Hülya Karabağlı
ANKARA
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat Alt Komisyonu’nun 640 sayfalık taslak raporunun “Faili Meçhuller” başlıklı bölümünde, Uğur Mumcu’nun öldürülmesi konusunda, “ Bu suikast, ülke genelinde, “laik-anti laik” kutuplaşmasını daha da derinleştirmiştir” dendi.
Değerlendirmeler şöyle:
'Mumcu’nun öldürülmesi 28 Şubat’ın başlangıcı'
Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde Ankara’daki evinin önünde, aracının altına yerleştirilen genelde askeri patlayıcı malzeme yapımında kullanılan C-4 tipi bir bomba ile öldürülmüştür. Bu eylem, İBDA-C, İslami Kurtuluş Örgütü ve İslami Cihad tarafından üstlenilmiştir. Mumcu’nun Ankara’da düzenlenen cenaze töreni için Kızılay’da toplanan yaklaşık 100 bin kişi “Kahrolsun Şeriat, Türkiye İran olmayacak” şeklinde tezahüratlarda bulunmuştur. Sonuç olarak, bu suikast, ülke genelinde, “laik-anti laik” kutuplaşmasını daha da derinleştirmiştir. Öyle ki, bazı kimseler, Mumcu’nun öldürülmesini 28 Şubat sürecinin başlangıcı olarak değerlendirmektedir. Mumcu’nun öldürülmesinde, o dönemde uluslararası silah kaçakçılığı ve terör örgütü PKK elebaşısı Öcalan’ın 1980 öncesinde Suriye’ye kaçış süreci ve devletle olduğu iddia edilen ilişkilerinin araştırıyor olmasının etkili olduğu öne sürülmüştür.
'Eşref Bitlis bir başka soru işaretini doğurdu'
Öte yandan, 17 Şubat 1993 tarihinde, Jandarma teşkilatı içinde kurulan Jitem’e karşı olduğu öne sürülen ve 1991 Körfez krizi sonrasında Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde konuşturulan Çekiç Güç faaliyetleri ve terörle mücadelede aykırı düşünce ve söylemleri olan Org. Eşref Bitlis’in şüpheli bir uçak kazası sonucu ölümü, bir başka soru işaretini doğurmuştur.
'Özal’ın ölümündeki şüpheler devam ediyor'
1990’lı yılların dönüm noktasını, 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın beş ülkeyi kapsayan 12 günlük Orta Asya gezisinden sonra 17 Nisan 1993 tarihinde ani şekilde ölümü teşkil etmiştir. Özal’ın ölümündeki şüpheler bugün de devam etmektedir.
Yabancı devlet başkanlarının yurt dışı gezilerinde sağlıklarının titizlikle takip edildiği (idrar örneklerinin bile saklandığı) bilinmektedir. Hal böyle iken, Çankaya Köşkünde ikamet eden bir numaralı devlet adamımızın sağlığına ilişkin tedbirlerin yeterli olup, olmadığı konusunda derin şüphelerin var olması, Türkiye açısından üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Özal’ın ölümüyle, Türkiye’yi yeniden eski Türkiye’ye dönüştürmek isteyen güçler sahneye çıkmışlardır. Bu nedenle, bazı uzmanlara göre, 28 Şubat sürecinin başlangıcının, Özal’ın ölümü olduğu öne sürülmüştür.
Özal’ın Türkiye’nin küresel bir aktör olma yolunda ilerlemesi hedefi, 28 Şubat süreci ile beraber akamete uğramıştır. Zira Özal’la beraber özel sektör eliyle kalkınma hedefi, kimi kesimler tarafından “karşı devrim” olarak gösterilmiş, Özal’ın ardından oluşan belirsizlik ortamında, eski Türkiye özlemi doruk noktasına çıkmıştır.