26 Temmuz 2017 12:47
"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla tutuklanan ve tutuksuz yargılanan Cumhuriyet gazetesinin yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki dava, gözaltılardan 9 ay, iddianamenin hazırlanmasından 3 ay sonra başladı. 12'si tutuklu 19 kişinin yargılandığı duruşma bugün (26 Temmuz 2017) 15 yazarın köşesinde kendine yer buldu.
Duruşmada bugüne dek Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Utku, Okur Temsilcisi Güray Öz, Cumhuriyet Vakfı Danışma Kurulu Üyesi Avukat M. Kemal Güngör, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik, köşe yazarı Kadri Gürsel ve çizer Musa Kart iddianamede yer alan suçlamalara yanıt verdi. Cumhuriyet avukatlarından Ayhan Erdoğan, "Delil delil değil, tanık tanık değil, bilirkişi bilirkişi değil, bu da hukuk değil" dedi.
Cumhuriyet'çilerin ifadeleri, onlarca köşe yazısına konu oldu. İktidara yakın yayın politikasıyla bilinen gazetelerde, duruşmaya ilişkin olarak herhangi bir yazı yayımlanmaması dikkati çekti.
Mehmet Yakup Yılmaz - Hürriyet
"(...) İddianameyi kabul eden mahkemenin yargıcı da kanunun kendisine verdiği görevi yerine getirmemiş. Delilleri kontrol edilmemiş bir suçlama içeren iddianameyi geri çevirmiş olması gerekirdi. Yargıç ve savcının görevlerinin gereklerini yerine getirmemelerinin sonucu dokuz ay hapis!
Yargılama ilerleyip, savunmalar yapıldıkça iddianamenin ne kadar kof olduğu, mesnetsiz varsayımlardan ibaret olduğu daha da ortaya çıkacak.
Geçen iki günde savunmalarını yapan karikatürist Musa Kart, Genel Yayın Müdürü Murat Sabuncu ve Vakıf yöneticisi avukat Akın Atalay’ın ortaya koyduğu gerçekler bunu gösteriyor.
Normal olarak bu savunmalar ve böyle bir iddianameyi görünce arkamıza yaslanıp beraat etmelerini ve serbest bırakılmalarını beklememiz gerekirdi.
İyi niyetimi hâlâ muhafaza ediyorum ve bu kararı bekliyorum.(...)"
Akif Beki - Hürriyet
"Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticileri, 9 ay tutuklu bekledikten sonra hâkim yüzü gördü. Ama hazırlanamamış olmalılar ki bazı suçlamaları güle oynaya çürütürken, bazılarını izahta ciddi güçlük çektiler.
Kadri Gürsel’in işi nispeten kolaydı. O tarihte orada olmadığı, gelen o telefonlara bakmadığı, o mesajlara dönmediği, o ByLock’çuları tanımadığı için savunması rahat geçti.
FETÖ, kilit kurumlarına sızarak devleti ele geçirirken iktidarı fazlasıyla uyarmış ve haklı çıkmış olmanın rahatlığı da vardı üstünde. Herkese yapışır ama Kadri Gürsel’e yapışmazdı FETÖ’cülük.
Musa Kart, Ahmet Şık, Murat Sabuncu ve diğerleri de aşağı yukarı aynı savunma avantajlarından yararlandı.
Fakat davanın baş sanıklarından Akın Atalay, bir noktada acayip köşeye sıkıştı.
Ne diyeceğini şaşırdığını, nasıl savunacağını bilemediğini ağzıyla itiraf ettiği karmakarışık suçlama, iddianamenin 241. sayfasında geçiyor. (...)"
Leyla Alp - T24
"(...) Dedemin yıllar önce söylediği gibi; Gazetecilik sadece resim basmak değil, haber yapmaktır. Cumhuriyet gazetedir. Yayın çizgisini beğenirsiniz, beğenmezsiniz, kızarsınız, eleştirirsiniz ama kopyala yapıştır cümleler ve bilim kurgu filmlerini aratmayacak kurgularla bir iddianame hazırlayıp bir de o iddianameyi okumaya bile gerek duymayıp 12 gazeteciyi aylarca hapiste tutamazsınız.
