16 Mart 2018 10:24
"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla biri tutuklu yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın yedinci duruşması bugün (16 Mart 2018) Silivri'de görüldü. Mahkeme ara kararında 502 gündür tutuklu bulunan Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay'ın tutukluluğuna devam kararı verdi.
Mahkeme heyeti tutukluluğa devam kararında "Atalay'ın taşıdığı sıfat, gazete içinde icra ettiği görev ve fonksiyonu dikkate alındığında dinlenmeyen sanıkların dosyadaki önemi ve Atalay ile aralarındaki eylemsel bağ yönünden kuvvetli suç ve delil karartma şüphesi bulunmasını" gösterdi. Dava 24-27 Nisan 2018'e ertelendi.
Dava kapsamında savcı, esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Savcı, "üye olmamakla birlikte silahlı terör örgütüne yardım ettiğini" ileri sürdüğü Ahmet Şık, Akın Atalay, Aydın Engin, Bülent Utku, Hakan Kara, Hikmet Çetinkaya, Güray Öz, Orhan Erinç, Önder Çelik, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Musa Kart ve Mustafa Kemal Güngör'ün 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapsini talep etti; Turhan Günay'ın ise beraatını istedi.
Mütalaasında iddianameyi önemli ölçüde tekrarlayan savcı, Cumhuriyet'te çıkan yazı ve haberleri iddianameye temel kaynak olarak gösterdi; "Münferit olarak haberler değil bir yayınlama faaliyeti yargılama konusudur. Bağımsız yayın yürüttüklerini beyan etmişseler de sanıklar, tarafsızlıktan uzak, gerçek dışı, örgütlerin emelleri lehine yayıncılık düzenlemiştir" dedi.
Savcı, mühimmat yüklü MİT TIR'larına ilişkin görüntüleri yayımladığı için Ankara Temsilcisi Erdem Gül ile birlikte 92 gün tutuklu kalan eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazeteci İlhan Tanır'ın dosyasının ayrılmasını talep etti.
Mütalaada, "Akın Atalay özellikle etkin rol oynayarak, Orhan Erinç ve Hikmet Çetinkaya'nın birlikte hareket etmesini sağlayacak şekilde gazete poltikasını değiştirerek PKK/KCK/DHKP-C eylemlerine yardım niteliğinde ortam sağladı" iddiasına yer verildi.
Gazetenin yayın politikasına da "eleştiriler" yöneltilen mütalaada "MİT TIR'ları haberleri ile Türkiye Cumhuriyeti'nin hem yurt içinde hem uluslararası camiada itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı" savunuldu. 2015 yılında yayımlanan bu haberin ayrıca, 2017'de düzenlenen Fırat Kalkanı Harekâtı'na da ağır darbe vurduğu ileri sürüldü.
Cumhuriyet yazarı Aydın Engin'in, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi öncesi kaleme aldığı "Cihanda sulh, peki yurtta ne?" başlıklı yazısı ile "Yurtta Sulh Konseyi" adının benzerlik taşıdığı ifade edilen mütalaada, bunun basit bir tesadüf olmayacağı savunuldu.
Aydın Engin'in, hâlâ tutuklu bulunan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala ile "Cumhuriyet'in mali sorunları" ile ilgili olarak yaptığı yazışmalara da atıfta bulunulan mütalaada "Aydın Engin'in söz konusu mesajlarına bakıldığında savunmalarda ısrarla bağımsız ve emir almadıkları yayınlarını AB'den fon arayarak nasıl sürdürecektir?" dendi.
Gülen cemaatinin emniyet yapılanması anlattığı "İmamın Ordusu" adlı kitabı nedeniyle 2011 yılında Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Ahmet Şık için de mütalaada şunlar dile getirildi:
"Her ne kadar Şık'ın FETÖ mağduru olduğu savunulsa da, röportaj ve açıklamalar dikkate alındığında DHKP-C, PKK hedefleri doğrultusunda hareket ettiği gibi FETÖ ile hareket eden savcılara ilişkin haber ve röportajlar var. Bu örgütler ortak düşman üzerinden benzer emellere sahip ve yöntemleri bir üst akla bağlı. Bu nedenle Ahmet Şık'ın savunmasına itibar edilemez."
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili olarak dört yıl sonra yaptığı açıklamada "Başta şahsım olmak üzere tüm ülke aldatıldı" demişti. Erdoğan, bu davaları "kumpas" olarak nitelemişti.
Kimler izliyor?
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen davanın yedinci duruşmasını izlemeye gelenlerin bazıları şöyle:
Erol Önderoğlu, Meriç Velidedeoğlu, Eylem Yılmaz, Canan Coşkun, Doğan Akın, Burcu Karakaş, Tayfun Atay, Bülent Özdoğan, Umut Oran, Sezgin Tanrıkulu, Mahmut Tanal, Barış Yarkadaş, Semra Yarkadaş, Levent Tüzel, Süleyman Çelebi, Özlem Dalkıran, Adalet Dinamit, Sinem Kara, Tuncay Özkan, Eren Erdem, Aylin Kotil, Bülent Mumay, Filiz Kerestecioğlu, Eylem Sabuncu, Elif Ilgaz, Melike Demirağ, Şükran Soner, Ceyda Karan.
İşte dakika dakika yaşananlar
17:45 - Ara karar saat 18:00'de açıklanacak.
