Dünya

Uluslararası Af Örgütü'nden Danimarka raporu: Tecavüzlerin yaygınlığı ve tecavüzcülerin sıklıkla cezasızlıktan faydalandığı ortaya çıkarıldı

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin en ileri seviyede olduğu ülkelerden biri olma ününe sahip Danimarka, tecavüz oranları ile şaşırtıyor

05 Mart 2019 12:39

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) bugün yayımladığı yeni raporda, Danimarka’nın toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda sahip olduğu şöhretin arkasında, Avrupa’da en fazla tecavüz yaşanan toplumlarından birinin gizlediğini yazdı. Danimarka’daki kusurlu yasalar ile yanlış bilgilerin ve toplumsal cinsiyetle dair klişe fikirlerin yaygınlığı, tecavüzcülerin sıklıkla cezasızlıktan faydalanmasına yol açıyor. 

Saygı ve adalet istiyoruz! Danimarka’da tecavüzden hayatta kalan kadınlara adaletin sağlanmasının önündeki engellerin aşılması başlıklı rapor, kadınların ve kız çocukların tehlikeli ve çağdışı yasalarca yüzüstü bırakıldığını gösteriyor. Kadınlar ve kız çocukları, insanların kendilerine inanmayacağından korktukları için veya toplumsal damgalanma ve adalet sistemine güvensizlik nedeniyle uğradıkları saldırıları çoğunlukla yetkililere bildirmiyor.

UAÖ Genel Sekreteri Kumi Naidoo konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Toplumsal cinsiyet eşitliği imajına rağmen Danimarka’da kadınlar farklı bir gerçek yaşıyor. Cinsel şiddet konusunda cezasızlığın çok yüksek seviyelerde olmasının yanı sıra, çağdışı yasalar uluslararası standartları sağlamıyor” dedi. Naidoo, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ortada çok basit bir hakikat var: Rıza olmadan cinsel ilişki tecavüzdür. Yasaların bu hakikati kabul etmemesi, kadınların ve kız çocuklarının çocuk parkından soyunma odasına, polis merkezinden tanık kürsüsüne kadar cinsel şiddete uğrama ihtimalini artırıyor. Danimarka toplumunda oldukça yaygın yanlış kanılardan ve basmakalıp yargılardan beslenen ‘mağduru suçlama’ pratiğini ve cezasızlığı tetikliyor.”

Tecavüzden hayatta kalanların adalete erişimini iyileştirmek üzere hükümet tarafından son zamanlarda atılan adımlara rağmen, Danimarka’da tecavüzler büyük ölçüde yetkililere bildirilmiyor. Kadınlar polise başvurduğunda bile tecavüzcülerin yargılanması veya mahkum edilmesi olasılığı oldukça düşük kalıyor. 2017’de tecavüze uğrayan veya tecavüz girişimine maruz kalan kadınlar arasında (sayılar, İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 5.100 ile yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre 24.000 arasında değişiyor) yalnızca 890 tecavüz polise bildirildi. Bildirilen tecavüzcülerin 535’i yargılandı ve sadece 94’ü mahkum edildi.

Adalet sisteminde yerleşik hale gelmiş çarpıklıklar, düşük mahkumiyet oranlarının nedenlerinden biri. Sisteme güven duyulmaması, başkalarının inanmayacağı korkusu ve kendini suçlama, tecavüzlerin daha az bildirilmesine yol açıyor. 

Tecavüzü bildirenlerin karşı karşıya kaldığı rahatsız edici deneyimler

Tecavüze uğrayan 18 kadın ve 15 yaşın üzerindeki kız çocuğun yanı sıra diğer sivil toplum örgütleri, uzmanlar ve ilgili yetkililerle yapılan görüşmelere dayanan araştırma, tecavüzden hayatta kalanların birçoğunun tecavüzü bildirme sürecini ve sonrasını psikolojik olarak son derece sarsıcı bulduğunu tespit etti.

