11 Eylül 2017 14:43
"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla beşi tutuklu yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın ikinci duruşmasından tahliye çıkmadı.
Duruşmada Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, köşe yazarı Kadri Gürsel ve muhabir Ahmet Şık söz aldı; muhasebe çalışanı Emre İper ise 158 günlük tutukluluğunun ardından ilk defa savunma yaptı.
Tanık sıfatıyla eski Cumhuriyet Vakfı Yöneticisi İnan Kıraç, Cumhuriyet yazarı Şükran Soner, muhabir Miyase İlknur, Aydınlık yazarı Mustafa Pamukoğlu, Cumhuriyet Gazetesi Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya ve eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız'ın dinlendiği duruşmada savcı, mütalaasında tutukluluk hallerinin devamını talep etti. Mütalaanın açıklanmasının ardından sanık avukatları söz alarak savunma yaptı.
Mahkeme heyeti açıkladığı ara kararında tahliye taleplerini reddederek 6 tutuklu gazetecinin tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Mahkeme kararında Kadri Gürsel'in tutukluluğuna devam kararının oy çokluğu ile alındığı bir mahkeme üyesinin muhalafet şerhi yazdığı bildirildi.
İstanbul 27. Ağır Mahkemesi Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, heyetin kararını şöyle açıkladı:
"Ara kararların bir kısmı bir önceki ara kararlarımızla aynı. Emre İper ile ilgili kısıtlılık kaldırıldı. İncelenmemiş dijital bilgiler için bilirkişi incelemesine karar verildi. Can Dündar ve İlhan Tanır'ın yakalamalarının infazı bekleniyor. Sanıkların tutuklulukların devamına karar verildi. Diğer üç tanık dnlendikten sonra tutuklulukla ilgili daha sağlıklı karar vereceğiz."
Bir sonraki duruşmanın 25 Eylül'de saat 15:30'da yapılmasına karar verildi. İki hafta ertelenen Cumhuriyet davasının üçüncü duruşması Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde görülecek.
Cumhuriyet davasında ara kararı açıklanmasının ardından Adliye önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Avukatlar adında söz alan İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, yargının kendi adına önemli bir fırsatı kaçırdığı dile getirdi. “Yargının sadece cumhuriyete değil, Cumhuriyet’e de adalet borcu vardır” ifadelerini kullanan Durakoğlu, “Bugün yargı kendini yargıladı ve bir yargı bağımsızlığına ilişkin yargı tarafsızlığına ilişkin bir umudu elde edemedik” ifadelerini kullandı. Açıklamada gazeteciler adına söz alan Ertuğrul Mavioğlu ise “İçeridekiler kadar biz de adaletin taşını tepeye kadar tırmandıracağız. Her seferinde tekmeyi atıp çukura yuvarlasalar da biz her seferinde mücadele edeceğiz” dedi.
Bugün büyük bir umutla geldik büyük bir umutla geldik buraya
Bugün yargı, aslında bir bakıma kendinin yargıladı. Türkiye’de OHAL rejimi devam ederken, KHK’lar ile TBMM ciddi biçimde devre dışı bırakılırken, yargı bağımsızlığının yargı tarafsızlığının söz edilmezliğinden ciddi anlamda endişe duyduğumuzu düşünüyorum. Yargı dünyası olarak bir büyük fırsatı kaçırdık bugün. Çağlayan’da bir umut daha olacak. Adli yıl açılışından beri aynı şeyi söylüyoruz. Yargının cumhuriyete adalet borcu vardır. Üstelik yargının sadece cumhuriyete değil, Cumhuriyet’e de adalet borcu vardır.
Aslında ilk andan itibaren çürütülmüş olan iddianamenin sonucu olarak bugün verilmiş olan kararların Türkiye’de yeni bir dönemi başlatabileceği gibi bir umudu besleyerek geldik buraya. Bunun gerçekleşmemiş olmasından üzüntülüyüz ama biz avukatız ve umudumuzu hiçbir zaman kaybetmeden çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Bugün yargı kendini yargıladı ve bir yargı bağımsızlığına ilişkin yargı tarafsızlığına ilişkin bir umudu elde edemedik.
“Sabahtan beri hep birlikte buradayız. İyi şeyleri şöyliyeyim. 24 Temmuz öncesine göre çok daha kalabalıktık. Çok daha güçlüydü. Bu bizim de en az arkadaşlar kadar koyduğumuz direncin sonucu. Önümüzde davalar var daha. İçeridekiler kadar biz de adaletin taşını tepeye kadar tırmandıracağız. Her seferinde tekmeyi atıp çukura yuvarlasalar da biz her seferinde mücadele edeceğiz. Ve mutlaka biz kazanacağız. Sadece Cumhuriyet davasında değil. Bütün gazeteciler içeriden çıkıncaya kadar. Türkiye’de hakikatin önündeki engeller kaldırılana kadar mücadelemiz devam edecek."
Duruşma için IFJ, EFJ, IPI, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, PEN gibi çok sayıda uluslararası gazeteci ve yazar örgütlerinin temsilcileri Türkiye’ye geldi. CHP, HDP, Haziran Hareketi, EMEP, Halkevleri, DİSK gibi birçok parti ve partili ile sivil toplum örgütü de Silivri'de bulunan adliyenin önünde yer aldı. AKP İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner'in de aralarında bulunduğu, duruşmayı takip eden isimlerden bazıları şöyle:
Hasan Cemal, Ayşe Cemal, Özgür Mumcu, Tayfun Atay, Tuğçe Tatari, Aslı Kazan, Doğan Akın, Rojin Akın, Mine Söğüt, Çınar Oskay, İpek Özbey, Gülseren Onanç, İpek Yezdani, Filiz Kerestecioğlu, Elif Ilgaz, Hilmi Hacaloğlu, Erol Önderoğlu, Oğuz Güven, Bülent Özdoğan, Arif Kızılyalın, Ertuğrul Mavioğlu, Ceyda Karan, Jale Özgentürk, Yazgülü Aldoğan, Umut Oran, Erdem Gül, Fatih Polat, Bedri Baykam, Melda Onur, Aram Ekin Duran, Garo Paylan, İlhan Cihaner, Zeynep Altıok, Utku Çakırözer, Alper Taş, Sırrı Süreyya Önder, Bülent Şık, Seray Şahiner, Aylin Nazlıaka, Kani Beko, Cemal Göktaş, Ertuğrul Kürkçü, Şenal Sarıhan, Fikret Dağlıoğlu, Mahmut Tanal, Metin Yener, Ali Sirmen, Barış Yarkadaş, Gökhan Tan, Hilmi Yarayıcı, Sezgin Tanrıkulu, Meral Danış Beştaş, Gürsel Tekin, Ceren Sözeri, Ayşe Sayın.
Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumu bünyesinde bulunan "büyük salon"da görülen duruşmaya çok sayıda meslek örgütü katılım çağrısı yaptı. Sosyal medyada paylaşılan çağrı metinlerinde "Hepsini alıp dönelim", "Özgürlükte buluşalım", "Gazetecilere özgürlük" ifadeleri yer aldı.
İşte dakika dakika yaşananlar
23:45 - ARA KARAR AÇIKLANDI
Cumhuriyet gazetesinin altı çalışanının tutuklu yargılandığı davanın ikinci duruşmasında mahkeme tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına karar verdi.
Mahkeme, Emre İper’le ilgili kısıtlılığı kaldırdı. Mahkeme, incelenmemiş dijital delillerin incelenmesine, Can Dündar’la İlhan Tanır’ın yakalanmasının beklenmesine hükmetti.
Duruşma 25 Eylül 15.30'da Çağlayan Adliyesi'nde görülecek.
23:33 - Mahkeme Başkanı: Ara kararların bir kısmı bir önceki ara kararlarımızla aynı. Emre İper ile ilgili kısıtlılık kaldırıldı.İncelenmemiş dijital bilgiler için bilirkişi incelemesine karar verildi. Can Dündar ve İlhan Tanır'ın yakalamalarının infazı bekleniyor. Bir kişiye yönelik bir arkadaşımızın muhalefet şerhi var Kadri Gürsel için. Sanıkların tutuklulukların devamına karar verildi. Diğer üç tanık dinlendikten sonra tutuklulukla ilgili daha sağlıklı karar vereceğiz.
23:30: Mahkeme heyeti geldi.
23:27: 22.30'da devam edeleceği söylenen duruşma henüz başlamadı. İzleyiciler, sanıklar ve avukatlar mahkeme heyetini bekliyor.
21:36: 27. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti ara karar için saat 22.30'a dek duruşmaya ara verdi.
