T24 - Başbakan'ın geçtiğimiz günlerdeki Rusya ziyaretinde, doğalgaz, ticaret ve nükleer santral konuları görüşülmüştü. İki ülke arasında sağlanan anlaşmaların 'uluslararası sözleme' ile halledilmesi gündemde.
Akşam gazetesi yazarı Ali Ulusoy, "Nükleerde uluslararası sözleşme ile Danıştay devre dışı bırakılabilir mi?" başlıklı (22.01.2010) yazısında, hükümet, Danıştay'ın yapılacak bu anlaşmayı engellemesine karşı çıkmayı planladığını köşesine taşıdı. Ulusoy'un yazısı şöyle:
Başbakan'ın geçtiğimiz günlerdeki Rusya ziyaretinde, Rusların Türkiye'de nükleer santral kurması için mutabakata varıldığı anlaşılıyor. İşin hukuki açıdan bizi ilgilendiren yanı bu değil şu: Başbakan'ın basına yaptığı açıklamada bu konuda Danıştay'ı devre dışı bırakabilmek ve bu nükleer santral işini ihalesiz olarak Ruslara verebilmek için işin 'uluslararası sözleşme' ile halledilmesinin düşünüldüğü anlaşılıyor.
Zannediyorum kafalardaki plan şu:
Rusya ile ikili bir anlaşma yapılacak. Buna göre Rus tarafından doğalgaz vs. gibi konularda alınacak bazı tavizler karşılığında Türkiye'de bir veya birkaç nükleer santral kurulması ihalesiz olarak doğrudan Ruslara verilecek. Bu sözleşme, ekonomik, ticari nitelikte olduğundan, uygun bulma kanununa da ihtiyaç yok. Bir Bakanlar Kurulu kararının ekinde yürürlüğe konulabiliyor. Üstelik Resmi Gazete'de yayınlanma zorunluluğu dahi yok.
Uluslararası sözleşmeler Anayasa'ya göre kanun hükmünde. Hatta bunların Anayasa'ya aykırılığı da ileri sürülemiyor. Böylece nükleer işinin ihalesiz olarak Ruslara verilmesine Danıştay'ın müdahale edemeyeceği düşünülüyor. Danıştay'ın geçenlerde, Rusların kazandığı nükleer ihalesine ilişkin yönetmeliğin yürürlüğünü durdurduğunu ve bu nedenle bu ihalenin çıkmaza girdiğini hatırlatayım.
Bir yandan, doğalgazda zaten Rusya'ya bağımlı olmuşken, nükleer gibi bir diğer önemli enerji kaynağında da onlara bağımlı olmak saçma gibi görünüyor. Diğer yandan ise, Batı'nın doğalgaz ve petrol temininde, yani küresel enerji satrancında Rusya aracılığı ile söz sahibi olmanın bir-iki nükleer santrale göre stratejik açıdan çok daha önemli olduğu da söylenebilir. Yani işin ulusal menfaat yönü karmaşık.
Ancak hukuki açıdan Danıştay'ı devre dışı bırakmak mümkün görünmüyor.
Öncelikle böyle bir sözleşme mevcut kanunlarda değişiklik gerektireceğinden, Anayasa'ya göre bu durumda uygun bulma kanunu gerekli. Zira nükleer santrala ilişkin 2007 yılında çıkarılan kanuna göre, devlet (KİT) şirketiyle ortak bile olsa, santral kuracak şirketin TETAŞ tarafından 'yarışma' ile belirlenmesi zorunlu. Adına 'kurnazlıkla' 'yarışma' denilmiş olsa da, burada kanunun kastı 'ihale'.
Eğer başka bir 'kurnazlıkla' önce bu kanun değiştirilip, sonra Rusya ile sözleşme imzalanır ve uygun bulma kanununa gerek olmaksızın Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulursa veya kanunu değiştirme zahmetine bile katlanmadan yine sadece Bakanlar Kurulu kararı ile sözleşme yürürlüğe konulursa ne olur? Birileri bu Bakanlar Kurulu kararına dava açarsa (ki mutlaka açar!) Danıştay kendisini dolambaçlı yollarla devre dışı bırakmaya çalışma girişimine psikolojik olarak çok da iyi gözle bakmaz herhalde. Aynı sonuca bir uygun bulma kanunu ile varılmaya çalışılırsa da bu kez Anayasa Mahkemesi'nin tepkisi farklı olmayabilir.
Bu noktadaki teknik tartışmanın özü şu:
Anayasa'ya göre uluslararası sözleşmeler yargı tarafından denetlenemiyor. Ama bu sözleşmeleri yürürlüğe koyan uygun bulma kanunu veya Bakanlar Kurulu kararını denetlemeye açık bir engel yok. Her ne kadar bu kanun veya Bakanlar Kurulu kararı 1-2 maddeden ibaret şekli bir kanun olsa da ve içeriği bu sözleşmeden ibaret olsa da.
Yargı önceki kararlarında bu denetime açıkça girmekten kaçındı. Ama İSEDAK olayında bu konu iktidarlarca çok 'abartılırsa' bu denetime gireceği sinyalini de verdi.
Alın size belki de Hükümet-Yargı geriliminde önemli bir çatışma unsuru daha.