17.41- Biliyoruz ki, siyasi iktidarın yancısı olmayı kabul ederek, onun desteği, yardımı ve lütfuyla Cumhuriyet gazetesi yönetimine dönecek olmayı hayal edenler vardır. Böylesi bir zillete düşmüş olanlar, majestelerinin muhalefetini yapma taahhüdü karşılığında Cumhuriyet gazetesi yönetimini ele geçirmiş olsalardı dahi, o takdirde yayınlayacakları gazetenin yalnızca adı Cumhuriyet gazetesi olacaktı. Hiç kimse doksan dört yıllık kadim ve saygın bir gazetenin devamı olarak görmeyecektir bu şekilde ele geçirilmiş bir gazeteyi… Gazetenin adından daha çok çizgisi, içeriği, duruşu öne çıkartacaktır. Mevlana’nın şu sözlerini nakletmek isterim: -Bilmeyenler için söylüyorum. Zülfikar, Hz. Ali’nin kılıcının adıdır.- “Tut ki Ali’den miras kaldı sana Zülfikar / Sende Ali’nin yüreği yoksa / Zülfikar neye yarar…” Tut ki Cumhuriyet gazetesini ele geçirdiniz. Son diyeceklerim şunlardır: Hakimliğin çok zor, sorumluluğu çok ağır bir meslek ve kutsal bir görev olduğu genel olarak kabul edilen bir kanaattir. Bundan ötürü birçok etik ilkeye tabidir. Bangalor Yargı Etiği ilkelerini ve diğerlerini, yani sizin gayet iyi bildiğiniz mesleki etik ilkeleri anımsatacak değilim. Sadece, bundan 42 yıl önce verilmiş bir karardaki tanımlamaya değineceğim. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31 Aralık 1976 tarihli kararında, hakimlerin görevine dair şöyle bir tanımlama yapılmış: 'Hakim; insana, gerçeğe, tabiata, olağana sırt çevirmeden, uyuşmazlığa insan kokusu taşıyan bir çözüm bulmak zorundadır. Bu yargılamada şu ana kadar bırakınız insana ve gerçeğe sırt çevrilmesini, yasaya ve hukuka bile sırt çevrildiği kanaatimi ifade etmek isterim. Bırakınız insan kokusu taşıyan bir çözümü, hakkaniyet ve adalet, ölçülülük ve insafın kırıntısıyla bile muhatap olamadık. "En ağır tedbir olan tutuklama yoluyla peşinen cezalandırılmış olduk. Şimdiye kadar olmadı…Artık benim için çok geç… Ama belki başkalarına hukukun ve adaletin geç de olsa geri geleceğine, gelebildiğine dair bir umut ışığı yakılabilir.
17.33- Yani gazetenin içeriğine, yayınına, haberlerine, yazılara ilişkin önceden bir denetim, kontrol görevim olduğu kanaatinde heyetiniz. Oysa ben sorgumda belirtmiştim. Dinlediğiniz diğer sanıklara, iddia tanıklarına, eski genel yayın yönetmenlerine de sordunuz. Hep aynı cevabı aldınız: Burası Cumhuriyet gazetesi… Burada editoryal bağımsızlık vardır. Burada yönetim kurulu üyeleri, icra kurulu üyeleri yayınları, gazeteyi önceden denetleyip, kontrol etmez, edemez… Manşetlere, hangi haberlerin yayınlanıp yayınlanmayacağına, ne şekilde yayınlanacağına, köşe yazarlarının yazılarına karışılmaz. Ertesi gün çıkacak gazete önceden yönetim kurulunun bilgisine ve onayına sunulmaz. Hep böyleydi; umuyor ve diliyorum ki bundan sonra da, gelecekte de böyle olur. Sayın Heyet, meteoroloji dairesi düzenli olarak hava durumunu, yağışı, sisi, rüzgarın yönünü, kuvvetini açıklar; işi, görevi budur. Eğer işini düzgün yapmaz, eksik ve yanlış veriler, bilgiler yayınlarsa çok büyük felaketlere, yıkımlara, kayıplara neden olabilir. Savaşlarda, askeri operasyonlarda meteorolojinin verdiği, yayınladığı bilgilere göre planlama ve uygulamalar yapılır. Hareket planları, operasyon zamanlamaları, konumlanmalar hep meteorolojik bilgilere göre düzenlenir. Muhtemel ki terör örgütleri de meteorolojinin yayınladığı bilgilerden aynı şekilde yararlanıyordur. Aklı başında hiç kimse bu bilgilerden terör örgütleri yararlanıyor diye meteoroloji dairesini onun uzmanlarını yöneticilerini terör örgütlerine yardımla suçlamaya kalkışmaz. Peki, gazeteler gerçeği, olanı yazınca, terör örgütleri bundan yararlanıyor, kendi propagandası için kullanıyor diye neden suçlanır? Ne yapmalı gazeteler ve gazeteciler? Yalan mı yazmalı? Gerçeği gizlemeli mi? Sayın Heyet, Cumhuriyet gazetesine yönelik bu operasyonun arkasındaki amaç açık ve nettir...