20:40- Avukat Fikret İlkiz: Bu iddianamenin dili yoktur ama dil çok önemlidir. Bir iddianamenin dili yoksa anlaşma olanağı da tartışma olanağı da yoktur. Örgüte üye olmamakla birlikte gazete, manşet ve yazılarıyla örgüt adına suç işlenebilir mi? Üye olmamakla birlikte yardım edilebilir mi? İddianame bunu sorduyor. Bize göre olamaz ama Türkiye'de oluyor. Manşete kim karar verir, sizi kim işe aldı" gibi sorular soruyorsunuz. Doğru bu iddianame bunu sorduruyor. Hiçbir basın savcısı terör örgütü üzerine iddianame yazamaz, yazmamalıdır. Basın özgürlüğünü koruyan uluslararası anlaşmalar vardır ve biz de tarafız. Bu ilkeleri yok sayıyorsunuz. Ama biz var sayıyoruz. Bazı uluslararası kararları sevmiyor olabilirsiniz. AİHM'in Ahmet Şık kararı vardır. Şık'ı sevmiyor olabilirsiniz ama böyle bir karar vardır. Devletin yargıladığı kişi aslında devletin demokratik meşruiyetini ve hatta devletin var olup olmadığını yargılarsa, verilecek en iyi yanıt: Venedik Komisyonu 15 Mart 2016'da "örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" maddesinin kaldırılmasını tavsiye etmiştir. Terk edilmiş bir ceza hukuku anlayışıyla kaleme alınmış bir iddianame, II. Dünya Savaşı'nın sonunda kalmış bir yargılamadır. Türkiye'nin doğal kaynaklarını ve halkı soyup soğana çevirmek isteyenler kendilerini vatansever ilan etmiştir. Soygunları, yolsuzlukları, olup bitenleri araştıran, yazan gazeteciler varidatlarını korumak isteyenlerce 'vatan haini' ilan edilmiştir. Matbuat sahipleri, bu gazetecilere ses çıkarmayıp demokrasiden yana saf tutmayı ticari kârlarının artması için bir vesile saymışlardır. Aslında bunlar efkar-ı umumiyeyi uyutmak için gazeteciler üzerinde tahakküm kurmayı kafalarına koymuşladır. Bütün bu şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar yazmayı, görmeyi, konuşmayı hatta düşünmeyi yasaklayacak ölçüde ileri gitmiş, bir milleti rezil-i rüsva etmekte hiçbir mahzur görmemiştir. 'Meslek ahlakının en kıymetli hazine olduğunu' pek çabuk unutmuşlar; sadece iktidarların iradesine tabi olarak hadisat vicdaniyatından kendilerini pek kolayca mahrum eylemişlerdir. Matbuat sahipleri; matbuatı kendi gücü için kullanmıştır. Bi-netice matbuatın bütün kaleleri cebren ve hile ile zaptedilmiş ve bazı gazeteciler hapiste olabilirler. Bütün yazıişlerine girilmiş; bütün kalemlerine ve bilgisayarlarına el konulmuş; bütün fotoğraf makinaları kontrol altına alınmış. Ahali bir dirhem hakiki havadis, bir satır doğru makaleden mahrum bırakılmıştır. Bütün makaleler amacından saptırılmış gerçekler tevkif edilmiş, yalanlar serbest bırakılmıştır. Bütün bu şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere; gazete, mecmua, radyo ve televizyonlarda iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta o güzel mesleklerine ihanete başlamışlardır. Şaşırmayan meslek erbabı gazetecilerin işten atılması ise matbuat sahiplerinin çıkarlarıyla siyasetçilerin al gülüm ver gülüm hesaplarına ters düşen yazılarından dolayıdır. Ağır aksak çalışan demokratik-siyasal-sosyal-ekonomik nizam yine bozulmuş; millet fakr-ü zarûret içinde bir kere daha harap ve bitap düşmüştür. İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, meslek ahlakını korumak ve mesleğin onurunu kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, kaleminin ucunda, bilgisayarının tuşlarında ve demokrasi inancında mevcuttur. Bizim için Ahmet Şık olayların tanığıdır. Gazetecidir. O nedenle biz onun da ifade ettiği gibi medyada mahkeme kurmayız. Ama her duruşmadan önce bu belgeleri gönderenler hakkında yapılacak ne var bilmiyoruz.Gazeteciler mahkemelerin değil olayların tanığıdır. Gazeteciler başka gazetecilerin tanığı olmamalıdırlar. Ama bugün oldular. Ahmet Şıkher dönemin sanığıdır, her dönemin tutuklusudur, her dönem tutuklanandır. Gülen'in gerçek yüzünü ortaya çıkardığında tutuklandı. Ahmet Şık kimi kızdırdı? Kimi öfkelendirdi? Hangi sırları ortaya döktü acaba diye sorabiliriz.
20:18- Avukat Bahri Belen: 'Cezaların şahsiliği' ilkesine aykırılık söz konusu: Savcılık soruşturması kısmında bir başka sanığın yazdığı yazı ya da haberle ilgili görüşleri sorulmuştur. Oysa insanlar kendi edimleriyle ilgili yargılanırlar. Murat Sabuncu ile ilgili böyle bir çelişkiye değinmekten utanıyorum. Suça dayanak yapılan yazılarla ilgili yasal sürede dava açılmamışsa ani savcılık makamı bu davaya konu yazılarla ilgili kamu davası açmaya yeterli görmemişse buradan suç çıkaramaz.Aristo mantığıyla bir bütünün parçaları suç değilse, parçaların toplamından da suç yapamazsınız. Bir yazı suç değilse, o yazıların yayınlandığı gazetenin genel yayın yönetmenini (Murat Sabuncu) suçlayamazsınız. Yayın politikasını değiştiren vakfın ele geçirilmesi iddiasında inatla, olmamasına rağmen Sabuncu'nun vakıf yönetcisi olduğu iddia ediliyor. Yayın politikası değiştiği iddia edilen 45 ayın 22'sinde yayın yönetmeni olan kişi (İbrahim Yıldız) bugün tanık olarak dinlendi. 45 ayın 22'sinde yayın yönetmeni olan kişi, yayın politikasını değiştirmekle suçlanmıyor. Ama Murat Sabuncu suçlanıyor. Yayın politikası savcılığı tek açıdan ilgilendirir: Yazılarda suç ögesi varsa soruşturma ya da dava açar.Bunların da olmadığını söylüyoruz. Delilerin karartılması ve kaçma şüphesiyle ilgili en güzel örnek (tutuklanacağını bilerek Türkiye'ye dönen) Akın Atalay'dır. İddianamedeki tanıklar Cumhuriyet'e hasım olduğu belli olan kişiler. Gelmeyen tanıklardan Alev Coşkun, Vakıf ile ilgili açılan davada hasım. Cumhuriyet Davası için tanıklık sıfatına uygun değil. Bu kişilerin bugün gelmemiş olması delilleri toplanmamış olması iddiasının gerekçesi olamaz. Bugün dinlenen tanıklar Cumhuriyet gazetesinin yıllar öncesini bilen ve orada yaşamış insanlardır. Onların bugünkü beyanları, aslında tutuklu sanıklara yöneltilen suçlamaların hiçbir şekilde gerçek olmadığını gösteriyor.
19:54 - Avukat Hasan Fehmi Demir: Bu dava düşünce özgürlüğü ve halkın haber alma hakkına karşı saldırı niteliğindedir. Ara kararda müvekillerimin tutukluluğuna gerekçe olarak vakıf seçimleri esas alınmıştır. Sayın heyetinizin Akın Atalay ve arkadaşlarının tutukluluğuna yönelik kararının da bu temel yanılgıdan kaynaklandığını düşünüyorum. Heyetinizin bu yanılgısının özünde iddianamenin bu yanılgıyı yaratmak amacıyla yaptığı akıl yürütme vardır. İddianamede, önce bir grubun vakfı usulsüzce ele geçirdiği, bu şekilde yayın politikasını değiştirdiği ve son olarak terör örgütlerine yardımda bulunduğu iddia edilmektedir. Ama ceza yargılaması böyle yürümez. Yargılama başladığı günden beri heyetiniz hem ilk celsede hem de bugün vakıf seçimleri ile ilgili soru sordu. Ama bu seçimler asliye hukuk mahkemesinin konusu ve orada görülen bir dava ceza mahkemesinde çözülemez. Diğer yandan somut sonuç ortaya konmamışken bu yönde soru sorulmasının iddianamenin bu yanının zorladığı kanaatindeyim.
19:45: - Av. Tora Pekin: Emre'nin dosyasında hala kaçma şüphesi var dendi, delileri karatma şüphesi dendi. Hangi delili karartacak? "Ben kaçmıyorum, delil arıyorum" diyen birine "senin kaçma şüphen var" denmesi inciticidir. Adalet duygusunu inciticidir. Savcı telefon incelenmesinin sonucunu beklemenizi istiyor. Emre İper kendisinden kaynaklanmayan sebeple mağdur durumdadır.Telefonun incelenmemesinde Emre'nin bir suçu yok. Bekleyelim ama Emre de ailesiyle beklesin. Sonra yine değerlendirirsiniz.Savcının yaptığı tek doğru işlem Emre'nin davasını Cumhuriyet davasıyla birleştirmesidir. Çünkü bu Cumhuriyet davasıdır.Basın ve ifade özgürlüğünü kuşatma altına alan bu adaletsizliğin devam etmemesi için tüm tutuklu arkadaşlarımız için tahliye istiyoruz.
19:30 - Av. Tora Pekin: Böyle gayri ciddi suçlamalarla kamuoyunun ByLock suçlamalarına inancını yitirdiği ortada.Savcılık Bylock dışında iki hususa değinmiş. En azından bunlar gerçeğe aykırı değil. Tweetleri Emre açıkladı. Bundan çıkarılan sonuçlar mantıklı değildir, buradan örgüt üyeliği çıkarmak yanlıştır, tutuklama yanlıştır. Bu düpedüz sosyal medya kullanmayın demektir.
Bu tweetler ne tutuklama ne suçlama gerekçesi olabilir. Olsaydı on binlerce yüzbinlerce twitter kullanıcısını tutuklamanız gerekirdi.Son iddia ise bir destek imzası. Aslında dosyadaki diğer arkadaşlarımızın da imzası var ama nedense onlara bu deliller sunulmamış.Bunu Emre'ye yönelik zorlama bir suçlama çabası olarak görüyorum. Çok belli ki savcı bundan sonra Cumhuriyet çalışanları hakkında açılan her soruşturmaya bunu koyacak. Çünkü hepimiz imzaladık. Çünkü hepimiz düşünce özgürlüğüne destek vermek istedik. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir haber üzerinden Dündar'a "yanına bırakmam" demesi üzerine, ifade özgürlüğünü savunmak için imza attık. Bu, savcının gözünde terör örgütü üyeliği sayılıyor.