Bu kişilerin birçoğu, ilgisiz tavırlarla, mağdurun suçlanmasıyla ve önyargılarla karşılaştı. Tecavüzden hayatta kalanlar, UAÖ’ye, başkalarının kendilerine inanmayacağı korkusunun, hatta polis ve yargı yetkilileri tarafından suçlanma ve utandırılma korkusunun tecavüzü bildirmemenin en önemli nedenlerinden olduğunu söyledi.

39 yaşındaki gazeteci Kirstine, tecavüze uğradığını dört kez polise bildirmeye çalıştı. İkinci denemesinde polis nezarethanesine götürüldü ve yalan söylediği takdirde cezaevine gönderilebileceği söylendi. Bildirme sürecinin “korku, utanç ve aşağılanmaya bir kez daha göğüs germeyi” gerektirdiğini söyleyen Kirstine, UAÖ’ye şunları ifade etti: “20 yaşında olsaydım [tecavüzü bildirmeyi] ilk denemeden sonra daha fazla ileri gidemezdim.”

Başka bir kadın, polise başvururken aşağılanmış hissettiğini şu sözlerle UAÖ’ye anlattı: “Daha yalnızca 21 yaşındaydım, orada öylece oturuyordum, iki erkek bana bakıyor, ‘Bunu bildirmek istediğine emin misin?’ diye soruyordu… Tecavüze uğradığını ‘iddia eden’ bir genç kızdım sadece.”

Tecavüz vakalarının ele alınmasında Ulusal Polis Teşkilatı Rehberi olmasına rağmen mevcut polis uygulamaları halen tutarsız ve çoğunlukla hem bu rehberdeki talimatlara hem de uluslararası standartlara uymuyor.

Tecavüzü bildiren kadınlar ve kız çocukları mahkemelerde uzun süreler geçirmek zorunda kalıyor, rahatsız edici deneyimler yaşayabiliyor ve umdukları sonuçları alamayabiliyorlar.

Emilie, UAÖ’ye, tekrar tecavüze uğrasa bile bir daha asla polise başvurmayacağını söyledi ve şunları anlattı: “Mahkemede beni zorladıklarında her şeyi en başından tekrar yaşıyormuşum gibi hissettim. Sonunda kendinle ilgili kötü hislere kapılıyorsun, ‘benim hatamdı, yanlış bir şeyler yapan bendim’ der gibi hissediyorsun.”

Şiddete dayalı tecavüz tanımı

Danimarka’nın 2014’te imzaladığı İstanbul Sözleşmesi gereğince tecavüz ve cinsellikle ilgili rızaya dayalı olmayan diğer tüm fiillerin cezai suç kapsamında değerlendirilmesi gerekiyor. Buna karşılık, Danimarka hukuku tecavüzü halen rızanın yokluğu temelinde tanımlamıyor. Aksine, fiziksel şiddet, tehdit veya zorlamanın söz konusu olup olmamasına ya da tecavüze uğrayan kişinin direnme imkanının olmadığının tespit edilip edilmemesine dayalı bir tanım kullanılıyor.

Tecavüze uğrayan kişinin fiziksel olarak direnmediği takdirde rıza gösterdiğine ilişkin yasalarda ve uygulamada başvurulan varsayım son derece sorunludur. Uzmanlar, “istemsiz felç” ve “donup kalma” tepkilerinin, cinsel saldırıya uğrayan kişilerin çok sıklıkla verdiği fizyolojik ve psikolojik tepkiler olduğunu açıklamıştır.

Rıza yerine direnme ve şiddete odaklanan bu yaklaşım, tecavüzün bildirilmemesiyle sonuçlanıyor ve ayrıca şiddetle ilgili genel farkındalığı da olumsuz etkiliyor. Üstelik bu iki konu, tecavüzün engellenmesi ve cezasızlığın sona erdirilmesinde büyük önem taşıyor.

