Gündem

Cumhuriyet Yazarı Sirmen, Tempo24’ü eleştirdi

Cumhuriyet Yazarı Ali Sirmen, Mustafa Balbay'a atfedilen günlükleri yayımlayan Tempo24’ü eleştirdi.

19 Mart 2009 02:00

Cumhuriyet Yazarı Ali Sirmen, Mustafa Balbay'a atfedilen günlükleri yayımlayan Tempo24’ü eleştirdi.

Daha önce NTV’nin yayınına katılarak, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’a atfedilen günlüklerin Tempo24’te yayımlanmasının etik olmadığını ve suç olduğunu belirten Cumhuriyet Yazarı Ali Sirmen, konuyu köşesine taşıdı.

Sirmen “Amaçları zaten bu” başlıklı yazısında (19 Mart 2009) “…bu yasal yolla elde edilmemiş olan, bu yüzden niteliğinin ne olduğu tartışmalı belgeler, suç teşkil edecek şekilde, medya mahkemesinde yargısız infaz malzemesi olarak kullanılmak üzere sızdırılmaktadır” görüşünü dile getirdi.

İşte Ali Sirmen’in yazısının tamamı…

Amaçları zaten bu

İki günlük Eskişehir gezisi dönüşü, bilgisayarıma düşen e-postaları ayıklarken, şöyle bir ileti ile karşılaştım:

“Bugün Mustafa Balbay’ın tutuklanmasına yol açan 38 sayfalık metni okudum ve hayal kırıklığına uğradım. Keşke destek vermeseydiniz Mustafa Balbay’a.

Ergenekon davasıyla her gün hayal kırıklığı yaşıyorum.

Bugün de Mustafa Balbay ile siz düştünüz.

Saygılarımla,

Selami Savur – Ankara”

Ankara bürosu temsilcimiz ve yazarımız Mustafa Balbay’ın 23 saatlik kesintisiz bir sorgu sonrası çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanmasının üstüne, yapılan itirazın reddedilmesinin ertesi günü, “Tempo 24” adlı bir internet sitesinde Balbay’a ait olduğu ileri sürülen “darbe günlükleri” yayımlandı. Sonra bunun özetleri de, çoğu yayın organında tekrardan, kimi yorumların eşliğinde verildi.

Önce bir hususu belirtmek gerek. Çoğu değerli hukukçulara göre Balbay’ın sorgulanış şekli çağdaş hukukun kurallarına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine aykırıdır.

Kötü muamele ile alınan ifadenin geçerli delil olmayacağı bilinen bir husus. Bu husus Türkiye’de bilinir ama yine de kale alınmaz.

***

Mustafa Balbay’a ait olduğu ileri sürülen notlar alınırken bilgisayardan alınan bilgi ve belgelerin yedeklerinin kendisine verilmesi gerekmekteydi. Bilgisayardan alınanların bir yedeğinin yapılıp ilgili kişiye bırakılmasının yanı sıra bilgisayardan alınanların listesinin de yapılıp, imzalanıp, ayrıca çıktısı alınması olanaklı olan evrakın bir suretinin çıktı alınıp verilmesi zorunlu idi.

Kişiyi uykusuz, aç susuz bırakan, kötü muamele kapsamına giren bir sorgulamaya tabi tuttuğunuz zaman bu sorgulamada elde edilen deliller gibi, bilgisayardan çıktığı ileri sürülen belgeler de yukarıdaki koşullara uyulmadığı takdirde delil teşkil etmez.

Bu görüş bana ait değil, yargı mensuplarının derneği olan, Yarsav Başkanı savcı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun.

Eminağaoğlu, gizli olan soruşturmada elde edildiği ileri sürülen delillerin gizlice “bir kısım basına!” sızdırılmış olmasının da suç teşkil ettiğini ileri sürmektedir diğer hukukçular gibi.

Demek ki ortada garip bur durum vardır:

1- Tutuklanmaya mesnet teşkil eden deliller hukuka aykırı olarak elde edildikleri için delil sayılmamaktadır.

2- Üstelik bu yasal yolla edilmemiş olan, bu yüzden niteliğinin ne olduğu tartışmalı belgeler, suç teşkil edecek şekilde, medya mahkemesinde yargısız infaz malzemesi olarak kullanılmak üzere sızdırılmaktadır.

***

Hemen belirteyim ki, bilgi sızdırma suçu Ergenekon soruşturması sırasında ilk kez işlenmiyor. Daha önce de yapıldı.

Görüyorsunuz ki bir soruşturmada yalnız bir kişi ile ilgili olarak birden fazla suç birbirini takiben işlenmektedir.

Bütün bunlar neden yapılıyor?

Muhtemel bir darbeyi ortaya çıkarmak için mi?

Öyle olsaydı, deliller, usulüne uygun olarak toplanır, yargılama yapılır, gerçek ortaya çıkarılırdı.

Bu yapılırken de kamuoyunu yanıltacak, yargısız infaza yol açacak hususların olmamasına özen gösterilirdi.

Ama öyle olmadığı için, bunlara özen gösterilmiyor, suç işlemek pahasına kurallar çiğneniyor. Kuralların çiğnenmesinin nedeni ise aslında Türkiye’de, laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla tescil edilen, yürütmekte olduğu sivil darbeyi gizlemektir.

İşte istenen, amaçlanan tam budur.

Bana e-posta gönderen Sayın Selami Savur, sanırım olayın bu yönünü gördüğünde, bir kez daha düş kırıklığı yaşayacaktır. Ama bu kez benim yazımı okumak ya da açıklamamı dinlemek yerine aynaya bakıyor olacaktır.