19 Kasım 2012 18:37
- Hülya Karabağlı
Ankara
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na AKP’liler 47 maddelik “ Darbeler Nasıl Önlenir” rehberi hazırladı. 47 maddenin ilk girişinde Prof. İdris Bal’ın, “Eli silah tutanlar ya emir vermeye, ya emir almaya alışkındırlar. Sivil iktidarlar eli silah tutanlara, asla emir verme fırsatı vermemeli, ilk emreden onlar olmalıdırlar” sözleri yer alıyor.
Kürtçe konuşma yasağının darbe dönemi icraatı olduğuna dikkat çekiliyor. “Olası bir darbe ortamı Kürt sorunu gibi, zaten ciddi sıkıntılar çektiğimiz bir sorunu deşip, vatandaşlarımız arasında bölünmeye sebep olacaktır. Mevcut terör sorununun büyümesi ve bu günlere gelmesi benzer darbe dönemlerinin ürünüdür” dendi.
AKP’lilerin ‘Darbeci zihniyetin tasfiye edilememesi durumunda ödenecek bedeller’ şöyle sıralanıyor.
-Darbe dönemleri olağan dışı gücün kullanıldığı dönemlerdir. Bu dönemlerde yüzbinlerce, milyonlarca insan bu gücün baskısı altında kalmış ve maddi-manevi çok büyük kayıplar yaşamıştır. Son yıllarda ortaya çıkan darbe planlarında tutuklanacak, göz altına alınacak insan sayısı sadece İstanbul için yaklaşık iki yüzbin olarak belirlenmiştir. Böylesi bir tablo toplumda çok büyük bir nüfusu etkileyecek, yaralayacak ve toplumsal bütünlüğe zarar verecek, büyük travmalara, acılara sebep olacaktır.
-Milletimiz herşeyin en iyisine, en güzeline layıktır. Demokrasinin de birinci sınıfına layıktır. Öyleyse hedef model, ABD’dir, Batı Avrupa modelleridir. Darbecilerin yaptığı Anayasaların izlerini silecek, özgürlük alanlarını genişletecek, muasır medeniyetlerin sahip oldukları evsafta bir Anayasa yapılması için çok yönlü çalışmalar yapmak gerekmektedir. Fakat meclisin şu andaki kompozisyonu bunu çok zorlaştırmaktadır.
-Siyasi iktidarlar cesur olmalı, reformlar yapmalıdır. Halk desteğini arkasına alan bizim iktidarımız daha cesur olmalı, reformları yapmalıdır. Unutmamak gerekir ki, anti-demokratik müdahalelere, girişimlere taviz vermek sorunu çözmez, tam tersine statükonun devamına katkıda bulunur
-Devletin diğer kurumlarıyla beraber, özellikle TSK, gelişmiş ülkelerdeki çağdaşları model alınarak görev, sorumluluk, statü bağlamında tekrar dizayn edilmelidir. Cuntacılar tarafından istismar edilen ordunun, dış güvenlik dışındaki görevleri yeni düzenlemelerle ortadan kaldırılmalı ve ordu asli vazifesi olan sadece dış güvenliğe yoğunlaşmalıdır.
-Günümüzde çok sayıda asker besleyen bir ordu yerine, en ileri teknolojiyi kullanan ve dışa bağımlı olmayan bir ordu gereklidir ve ancak böyle bir ordu caydırıcı ve muhtemel bir savaşta başarılı olabilir. Bu nedenle asker sayısı azaltılmalı, bundan elde edilecek kaynak araştırma ve geliştirmeye aktarılmalı, milli savunma sanayisi güçlendirilmeli, teknik olarak çok yüksek, gerektiğinde çok kısa sürede vatandaşını silah altına alabilecek bir mekanizma ile mevcudunu yükseltebilecek bir yapıya kavuşmalıdır.
-Son zamanlardaki iddiaların odağında olan Türk Silahlı Kuvvetleri, kendisini verimlilik, şeffaflık, hesap verebilirlik, demokrasiye bağlılık gibi farklı açılardan öz eleştiriye tabi tutmalıdır. TSK’ya asli vazifesi dışında yükler yükleyen İç Hizmetler Kanunu 35. madde gibi ihtilal dönemi hukuk kuralları ortadan kaldırılmalıdır.
-Darbe iddiaları ciddiye alınmalı ve ordu içi denetim çok iyi yapılmalıdır. Eğer iddialar doğruysa, içinde çok sayıda çürük elma olan, darbe heveslisi bir ordu asli vazifesini yapamaz. Bu, ülkemiz için bir zafiyettir. Siyaset yapan, darbe hazırlığı peşinde koşan, darbe zemini hazırlamak için kaos çıkarmaktan çekinmeyenler varsa, TSK bunlardan kurtulmalıdır.
-MİT’in geçmişten gelen askeri kökeni değiştirilmeli ve sivil bir yapıya kavuşturulmalıdır. Halihazırdaki MİT mensupları da belirli bir denetimden geçirilmeli, illegal yapılanmalarla, darbecilerle organik bağı olanlar tasfiye edilmelidir.
-Ordu içerisinde, teamül haline gelmiş mevcut terfi sistemi değiştirilmelidir. Verimlilik esasına ve seçilmiş yöneticilerin tercihlerine dayalı bir terfi sistemi oluşturulmalıdır. Demokrasi gereği hem askeri hem de sivil bürokrasi, seçilmiş hükümetlerin istedikleri kişilerle, istedikleri süre içerisinde çalışmaları prensibine hazır hale getirilmelidir. Bürokrasinin; verimlilik, uyum, şeffaflık, hesap verebilirlik esaslarına dayanması gereği, demokratik ülkelerin uygulamalarının da bu yönde olduğu medyada, okullarda, üniversitelerde vurgulanmalıdır.
-Asker iç işlerinden, iç güvenlikten, siyasetten tamamen uzak tutulmalı, iç güvenlikte çift başlılığa sebebiyet veren jandarma lağv edilmelidir. Çok sayıda işsiz üniversite mezununun bulunduğu bir ortamda, polise eğitimli yeni elemanlar alınarak, iç güvenliğin tamamen polise bırakılması hem demokratik ve çağdaş ülke modellerine daha uygun olacak, hem de hizmet kalitesi artacaktır.
- Öğrencilerin Harbiye’de demokrasiyi, insan haklarını, halka hizmet için eğitildiğini, “insanlardan bir insan, ne eksik, ne fazla” olduğunu, devletin halk ile uyum içinde olduğu müddetçe güçlü olunacağını özümsemesi sağlanmalıdır. Öğrenciler, aldığı eğitim ile, kendi toplumundan izole edilmemeli, kendi toplumuna güveni kırılmamalı, halkına karşı “paranoyak” hale getirilmemelidir. Kendi dışındaki sağcıyı, solcuyu, dindarı, milliyetçiyi, gayri müslimi, özellikle de halkın meşru temsilcileri olan siyasetçiyi potansiyel suçlu olarak gören, kendi kurumu dışındaki herkesi güvenilmez olarak değerlendiren bir mantık, hem büyük bir yanılgı içindedir, hem de büyük bir sorundur. TSK’ya; dış güvenliği sağlayacak, idealleri ve hayalleri bu doğrultuda olan neferler yetiştirilmeli; kurtarıcılar, devrimciler, kendi halkına tepeden bakanlar, küçümseyenler, halktan kopuk, onun değerlerinden habersiz, halka güvenmeyen, Meclis’i küçümseyen “paranoyak” insanlar TSK’dan ayıklanmalıdır.
-Güney Doğu’da olduğu gibi, güvenlik kaygıları dikkate alınmak kaydıyla, ordu mensupları mümkün olduğunca halk ile iç içe olmalıdır. Lojmanlar ve diğer askeri tesislerin halk ile TSK mensupları arasına duvarlar ördüğü unutulmamalıdır. TSK mensupları, içinden çıktığı halktan, halkın değerlerinden kopuk olmamalıdır.
-Serbest piyasa içinde çeşitli faaliyetleri olan ve büyük karlar elde eden OYAK’ın durumu incelenerek, var olan imtiyazları kaldırılmalı ve denetime açık hale getirilmelidir.
-Cadde ve sokaklara, okullara, parklara, kışlalara verilen darbecilerin isimleri kaldırılmalı, yerlerine demokrasinin ülkemizde yerleşmesi için çalışan insanların isimleri verilmelidir.
-Darbe dönemlerinin ürünü olan Milli Güvenlik Kurulu’nun gerekliliği yeniden ele alınmalı ve lağvedilmelidir.
-Son yıllarda başlayan Ergenekon Davası, yüzyıllardır ülkemize hakim olan darbeci zihniyetle hesaplaşılması için bir fırsattır. Dava süreci desteklenmeli ve yargı mensuplarının görevlerini özgürce yapmaları sağlanmalıdır.
-Askerlerin mahkemeye çağrılması, ifadelerinin alınması, göz altına alınmaları, tutuklanmaları ile ilgili haberler olağanüstü haberler gibi abartılarak verilmemelidir. Evrensel hukuk kuralları içerisinde, suçu ispat edilene kadar herkesin masum olduğu “masumiyet karinesi” gibi, herkesin yargı önünde eşit olduğu ve hesap verebileceği de yer almaktadır.
-Vatanseverlik sadece askerliğe indirgenmemelidir. Her Türk asker doğar anlayışını terk etmemiz gereklidir. Eskiden devletler varlıklarını sürdürmek için ve hakimiyet alanlarını genişletmek için savaşmak zorundaydı ve devletlerin gücü askeri güçle doğru orantılıydı. Günümüzde ise bilimsel alanda üstünlük, ekonomik üstünlük, teknolojik üstünlük, istihbari üstünlük daha önemli hale gelmiştir.
-Milli Savunma Bakanlığının yapısı ve işleyişi daha güçlü hale getirilmeli ve TSK’nın Başbakanlık yerine Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak çalışması sağlanmalıdır.
-Darbeci, vesayetçi yapılar, son yıllardaki yargı sürecinden sonra sinmiş olsalar da henüz tam olarak tasfiye edilmediklerinden dolayı, yargı sürecinin sağlıklı işlemesi sağlanmalı ve erken zafer havasına girilmemelidir.
-Eski dönemlerdeki ve Ergenekon Davası sürecindeki faili meçhul yada şaibeli asker ölümleri veya intiharları tekrar ele alınmalı ve soruşturulmalıdır.
-Darbeci zihniyetin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden tasfiyesi sağlanırken, bunun ordumuza zarar verecek, onu yıpratacak ve ordu mensuplarının çalışma şevkini kıracak şekilde yapılmamasına da azami özen göstermek gerekir. Amaç ordumuzu daha güçlü ve caydırıcı yapmak için, ordu içine sızmış ve ordumuzun saygınlığını kullanan, bu yolla kişisel çıkarlarını gözeten kişilerin tasfiyesidir.
-Darbelerin ekonomik, siyasi, sosyolojik ve dış siyasete dair maliyetleri üniversitelerimizde özellikle araştırma konusu olmalı ve bu konularda onlarca doktora tezleri ve araştırmalar yaptırılmalıdır.
-Günümüzde sporda, sanatta, iş dünyasında, eğitimde Türk insanı kabuğunu kırmış, tüm dünyaya açılmaya başlamış, buna paralel olarak Türk dış politikası daha özerk, daha Ankara merkezli ve daha aktif hale gelmiştir. Şüphesiz tüm bu gelişmeler, son yıllarda ülkemiz adına atılan demokratik adımların neticesidir. Bu sürecin devam ettirilmesi ve geri adım atılmaması gerekmektedir.
- Toprak merkezli değil kalp ve kafa merkezli bir vatanperverlik, milliyetçilik anlayışının önemi kavranmalıdır. Tüm insanlarımız, küresel düşünmeye alıştırılmalı, dünyaya açılmaya, planlarını Türkiye ölçeğinde değil, dünya ölçeğinde yapmaya teşvik edilmelidir. Bu, aynı zamanda ülkemizin demokratikleşmesi, ekonomik olarak gelişmesi, bölücülüğün ve terörün önlenmesi bağlamında da bize yardımcı olacaktır.
-Bir ülkeyi dibe vurduracak vizyonun “Biz kaç kişiyiz?” vizyonu olduğu, bir ülkeyi yükseltecek vizyonun ise bir kişiyi bile dışarıda bırakmayacak şekilde “Biz bir aileyiz” vizyonu olduğu bilinciyle, halkımızın tüm kesimleri barışık hale getirilmeli, diyalog teşvik edilmeli, halk-devlet kucaklaşması tam sağlanmalı, devletin kurumları arasında bir vücudun organları gibi ahenk olmalıdır. Bu yapılabildiğinde, enerjimiz boşa harcanmayacak, darbecilere ve bölücülere fırsat verilmeyecek, gelişmeye kanalize edilecek, ülkemiz de dünyada daha saygın bir konuma gelecektir.
© Tüm hakları saklıdır.