Musa Kart savunmasının son sözlerinde “bu ülkede insanların kulakları, 'EEEY!' diye başlayan cümlelere aşinadır. Ben de savunmamı, 'EEEY VİCDAN!.' diyerek noktalamak istiyorum' demişti.
Ben de dedemin gözyaşından sonra dedemin sözü olarak 'Haynape' diye noktalamak istiyorum."
Özgür Mumcu - Cumhuriyet
"(...) Soruşturma savcısı 'FETÖ'den yargılanan, tanığı 'FETÖ' itirafçı imamı olan, bilirkişisi adını gizleyen bu iddianamenin arkasında kim var?
Nasıl bir pervasızlık bu metni iddianame diye bir mahkeme heyetinin önüne getirebilecek kadar cüret gösterebilir? Nasıl bir düşmanlık bu insanları 9 aydır içeri tıkabilir?
Zannediyor musunuz ki ileride bu iddianame adil bir yargılamanın unsuru olarak anılacak?
Cemaatin siyasi davalarının iddianameleriyle beraber anılmayacak mı bu hukuki garabet?
Yargının bu utancı taşımaması için Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin derhal tahliye edilmesi şart. Bu aynı zamanda 'FETÖ' ile hakiki bir mücadelenin de önşartı. Kimse kendini kandırmasın. (...)"
Çiğdem Toker - Cumhuriyet
"İkinci gün daha kuvvetli hissettim.
Kuşku yok: Bir gün ülkemiz daha demokratik bir ülkeye dönüşecek. Cumhuriyet yargılaması ve duruşmalarda yaşananlar, bu umudun gerçekleşeceği zaman için hazine değeri taşıyor.
İlk günün ardından, gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile avukatımız Bülent Utku’nun bir güne yayılan dünkü savunmaları da net biçimde bir kez daha gösterdi.
Hem gazetecilik hem de hukuk eğitimi veren üniversiteler için:
Cumhuriyet’in yargılandığı dava bir eğitim müfredatı niteliği taşıyor.
İddianamedeki delilsizlikten kaynaklanan bilgi kofluklarını tek tek sergileyen savunmalardaki olgusal derinlik, muhakeme sağlamlığı, duruşmanın fiziki koşulları ile psikolojik iklimine dek her aşaması ve dakikası ders gibiydi.
Delil olarak gösterilen ve normal koşullarda en sakin insanı dahi çıldırtabilecek saçmalıktaki mantıksızlıkların bu kadar sarih, bilgi yoğun ve üslubunca anlatılması, yolu mahkemelere düşeceklere kılavuz gibi. Sözün özü, hukukçu ve/veya gazetecilik yapmayı düşünen gençlerin Cumhuriyet yargılamasını okuyup öğrenmediği bir eğitim, emin olun eksik kalacaktır. (...)"
Mine Söğüt - Cumhuriyet
"(...) Duruşmaya ara verildiğinde, aradaki jandarma engeline rağmen sanıklar bizlerle uzaktan el sallaşıp üç beş kelimeyle söyleştiğinde. O salonda terör örgütüne yardım etti diye tutuklu yargılananlar...
Yakından gördükleri ve seslerini yakından duydukları bu tutsaklar...
Ne teröriste benziyorlardı ne de vatan hainine.
Daha çok münevver birilerine benziyorlardı.
Mesela okulda tanıdıkları vicdanlı bir öğretmene benziyordu hepsi. Belki ailedeki babacan bir amcaya. Uzaktan bildikleri iyi birilerine;.
Akıllı birilerine;
Vicdanlı birilerine benziyorlardı.
Sanki...
Devleti yıkmak değil, aksine korumak istiyorlardı.
Ve, tuhaftır, en çok da haklı birilerine benziyorlardı.
O genç çocuklar... O jandarma çocuklar- Sanıklara yakından, çok yakından baktılar. Ve eminim kürsüdeki o heybetli hâkime ve biat ettikleri şu koca devlete, asla dillendirmeye cesaret edemeyecekleri en tehlikeli soruları gizlice de olsa için için sordular; O genç çocuklar, o jandarma çocuklar...