Siyasi iktidar, Cumhuriyet'in bağımsız ve özgür bir basın kuruluşu olarak yayıncılık yapmasından, iktidar güdümüne girmemesinden, gerçeklerin, siyasi otoritenin olmasını emrettiği gibi değil de aslında olduğu gibi olduğunu kamuoyuna aktarmasından fevkalade rahatsızdır. Bunun hesabı sorulmakta, bedeli ödetilmektedir. Cumhuriyet gazetesini kapatmanın, bu ülkenin en eski, kadim, uluslararası düzeyde tanınmış, güvenilir ve saygın bir gazetesini kapatmanın ulusal ve uluslararası zeminde yaratacağı tepki göze alınmamıştır. Bu nedenle gazetenin kapatılarak susturulması yerine gazeteden ayrılmış ama siyasi iktidara yaslanarak, bu gazeteyi tekrar ele geçirmek isteyen bazı kifayetsiz muhterislere devretmek daha iyi bir tercih olarak görülmüştür. Bu plan uygulamaya konulmuştur. Bu yargılamaya neden olan operasyonun, soruşturmanın arkasında yatan hesap budur. Ama bilinsin ki bu hesap tutmamıştır… Tutmayacaktır.
17.27- O kişileri temsilen Altan Öymen, Kani Beko ve Rıza Türmen isimleri savunma tanığı olarak gösterilmiş, son oturumda ikisi dinlenmiştir. Yayın politikası değişikliğinin, böylesi bir iddianın, bu mahkemede bu yargılamanın konusu yapılması Cumhuriyet gazetesinin, burada yargılanan sanıkların değil, Türkiye’nin demokrasi ve basın özgürlüğü utancıdır. Heyetiniz oy çokluğu ile tutukluluğun devamına karar verirken, taşıdığım sıfat dikkate alınarak denetim görev ve sorumluluğum olduğuna vurgu yapıyor. Yani gazetenin içeriğine, yayınına, haberlerine, yazılara ilişkin önceden bir denetim, kontrol görevim olduğu kanaatinde heyetiniz.
17.19- Nitekim adı geçen tanık aynı kararı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine verdiği isimsiz ihbar dilekçesinin ekinde de kullanmıştı. Yargıtay’ın vakıf hukuku uyuşmazlıklarına bakmakla görevli olan 18. Hukuk Dairesinin içtihadı bu şekilde olduğu için 2013 yılında yapılan, Vakıflar Genel Müdürlüğünün isteği üzerine 2014 yılında tekrarlandığında tanığın uyulmasını talep ettiği bu içtihat doğrultusunda hareket edilmiş, vekaleten kullanılan oylar kabul edilmiştir. Şimdi gelinen noktada ne oldu biliyor musunuz? Asliye hukuk mahkemesinde görülen iptal davasının istinaf kararında 'vakıflarda vekaleten oy kullanılması olanaklı ve geçerli değildir. Üstelik bu kararda Yargıtay’ın yine aynı dairesinin, yani 18. Hukuk Dairesi’nin 2016 tarihli yeni bir kararına dayanılmış. Buna göre demek ki Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2016 yılında görüş ve içtihat değiştirmiş, önceki içtihatını 180 derece değiştirmiş. Daha önceki istikrarlı ve yerleşik içtihadı, 'Vakıflarda vekalet yoluyla oy kullanmak geçerlidir' yönünde olan 18. Hukuk Dairesi, 2016’da tam tersi bir görüş ve içtihat noktasına gelmiş, vakıflarda vekalet yoluyla oy kullanılamaz demiştir. Şimdi bu duruma göre, 2014 yılında geçerli olan Yargıtay içtihadına uygun bir toplantı ve seçim yapan bizler, aynı dairenin 2,5 yıl sonra içtihat değiştireceğini düşünemedik, öngöremedik diye suçlanmış oluyoruz. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi'in o kararı veren üyelerini de bizim vakfı ele geçirme eylemimize iştiraktan bile suçlayabilirsiniz. Yanlış anlaşılmasın, Yargıtay’ın herhangi bir konuda görüş ve içtihat değiştirmesi gayet doğal, olağan bir durumdur. Doğal olmayan Yargıtay’ın bugün ak dediğine iki yıl sonra kara diyeceğini bilemedik, öngöremedik diye suçlanmaktır. Yayın politikasının değiştirildiği iddiası bir fiil değil, bir değer yargısıdır. İddia makamının ve Cem Küçük, Hüseyin Gülerce, Latif Erdoğan, Rıza Zelyut, Alev Çoşkun, Namık Kemal Boya, Mehmet Faraç gibi kamuoyunda pek saygın(!) duruşları ve tavırları ile tanınan iddia tanıklarının sübjektif, belirli bir maksada yönelik değer yargılarıdır. Buna karşılık olarak Cumhuriyet gazetesini on yıllardır okur olarak takip eden binlerce, on binlerce okur ise yukarıda belirtilen tanıkların ve iddia makamının bu değer yargısını reddetmektedir.
17.11- FETÖ/ PDY, PKK/KCK ve DHKP/C terör örgütlerine yardım etmekle suçlanıyoruz. İddianameye göre suçumuz buymuş. Peki, ne yapmışız da bu suçu işlemişiz? Hangi davranışımız, hangi eylemimiz bu suçlamaya temel oluşturmuş? Bilindiği gibi Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 225. maddesine göre 'Hüküm, ancak … suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilebilir.' Dolayısıyla esas soru, 'Suçumuz ne' sorusu değil, 'hangi davranışımız suçlanmamıza neden olmuş', 'suça ilişkin eylemimiz nedir' sorusudur. Bu davada benim de aralarında olduğum bazı sanıklar, Cumhuriyet Vakfı ya da bağlı şirketinde yönetim kurulu üyesi yahut imza yetkilisi oldukları iddiası ve gerekçesiyle yargılanıyor. Aralarında gösterildiğim, yasal bir temeli ve izahı olmasa da gerek iddianamede, gerek mahkeme heyeti nezdinde diğer sanıklardan ayrı ve ayrıcalıklı bir değerlendirmeye, en ziyade muameleye mazhar kılınmamın nedenini zannederim ileride hükümle birlikte ben de öğreneceğim. İddianamede yönetim kurulu üyelerine isnat edilen fiiller şunlardı:
1- Cumhuriyet Vakfında boşalan bir yönetim kurulu üyeliği için 2 Nisan 2013 tarihinde yapılan seçimde iki aday arasından (A)’yı değil de, (B)’yi seçmiş olmak...
2- Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasını değiştirmek.
3- Terör örgütlerine yardım etme suçunu oluşturan manşet, haber, röportaj ya da köşe yazılarının gazetede yayınlanmasına olanak tanımak, engellememek..." Bu tür haber ve yazıları denetim ve kontrole tabi tutmamak. Diğer bir deyişle, sansür uygulamamak! Yeri gelmişken belirtmek isteriz ki, bizim gurur duyduğumuz bir davranış biçimini, bir gazetecilik geleneğini yani editoryal bağımsızlık ilkesini, savcılık suçlama nedeni yapmıştır. Ne denilebilir ki!. İsnat edilen bu fiillerle ilgili olarak esas hakkındaki savunmamız sırasında söyleyeceklerimiz olacaktır. Bu aşamada, tutukluluk hali değerlendirmesine dair çerçevede şunları belirtmek isterim. Vakıflar ve Dernekler, yönetim kurulu üyeliği seçimlerini yaparlarken adaylar arasından hangisini seçeceğini önceden savcılık kurumuna danışmak, izin ya da talimat almak gibi bir yükümlülük altında mıdır?" Değilse, bize neden A’yı değil de B’yi seçtiniz diye bir suçlama yöneltiliyor? Eğer seçtiğimiz kişiye yönelik bir terör örgütü üyeliği suçlaması olsa idi, bize neden bir terör örgütü üyesini seçtiniz denilebilirdi. Ama böyle bir iddia yok. Öyleyse, nasıl olup da Mustafa Pamukoğlu değil de 34 yıllık Cumhuriyet çalışanı ve eski yönetim kurulu üyesi Önder Çelik’i seçtik diye suçlanırız? Karşımızdaki kurum savcılık mı, yoksa Mustafa’yı seçtirme kurumu mu? Akıl karı bir iş değil. Üstelik bu tercihi yapanların bazıları bu tercihten dolayı suçlanmışken, bazıları tanık sayılıyor. Neden? Cevap yok!... Mustafa’yı değil de Önder’i seçmek suç teşkil eden bir davranış ise, neden Önder’i seçenlerin bazıları suçlanırken, bazıları suçlanmıyor? İddianame bizi İnan Kıraç’ın toplantıya katılmayıp kapalı zarf içinde temsilci aracılığıyla gönderdiği oyu kabul etmemek, vekaleten kullanılan oyu 2013’te geçersiz saymak suretiyle usulsüzlük yapmakla da suçluyor. Aynı heyet bu davanın açılmasının, bunca mağduriyetin yaşanmasının arka planındaki isimlerden olan, gazeteye yönelik bu kirli kumpasın içerisinde aktif bir rol üstlenen, hırsları aklının önüne geçip, gazetenin, siyasi iktidarın desteği ve girişimiyle kendilerine devir ve teslim edileceği beklentisi içinde bulunan ve bu operasyon sürecinde tanık sıfatıyla yer alan Alev Coşkun, 25 Eylül 2017 tarihli duruşmadaki tanık ifadesi esnasında mahkemenize bir Yargıtay kararı sunmuştu. İddiasına göre, bu Yargıtay kararı kendi tezlerinin doğruluğunu apaçık kanıtlıyordu. Neydi bu Yargıtay kararı? Duruşmada, müdafilerin sorusu üzerine mahkemenin başkanı, kararın numarasını ve kararı veren hukuk dairesini açıkladı. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 2002 tarihli bir kararıydı. Karar, vakıf toplantılarında vekalet yoluyla oy kullanmanın mümkün ve geçerli olduğunu, vekaletnamenin bir şekil şartına da tabi olmadığını vurguluyordu."
16.50 - Akın Atalay bayanına devam ediyor: Savcı mütalaasında AB fonları nedir diye polemik yaptı. Türkiye'deki yargıçların çoğu insan hakları gibi fonlardan yararlanarak eğitim aldılar. Onlar bağımsızlığını yitirmiş mi oluyor?
Bu davanın hazırlayıcısı, soruşturmanın amiri olan savcının konumuna ve içinde bulunduğu durumuna birkaç defa değindik. Bize FETÖ suçlaması yönelten savcının kendisi FETÖ üyeliğinden yargılanıyor.
Cem Küçük gibi bir zamanlar FETÖ'nün yancısı olduğunu biliyoruz, bunların arasında dediğine göre "patron baskısıyla" Gülen'i övücü yazı yazmış Rıza Zelyut da var. Geçen duruşmada Leyla Tavşanoğlu da dinlendi, İbrahim Yıldız'dan izin aldığını söyledi.