19:25 - Yeniden başlayan davasa Av. Tora Pekin söz aldı. Pekin: "ByLock'un delil olması için yapılması gereken CMK'ya uygun davramak. Ama bu dosyada bu yapılmadı"
19:00 - Cumhuriyet davasını izleyen CHP milletvekilleri, ara sırasında Silivri Cezaevi önünde birlikte fotoğraf çektirdiler.
18:40 - Cumhuriyet davasında bilgisine başvurulan Şükran Soner ile Cumhuriyet'te yıllarca birlikte çalıştığı T24 yazarı Hasan Cemal adliyede sohbet etti.
18:20 - Duruşmaya 45 dakika ara verildi.
18:07 - Ahmet Şık: Kamuoyu kendisiyle dalga geçildiğini düşündü "Ahmet Şık'a cemaatçi dediler" diye, ki iddianameden düştü bu. PKK ve DHKP-C olarak geçti. E peki bu "FETÖ'nün suçunu perdelemeye çalıştığı" ifadesini ne yapacağız? Bu suçlama PKK'ye mi DHKP-C'ye mi giriyor?
18:16 - Ahmet Şık: "Askeri kendi halkını katleden darbeci; polisi,cihat sloganları atan suikastçi; yargısı iktidar sopası; medyası lağım ama yaşasın başkanlık" demişim. Nesi yanlış bunun? Ben böyle düşünüyorum ve böyle düşünmeye de devam edeceğim.
18:15 - Ahmet Şık: Kimse beni bununla FETÖ/PDY ile ilişkilendirme hadsizliğine girmesin. Hala diyorum, o zaman da dedim. Suikastçi Mert Altıntaş El Nusracı olabilir ya da olmayabilir ama önemli olan polis olmasıdır. Bir cihatçı polis olabiliyor. Bunu sormayayım istiyorlar ki 15 Temmuz gibi olguları tartışmayalım. Ben bir gazeteci olarak bir konuyla ilgili şüphelerimi dile getiriyorum.
18:13 - Ahmet Şık: Tweetimde Mert Altıntaş hakkında FETÖ soruşturması olup olmadığını sormuşum. Kaldı ki savcı, suikasti FETÖ'PDY yaptı diyor. O hala açık bir soruşturma, ya hukuk bilmiyor ya da ülke gündemini takip etmiyor. İran medyasından bir haber düşmüş, bunu duyurmuşum. Daha sonra bunun asparagas olduğu ortaya çıkmış, onu da duyurmuşum. Nesnel bir gazetecilik var ama savcının bir suç çıkarma gayreti var. Savcı floodumda sorular sorduğumu söylüyor. Ben gazeteciyim başka ne yapacağım. Dahası devletin yapması gerekeni yapıyorum.
18:12 - Ahmet Şık: Devlet gelip bana bu adam seni öldürecek, diyor benim talimat almam mümkün mü? Ya sizin heyetinizden biri, ya kaleminizden biri, ya da soruşturma savcılarından biri bu tetikçilere belge sızdırıyor Böyle yargılama yapılmaz. 8 Eylül tarihli bir polis yazısı var. Ahmet Şık'a ait Twitter hesabında yapılan incelemede "suç delili olarak değerlendirilebilecek..." bir olasılıktan bahsediyor.
18:10 - Ahmet Şık: Bunun da "Ahmet'i içeride tutma" planı olduğunu anladım. Çünkü beni bu suçlamalarla tutuklu bırakamazlardı. Sabah'ta yeni bir haber "Ahmet Şık'a şok". Çok da şok olmuşum. Kim yazmış? Nazif Karaman. Bu daha önce de yapıldı. Daha önce Yeni Şafak'ın manşetiydim. Diyor ki "Ahmet Şık Mihraç Ural'dan talimat aldı."
18:08 - Ahmet Şık: O gün telefonla konuştum, gazetede de bu şekilde yer aldı. Fahrettin Kemal Yerli beni çağırdı, avukatımla odasına gittim. Gazetecilik faaliyetimi sorgulamak kimsenin haddi değildir dedim ve aynı ifademi tekrarladığımı söyledim. Cezaevine girdim, önümüze klasörler geldi. Ben örgüt propagandasından tutuklanmışken diğer arkadaşlarımın dosyasına dahil edildiğimi gördüm.
18:06 - Ahmet Şık: (Savcı Hasan Yılmaz imzasıyla mahkemeye sunulan Karlov suikastiyle ilgili dosyayı hatırlatarak) Ben hakim ya da savcı olsaydım Hasan Yılmaz'a meslektaşım demekten utanırdım. Katledilen bir meslektaşınızla ilgili davaya konu olan şey bir telefon görüşmesi. Bununla terör örgütü yardımı suçlaması yöneltiliyor. Böyle bir suçlama yapılacaksa bunu bana yöneltmeniz gerekir. O gün bütün gün adliyedeydim. Hakim ve savcıların, meslektaşları rehin alınmışken nasıl adliyeden kaçtıklarını gördüm.
18:05 - Ahmet Şık: Yetki ve sorumluluklarını kendi çıkarları için kullananlar her meslekte çıkıyor, keza medyada da çıkıyor. Asla bunlar içinde olmadım, olmayacağım da. Öyle olanlar da her ne kadar benimle aynı meslekte olsalar da "meslektaşım" demedim, demeyeceğim. Çünkü bu mesleğe hakaret olur.
18:00 - Sözü muhabir Ahmet Şık aldı.
17:58 - Murat Sabuncu: Senet Cumhuriyet değerlerini savunur, Atatürkçülüğü temel alır. Bizim bunlara uymamakla suçlanıyoruz. Hayatta en hakiki mürşit ilim değilse biz Atatürkçü değiliz, fikir ve ifade özgürlüğünü, adaleti savunmamak Atatürkçülükse biz Atatürkçü değiliz. Bu dava fikir ve ifade özgürlüğünün tarihine kara bir leke olarak geçti. Bu davayı yıl sonuna kadar bitireceğiz.
17:55 - Murat Sabuncu: 12 aya varan yayın yönetmenliğimin 10,5 ayını cezaevinde geçirdim. Cumhuriyet iddianamesinin bilirkişisi 28 yaşında, benim meslek hayatım kadar yaşı var. Hiç gazetecilik yapmamış biri. Manşetlerden cımbızlayarak bizi Türkiye'de adı terörle anılan herkese yardımla suçluyor. İddianamede Vakıf Senedi'nden bahsediyorsunuz.
17:53 - Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu söz aldı.
17:50 - Akın Atalay: Burada öyle bir dava görülüyor ki dosyayı eşeledikçe adaletsizlik fışkırdı. Uğradığım haksızlık ve hukuksuzluğun yoğunluğu ne olursa olsun herkes için adalet talebimden vazgeçmeyeceğim. Umarım toplumca bu büyük beladan sağ salim kurtuluruz.
17:46 - Akın Atalay: Hala geçerli görünen hükümler Anayasa'nın OHAL döneminde sınırlanabileceğini, bu sınırlamanın ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağını söylüyor. Heyetinizi tutuklulukta geçirilen süreyi dikkate alarak bir karar vermesi gerekiyor. Basın özgürlüğü konusunda en kötü ülkelerden biri olduğumuz çeşitli uluslararası örgütlerin raporlarında yer alıyor. Hepimiz adalet göçüğünün altında yaşıyoruz.
17:45 - Akın Atalay: Bu hakkaniyetsiz bir adaleti önler. Ama bu dava düzeninden anlaşılıyor ki biz vicdan, adalet ve hakkaniyetten yararlanamıyoruz. Vicdanı bir yana bırakarak kanunlar bazında şunu söylemek istiyorum. Biliyorum, siyasi iktidarın her kurumu baskı altında
17:42 - Akın Atalay: Yani, yardım suçlamasına ilişkin peşin bir kanaat oluşmuştur. Hakimler Anayasa'ya ve kanunlara uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler. Ben de hukukçuyum. Aynı dersleri okuduk. Hukuk fakültelerinde, en azından benim okuduğum dönemde hukukta vicdanın, hakkaniyet ve adaletin çok önemli kavramlar olduğu anlatılırdı. Sanıyorum değişmedi. Anayasanın, kanunun ve hukukun genelikle soyut yazılı metinler olması nedeniyle farklı yorumlar olabileceği, motamot uygulanması durumunda haksızlık ve mağduriyetler yaratabileceği için hükümde vicdan unsuru arandığı anlatılırdı.
17:40 - Akın Atalay: Bu dava bütün kişi ve kurumlarıyla Türkiye'nin getirildiği demokratik seviyenin fotoğrafı olmuştur. Ben bu fotoğrafa bakıp üzülenlerdenim. Tutukluluğuma devam sebebim tarafıma yöneltilen yardım suçuna ilişkin "kaçıp delilleri karartmama" tedbiridir.
17:38 - Akın Atalay: Ocak 2012 tarihli kararın 7. maddesinde yeni köşe yazarı istihdamında Vakıf İcra Kurulu'na bilgi verilmesi prensip olarak belirlendi deniyor. Vakıf İcra Kurulu ile Yeni Gün İcra Kurulu arasında periyodik işbirliği toplantısı yapılması oy birliği ile karara bağlanmıştı. Benim imzam yok bu kararda çünkü ben editoryal bağımsızlığa inanan biriyim. Köşe yazarı alımında Vakıf onayına karşı çıktığım için imzam yok.
