27 Mayıs 2017 11:38
Cumhuriyet gazetesinin, yönetici ve yazarlarına yönelik olarak düzenlenen operasyona ilişkin yayımladığı yazı dizisinin yedinci bölümünde,
Kemal Göktaş, Canan Coşkun, Alican Uludağ ve Sinan Tartanoğlu'nun imzalarıyla yayımlanan dizinin "Kayyım reklam verdi, suç oldu" başlıklı yedinci bölümünde, eski Cumhuriyet yöneticilerinin açtığı vakıf davasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a gönderilen şikâyet dilekçesine vurgu yapıldı.
Yazıda, "Savcılığın, Cumhuriyet’i susturma amaçlı operasyonunun en önemli araçlarından biri Cumhuriyet Vakfı’na yönetim kurulu üyeliği için yapılan seçim oldu. Seçilemeyen yöneticilerin bu seçimin iptali için açtığı hukuk davası savcılar tarafından ceza soruşturmasına dayanak yapıldı. Konuyla ilgili hiçbir yetkisi olmayan Cumhurbaşkanlığı’na verilen imzasız bir dilekçe ile seçimlerin usulsüz olduğu iddia edildi" ifadesine yer verildi.
Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (27 Mayıs 2017) nüshasında yayımlanan dizinin yedinci bölümü şöyle:
Cumhuriyet’in üniversiteden bilirkişi heyeti isteği reddedildi ve vakıf seçimi iptal edildi. Vakıf davasında Cumhuriyet’i haklı bulan Vakıflar Genel Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı’na verilen dilekçenin ardından çark etti.
Savcılığın, Cumhuriyet’i susturma amaçlı operasyonunun en önemli araçlarından biri Cumhuriyet Vakfı’na yönetim kurulu üyeliği için yapılan seçim oldu. Seçilemeyen yöneticilerin bu seçimin iptali için açtığı hukuk davası savcılar tarafından ceza soruşturmasına dayanak yapıldı. Vakıf yöneticilerimizi tutuklatan savcılık, “Vakfın hileli seçimle ele geçirilmesi ve ardından yayın politikasının değiştirilmesi” iddiasında bulundu. Savcılık bunun için yönetim kuruluna seçilemeyen ve şimdilerde Aydınlık’ta yazan Alev Coşkun ile CHP milletvekili Mustafa Balbay ve etrafındaki kişilerin açıklamalarına dayandı. Coşkun ve avukatı Namık Kemal Boya, gözaltılar sürerken Emniyet’e giderek savcılığa ihbar niteliğinde açıklamalarda da bulundular. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın da müdahil olduğu süreç şöyle gelişti:
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’na 2010 yılında yapılan seçimde Mustafa Balbay, cezaevinde olduğu için kapalı zarf içinde gönderdiği oy, “mücbir sebep” sayılarak kabul edildi. Aydın Aybay’ın vefatı üzerine 2 Nisan 2013’te yapılan seçimde de Balbay’ın aynı gerekçeyle kapalı zarf içinde gönderdiği oy geçerli sayıldı. Ancak üyelerden İnan Kıraç’ın yurtdışında olduğunu bildirerek kapalı zarf içinde gönderdiği oy “mücbir sebep” görülmeyerek kabul edilmedi. Bu seçimde açık oylamada Başkan’ın lehine oy kullandığı Önder Çelik 6, Mustafa Pamukoğlu 5 oy aldı. Vakıf senedindeki hüküm doğrultusunda en çok oyu alan Önder Çelik, vakıf üyeliğine seçilmiş oldu. İki yıllık süre için seçilen üyelerin üyeliklerinin dolmasından 2 gün önce, 7 Ekim 2013’te Vakıf Yönetim Kurulu yeniden seçim yaptı. Seçilmek için gerekli 7 oyun altında, 5 oy aldığı için seçilemeyen Alev Coşkun, sonuçların ilan edilmesi ile birlikte toplantıyı terk etti ve tutanağı imzalamadı.