"Yıldız'ın ifadesi de okundu. 'Hayır bana döndükten sonra söylendi" dedi Yıldız. Hangisi doğru söylüyor bilmiyoruz ama bizi ilgilendirmiyor.Ama burada akıl tutulması yaratan biz sanığız, Pensilvanya'ya giden Tavşanoğlu, kendisine izin verdiğini söylediği Yıldız tanık.
Gelelim Doğan Satmış'a. Bu iddianamede suçlama konusu yapılan haber ve manşetlerin çoğunluğu onun yayın danışmanlığı dönemine ait. Ama her ne hikmetse tutuklanmadan önceki 20 günlük sürede yayın danışmanlığı yapan ve bu döneme dair iddianamede suçlama konusu olan tek bir yayın dahi olmayan Kadri Gürsel sanık, suçlama konusu olduğu dönemki yayın danışmanı Doğan Satmış tanık.
Satmış diyor ki 'Dündar tutuklu olduğu dönemde gazeteyi biz yapıyorduk. Hiç taviz vermedik' Burada yargılanmamıza neden olan haber ve manşetlerin bir kısmını o yapmış öyle diyor.
'Azez Düğümü' manşeti, Satmış döneminde atılmış. Tabi biz hiç korkaklığa teslim olmadık 'biz atmadık' demedik, tanık gelip 'biz attık' dedi. Neden olan kişi tanık. O zaman sormak hakkımız değil mi? Zaman gazetesiyle ortak manşet atmaya neden olan kişi tanık, bizse sanık.
O adı geçen tanıklarla, Satmış ile Faraç ile ilgili şunu söyleyeceğiz: Cumhuriyet gazetesi toplumun bu döneminde gerçek haber susuzluğunu gideren nadir kurumlardan biridir.Diğer gazete ve medya mecralarının çoğunluğu siyasi otorite ve yandaşları tarafından tehdit ediliyor.
Bu her iki tanık, Satmış ve Faraç, farklı dönmelerde Cumhuriyette çalışmış kişiler. 'Onurlu bir insan suyunu içtiği kuyuya taş atmaz' diyor Amin Maalof. Bu iki insan taş atmakla kalmadı, iftira atmak zilliyetine de düştüler. Allah kurtarsın.
Cumhuriyet Vakfı'nda yapılan seçimin de, yayın politikası değişikliğinin de suçla ve suçlamayla alakası olamaz. Eğer suçlamaya temel oluşturan haber ve yazılar hiç yayınlanmamış olsaydı usulsüz olduğu iddia edilen seçim de, yayın politikası değişikliği iddiası da ceza davasına konu edilecek miydi? Ya da şöyle soralım: 2013 yılı öncesinde yer alan görevliler değişmemiş olsaydı, suçlamaya neden gösterilen haber ve yazılar yine de yayınlanmış olsaydı bunlar suç olarak mı değerlendirilecekti?
Ya da abartıp şöyle diyelim: Vakıf oturdu ve gazetenin bugün birçok yayın kuruluşunun yaptığı gibi siyasi iktidar doğrultusunda yayın yapmasına karar verdi. İktidarın hoşuna gitmeyen şeyleri yayınlamama kararı verdi. O zaman yayın politikası değişikliği nedeniyle ceza davası mı açılacaktı? Yayın politikası bakış açısına göre değişen bir değer yargısıdır, ceza hukuku değer yargılarıyla değil eylem ve fiillerle uğraşır.
16:33 - Akın Atalay: Doğru adres, kendisine muhtemelen 'Bu soruşturmayı aç, Cumhuriyet'i sustur, bunu yaparsan seni diğer meslektaşların gibi ihraç etmeyiz, hatta Yargıtay'da iki müebbet hapisle yargılandığın davadan beraati hak edersin' diyenlerdir.
16:29 - Akın Atalay: Eğer o FETÖ üyesi sanık, kendisinin de üyesi olduğuna dair kuvvetli şüphe ve olgular bulunduğu iddia edilen örgüte kimlerin yardım ettiğini gerçekten arıyorsa, Cumhuriyet gazetesi ve onun mensupları, yöneticileri, yazarları doğru adres olamaz.
16:28 - Akın Atalay: Hani dedik ya boyun eğmeyiz diye, FETÖ'ye üyelikten yargılanan bir sanığı, tarafsız ve bağımsız yargı görevlisi olarak görmemiz ve onun bizi (kendisinin üye olmakla suçlandığı) bir örgüte yardım etmekle suçlamasına daha doğru deyişle kara mizah türünün başyapıtı olacak bir oyuna dahil olamayız, olmayız.
16:27 - Akın Atalay: Değerli arkadaşlar, sizden sonra kamuoyuna da duyuracağım gibi 11 Kasım 2016 günü, Türkiye saatiyle saat 12:00'de İstanbul'a Atatürk Havalimanı'na inmiş, yurda dönmüş olacağım. Ondan sonrasını hep birlikte göreceğiz, izleyeceğiz.
16:26 - Akın Atalay: Kaçma şüphesiyle tutuklanan dokuz arkadaşımızın aleyhinde olacak şekilde "bakın işte bazıları nasıl kaçtıysa, serbest kalırsa bunlar da kaçabilir" şeklinde bir mazereti kullanabilmelerini engellemektir.
16:25 - Akın Atalay: (Daha önce 9 Kasım'da yaptığı açıklamayı okuyor) Bu dönüşü "kahramanlık" olsun diye yapmadığımı, genellikle serinkanlı olarak ve duygularımdan ziyade akıl ve mantık süzgecinden geçirerek ortak yararlar için en doğru kararı vermeye çalıştığımı bilmenizi isterim.