Yasalarda değişiklik yapılmalı

Yakın zamanda, Danimarka hükümeti, tecavüzden hayatta kalanların sistem içinde hareket ederken yeterli desteğe ve profesyonel tedaviye erişimleri için uzman bir grup oluşturdu. UAÖ bu girişimleri memnuniyetle karşılıyor, ancak hükümetin çok daha cesur adımlar atması ve yasaları rızaya dayalı olacak şekilde değiştirmesi gerekiyor.

Tecavüzü cezalandıran mevcut yasalarda değişiklik yapılması genel tavır değişikliği yaratmak ve adaleti sağlamak için hayati önem taşısa da, kurumsal ve toplumsal değişimi mümkün kılmak bundan çok daha fazlasını gerektiriyor. Yetkililer, toplumun tüm kesimlerinin tecavüzle ilgili yanlış bilgilere ve toplumsal cinsiyetle ilgili basmakalıp yargılara itiraz etmesi ve tecavüzden hayatta kalanlarla çalışan uzmanların yeterli ve sürekli eğitim alması için gerekli hukuki adımları atmalıdır. Ayrıca, kişilerin erken yaşlardan itibaren cinsellik eğitimi alması ve farkındalık yaratma programlarına katılımlarının sağlanması da önemli.

“Danimarka çağdışı yasalarında değişiklik yaparak ve mevcut hukuki süreçlerde başvurulan mağduru suçlama pratiklerine ve basmakalıp yargılara son vererek Avrupa’yı etkileyen değişim dalgasına katılma fırsatını yakalayabilir. Cesur kadınların öncülük ettiği bu dalga, Avrupa’da sekiz ülkenin rızaya dayalı tecavüz tanımlarını kabul etmesini sağladı” diyen Kumi Naidoo, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Danimarka’da ve Avrupa’nın diğer yerlerindeki bu değişim dalgası, kadınların tecavüzden daha iyi korunmasını sağlayabilir. Böylece, gelecek nesillerde kadınlar ve kız çocukları, tecavüzün kendi hatalarından kaynaklanıp kaynaklanmadığını sorgulamak zorunda kalmayacak ve tecavüzcülerin cezalandırılacağından şüphe duymayacaktır.”

Arka Plan

UAÖ, Avrupa’da 31 ülkede tecavüzü cezalandıran yasaları inceledi ve 31 ülkeden sadece 8’inde rızayı temel alan yasaların yürürlükte olduğunu tespit etti: İsveç, Birleşik Krallık, İrlanda, Lüksemburg, Almanya, Kıbrıs ve Belçika.​​​​​​​Diğer Avrupa ülkelerinde, bir suçun yasalarda tecavüz olarak kabul edilmesi için örneğin kaba kuvvete veya tehdide başvurulmuş olması gerekiyor, ancak tecavüz vakalarının birçoğunda durum böyle değil.​​​​​​​

UAÖ’nün de aralarında bulunduğu aktivistlerin rıza olmadan cinsel ilişkinin tecavüz olarak kabul edilmesi için sürdürdükleri çabaları, Danimarka’nın yasal değişikliklere hazırlanmasını sağladı. Ayrıca Finlandiya, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve Slovenya’daki yetkililer de benzeri değişiklikler üzerinde çalışıyor.

UAÖ Avrupa’nın dört bir yanındaki durumu gözlemlemeyi, rızaya dayalı yasaların yapılması için mücadele etmeyi ve bölgenin her yerinde tecavüzle ilgili yanlış bilgilere meydan okumayı sürdürecek. UAÖ, Dava Kapandı başlıklı raporunu yayımlamasının üzerinden 11 yıl geçtikten sonra, Nisan 2019’da dört Kuzey ülkesinde (Danimarka, Finlandiya, Norveç ve İsveç) tecavüzden hayatta kalanların adalete erişimini incelediği bölgesel raporunu yayımlayacak.