Alev Coşkun, bu tarihe kadar seçime itiraz etmemişti. Ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne “isminin açıklanmasını istemeyen” kişilerce verildiği belirtilen iki ayrı dilekçe ile seçim şikâyet edildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün “araştırmacı” sıfatıyla görevlendirdiği arkeolog Sabri Kızıltan, vakıf senedindeki hükümleri dikkate almayarak seçimin usulsüz olduğunu ileri sürdü.
Bu rapor doğrultusunda Vakıflar Genel Müdürlüğü hukuka aykırı biçimde 2 Nisan 2013 ve 7 Ekim 2013’teki seçimleri usulsüz olarak niteledi. Bunun üzerine Vakıf Yönetim Kurulu 18 Şubat 2014’te gazete binasında bu seçimleri yenilemek üzere toplandı. Ancak toplantıdan bir gün önce Yönetim Kurulu üyesi İnan Kıraç ve toplantı günü de Nevzat Tüfekçioğlu yönetim kurulu üyeliklerinden istifa etti. Böylece vakıfta üye sayısı 9’a düştü. Toplantıya Vakıf Yönetim Kurulu üyeleri Orhan Erinç, Akın Atalay, İbrahim Yıldız, Hikmet Çetinkaya katıldı. Meclis çalışmaları nedeniyle vakıf toplantısına gelemeyen Mustafa Balbay ve Cüneyt Arcayürek birer üyeye vekâlet verdi ve ayrıca kapalı zarf içinde oylarını gönderdi. Yani mevcut 9 üyenin 6’sı toplantıda vardı. Şükran Soner toplantıya katılmayacağını beyan etti. Alev Coşkun ve Şevket Tokuş ise usulüne uygun olarak kendilerine tebligat yapılmış olmasına rağmen toplantıya katılmadı. Bu iki üyenin seçimi kazanamayacaklarını anlayınca, toplantı yeter sayısı ile ilgili daha sonra şikâyetlerde bulunmak ve böylece seçimi iptal ettirmek amacıyla toplantıya katılmadıkları açıktı.
Onların hesabına göre 7 üyenin altında bir katılımla yapılan seçim geçersiz olacaktı. Oysa 12 olan Vakıf Yönetim Kurulu üye sayısı, iki istifa ve bir ölüm nedeniyle 9’a düşmüştü. Buna göre 6 üyenin katılımı yeterliydi. Nitekim daha sonra Coşkun ve Tokuş’un yaptıkları şikâyet üzerine hazırlanan bir bilirkişi raporunda iki üyenin toplantıya katılmaması “O gün Vakıf Yönetim Kurulu’nun 9 üyesi vardı ve 6’sı toplantıya katıldı. Dava açan 2 üye toplantıya katılsalardı seçilemeyeceklerdi ve bunu biliyorlardı. Onlar, seçilmeleri imkânı olmayan bir toplantıyı sabote etmek için katılmadılar. Bu durum hakkın kötüye kullanmasıdır” şeklinde değerlendirilmişti. Toplantıda ilk olarak 2 Nisan 2013’deki seçim yenilendi ve ardından da yeni yönetim kurulu seçildi. Orhan Erinç, Akın Atalay, İbrahim Yıldız, Hikmet Çetinkaya, Önder Çelik, Mustafa Kemal Güngör, Cüneyt Arcayürek, Mustafa Balbay, Nail İnal, Hakan Karasinir, Musa Kart ve Güray Öz vakıf üyesi seçilirken Coşkun ve Tokuş hiç oy alamadılar ve seçilemediler.