16:23 - Akın Atalay: (Daha önce 9 Kasım'da yaptığı açıklamayı okuyor) Buraya kadar anlatımımdan artık yurda dönüş ve ardından -sizleri göremeden- belirsiz bir müddet zorunlu ikamete tabi tutulacağımız anlaşılan Silivri'ye gidiş zamanının geldiğini anlamışsınızdır.
16:22 - Akın Atalay: Anlaşılan odur ki epeyce bir süre sizlere seslenme, anlatma, açıklama yapma fırsatım olamayacağı için bu defa uzun yazıyorum. Yaşadığımız gözaltı ve tutuklama sürecini, kişisel durumumu, kararımı ve bazı gözlemlerimi öncelikle çalışma arkadaşlarımla paylaşmak istedim
16:21 - Akın Atalay: Sanık arkadaşların çoğu 5 Kasım'da tutuklanmış, benim hakkımda da yakalama kararı çıkarılmıştı. 12 Kasım'da döndüm ama dönmeden 9 Kasım'da açıklama yapmıştım.
16:19 - Akın Atalay: Esasında çok daha kısa, tutukluluk çerçevesinde bir değerlendirme yapacaktım ama mütalaadan sonra daha geniş bir beyana gerek gördüm. Mütalaanın temel özelliği iddianamenin neredeyse birebir aynı olması. Ondan ben de soruşturmanın başına dönme ihtiyacı duydum.
16:20 - Duruşmaya devam ediliyor. Tutuklu sanık Akın Atalay söz alıyor.
15:35 - Duruşmaya bir saat ara verildi.
15:15 - Davayı takip eden gazetecilerden Bülent Mumay, Twitter hesabında yaptığı paylaşımda "Cumhuriyet davasında savcının 4 saat süren mütalaasını dinledik. Zamanında AKP için açılan kapatma davasına “Google iddianamesi” denmişti ya. Cumhuriyet ekibini mahkûm etmek isteyenler daniskasını yapmış. 7-15 yıl hapis istemek icin sıralananlar 'dedi, belirtildi' tadında" ifadesini kullandı.
15:05 - Savcı, 13 sanığın 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapsini istedi.
14:00 - Savcı, JeansBiri hesabından AkSilahlanma ile ilgili yayılan tweet, bu tweetin gazeteler ve online kanallardan yayılmasına ilişkin durum ve Ahmet Kemal Aydoğdu'nun ifadesinden örnekler vererek mütalaasına devam ediyor.
13:55 - Savcı: İddianamede Emre İper'in Bylock kullandığı bilgisi yer aldı. Fakat bilirkişi Koray Peksever, telefonunda Bylock kullanımına rastlayamadı, yüklendiğini de bulamadı.
13:52 - Savcı: Haber yapılırken kullanılan ifadeler de önem taşıyor, ifade bir tahkir ya da karalamaya basın özgürlüğü açısından değerlendirilemez. Bu devlet güvenlik meselesinde daha da önemli. Bu ifadeler daha güvenli seçilmeli
13:49 - Savcı: Basın yayın faaliyetlerinde her zaman kamu yararı, toprak bütünlüğü gözetilmeli.
13:47 - Savcı: Terör emellerine yönelik yayınlar basın özgürlüğünün arkasına sığınılarak savunulamaz. İfade özgürlüğü her zaman çok da masum amaçlarla kullanılmıyor, tarihte eleştiri adıyla önce yıpratılmış sonra çökertilmiş devletler var.
13:21 - Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, kayıt yenilenmesi ihtiyacı için 15 dakika ara verdi. Bu öğle arası değil. Öğle arası Savcı Bölükbaşı mütalaasını bitince verilecek.
13:20 - Savcı: Devlet ve toplumun sürekliliği için her özgürlük gibi basın özgürlüğünün de sınırı vardır. Sınırsız özgürlüğün anarşi doğuracağı insan hakları teorisyenleri tarafından kabul edilmiştir. (Savcı, hangi teorisyenlerden bahsettiğini belirtmedi)
13:16 - Savcı: Savunmaları aksine gazete PKK, KCK, DHKP-C ve FETÖ PDY'ye destek olan bir yayın faaliyeti yürüttüğü anlaşılmaktadır.
13:15 - Savcı: Aydın Engin'in söz konusu mesajlarına bakıldığında savunmalarda ısrarla bağımsız ve emir almadıkları yayınlarını AB'den fon arayarak nasıl sürdürecektir?
13:10 - Savcı: Osman Kavala ile Aydın Engin arasındaki cep telefonu görüşmesi tespit edilmiş olup, bu mesaj içeriklerine göre kimseden emir talimat maddi destek almadıklarına yönelik beyanlarının aksine, Engin'in AB fonları ya da STK'lardan fon aradığı anlaşılıyor.
13:00 - Savcı: Münferit olarak haberler değil bir yayınlama faaliyeti yargılama konusudur. Bağımsız yayın yürüttüklerini beyan etmişseler de sanıkların tarafsızlıktan uzak, gerçek dışı örgütlerin emelleri lehine yayıncılık düzenlemiştir.
12:52 - Savcı: Sanıkların talebi savunması olan Basın Kanunu'nun 11. maddesiyle, yayınlanan haberlere ilişkin yasal dava açma süresi burada uygulanamaz.
