Özlem Yet
İçinde onlarca sevinç binlerce şükran hissettiren bir sabah, elime tutuşturulan bir yerel gazetedeki haberle kâbusa döndü. Manşetten tam sayfa büyük puntolarla şu yazıyordu: “Damatsız gelin…”
Ben “damatsız gelin”, yok canım, şaka, olur mu öyle şey, başka biridir; ama ufak bir kaçışa bile imkân vermeyecek kadar önümde, mümkün ve gerçek…
“İlerleyen yaşına rağmen aradığını bulamadığı için” düğün yaptığım yazılmış; bu aşağılayıcı, incitici, cinsiyetçi dil yetmezmiş gibi tarafımca aktarılmayan bilgiler gerçeği engelleyen bir dille kurgulanıp yeni bir gerçek yazılmış.
Bu garabet durumun ilk etkisi utanmak oldu, hemen akabinde hayatımın kontrolünü kaybettiğim ve bundan kaynaklı büyük ve yıkıcı bir korku… Sonrasında bir sürü rahatsız edici ve nasıl baş edeceğimi bilemediğim şeye maruz kaldım, tüm kişisel bilgilerimin memleket sathında arz-ı endam ettirilmesinden mütevellit.
Olanca neşemle, kendi kendime gülümsememi de katarak çimenlerin ortasındayım; üstümde gelinlik etrafımda sevdiğim insanlar, dans ediyorum aralıksız, inanılmaz yeni ve büyüleyici bir gece… Ancak böylesi bir haber sizi hissettiklerinizi hatırlatmayacak kadar uzağa savurur.
Bu vahşi cangılda bu kadar güç “arka arkaya bu kadar kederli olmamalı hayat.” İlk kez yapmak istediğin bir şeyi “rağmen” yaptım ilk kez; dostlarla, arkadaşlarla mümkün oldu ancak ve en değerli yanı da buydu.
Hikâyeme on satırla ve o kadar bildiğinizle dâhil oldunuz. Oysa basit hayatı olan basit bir insanım ben, devlete ve bankalara kızarım en çok, dostlarımla arkadaşlarımla sohbeti, facebook’umu, bir de filmleri severim en fazla, mebzul miktarda marazlarım vardır (bu marazları üretmeniz için memleket toprakları pek mümbittir), az da olsa birkaç da müspet özelliğim. Dert eksiz olmaz alelade hayatımda, düğün bayram dediğim günlerde fena sayılmaz, birilerinin okuru, dinleyicisi, izleyicisiyim. Yeryüzünün ölümlülerindenim hâsılı.
Hayatımın bir kısmını kimi alanlarda paylaşıyorum elbette fark edilme saikiyle ve fakat bunun sınırlarını ve kimlerle paylaşacağımı belirleme hakkı tamamen bende kalarak. Heyhat! Bu hak benden yerel gazetenin marifetiyle yaygın medya tarafından tüm bilgilerim açık edilerek, tuhaf bir dille magazin malzemesi haline dönüştürülüp elimden alındı. Gazetenin, hadisenin “haber değeri” taşıdığı ve bu nedenle yayımlanacağı yönündeki garabet, sınırları müphem, kimin neye göre tayin ettiğini bilmediğim gerekçesini anlamak kabil değil. Ancak sorularım var, bu kavramın içini istedikleri gibi doldurup boşaltan zorbalara:
1. Habere konu olan kişinin, haber değerinin belirlenmesinde neden söz hakkı yok ve neden eşit hakka sahip taraflardan biri değildir?
2. Bu dokunulmaz kavrama sığınarak her şeyi kullanılacak ve yönetilecek nesnelere dönüştürme hakkını nereden alırsınız?
3. Sonuçlarına dair hiç bir sorumluluk duygusu taşımadan “haber değeri” olur mu?
4. Haber değerinin nesnel ölçütleri ve nitelikleri nelerdir?
5. Gücü elinde bulunduranla birey arasındaki sorunlar avantaja bırakılabilir mi?
6. “Haber değeri” gücünü hangi kanunlardan alır?
7. Kanun koyucular tanrısal varlıklar ve kanunları kutsal metinler midir?
8. Sahi siz kimsiniz!??
Erk sahipleri yaptıklarını o kadar normalleştirmiş, o kadar sorgulanamaz görüyor ki “haber değeri” söylemiyle yapılana teslim olup iman etmemi bekliyor, zira yasal gerekçelerle desteklenen iyi bir mazeret “değer”, güçlü bir ön kabul oluşturmak için haberin önüne gelebilecek seçilmiş en muteber en doğru kelime. Trans halinde ikna olmalıyım hızla, kolay feda edilebilir bir kurban olduğumu düşünecek fırsat bile kalmadan.
Tüm mahremiyetim elimden alınarak kamusal alana zorla çekildiğim andan itibaren kendim için yapacak bir şey kalmadı ve bu manipülatif algıyı yıkmak neredeyse imkânsız artık. Bu kavramı geri alıp bireyin haklarını gözeten bir temelde yeniden üretebileceğimiz bir tartışmanın zemin ve imkânlarını yaratırız belki, bu yakadakiler olarak. Gerçi “yalnız ve güzel ülkemden” pek ümitli değilim ama bir küçük umudum vardır hep sakladığım. Belki...
Ve son olarak bu zorlu süreçte beni yalnız bırakmayan aileme, dostlarıma, şimdilik ruberu tanışamadığım arkadaşlarıma nazik, zarif sözlerle yanımda olduklarını hissettirdikleri için binlerce teşekkür; zira vazgeçemeyeceğimiz en önemli hasletin anlama çabası olduğunu öğrendim onlardan ve daha iyi hissediyorum sayelerinde. Beni eleştirenlere (gerçi eleştiri demek pek naif kalıyor ama) mukabele etmeyeceğim çünkü benim de yaptığım bir şey eleştirmek, hatta kimi zaman ölçüsünü kaçırdığımı da itiraf etmeliyim ve şimdi onlar da karşı tarafta olmanın tüm konforunu kullanıyor. Bugün yetişkin olmak bana düşüyor pek istemesem de! Herkese selamlar.
NOT: Altınlar sahteydi :)