Alev Coşkun, Mustafa Pamukoğlu ve Şevket Tokuş, seçimin toplantı yeter sayısı olmadan yapıldığını ileri sürerek Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne başvurdular. Genel Müdürlük başmüfettişinin hazırladığı raporda ise seçimin geçerli olduğu belirtildi. Bunun üzerine Coşkun ve Tokuç, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Cumhuriyet Vakfı aleyhine dava açtı. İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki davada, vakıf ile birlikte, Vakıflar Genel Müdürlüğü avukatları da, davanın “haksız ve mesnetsiz” olduğunu ve reddedilmesi gerektiğini belirtti. Yani Vakıflar Genel Müdürlüğü de Cumhuriyet’in haklı olduğunu mahkeme dosyasında tescil etti.
Mustafa Balbay’ın yazılarına CHP liderliğine aday olmasından sonra 2 Şubat 2016’da son verilmişti. Balbay, yazılarına son verilmesinin ardından “Cumhuriyet’te ‘Fetoculuktan Kürtçülüğe kadar her şey serbest ama CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak’ diye özetlenecek bir tablodur” diye tweet attı. Balbay, daha sonra Cumhuriyet’e yönelik soruşturmada sıklıkla kullanılacak ve iddianamede deliller arasında gösterilecek bu sözlerinden pişmanlık duyduğunu asla söylemedi. Kendisinin de vekâlet vererek katıldığı Şubat 2014’teki seçimden sonra iki yıl boyunca Vakıf Yönetim Kurulu üyeliğini sürdüren, kararlara imza atan Balbay bir anda bu seçimin usulsüz olduğunu hatırladı ve seçimin iptali istemiyle açılan davaya müdahil olmak için mahkemeye karar duruşmasından bir gün önce dilekçe verdi. Bu nedenle duruşma ertelendi ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin devreye girmesinin önü açıldı.
A Haber’de 29 Eylül 2016 akşamı yayımlanan Arka Plan programında Talat Atilla, Alev Coşkun’un davadaki iddialarını savunurken, Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem telefonla canlı yayına bağlandı. Ertem, “Cumhuriyet Vakfı’yla ilgili yaptığımız denetim yeni sonuçlandı. Bu denetim sonucunda yönetimin vakıf senedinde belirtilen üye tam sayısı olmadan toplanması gerekçesiyle yenilenmesi noktasında bir karar aldık” dedi. Böylece Genel Müdürlük’te Cumhuriyet Vakfı’ndan gizli bir soruşturma yürütüldüğü ve önceki aklama kararının kaldırıldığı ilk kez A Haber’deki danışıklı dövüş programından öğrenilmiş oldu.
A Haber’deki programdan sonra konunun ayrıntıları ortaya çıktı. Önce konuyla ilgili hiçbir yetkisi olmayan Cumhurbaşkanlığı’na verilen imzasız bir dilekçe ile seçimlerin usulsüz olduğu iddia edilmişti. Ardından Alev Coşkun, tekrar Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne başvurmuştu. Genel Müdürlüğün tespitiyle, Cumhurbaşkanlığı’na verilen dilekçe ile “aynı içerikte olan” bu başvurudan sonra, önceki raporlar bir kenara atılıp yeniden müfettiş atanmıştı. Bu müfettiş de A Haber’de duyurulan yeni raporu yazmıştı. Bununla da yetinilmedi. Cumhuriyet’e soruşturma başlatılmasından sonra, Vakıflar Genel Müdürlüğü bu defa da mali denetim amacıyla vakfa müfettiş gönderdi. Müfettişler, mali incelemenin konusu olmamasına rağmen vakıf seçiminin usulsüz olduğunu öne süren bir rapor hazırladılar. Bu rapor Cumhuriyet Vakfı’na tebliğ dahi edilmeden mahkemeye ve soruşturmayı yürüten savcılığa sunuldu. Müfettişlerin o kadar acelesi vardı ki, raporun sonuç kısmını Vakıf davasına imzasız sundular. Bu arada iddianameyle birlikte ilginç de bir ayrıntı ortaya çıktı. Savcılığın, Cumhuriyet soruşturmasında basına sızan iddianame taslağında mali inceleme raporunun savcılık tarafından istendiği açık biçimde ifade ediliyordu. Ancak savcılık, nedense mahkemeye sunduğu iddianamede bu ifadeyi çıkarmaya gerek duydu. Görünen o ki savcılık Vakıflar Genel Müdürlüğüne rapor ısmarladığının bilinmesini istemedi.
Bu davada Cumhuriyet Vakfı’nı avukat Mustafa Kemal Güngör temsil ediyordu. Güngör, 31 Ekim’de gözaltına alınıp tutuklanan Cumhuriyet yazar ve yöneticileri arasında yer aldı. Vakıf davasında, Cumhuriyet Vakfı’nı temsil eden avukatlar, dosyada birbirine tamamen zıt müfettiş raporları ve bilimsel görüşler olduğuna dikkat çekerek mahkemeden üniversite öğretim üyelerinden oluşacak 3 kişilik bir bilirkişi heyetine dosyanın gönderilmesini istediler. Davacılar ise bilirkişi atanmasına karşı çıktılar ve derhal karar verilmesini istediler. Mahkeme de konunun “basit” bir iş olduğunu, bilirkişi gerektirmediğini belirterek Şubat 2014’te yapılan seçimin iptal edilmesine karar verdi.
Alev Coşkun ve savcılığın ortak iddiası, iptal edilen bu seçimde vakıf yönetiminin ele geçirilerek Cumhuriyet’in yayın çizgisini değiştirildiğiydi. Bir gazetenin yayın politikasının savcılıkça sorgulanmasındaki hukuk dışılık bir yana, seçilen yeni yönetim kurulu üyelerine yönelik suçlama da gerçekdışıydı. Şu anda büyük bölümü cezaevinde olan yönetim kurulu üyelerinin tamamı yıllardır Cumhuriyet’te çalışan isimlerden oluşuyordu ve İlhan Selçuk yönetimindeki vakıfta ve gazetede emekleriyle belli konumlara gelmiş isimlerdi. Cezaevindeki yönetim kurulu üyeleri Akın Atalay, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Güray Öz, Musa Kart, Hakan Kara ve Önder Çelik. Bu isimler arasında Cumhuriyet gazetesinde çeyrek yüzyılı devirmemiş kimse bulunmuyor.
Akın Atalay, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin Vakıflar Genel Müdürlüğüne yazdığı yazının ortaya çıkması üzerine Twitter hesabından şu değerlendirmeleri yapmıştı: “Birileri, son çare olarak Beştepe’deki Saray’a gitmişler: Cumhuriyet Gazetesi’nin bu yönetimin elinden alınması için son ümidimiz sizsiniz, ne olur, devreye girin ve Cumhuriyet Gazetesi’ni bize verin’ demişler. Cumhurbaşkanlığı da bu dilekçenin gereğinin yapılması için Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne yollamış. Saray’dan gelen talimat üzere derhal harekete geçen Genel Müdür, aynı konuda bir yıl önce denetim yaptıklarını ve rapor verdiklerini unutup, emrin gereğini yerine getirmek için acilen yeni bir rapor düzenlettirmiş. Eskisinin tam tersi. Hukuken bir kıymeti, hükmü yoktur. Üzüntü verici olan, ‘Atatürkçü’, ‘Yurtsever’, ‘Cumhuriyetçi’ geçinip, bu gazete sayesinde hâlâ itibar gören bazı muhterislerin, hırsının akıllarının önüne geçmesidir. Saray’ın destek ve himayesinde Cumhuriyet Gazetesi yönetimine gelmek için kirli işbirliği hangi aklın ürünüdür? “Saray’dan tescilli Atatürkçü Cumhuriyet Gazetesi” fikriniz enteresan olmuş.... Saray’ın himayesinde bu gazeteyi ele geçiremezsiniz, izin vermeyiz. Bunun için daha çok skandala, kepazeliğe, çamura batmanız gerekecek.”
© Tüm hakları saklıdır.