Murat’ı ve diğerlerini dinledikten sonra, parçası oldukları sistemi genç zihinlerinde derin bir şüpheyle sorguladılar."
Tayfun Atay - Cumhuriyet
"(...) Bir yanda Akın’ın savunmasında kaydettiği, Işık Üniversitesi’nin gazetemizdeki 1000 liralık ilanını “İpek Üniversitesi”nin sayıp/sanıp, yani “Işık”la “İpek”i zihnen sürçtürüp FETÖ suçlamasında bulunma izansızlığı…
Diğer yanda Kadri’nin savunmasında kaydettiği, Mehmet Altan’ı babası Çetin Altan’ın vefatı sebebiyle başsağlığı için telefonla aramanın dahi suç delili yapılmasındaki vicdansızlık!..
Evet, evet, hislerim karmaşık, zıt ve gelgitli…
“Sıkışıklık” desem, “ferahlık” eksik kalıyor!..
Bu memleketin medar-ı iftiharı “12 Güzel Adam”, 9 ay korkunç bir haksızlığın kurbanı olarak sevenlerinden, çoluk çocuklarından koparılmışken gündelik hayatı hâlâ hayhuy içinde sürdürebiliyor olmamızın yarattığı eziklik, rahatsızlık, sıkışıklık…
Ama aynı zamanda aylar sonra nihayet onlara seslenebilmenin, dokunabilmenin, sarılabilmenin mutluluğu…
Ve Ahmet’in (Şık) o pırıl pırıl gözleri, canlı ve neşeli yüzüyle bana seslenişi: “Cadılar yazısı harikaydı, çok güzeldi!..”
Böylece sıkışıklığın kaybolup mahcup bir ferahlığın öne çıkması."
Arif Kızılyalın - Cumhuriyet
"(...) 2. gün ikinci tanık hukukçu Bülent Utku’ydu. Onun tek bir cümlesi Cumhuriyet’in niçin suçlandığını özetler gibiydi: 'Cumhuriyet cesur olma hakkını kullanmıştır. Bizden terör örgütü çıkaramazsınız'. Niçin Amerika’ya gittin dendiğinde ise yanıtı netti: 'Karıştırdınız benPensilvanya’ya değil Latin Amerika’ya, Cumartesi Anneleri’ni görmeye gittim'.
Evet 2. gün geride kaldı. Bakalım 3. gün Cumhuriyetçiler hem hukuk dünyasına, hem medyaya ne tür bir ders verecek?"
Fatih Altaylı - Habertürk
"(...) Cumhuriyet Gazetesi davası, aylar süren tutukluluğun ardından başladı. Kimseye kefil olmak gibi bir alışkanlığım yoktur hayatta. Ama bazen de eşyanın tabiatına aykırı durumlar olur ki, “Yok daha neler” dersin. Davanın sanıklarından bazılarını şahsen tanıyorum. Kimini severim, kimiyle mesafeli bir ilişkimiz vardır. Ama bu davada tutuklu bulunan, bu mesleğe başladığım günden beri dostum olan Musa Kart’ın FETÖ ile bir ilişkisi olabileceğine beni kimse inandıramaz. Keza Kadri Gürsel’in de. Hikmet Çetinkaya’nın da.
Bunların bazıları gazetecilik merakıyla bu cemaatten bazı isimlerle konuşmuş, sohbet etmiş olabilirler belki, bilemem.
Ama FETÖ’nün kuyruğuna takılacak adamlar asla değiller.
Tabii ki davanın yargıcı değilim.
Adalet sonunda bir karar verecek. Ama delil karartacak halleri olmadığına göre bu arkadaşlarımızın tutuklu yargılanmaları gerekmiyor.
Hem onlara yazık, hem bu ülkeye.
Can Dündar’ı elinizden kaçırmanın cezasını bu iyi insanlara çektirmeyin.
Ayıptır.
Hukuk ayıbı (...)"