17:34 - Akın Atalay: Vakıf İcra Kurulu'nun vakfın kuruluşundan beri Vakıf Senedi'nde olduğunu söylemiştim ama tanıklara sorularınız nedeniyle, Dünyanın düz olmadığını kanıtlar gibi İcra Kurulu'nun vakfın kuruluşundan beri var olduğunu izah edeceğim.
17:30 - Akın Atalay: Tanıklardan yalnız birine soru sordum. (Mustafa Pamukoğlu) 2008'e kadar gazetenin mali müşaviri olduğunu doğrulatmak için sormuştum, 2012 ve 2013 olduğunu söyledi. Size Cumhuriyet'in 2008'e kadar yani İlhan Selçuk dönemine kadar mali müşaviri olduğuna ilişkin belgeleri sunuyorum.
17:27 - Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay söz aldı.
17:25 - Avukat Köksal Bayraktar: Temmuz ayı sonundaki duruşmadaki tutukluluğun devamına itiraz ettik, ne oldu? UYAP'a giriyoruz yok, defalarca başvuru yaptık yok. Silahların eşitliği ilkesi varsa bunu sormaya hakkımız var.
17:22 - Duruşmayı izleyenler, sanık avukatlarını alkışlayınca Mahkeme Başkanı, "Bir daha olursa salonu boşaltırım" dedi.
17:20 - Kadri Gürsel'in avukatı: Suç işleme kastı yok ki. Bir kimsenin 112 tane ByLock'cu SMS'i alması "olağandışı" imiş. Ceza hukukunda nerede "olağandışılık" yazıyor? Böyle delil olmaz. Müvekkilim bir gazeteci. Hiç telefon konuşması yapmasaydı, hiç SMS almasaydı o zaman sizler ya da sayın savcı "Kadri Gürsel bir gazeteci öyleyse kendini gizleyen bir kişi" diyecektiniz.
17:19 - Kadri Gürsel'in avukatı: Hangi somut deliller? Bu gerekçe değil. Bu AYM ve AİHM'in anladığı bir gerekçe değil. Ama siz gerekçesiz olarak 10.5 aylık tutukluluğumuzu devam ettirmeye karar veriyorsunuz. "Bir telefonu olan kişi ByLock şifresine sahip olan bir kişinin herhangi bir şekilde telefon çağrısını gördüğünde anlayabilir mi?" uzman cevap verdi, "Hayır olamaz". O zaman nasıl 112 telefon ve SMS ile sorumlu tutuluyor?
17:17 - Kadri Gürsel’in avukatı: Kadri Gürsel'in örgüt üyesi olduğunu savunmak mizahi bir romanda olur. Biz kendisinin imza yetkisi olmadığını söylemiştik. Bir kişinin, bir makale ile devlet güvenliğini tehlikeye atması mümkün değildir. Ara kararınızda "yardım suçunun oluşabildiği dikkate alındığında" diyorsunuz bakın bu "ihtimal"dir, sonra "Somut delillerin mevcudiyeti var” diyorsunuz.
17:12 - Kadri Gürsel’in avukatı: Efendim. Huzurunuzda bulunan kişiler bu memleketi çok sevdikleri için yargılanıyor. Bu memleket bırakılıp gidilmez.
17:10 - Mehmet Durakoğlu: Bu ülkede halkın yüzde 70'i yargıya güvenmiyor. Bu dava Cumhuriyet davası değil. Yargı bağımsız mı değil mi onun kararının çıkacağı bir dava. Biz çok borçlandık. Yargının kurucu unsuru avukatlar olarak halka adalet borçlandık. Bu ülkenin insanlarına bir şey söyleyelim istiyoruz. Ben sizden tahliye talep ediyorum da aslında talep ettiğimin tahliyenin çok ötesinde bir şey olduğunu söylemeye çalışıyorum.
17:05 - İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu konuşuyor: Bu dava OHAL ve KHK rejiminde götürülüyor. Bu rejim bizi başka bir noktaya götürüyor. Bu dava mahkemenizin davası olmanın ötesinde anlam içeriyor. Bu kadar avukat ondan, bu kadar kişinin izlemesi ondan. İnsanlar "bu dava hukuki falan değil, siyasi bir davadır" diyorlar.
16:58 - Sanık avukatları, savcı mütalaasına karşı görüşlerini açıklamaya başladı.
16:56 - Savcı, tutukluların tutukluluk hâlinin devamını istedi.
16:55 - Savcı: Tanık anlatımlarına ekleyeceğimiz yoktur. Ara kararda belirtilen eksikliklerin giderilmesi talep olunur.
16:50 - Savcı, mütalaasını vermeye başladı.
16:15 - Savcı, mütalaa için süre istedi, duruşmaya 20 dakika ara verildi.
16:07 - Kadri Gürsel: Tek talebim adil yargılanmak, buradan ne kadar çıkarsa çıksın vicdanım rahat. Adaletin ayaklar altında çiğnendiği bir Türkiye'den yarına bir şey kalırsa beraat edeceğime inanıyorum.
16:04 - Kadri Gürsel: Bu süreçten sonra iki FETÖ şüphelisiyle görüşmem oldu. Biri tutuklu bulunan, beraber program yaptığım Nazlı Ilıcak, diğeri ise bugün yurt dışında olan Abdülhamit Bilici. Bunun dışında defalarca bu yapıdan medya temsilciler aradı görüş istedi ama hiçbir zaman görüş vermedim.
16:02 - Kadri Gürsel: Bunu da böyle karşı delil olarak sunayım. Hak savunucusu bir muhalif olduğum için bu yapı tarafından hedefe alındım. 17-25 Aralık sonrası kendini cemaat olarak nitelendiren bu yapı hak ihlaline uğradığını savundu ancak ben bu kampanyada hiçbir şekilde yer almadığımı daha önce de dile getirdim.
16:00 - Kadri Gürsel: 26 Temmuz 2014'te Tolga Güzeltaş isimli bir ByLock'çu ile uzun bir konuşmam olmuş. Ama ben bir kadın ile konuştuğumu hatırlıyorum. Bir polis eşi idi. Ama HTS kaydında Tolga Güzeltaş ile konuşmuş olarak görünüyorum. Ancak o sırada Tolga Güzeltaş tutukluydu. Yani onunla konuşmam imkansız.
15:58 - Kadri Gürsel: Kesin bir güçler ayrılığı ilkesini, laik demokratik parlamenter bir demokrasiyi savunduğum için kaçınılmaz olarak muhalifim. Öngörülü ve barışçıl bir dış politikayı savunduğum için muhalifim. Bunların hiçbiri Türkiye'de yok. Bunlar Türkiye'de olmadığı için muhalifim. Muhalif olduğum için FETÖ cemaatinin hedefi oldum.
15:55 - Kadri Gürsel: Anadolu'daki durumu incelemedim ama İstanbul ve Ankara'da bu medya davalarına baktığımızda ByLock'çular mesaj attı diye tutuklanan bir tek ben varım. Burada tutuklu olmamın sebebi sorgulayıcı, eleştirel, bağımsız ve muhalif bir gazeteci olmamdır.
15:45 - Kadri Gürsel: Beni 2014 yazında yüzlerce kişi SMS yağmuruna tuttu. Bunların bir kısmı aynı formattadır. Bazıları FETÖ şüphelisidir. Bu mesajların çoğu açılmamıştır. Çünkü 6 gün boyunca bunaltıldım, çoğunu açmadım bile. iPhone 4S telefonum vardı. İleride lazım olur diye bir kısmını stokladım. Ama böyle bir şey olacağı aklıma gelmemişti. Mesaj atanların sayısı 83'ten çok fazladır. İşte bu "olağandışı rakam"ı oluşturan hadise budur.
15:42 - Kadri Gürsel: Cumhuriyet yöneticilerine aynı suçlamayla yaklaşmak hatalıdır. HTS raporunun okunmadığını, bunun da benim adil yargılanma hakkımın engellediğini düşünüyorum. Sadece 1 defaya mahsus SMS'lerin bir görüşme olarak nitelendirilemeyeceği bir gerçektir. Bu SMS'ler bir kampanya kapsamında yapılan bir taciz eylemidir.
15:41 - Kadri Gürsel: Yani aslında bu ByLock’çular ben Cumhuriyet'te başlamamdan çok önce yakamdan düşmüş. Gerçeklik budur. Ara kararda bahsedilen gerçeklikliğin tam zıttıdır.
15:40 - Kadri Gürsel: 10 Mayıs 2016'da yani Cumhuriyet'te yazarlığa başladıktan sonra beni arayan tek bir FETÖ şüphelisi var. O da gazeteci Murat Aksoy. O da beni Cumhuriyet'teki yazarlığımı tebrik etmek için aramış. 10 Mayıs'tan sonra bir FETÖ şüphelisinden sadece 1 SMS atılmış. Bu kişi yine Murat Aksoy. Bir ByLock kullanıcısından bana atılan 9 Nisan 2015 tarihli bir SMS var. Cumhuriyet'e başlamamdan tam 13 ay önce. Bana bir mesaj atmış ve benden bir mesaj almış.
15:40 - Kadri Gürsel: HTS raporu incelenmiş olsaydı bana söz konusu kayıtlardaki son raporun 26 Ekim 2015'te olduğu görülürdü. Yani son ByLock'cu beni Cumhuriyet'e başlamamdan 6,5 ay önce aramış.