12:50 - Savcı: Yayın ve faaliyetler, gazete, gazete sitesi ve sosyal medyadaki yayınlar göz önünde bulundurulunca örgüt içindeki hiyerarşiye dahil olmamakla birlikte örgüte yardım iddiasıyla kamu davası açıldı.
12:30 - Savcı: Daha önce bu savcılara eleştirel yaklaşan Cumhuriyet'in 17/25 Aralık'tan sonra birden yolsuzluk soruşturmasını yapan savcılarla röportaj yapması dikkat çekici.
12:25 - Savcı: MİT TIR'ları haberleri tahmine dayalıydı. Kamuoyunda algı yaratıp Türkiye'yi hem yurt içinde hem de uluslararası camiada itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Bu şekilde IŞİD'le mücadele eden Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekatı'na ağır darbe vuruldu.
12:30 - Savcı: Sanık vekilleri ByLock ve FETÖ sanıklarıyla sürekli görüşme olmadığını çoğunun SMS'ler olduğunu beyan etse de, bu kişilerin Cumhuriyet ve Atatürkçü olduklarını beyan eden sanıklar ile bir kere bile olsa iletişim kurmaları hayatın olağan akışına aykırı.
12:25 - Savcı: Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandıktan sonra Fuat Avni "geçmiş olsun" dedi.
12:22 - Savcı: "Bu örgütler (DHKP-C, PKK, FETÖ) ortak düşman üzerinden benzer emellere sahip ve yöntemleri bir üst akla bağlı. Bu nedenle Şık'ın savunmasına itibar edilemez.
12:20 - Savcı: Ahmet Şık'ın Twitter'da kullandığı beyan ve paylaşımların iddialar ile benzerlik taşıdığı, eylemleri savaş olarak kabul ettirmeye çalıştığı, güvenlik güçlerine katil gibi nitelemeler yaptığı görüldü.
12:15 - Savcı: Ahmet Şık'ın Cemil Bayık ile röportajında PKK'nın meşru bir silahı örgüt olduğu algısı oluşturmaya çalışıldı, açıklamaları kamuoyuna ulaştırılarak propagandası yapıldı.
12:12 - Savcı: Ahmet Şık'ın MİT TIR'larının durdurmasıyla ilgili savcıyla yaptığı röportajda, eski savcı Aziz Takcı'nın yaptıkları meşru gösterilmeye çalışıldı.
12:10 - Savcı: cumhuriyet.com.tr 'de 15 Temmuz'da ve darbeden saatler önce "Bir haftadır yoktu" başlığıyla Erdoğan'ın yeri yayınlandı.
12:00 - Savcı: Aydın Engin 15 Temmuz'dan iki gün önce "Cihanda Sulh Peki Yurtta Ne" başlığı ile kaleme aldığı yazısının başlığıyla, 15 Temmuz'u gerçekleştiren asker üniformalı teröristlerin kendilerine verdiği isim arasında benzerlik bulunuyor. Bu basit bir tesadüf değildir.
11:58 - Savcı: Kadri Gürsel 'Erdoğan Babamız Olmak İstiyor' yazısında asiliği normal, meşru ve kabul edilebilir olarak yansıttı.
11:57 - Savcı: Sabuncu'nun beyanına göre gazete toplantılarına katılan Gürsel, "Erdoğan Babamız Olmak İstiyor" yazısında Erdoğan'ın sigara eleştirilerine yönelik görüşlerini yazıyor gibi gösterse de en sonunda devlete yönelik isyan gibi antidemokratik görselleri meşru gösterdi.
11:55 - Savcı: Ankara'da TAK tarafından üstlenilen bombalı saldırının ardından Zaman ve Cumhuriyet aynı "Devletin Kalbine Bomba" manşeti yayınladı. Benzerliğin tesadüf olduğu, başka örnekler olduğu belirtilse de çizgisi farklı Zaman ile Cumhuriyet'in aynı manşeti atması tesadüfle açıklanamaz.
11:50 - Savcı: Hikmet Çetinkaya "Gülen hareketi terör örgütüdür demedim" diye açıklamalarda bulundu, yayılan Karayılan'a ait röportaj ile internet sitesi sorumlusu terör örgütünün açıklamasını basmaktan cezalandırıldı. Zaman ile aynı manşet kullanıldı.
11:47 - Savcı: "Yurtta Sulh" manşetiyle, 15 Temmuz'daki "Yurtta Sulh Konseyi" isminin benzerliği dikkat çekicidir.
11:45 - Savcı: Ayşe Yıldırım'ın Kandil haberinde, barıştan ziyade terör ve kargaşayla beslenen örgütü kamuoyunda olduğundan farklı gösterecek ve övücü beyanlara yer verildi. Yazıda gençler ve sivil toplum kuruluşlarının son derece hassas olduğu çevre ve orman konusu, kadın ve erkek eşitliği konularıyla ilgili, örgüt üyelerinin yaşam tarzı üzerine, kamuyu ilgilendirmeyen ve merak unsuru olmayan nitelendirmeler yapıldı.
11:42 - Savcı: Güncel olaylarla ilgili görüş ortaya koyuyor gibi olsa da Aydın Engin'in terör örgütlerini desteklediği, "Fakirhaneme Malikane Dediler" haberiyle terör örgütünün başının masum gösterilmesi de yayın politkasının değişikliğinin göstergesi.Bu Alev Coşkun'un ifadesinde de belirtildi
11:39 - Savcı: Cumhuriyet devletçi, ulusalcı, lakin çizgisi 2013'ten sonra birden değiştirilip devleti hedef aldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Balbay, FETÖ'yle ilgili görüşlerini açıkladığı için yazılarına son verilmesinden dolayı mağdur edildiğini açıklamıştır.
11:35 - Savcı: Yayın faaliyeti basın özgürlüğü ile açıklanamaz. 17-25 Aralık döneminde ve sonrasında artık kaçan olan savcılarla röportajların yer alması, Can Dündar ile birlikte bu kişilerin kahramanlaştırılması dikkat çekici.
11:27 - Savcı: Cumhuriyet bu dönemde FETÖ, PKK, DHKPC savunucusu ve kollayıcısı oldu. Basın özgürlüğüyle bağdaşmayan bir şekilde terör örgütlerinin eylemlerini meşru göstererek onların amaçlarına zemin hazırlayacak yayın faliyetine girdi. Seri röportajlarla bu örgütlerin amacı örtülmek istendi.
11:25 - Savcı: Terör örgütlerinin eylemlerini gerçekleştirmeye yardım eden, sevimli ve meşru gösteren, Türkiye'yi terör örgütlerine yardım ediyor gibi gösteren faaliyette bulundu. Gazeteye bir bakımdan el konuldu, kurucu Yunus Nadi'nin amaç ve hedeflerinin dışına çıktı.
11:23 - Savcı: MİT TIR'ları gibi kamuyu yanlış yönlendirici, Türkiye'nin terörü destekleyen bir devlet olduğu yönünde algı yarattı. Zaman, Taraf, Bugün gazetelerinin taraftarları dışında kamuoyundaki itibarı kaybolduğu için örgüt Cumhuriyet'i bir araç olarak kullandı.
11:21 - Savcı: Can Dündar ile birlikte Aydın Engin, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, İlhan Tanır gibi yayıncı ve muhabirlerin görevlendirmesiyle, belli amaçlara bağlı yayın politikası sürdüren ve okurlarıyla kuvvetli etkileşimi olan gazetenin 90 yıllık geçmişi ve kuruluş felsefesi değişime uğradı.
11:20 - Savcı: Mustafa Balbay, Alev Coşkun gibi Atatürk ilkelerine bağlı kişiler tasfiye edildi Gazetede etkin söz sahibi olan vakıf yönetimi bu şekilde dizayn edildi
11:18 - Savcı: Akın Atalay özellikle etkin rol oynayarak, Erinç ve Çetinkaya'nın birlikte hareket etmesini sağlayacak şekilde gazete poltikasını değiştirerek PKK/KCK/DHKP - C eylemlerine yardım niteliğinde ortam sağladı.
11:17 - Savcı: Bu seçime dair iptal kararı hâlâ istinaf aşamasında.
11:16 - Savcı: Aynı seçimde başkanın oyu 2 oy kabul edilerek senede aykırı davranıldı. Vakfın 11 üyesi olması rağmen Önder Seçim'in seçildiği toplantıya 6 üye katılıp, 7 üye şartı gerçekleşmediğinden bahisle bu üye seçimlerinde alınan kararlar senede aykırı.
11:15- Savcı: Cumhuriyet gazetesinin basın özgürlüğü ile bağdaşmayan hukuka aykırı yayın yapması sürecinde, yönetim kurulu seçimi etkili olduğundan, seçimde, İnan Kıraç'ın oyu Akın Atalay'ın müdahalesiyle kabul edilmedi. Vakıf Senedine ve hukuka aykırı işlemlerle Cumhuriyet gazetesinin yayın poliitkasının değiştirilmesi sürecinde ilk adım atıldı. Toplantı nisabı oluşmadan toplantı yapıldı, bu şekilde yönetim kurulu seçimi yapılması usulsüz.
11:10 - Savcı: Üye olmamakla birlikte yardım suçundan kamu davası açılan Can Dündar ile üyelik suçlamasıyla kamu davası açılan İlhan Tanır tüm aramalar karşı bulunamadığı için iki sanık hakkındaki kamu davasının tefriki, yakalama kararının sürmesi mütalaa ettik.
11.05 - Mahkeme Başkanı: Mahkememizin usul işlemleri tamamlandı. Müşteki müdahil taraf olmadığına göre iddia makamından esasa yönelik olarak mütalaasını talep edebiliriz.
11:00 - Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, "Biz Ahmet Kemal Aydoğdu ve Emre İper için KOM'a yazı yazdık ama cevap yok" dedi. Ahmet Kemal Aydoğdu'nun BTK verileri için beyanı soruldu. Soru üzerine Ahmet Kemal Aydoğdu, BTM verileri üzerine konuştu.
10:55 - Mahkeme heyeti yerini aldı, duruşma başlıyor.
10:44 - Akın Atalay duruşma salona getirildi. Avukatlar ve izleyiciler içeri alınıyor.
Duruşma için otomobiliyle Silivri Cezaevi kampüsüne giden Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’nun aracı Jandarma kontrol noktasında durduruldu. Burada, 495 gün tutukluluğun ardından geçen cuma günü tahliye edilen Sabuncu’nun ehliyeti alındı, araç plakası sorgulandı.
Yapılan sorgunun ardından, aracın Murat Sabuncu’nun tutuklandığı 2016’dan beri aracının muayenesinin yapılmadığı belirtildi. