"Değerli vatandaşlarım, Boğaziçi Üniversitesi’nde son yaşananlar toplumsal psikolojimizin ne kadar kırılgan olduğunu maalesef bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu tür kırılganlıkların daha geniş kapsamlı gerginliklere dönüşmemesi için herkesin öfke yerine basireti, önyargılar yerine empatiyi benimsemesi gerekmektedir. Bu çerçevede sadece bir siyasetçi olarak değil, bir akademisyen, bir ilim adamı, bir Boğaziçi Üniversitesi mezunu olarak ama en önemlisi de yaşananlardan derin üzüntü duyan bir vatandaş olarak kanaatlerimi ve mesajlarımı ilgili bütün mercilere ve taraflara iletmek istiyorum.
"Öncelikle sayın Cumhurbaşkanı, devlet yönetimi bir güç ve yetki kullanma alanı olduğu kadar ve belki de daha çok vatandaşların rızalarını gözeterek toplumsal barışı koruma sanatıdır. Yetki kullanarak alınan kararları yasal meşruiyetten toplumsal meşruiyete dönüştürecek olan da bu rıza ilişkisidir. Düşünce özgürlüğü ve akademik özerkliğe dayalı üniversite iklimi bu özenle korunabilir. Rektör atamalarında siyasi otoritenin tek başına yetkili olması esastan yanlıştır, YÖK sistemi de esastan yanlıştır. Ancak bugünkü uygulamada dahi gösterilecek bir özen, toplumsal barışın ve bilimsel ortamın güçlendirilmesini sağlayabilir. Aksi takdirde fermanla üniversite kapatmak, bir memur gibi rektör atamak üniversitelerimizin ve rektörlerimizin bilimsel itibarına zarar verir.
"Öte yandan, basiretli devlet yöneticilerinin en önemli vasfı toplumsal barışı zedeleyecek bir kıvılcım ortaya çıktığında dahi onun önce alanını daraltmak, sonra söndürmektir. O kıvılcımın büyümesini izlemek ve yaygınlaşan ateşin içine kendisinden farklı düşünen herkesi koyarak kutuplaşmaya yol açmak kısa vadeli otorite sağlasa da uzun vadede toplumsal güven ve barış ortamını zedeler. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki Boğaziçi Üniversitesi’nde gösteriye katılan yüzlerce gencin hepsinin terörist ve manevi değerler düşmanı olması aklen de vicdanen de kabul edilemez. "Terörist" ifadesinin böylesine fütursuzca geniş kitleler için kullanılması gerçek teröristlere yarar.
"Sık sık atıfta bulunduğunuz Gezi olayları tecrübesinin hepimize öğrettiği gerçek, yakın temas ve empatiyle çözülebilecek toplumsal taleplerin tırmandırılması en çok da bu sorunları gerilime dönüştürmek isteyen art niyetli marjinal güçlere yarar. Bugün sizden beklenen her kesimden insanların bulunduğu geniş insan ve akademisyen kitlesini topluca terörist ilan etmek değil, önce onlarla konuşarak, onları dinleyerek ve empati yaparak bu sorunun gerilim haline dönüşmesini engellemek ve daha sonra akademik özgürlüklere dayanan bir üniversite ikliminin oluşmasına öncülük etmektir.
"Sayın İçişleri Bakanı, bulunduğunuz makam kamu düzenini özgürlük/güvenlik dengesi içinde korumayı gerektirir. Suçlamak ve cezalandırmak sizin değil, bağımsız yargının işidir. Kendinizi kimin suçlu kimin suçsuz olduğu konusunda hüküm verme ve cezalandırma konusunda tek ve son yetkili gibi gösterecek açıklamalardan kaçının. Aynı toplum mayasının unsurları olan öğrencilerimizle fedakarca çalışan emniyet birimlerimizin karşı karşıya gelmesi daha önceki dönemlerde toplumsal huzur ortamına büyük zarar vermiştir, buna asla izin vermeyin.
"Sayın Rektör, en iyi siz bilirsiniz ki üniversiteler mekanlardan ve bürokratik işlemlerden oluşan yapılar değildir, üniversiteler bir iklimdir. Gençlerimiz bu iklim içinde kendilerini geleceğe hazırlarlar. Bu iklimi üretken kılacak zemin ise üniversite yönetimi, akademisyenler ve öğrenciler arasındaki psikolojik bağdır. Sizin şahsiyetinizden ve birikiminizden bağımsız olarak bugün bu psikolojik bağ önemli ölçüde zedelenmiş görünmektedir. Sizin bu gerçeği görerek alacağınız bir görevden feragat kararı kesinlikle bir başarısızlık ya da yenilgi olarak değil, kendinize olan saygının bir gereği olarak görülecek ve size olan saygıyı da arttıracaktır. Hayallerimizin esiri olmak, hayallerimizin gerçeklikle buluşmasını engeller.
"Değerli öğrenciler, değerli gençler, sizin okuduğunuz sıralardan ve kampüslerden ben de geçtim. Hem de son yüz yıllık tarihimizin en gerilimli ortamının yaşandığı 70’li yılların sonlarında ve 80’li yılların başlarında, gençlik hareketlerinin içinde ve önünde. O gün gençlik hareketlerinin içinde bulunan bizler savunduğumuz akıma göre bağımsız Türkiye, güçlü Türkiye, adil Türkiye ideallerinin gerçekleşmesi için emeğimizi, terimizi, bazen de canımızı ortaya koymaktan çekinmedik. O yıllarda bu ülkenin ümidi olan nice fidanlar toprağa düşerken geri kalanları bu ortamı bahane ederek yapılan darbe sonrasında baskı ve işkence gördüler. Benzer hisleri gençliğinde yaşamış biri olarak heyecanınızı anlıyor ve demokratik tepki hakkınızı sonuna kadar savunuyorum. Ancak ne olursa olsun bu heyecanınızı şiddet ve toplumsal gerginliğe dönüştürerek istismar edebileceklere izin vermeyin. Kendi aranızda kutuplaşmayın ve haklılığınızın toplumsal meşruiyetini sarsacak şekilde toplumun ortak manevi değerlerine saygısızlık yapanları aranızda barındırmayın. Nesillerin birikimi üzerinde kurulan bu okullar, bu kampüsler, bu imkanlar, bu dershaneler, bütün bu imkanlar herkesten çok sizindir. Daha da önemlisi bu ülkenin geleceği sizindir. Bu geleceği karartmak isteyen her girişime karşı üslubunuz barışçıl, yöntemleriniz demokratik, tepkileriniz yasal olmalıdır. Bu sürecin toplumsal barışı, huzuru ve güveni bozmayacak şekilde seyretmesi konusunda hepimize görevler düşmektedir. Gün öfke değil basiret, gerginlik değil diyalog, şiddet değil karşılıklı sevgi ve saygı günüdür."