15:39 - Kadri Gürsel: Yani zannediliyor ki benim bu toplam 112 kişiyle 5 ay 20 gün süren Cumhuriyet yazarlığım ve 34 günlük yayın danışmanlığım sırasında oluşmuş. Gerekçeli ara kararınızı okuduğumda başka bir anlam çıkarılması imkansızdır.
15:39 - Kadri Gürsel: Görüşmek, işteşli fiil olarak tanımlanır. İşteşli fiil oluşması için iki kişi arasında gerçekleşmesi gerekir. Rapor incelenmiş olsaydı benim bu "olağandışı" sayıdaki ByLock kullanıcısyla sözde irtibatımın Cumhuriyet'te görev yaptığım sırada gerçekleştiği gibi bir ifade ara kararda yer almazdı.
15:38 - Kadri Gürsel: O ara kararı yazdığınız tarihe kadar HTS raporuna bakmamıştınız. Bunu ara kararınızdan anlıyorum. Rapor incelendiğinde "olağandışı” olarak tabir edilen kayıtların bana bir defaya mahsus gönderilmiş ve cevapsız kalmış SMS'lerden oluştuğunu görürdünüz.
15:37 - Kadri Gürsel: Benim 45 gün daha tutuklu kalmam konusunda savunmam hiç dikkate alınmadı. Adil yargılanma hakkım engellendi. Polis fezlekesi dikkate alınarak tutuklu kalmam için sözde yayın politikası değişikliğine etkim olduğu iddiası sebep gösterildi. Bu nedenle neden bu kişilerle irtibatlı olmadığımı ayrıntılandıracağım. HTS raporunu, tetkik etmediyseniz ediniz lütfen.
15:36 - Kadri Gürsel: Ara kararı görene kadar bunun nedeninin, safiyane bir şekilde, ifademin tatmin edici bulmuş olabilirdiniz, ya da siyasi bir tercih olarak bana tek bir soru sormamayı karşılaştırmış olabilirdiniz. Bir de üçüncü bir neden olabilirdi, terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek suçunu işlediğimi sadece ve sadece ByLock konusundaki polis fezlekesine bakarak hakkımda peşinen hüküm vermiş olabilirdiniz.
15:35 - Kadri Gürsel: Heyetinizin karşısında söylediğim, benim bu kişilerle iletişim kaydımın olabileceğini ama irtibatımın olamayacağını, bu kişilerden sadece 8'i ile karşılıklı iletişim kurduğumu 5'inin ByLock kullanıcısı olduğunu söylemiştim. Matematiksel olarak suçlamaları çökertmiştim ancak heyetiniz bana bu konuyla ilgili tek bir soru sormadı.
15:35 - Kadri Gürsel: Ayrıca 92 ByLock kullanıcısı ve hakkında FETÖ soruşturması olan 145 kişiyle iletişimim olduğu iddiasını tutukluluğumun devamına sebep göstermiştiniz.
15:34 - Kadri Gürsel konuşuyor: Ara kararınızda Cumhuriyet'e isnat edilen sözde yayın politikasının değiştiğine ilişkin tanıkların dinlenmemiş olmasını tutukluluğumun devamına sebep olarak gösterdiniz. Tanık ifadeleri yönünden de böyle bir iddia olsa da buna iştirak edemeyeceğim kanıtlandı.
15:15 -
Savcı: Özel port nedir?
Koray Peksayar: İnternet bağlantıları paketlere ayrılarak iletilir. Bir porttan, bir limandan çıkarken, liman zabiti diyor ki, “Bu porttan çıkanlar bu iskeleye yanaşacak" Özel port da kişinin bağlantı kurduğu port.
Savcı: Bir telefonda ByLock kullanılmış ise tereddüde yer vermeyecek şekilde "mutlaka çıkar" diyor musunuz?
Koray Peksayar: Benim gördüğüm kadarıyla çıkar.
15:11 -
Mahkeme Başkanı: Sizin bilginize göre, bir baz istasyonunun kapsama alanı nedir?
Koray Peksayar: E-Devlet'ten girerek alan etkinlik sorgulaması yapılabilir ama hepsi için standart değildir. Yerleşim yerlerinde bunlar sıklıkla konur ve düşük kapsamlı olur. 500 m veya 1 km olur. Ağaçlık alan ya da ormanlık alanda bu dalga yayılımları soğurulduğundan bu alanların dışına konur. SİM kartını kullanıcı adı olarak kabul ederseniz PİN de şifremizdir. Şebeke bağlantısı kurulunca "Benim numaram budur" diyor. Kişinin illiyet bağı IMEI numarasıdır. SİM kartı kişi doğrulamadır. Dolayısıyla ben SİM kartımı değiştirip başka bir numaradan bağlandığım takdirde aynı IMEI numarası ile bağlanıyor görünürüm.
15:00 -
Mahkeme Başkanı: Bylock’un uygulamasının silinip silinmediğini anlamak mümkün mü?
Koray Peksayar: Mümkün. Arkasında iz bıraktığı çeşitli cihazlarda mümkün. Daha önce de karşılaştım hatta laboratuvar numarası yaptım.
Mahkeme Başkanı: Bir IMEI numarasının başka bir cihazın kullanması mümkün mü?
Koray Peksayar: Mümkün. Bazı ülkelerde yasak. Bizim ülkemizde yasak mı tam bilmiyorum.
Mahkeme Başkanı: Sanığa da sordum. Kendi ev ve iş güzergahını kısmen de olsa eşleşen bir ByLock güzergahı olduğunu fark ettik.
Koray Peksayar: Bende de o dökümler var. Ancak CGNAT kayıtlarda oturum süreleri yok. Ziyaret edilen sayfa bilgisi yok. CGNAT verisi, 5651 sayılı kanuna göre kaynak IP hedef IP tarih saat alan veri miktarını tutması gerekiyor.
14:45 - Abbas Yalçın: 5651 sayılı karara göre operatörlerimiz burada saklanan tüm verileri ayrıntılı olarak saklamak zorundalar. Peki yapıyorlar mı? Hayır.
14:44 - Abbas Yalçın: Aynı genel IP adresinin, aynı anda kaç farklı cihaza atanacağı operatörler arasında farklılık gösterebilmektedir. Peki sizle aynı IP adresini paylaşayan kişilerden biri suç işlediğinde bunu sizin işlemediğinizi göstermek için operatörlerinizin ne yapması gerekir?
14:42 - Abbas Yalçın: Her IP adresinde 65535 adet port bulunmaktadır Telefonunuz internete bağlanmak istediğinde operatörünüz bu portları bölerek her bir kullanıcıya farklı bir port üzerinden aynı IP adresini vererek internete çıkış yapmasını sağlamaktadır. Bu tekniğin kullanılması sebebiyle aynı anda binlerce kullanıcı, aynı IP adresi üzerinden bağlantı çıkışı yapıyor gibi görünmektedir. Genel IP, Genel Ağlarda kullanılan, farklı portlar üzerinden birden fazla cihaza atanabilen IP adresidir.
14:40 - Abbas Yalçın: Bylock programı kullanıcı listesini MİT hazırlamıştır. MİT bu listeyi BTK verilerine dayanarak yapmıştır. BTK verileri ise erişim sağlayıcıların/operatörlerin kayıtlarına dayanmaktadır. Karışıklık da buradan çıkıyor. ByLock sunucusuna dek uzanan bağlantı uçtan uca doğrudan bir bağlantıdır. Ancak genel kullanıcılara bu bağlantı sunulmuyor. Uçtan uca bağlantı almak istiyorsanız satın almanız gerekiyor.
14:35 - Duruşma yeniden başladı. Emre İper'in avukatı Abbas Yalçın savunma yapıyor.
13:17 - Duruşmaya 1 saat yemek arası verildi. Öğleden sonra Emre İper'in avukatının savunması dinlenecek.
13:16 - Orhan Erinç: Mustafa Balbay’ın oyunun kabulü, önceki toplantılarda alınmış bir karardır. İnan Bey’in oyunun kabul edilmemesi de oy çokluğuyla kabul edilmiştir. Balbay’ın tutukluluk hali göz önüne alınmıştır. Bu İnan Bey’e karşı bir tavır değildir. Katkıları için yazılarımda da her zaman takdir etmişimdir. İnan Bey güvendiği bir üyeye vekalet vermiş olsaydı oyunu kullanabilecekti. Ama mücbir sebeple oyunu kullandırtmaya kalkmasının ceremesini bize ödetmeye çalışmaktadır.
13:14 - Orhan Erinç: TGC ve TGS’de 45 yıl yöneticilik yaptığımı, ileride lazım olur diye ilk ifademde belirtmiştim. Ben yöneticilik süremde hiçbir konuda hiç kimseye söz vermedim. Ben sayın Kıraç ile görüşmedim. Beni çok rahat yalanlayabilir. Yurt dışından davet yazısının gelmesinden sonra ya beni telefonla aratmıştır ya da davet etmiştir ama sanıyorum ki beni Alev Coşkun ile karıştırmaktadır.
13:13 - Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç, İnan Kıraç'ın beyanlarına itiraz etti.
13:10 -
Mahkeme Başkanı: Evvelce seçimlerde, bu şekilde oy bırakmak suretiyle gerçekleşmiş vakıf toplantıları var mı?
İnan Kıraç: Mustafa Balbay’ın oyu bu şekilde kabul edildi. İlhan Bey’den sonra ilk defa Orhan Bey’in başkanlığındaki bu kurum benim oyumu kabul etmedi ama Mustafa Balbay’ın oyunu kabul etti. Bununla ilgili şikâyet edildi. İlk kişi bizi haklı gördü, ikinci müfettiş “Hayır, böyle olabilir” dedi. Neticede bu hâle düştük.
13:01 - İnan Kıraç: Kastım İlhan Selçuk, Uğur Mumcu'nun yolundan kademe kademe ayrılmalarıdır. Dolayısıyla vakıf ne olmuştur derseniz öyle zannediyorum ki büyük sorunlar içerindedir. 50 binin üzerinde tiraj ancak vakfı bir yerde tutabiliyordu ama bu rakamın altına düştüklerini duydum. Tüm gayrimenkullerinin satıldığını duydum ve çok üzüldüm.
13:00 - İnan Kıraç: Hemen şunu söylemek isterim, ifademde "Bir Cumhuriyet okuruydum ama artık Cumhuriyet gazetesini okumuyorum ve yayın politikasını da doğru bulmuyorum" derken . bundan katiyetle terör örgütleriyle temas edilmesini kast etmedim. Temastan kastım örgütle temas değildir.
12:59 - İnan Kıraç: Ama öğrendim ki oyumu saymadılar. Ondan sonraki toplantıda gerek Alev Coşkun gerekse Şevket Tokuş, yapılan seçim sonunda vakıftan çıkarıldılar. Ve ben de o tarihte istifa ederek vakıftan ayrıldım.
12:58 - İnan Kıraç: Yerine bir kişinin seçilmesi lazımdı. O tarihte çok önemli bir yurtdışı seyahatim vardı. Alev Coşkun'a ve Orhan Bey’e de sordum. "Oyumu zarf içinde. Kullanabilir miyim, ya da toplantıyı bir süre geciktirebilir misiniz?" dedim. Aynı zamanda Mustafa Balbay da tutuklu olduğu için oyumu kullanma hakkı verdiler. Bu şekilde oyumu bırakarak yurtdışına çıktım.
12:57 - İnan Kıraç: Cumhuriyet Vakfı'nın içindeki 11 üyenin tümünün gazete içinden olması vakfı dışarı karşı zora sokuyordu. Bunun 9'a indirilmesi, 4’ünün gazeteden seçilmesi, isteniyordu. Fakat toplantılarda bir başarı elde edemedim. Bu arada Aydın Aybay'ı kaybettik.
12:56 - İnan Kıraç: İlhan Selçuk tarafından 2009’da Yönetim Kurulu'nda görevlendirildim, bir istifa üzerine benim vakfa girmemi istedi. Ölümünden bir süre önce rahmetli beni çağırdı ve dedi ki; "Sana bir Vakıf bırakıyoruz ama bundan sonra durumumuz zor. Sadece Alev Coşkun ve Aydın Aybay'a güven" dedi.
12:55 - İnan Kıraç: İlhan Selçuk'un bu arzusunu yerine getirmek için çalışmaya başladım, kendisiyle muhtelif tarihlerde görüştüm.
12:54 - İnan Kıraç: Emniyet ifademi aynen kabul ediyorum. 2004'te İlhan Selçuk'un davetiyle Le Monde'u tanıyabilmek ve Cumhuriyet'i benzer bir vakfa çevirmek üzere davet edildim. Sebebim, vakıfçılık konusundaki tecrübem 10'un üstünde vakfın ya idari heyetindeyim ya da yöneticisiyim.
12:52 - Eski Cumhuriyet Vakfı Yöneticisi İnan Kıraç'ın tanık olarak dinlenmesine başlandı.
12:45 -
Akın Atalay: Görev Vakfı, Aydınlık gazetesi, Ulusal Kanal'ın sahibi midir?
Mustafa Pamukoğlu: Görev Vakfı bu kuruluşların çatı kurtuluşudur ben de başkanıyım. Aday gösterildiğim seçimde seçimin hukuka aykırı olduğunu tarihe not düşmek için yaptım. Cumhuriyet'teki misyonumu tamamladım.
12:38 -
Tutuklu sanıklardan Akın Atalay: 2008'den sonra İcra Kurulu Başkanı ile yaşanan anlaşmazlık nedeniyle gazetenin mali müşavirliği sona erdi. Doğru mudur?
Mustafa Pamukoğlu: 2008'den sonra devam etti.
Akın Atalay: Savcılıktaki bilgi alma tutanağında şöyle bir ifadesi var: "İtiraz dilekçesinin kim tarafından verileceği tartışması nedeniyle vakfın denetçisi sıfatıyla yaptım" diyor. Bu beyana göre bu tartışmayı kimlerle yürüttü?
Mustafa Pamukoğlu: İzin verirseniz cevap vermeyeyim. İlgili ve uzmanlarla tartıştık.
Akın Atalay: Dosyaya da yansıdığı gibi Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün tüm klasörleri geldi. O toplantıyla ilgili iki şikayet dilekçesi var. Biri el yazısıyla, diğeri bilgisayar çıktısı. Her iki dilekçe de isimsiz ihbar dilekçeleridir. Olabilir. Acaba tanığın verdiğini söylediği şikayet dilekçesi bunlardan hangisidir?
Mustafa Pamukoğlu: İkisi de değildir. Benim şikayet dilekçem kendi imzamla Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne verdiğim dilekçem var. Şikayet aşamasından itibaren bu soruları sormanız doğru değil. Dava sonuçlandığına, usulsüz olduğuna dair yargı kararı olduktan sonra...
Akın Atalay: Kesinleşmiş değil.
Mustafa Pamukoğlu: Yargı kararı var.
Mahkeme Başkanı: Yanıt vermeyebilirsiniz.
12:36 -
Mahkeme Başkanı: İnan Kıraç'ın oyunun geçersiz sayıldığı oylama hakkında neler biliyorsunuz?
Mustafa Pamukoğlu: Benim de aday olduğum seçimlerle ilgili Vakıf senedine aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz ettik, dava açtık.
12:35 - Aydınlık yazarı Mustafa Pamukoğlu, tanık olarak dinleniyor.
12:30 -
Mahkeme Başkanı: Vakfa seçilmek için görünür ya da görünmez bir kural var mı?
Şükran Soner: Vakıf gazetenin iflas etmesinin önüne geçilmek için Yunus Nadi'nin "Atatürk'ün gazetesini kapatmam" diyerek kurdurduğu bir oluşum. İlhan Selçuk 12 Mart'ta ağır işkence gördü orada yıkılmadı ama Silivri'de yıkıldı. İlhan Selçuk'u siz bir terör örgütü kurgulamasında bir numaralı sanık haline getirdiniz. İlhan Selçuk yaşamadığı yıkımı o dönem yaşadı.
Mahkeme Başkanı: İlhan Selçuk'u saygıyla anıyoruz.
Şükran Soner: Yine aynı şey yaşanıyor. İster askeri olsun ister sivil darbe davalarında bir kurgu var.
Mahkeme Başkanı: İlhan Selçuk sizi vakfa davet ederken kriteri var mıydı?
Şükran Soner: Tek kriteri vardı, Cumhuriyetle olan bağımız. Kendisi gidiyordu, bir boşluk olacaktı bunun doldurulması gerekiyordu.
12:24 - Mahkeme Başkanı: Gazetecilere tanık olarak soru yöneltmek tehlikeli bir durum.
12:23 -
Mahkeme Başkanı: Burada sanıklar terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım ve kasıtlı olarak vakfı mali zarara uğratmakla yargılanıyorlar. Neler söyleyeceksiniz?
Şükran Soner: Uzunca bir ömür Cumhuriyet geçmişiyle baktığımda, ister askeri ister sivil darbe olaylarında gazetecilik yaptım. Vakıfla ilgili söyleyeceklerim olabilir ama terörle ilgili hayır.
12:22 - Cumhuriyet yazarı Şükran Soner'in tanık olarak dinlenmesine geçildi
12:16 - Nail İnal: Senenin büyük kısmını İstanbul'da geçirdiğimden dolayı bir katkım olmayacağını düşündüğümden tekrar vakıf yönetimine aday olmadım. Katıldığım toplantılarda tek gündem maddesi mali sorun. Reklamın artırılması önemli, tasarruf önemli. Personel sayısı da görüşülmüştür.
12:16 - Duruşmaya tanık Nail İnal'ın dinlenmesiyle devam ediliyor.
12:07 - Mahkeme Başkanı: Gazetenizde uygulama nasıl? Siz eski bir muhabirsiniz. Bir haberi getirdiğinizde nasıl bir yöntem izleniyor?
Miyase İlknur: Ben getiriyorum, bazen de onlar bana bir öneri getiriyor. Haberin girip girmeyeceği, hangi sayfada gireceği yazı işleri toplantısında konuşulur.
12:05 -
Mahkeme Başkanı: İlhan Tanır'ın bu gazetede olmasını tercih etmediğinizi söylemişsiniz.
Miyase İlknur : Ben öyle bir şey demedim.
Mahkeme Başkanı: Onunla çalışmak istemediğinizi söylemediniz mi?
Miyase İlknur: Savcı bana sorduğunda Tanır'ın FETÖ’cü olup olmadığını bilmediğimi, Haberdar'da çalıştığını bildiğimi söyledim. İfadedeki beyanlar arka arkaya sorulmuş 5-6 sorunun birleştirilmesi. "MİT haberi neden Cumhuriyet'e verildi" dedi. "Başka nereye gidecek. Yandaşa mı gidecek" dedim. Ayşe Yıldırım ile ilgili "Hangi kanalla Kandil'e gitti" diye sordu, bilmediğimi, o alanda haber yapanlar hangi kanalla gidiyorsa öyle gitmiş olabileceğini söyledim.
11:58 - Miyase İlknur: Ben zoraki bir tanığım çünkü kendi isteğimde gitmedim. İki kez çağrıldım. Telefonla çağrıldığımda tanıklık yapmayacağımı, gazetede yöneticilik sıfatımın olmadığını, vereceğim bilgilerim duyum ya da yorum olacağını ve hukuki delil olmayacağını zabıt katibine söyledim. Sonra celp geldi. Ben sadece haberlerim olduğu zaman yazı işleri toplantısına çıkan biriyim. Bilgilerim duyum ve yorumlarım. Bunun işe yarayacağını düşünmüyorum.
Mahkeme Başkanı: Duyum ve yorumlar tanıklığın önemli unsuru.
Miyase İlknur: Duyumlar tahribata ve erozyona da uğrar bilemem. Yıldız'ın yönetiminin son dönemlerinde kuruldu.
11:57 - Cumhuriyet çalışanı Miyase İlknur tanık olarak çağrıldı.
11:50 -
Mahkeme Başkanı: "Mali durumun düzeltilmesi için gerekli tedbirlerin alınmamış olması istifamızda etkili olmuştur" ifadenizi açıklar mısınız?
Nevzat Tüfekçioğlu: Gazetenin basıldığı şirket iki yıl üst üste iflas etmişti. Basılan gazetelerin iadesi çoktu. Bazı ekonomik tedbirler alınması gerekiyordu ama alınmadı. "Personel çıkarmak için kıdem tazminatı ödemek gerekir bunun için de yeterli kaynak yok" denmişti.
Mahkeme Başkanı: Daha sonra işten çıkarma oldu mu? NT: 20-30 kişi oldu. Kıdem tazminatları zararına artması pahasına şirket gelirinden karşılandı.
Mahkeme Başkanı: Elden çıkarılan arsa ve bina ile ilgili bilginiz var mı?
Nevzat Tüfekçioğlu: Yok.
Orhan Erinç söz alarak "Kıdem tazminatları şirketten ödendi daha sonra Vakıf tarafından bu meblağ şirkete hibe edildi" dedi.
11:49 - Nevzat Tüfekçioğlu: İfademe bir ekleyeceğim yok. Sorunuz var mı?
11:48 - Aykut Küçükkaya'nın sorgusu tamamlandı Eski Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Nevzat Tüfekçioğlu tanık olarak dinleniyor.
11:45 -
Savcı: Ali Açar ifadesinde bu başlıkla ilgili rahatsızlık duyduğunu ve size söylediğini, sizin de bunu yönetime ileteceğinizi söylemiş. Bunu hatırlıyor musunuz?
Aykut Küçükkaya: Muhabirlerimin her gün şikayetleri olur. Muhabirlerimizin devamlı dinamik olması için onları motive ederim. Onda da herkes çok iyi olduğumu bilir. Bir muhabirimizin bir başlığı beğenmemesi onun şahsi kanaati. Ama “Bu yazı işlerine bildirildi mi?” kısmına gelince, olabilir ya da olmayabilir. Benim önümden her gün yüze yakın haber geçer. Muhabirlerin özellikle 1. sayfa için başlıkla ilgili bir problemi olamaz.
11:44 -
Mahkeme Başkanı: "Eksik Demokrasi" başlığını Genel Yayın Yönetmeni attı demişsiniz.
Aykut Küçükkaya: Ben bir muhabirimin benimle ilgili söylediği sözler üzerine çağrıldım. Başlıklar yazı işleri masasında tartışılır. "Eksik Demokrasi" başlığını Genel Yayın Yönetmeni atmıştır, ya da yazı işleri müdürü atmıştır. Bir muhabirin haber başlığı ile ilgili sorgulanması abes bir durum.
11:36 -
Mahkeme Başkanı: Muhabirler haberi getiriyorlar. Bu haberler bir süzgeçten geçer mi? Yayın ilkemize uygun mu, değil mi diye bakılır mı? Yoksa doğrudan sayfaya girer mi?
Aykut Küçükkaya: Cumhuriyet'te bir muhabirin haberi gerçekse gazeteye girer. Tabi bu yazı işlerinde tartışılır ve Genel Yayın Yönetmeni de karar verir.
Mahkeme Başkanı: Siz kişisel olarak Taraf'ı bir operasyon gazetesi olarak görüyorsunuz ve iddianameden anladığım kadarıyla Murat Sabuncu'nun Taraf hakkındaki sözlerini eleştiriyorsunuz?
Aykut Küçükkaya: Sabuncu, Yıldız döneminde yayın koordinatörü olarak geldi, Dündar döneminde haber koordinatörü oldu. Yayın koordinatörü GYY'den sonra gelen bir yer. İddianamede bu ayrıntıya yer verilmemiş. Savcı Sabuncu'nun attığı tweetleri gösterdi, tarihlerini hatırlayamıyorum. Yaklaşık olarak 5 yıl önce atılan bu tweetleri sorarak "Ne düşünüyorsunuz" dedi. "Sabuncu'nun kendi kanaatidir" dedim. "Siz ne düşünüyorsunuz" dedi. Taraf'ın operasyon gazetesi olduğunu Cumhuriyet'te de yazmıştık. Bu benim şahsi kanaatim, diğeri de Sabuncu'nun kendi kanaatidir.
11:35 -
Mahkeme Başkanı: Ayşe Yıldırım'ın Kandil röportajı ile ilgili “Genel Yayın Yönetmeni'nin izni olmadan yapamaz" tespitiniz var.
Aykut Küçükkaya: Bir yazar bu kadar önemli bir habere Genel Yayın Yönetmeni'nin bilgisi, izni olmadan gidemez. Bunu kast ettim.
11:34 -
Mahkeme Başkanı: İlhan Tanır, Can Dündar ile mi geldi?
Aykut Küçükkaya: Evet daha önce Cumhuriyet'te değildi.
Mahkeme Başkanı: İlhan Tanır'ın gelmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Aykut Küçükkaya: Ben Cumhuriyet'e uygun olmadığını düşünüyordum. Ama biz buradan gazeteciliğimizi yaptık o da Amerika'dan yapmıştır. Gazeteciliği ile ilgili çekincelerim vardır. Bunu da Cumhuriyet gazetesinde açık yüreklilikle söylemişimdir.
11:32 -
Mahkeme Başkanı: Can Dündar'ın kendi ekibiyle gelmesi, dışarıdan Genel Yayın Yönetmeni olması geleneğe uygun mu?
Aykut Küçükkaya: Genel Yayın Yönetmeni'ni vakıf atar. O da kendi ekibiyle çalışmak ister. Bu çok normal bir şey. Dündar da kendi güvendiği ve eskiden beri tanıdığı ekibiyle geldi ve 1.5 yıl boyunca gazeteyi yönetti. Bu gazetecilikte çok normal bir olaydır.
11: 31 - Aykut Küçükkaya: İçerideki arkadaşlarımızın bilmediği bir şeyi açıklamak istiyorum. 2 Ocak günü hakkında FETÖ soruşturması olan Savcı İnam tarafından çağrıldım. Hangi sıfatla çağrıldığım çağrı kağıdında yazmıyordu. Bu ifade sorgusu 2 saat sürdü. 2 saat süresince bize 100'e yakın soru yöneltildi. Ancak ne yazık ki ifade tutanağına böyle geçmedi. bu süreçte bazı yanlış anlaşılmalar olmuş olabilir. Yanlışlıklar derken, ifadeye avukatsız olarak gittik bu nedenle itirazımız dikkate alınmadı. Sorulan soruya yanıt verirken açıklama gibi yer aldı. İfade tutanağındaki bazı bölümler iddianameye alındığı için sanki soru sorulmadan böyle bir açıklama yapmışız gibi anlaşılıyor. Tutuklu arkadaşlarımız bunu bilmeyebilirler belirtmek istedim.
11:24 - Cumhuriyet Gazetesi Haber Kordinatörü Aykut Küçükkaya tanık olarak dinleniyor.
11:22 -
Avukat Tora Pekin: Daha sonra iş sözleşmesi feshedildi. Neden feshedildi?
İbrahim Yıldız: Hatırlamıyorum.
Avukat Tora Pekin: Siz o dönem Genel Yayın Yönetmeni idiniz...
İbrahim Yıldız: Neden feshedildiğini hatırlamıyorum.
Avukat Tora Pekin: O dönem Faraç'ın sözleşmesinin feshine karşı çıkan hiçbir şirket ya da Vakıf yöneticisi hatırlıyor musunuz?
İbrahim Yıldız: Hatırlamıyorum.
11:21 -
Avukat Tora Pekin: Sizin döneminizde Mehmet Faraç iş akdi feshedilmeden gazeteden uzaklaştırılmıştı. Neden?
İbrahim Yıldız: Gazete binasında yer yoktu.
11:20 -
Mahkeme Başkanı: Cumhuriyet ekolünden gelmeyen Can Dündar Genel Yayın Yönetmeni oldu. Böyle başka bir örnek var mı?
İbrahim Yıldız: Can Dündar örneği gibi bir örnek hatırlamıyorum.
11:17 -
Mahkeme Başkanı: Vakfa seçilmek ya da Vakfa girmek için örtülü olan olmayan bir gelenek var mıdır? Muhabirler, köşe yazarları girer gibi bir kriter?
İbrahim Yıldız: Böyle bir kriter yok. Sadece Genel Yayın Yönetmeni doğal olarak üyedir.