Sevilay Yılman - Habertürk
"Başından beri bu tutuklamaları doğru bulmadığımı söylüyorum. Çünkü iddialar ne olursa olsun, ne söylenirse söylensin görüntüde yargılanan gazeteciler, yani gazetecilik! Ve dış dünyada itibarımız açısından bu görüntünün Türkiye’ye kaybettirdikleri çok fazla ve bunların telafisi de zor. Bir de iddianame sorunlu bence. Bilmiyorum, aralarında gerçekten FETÖ mensubu olduğu kesinleşmiş olanlar var mı ama başta Kadri Gürselolmak üzere, bu insanların tutuklanma gerekçesi sırf FETÖ mensupları tarafından, ByLock kullanıcıları tarafından aranmaları ise bu davanın korkunç bir hukuki garabete örnek teşkil edecek dava olacağını söylemek zorundayım.
Çünkü salt bu gerekçeyle bu insanlar tutuklandıysa o zaman hepimizin tutuklanması gerekiyor. Zira vakti zamanında her gazeteciyi arıyorlardı o insanlar. İddia ediyorum, herhalde en az irtibat kurmak istedikleri bendim. Çünkü ben çok çok evvelinden başlamıştım Sabah Gazetesi’nde o alçaklar sürüsüyle mücadeleye, ama ben bile onlar tarafından aranmış ve irtibata geçilmişimdir beş on kez. Sorun Sabah Gazetesi’nde yazan Salih Tuna’ya ya da Haşmet Babaoğlu’na. Acaba kaç bin kez aranmışlardır onlar da Kadri Gürsel’i arayanlar tarafından.
Mesela Mümtaz’er Türköne’nin ismi geçiyor iddianamede. Eski Zaman Gazetesi yazarı. Şu anda tutuklu kendisi biliyorsunuz. Kimi aramamıştır ki Türköne? Ya da kim irtibata geçmemiştir kendisiyle? Eski eşi Özlem Türköne, AK Parti’den milletvekiliydi. Ve Türk medyasında ikisiyle beraber tek röportaj yapan gazeteci de bendir. Sırf o vakitler bile Türköne’yle kaç defa görüşme yaptığımı hatırlamıyorum. Yani FETÖ’nün ağır toplarından olduğundan zerre-i miskal şüphe duymadığım Türköne, birilerini aradığı için o birileri tutuklanıyorsa vayy basınımızın başına gelenlere (...)"
Rahmi Turan - Sözcü
"Cumhuriyet Gazetesi mensuplarının yargılandığı dava, Türkiye'de gazeteciliğin yargılandığı bir dava oldu.
12'si tutuklu, 19 meslektaşımız haklı olarak “Yaptığımız gazeteciliktir” diye kendilerini savundular.
Terör örgütlerine karşı en sert karikatürleri çizen Musa Kart, en ciddi eleştirileri yapan Kadri Gürsel “terör örgütlerine yardım etmekle” suçlanıyor.
Kadri Gürsel savunmasında, davanın hukuki değil, siyasi amaçlı olduğunu gayet güzel anlattı.
Sözcü'nün iki mensubu Gökmen Ulu ve Mediha Olgun 61 gündür cezaevinde… Savcı iddianamesini hazırlayınca hâkim karşısına çıkacaklar! Yayınlanan bir haber için iddianame hazırlamak o kadar zor mu? Bu kadar uzun sürer mi?
Günümüzde tutukluluk, hukuka aykırı olarak “peşin cezalandırma” şeklinde kullanılıyor!
Bilindiği gibi, SÖZCÜ'nün sahibi Burak Akbay hakkında da, çok tutarsız iddialarla yakalama kararı var.
Yabancı medya Türkiye'deki uygulamalar için “Bunlar hukuk dışı tutuklamalardır” diye yayınlar yaparak her gün tüm dünyaya duyuruyor.
Demokrasi liginde ne yazık ki en son sıralara düşmüş durumdayız!"
Yılmaz Özdil - Sözcü
"(...) Hani sık sık mesaj atıp soruyorsunuz ya, destek olmak için ne yapabiliriz diye…
Musa'nın örgütsel suçuna ortak olun.
Alın bu savunmayı, her tanıdığınıza okuyun, yayın, vicdan'ı çoğaltın.
Çocuklarımızın torunlarımızın geleceği, özgürlüğü, mutluluğu için…
ÜTÇ'ye yardım ve yataklık yapın!"