Üye Hakim: Sizin Genel Yayın Yönetmeni olduğunuz dönemde kimler, nasıl işe alınırdı?
İbrahim Yıldız: Muhabirler stajyerken alınır, yetiştirilir.
Hakim: Ahmet Şık, son aşamada sizin karar verdiğinizi söylemişti.
İbrahim Yıldız: Ahmet Şık eskiden de Cumhuriyet muhabiriydi. Biri işe alınırken Vakfın da fikri alınır.
Savcı: Daha önce Cumhuriyet’te çalışmamış.
11:13 -
Mahkeme Başkanı: Siz 14 yıl Genel Yayın Yönetmenliği yaptınız. İşleyişi anlatabilir misiniz? Gelen haberler haberleştirilirken nasıl bir yöntem izlenir?
İbrahim Yıldız: Yazı işleri değerlendirir, Genel Yayın Yönetmeni karar verir. Ama hiçbir zaman Vakıf Yönetimi müdahale etmez. Benim zamanımda da yoktur. Vakıf sadece toplantılarda Genel Yayın Yönetmeni'nden bilgi alır.
11:12 -
Mahkeme Başkanı: "Teröre terör bile diyemediler" ifadenizle ne demek istediniz?
İbrahim Yıldız: Ben terörün tanımını yaptım. Arkadaş böyle yazmış.
11:11 -
Mahkeme Başkanı: Gazetenin siyaset çizgisinin değiştiğinden ne anlamalıyız?
İbrahim Yıldız: Ben öyle bir şey demedim.
11:10 -
Mahkeme Başkanı: Ankara'da satışa çıkarılan arsa ile ilgili ne demiştiniz?
İbrahim Yıldız: Keşke satılmasaydı demiştim
11:04 -
İbrahim Yıldız: Cumhuriyet savcılığında ifade vermiştim. Soracak sorunuz varsa yanıtlayabilirim.
Mahkeme Başkanı: "Gazete kötü yönetildi, batırıldı" şeklinde bir değerlendirmeniz var. Açar mısınız?
İbrahim Yıldız: Sanıyorum bana sorulan bir soruya verdiğim yanıt üzerine röportajı yapan arkadaşın yaptığı bir yorumdur. Cumhuriyet en eski gazetedir ama ne var ki iyi bir mali yapıya ulaşamamıştır. Patronlar döneminde de, vakıf döneminde de böyleydi. Çünkü bağımsız gazetecilik derdi vardır. Gazetede bir patron olmadığı için mali bir yapılanmaya gitmemiş, vakıflaşarak Türkiye ve Avrupa'da bir öncülük göstermiştir. Keşke mali olarak daha iyi olabilseydi, çalışanları daha çok kazanabilir ya da gazetecilik anlamında ataklar yapılabilirdi. Söylemek istediğim buydu.
11:04 - Tanık olarak dinlenmek üzere Cumhuriyet'in eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız çağrıldı.
11:00 - Avukat Tora Pekin söz alarak savcının cuma günü mesai bitiminde dosyaya yeni bilgeler sunduğunu, son dakikada sunulan bu bilgilere karşı hazırlanmanın mümkün olmadığını söyledi.
10:57 -
Mahkeme Başkanı: Bir sanığın günlük olarak ne yaptığı mahkemelerin ilgisini çeken bir şey değildir. Ama enteresan bir şekilde sizin ByLock hattınız sizin güzergâhınızı izliyor. Sizin gittiğiniz yerleri takip eden bir ByLock silsilesi var izah eder misiniz?
Emre İper: ByLock sadece bir kişide yok. Bir sürü kişide var. Burada bir kişide bu uygulama varsa buradaki IP çakışmamızdan hepimizde gösterir. Bahsi geçen HTS kayıtları iş saatleri ve güzergahı. ama HTS kayıtları da tutarsız. ByLock kayıtarı yanlış demiyorum, benim değildir diyorum. Ben sabah yola çıkıyorum, internete giriyorum. Yola çıktığımda beraberimdeki insanlarla aynı IP'yi kullanıyoruz. Benim telefonumda ByLock yok. ama HTS kayıtlarıyla buradaki bir kişide ByLock olması herkesi ByLockçu olarak gösterebilir.
10:55 - Emre İper: Beni FETÖ'den bir gün tutmanızdansa ömür boyu sorgusuz sualsiz tutmanızı tercih ederim. Utanç verici bu davadan beraatimi talep ediyorum.
10:45 - Emre İper: Gözaltında evimden alınan CD, flaş disk ve bilgisayarda da herhangi suç unsuruna rastlanmamıştır. FETÖ/PDY örgütünden hiç kimseyle irtibatlı olmadığım onlarla hiçbir organik bağım olmadığı belgelenmiştir. Sonuç olarak benden de FETÖ'cü çıkmaz. O terör örgütünden en çok zararını gören insanlardan da biriyim. Arkadaşlarım ve ailemden insanlar da onların kurdukları kumpas davalarında yargılandılar. Onların gazete binasına attırdıkları el bombaları benim çalıştığım cama geldi. Ben Cumhuriyet'te çalışmaya devam ettim. Beni FETÖ'den bir gün tutmanızdansa ömür boyu sorgusuz sualsiz tutmanızı tercih ederim. Utanç verici bu davadan beraatimi talep ediyorum.
10:38 - Emre İper: İddianameye konu olan ikinci tweetim ise 15 Temmuz gecesi saat 01:14'de yazdıklarımdır. Birincisi, ülkesini sevmeyen biri olsam "Canım ülkem" diye söz başlamaz ve ülkemizin geçirdiği zor durumları anlatmak için "Neler gördün" demezdim. İkincisi, "sanal darbeler ve oyundan darbeler" ile anlatmak istediğim aslında "darbe" olgusuna karşı olmamdır.
10:35 - Emre İper: Tweette yazmış olduğum “elbise DAR Beğenmedi” ifadesindeki “DAR” ve "beğenmedi" kelimesindeki “BE” hecesini büyük yazarak oluşturmuş olduğum "DARBE" kelimesinin 15 Temmuz darbesi ile ilişkilendirilmesi tam bir zorlamadır. Burada amaç, Sayın Davutoğlu’nun Pelikan dosyası ile medyaya da konu olan AKP başkanlığından alınma sürecine gönderme yapmaktır.
10:31 - Emre İper: Benim bir ByLock kullanıcısı olmadığım açıktır. Bu nedenle iddianamede belirtilmiş olan "mesajlaşma programını telefonuna yükleyerek sisteme dahil olmuştur" ifadesi yanlış bir ifadedir. Gerçeğe tamamen aykırıdır.
10:29 - Emre İper: Bilirkişi Koray Peksayar "Telefonda Bylock'a rastlanmadı" dedi. Emniyet raporu da "Bylock vardır" diyemiyor.
10:28 - Emre İper: Ben kaçmadım, tek delil olan telefonumu denize de atmadım. Tam aksine böyle bir şey olmadığına emin olduğum için kanıt topladım.
10:27 - Emre İper: Bylock'la ilişkilendirilen terör örgütüyle hiçbir ilişkim olmadı, telefonumda böyle bir program da yoktu
10:25 - Bylock kullandığı iddiasıyla 158 gündür tutuklu bulunan muhasebe çalışanı Emre İper savunmasına başladı.
10:21 - Mahkeme Başkanı, arka sıralarda oturan jandarma görevlilerinin salondan çıkmasını istedi.
10:18 - Mahkeme Başkanı: Görüyorum ki yine yer sıkıntısı var, büyük salona da geçsek de aynı sıkıntı...
10:12 - "Sanık" aileleri ve izleyiciler, duruşma salonundaki yerlerini alıyorlar.
09:35 - HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, duruşma öncesi gazeteciler tarafından yapılmak istenen basın açıklamasına valilik tarafından izin verilmediğini belirtti; metni "gazeteciler adına" okudu.
Kerestecioğlu, şunları kaydetti:
"Basın açıklaması yapmak isteyen gazeteci arkadaşlarımı engelleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. O zaman biz de gazeteciler yerine onların metnini okuyoruz şu anda. Gazetecilere özgürlük. Gazetecilere yönelik baskıların simgelerinden Cumhuriyet davasının ikinci duruşması için Silivri’deyiz. Tutuklu arkadaşlarımızı alıp dönmeyi istiyoruz. Sadece onların değil, bütün tutuklu gazetecilerin özgürlüklerine kavuşmasını istiyoruz.
Türkiye’de yüzlerce gazeteci hapiste. Binlerce gazeteci işsiz kaldı. Muhalif gazeteler ve gazeteciler, iktidarın icraatlarını eleştirdiği her haber nedeniyle soruşturmalara maruz kalıyor. Cumhuriyet’in beş yazar ve çalışanı hala tutuklu. Gazetecilerin tutuklanması gerekçesi arasında yayın politikasının değişmesi dahil yer alabiliyor. Yüzlerce internet sitesi, anayasaya aykırı erişim engeli kararlarıyla kapatılırken, sansür ve otosansür olağanlaşıyor. Onlarca gazeteci, baskı ve sansür nedeniyle ülkeyi terk etti. Basın özgürlüğü için, demokrasi için milyonlar direnmeye devam ediyor. Halkın haber alma hakkı önündeki, basın özgürlüğü önündeki engellere son verilsin. Gazetecilere özgürlük. Bu aslında gazeteci arkadaşların okuması gereken bir metin, biz temsilen okuduk. Bu utanç da buraya yeter sanıyorum."
© Tüm hakları saklıdır.