Nuray Sancar - Evrensel
"(...) Pazartesi günü başlayan Cumhuriyet gazetesi davasında tutuklu gazeteciler için hazırlanan iddianamede de işaretler, ekran ilahiyatçısının kafasını ödünç alan savcının önceden oluşturduğu yargıya uydurulmuştur. ByLock kullanıcısı kişilerle irtibatta olduğu iddia edilen Kadri Gürsel’in ‘Bir kampanya kapsamında beni aradılar. Hiçbirine yanıt vermedim, aramalara dönmedim’ demesi gibi bir izahatın anlamı yoktur artık.
Bu iddianamenin satırları, rasyonel açıklamalar karşısında tutulduğu yerden dökülse, hukuk böyle metinlere iddianame adını yakıştırmasa, gerçeklik karşısında her bir iddia teker teker erise de biri ‘bu böyledir’ dediği için o, artık öyle olacaktır. Önemli olan suçu kanıtlamak değil de suça suçlu uydurmaksa gerçekler oradan kovulur.
Bu arada devlete FETÖ sızması gazetecilere gelen cevapsız çağrılarda, olmadık işaretlerde aranırken, geçtik ‘aldatılmış’ bürokrasinin FETÖ ile yakın temas hallerini, Sakarya valisinin başka bir tarikat mensuplarıyla poz vermesi kuru gürültü içinde es geçilecektir. (...)"
Kamil Tekin Sürek - Evrensel
"(...) Cumhuriyet gazetesi AKP’nin hedefine önce 17-25 Aralık sürecinde girdi. Daha sonra, MİT TIR’ları haberi muktediri iyice kızdırdı. Cumhuriyet gazetesinin etkisiz hale getirilmesi ve yöneticilerinin içeri atılması talimatı gerekli yerlere verildi. Sonra oturup Cumhuriyet aleyhine nasıl suç delili üretiriz diye düşünmeye başladılar. Vakıf Yönetiminden çıkmış ve artık köşe yazısı yazamayan iki kişinin şikayetleri, basındaki demeçleri, Vakıf yönetimindeki değişiklikler nedeniyle yıllardır süren davadan bir şeyler çıkarılabilirdi. Bir de mutlaka Fethullahçı birileri gazete çalışanlarından birilerine telefon etmiş olurdu, Fethullahçı bir şirket ilan vermiş olabilirdi bunları araştırmak iyi olurdu. Öyle de yaptılar. Aradıklarını buldular. Fethullahçı bir şirket ilan vermişti, Fethullahçı birileri, Cumhuriyet çalışanı birilerini aramıştı. Gerçi o kişiler ve şirket henüz yargılanıp mahkum olmamıştı ama bunlar küçük ayrıntılardı. Bir de Fethullahçı dedikleri şirketler Cumhuriyet’e bir ilan verdi ise AKP yanlısı gazetelere yüz ilan vermişti ama bunların hiç önemi yoktu. Kadri Gürsel ve Aydın Engin potaya son anda girenlerdi. Son günlerde AKP’yi çok sert eleştiriyorlardı. Subliminal mesaj verme diye bir şey icat ettiler. Bu icat ile muhalif herkesi suçlu ilan edebilirdiniz. (...)"
Ümit Alan - Birgün
(...) Tutuklu yargılanan gazetecilerden Kadri Gürsel’in savunmasından anlıyoruz ki, kendisine örgütün kullandığı haberleşme yazılımı yüklü telefondan gelen ve cevaplamadığı SMS’ler bile kendisini örgütle irtibatlandırmak için kullanılmış. Şimdi düşünsenize her gün envai çeşit kuruluş ve kişiden SMS geliyor. Hangisini araştıracaksın, otelcisinden tut, kuru temizlemecisine her gün onlarca mesaj geliyor. Görmemişim, cevaplamamışım önemli değil, bu gibi iddialarla 9 ay tutuklu kalınıyor mu, kalınıyor. Düşünsenize…
Açıkçası bu gibi sebeplerle Cumhuriyet Davası’nın bazı basın kuruluşları tarafından görmezden gelinmesini anlamaya başladım ben. Sonuçta hem gazeteciliğimiz hem de halkımız için en hayırlısı bu galiba."
© Tüm hakları saklıdır.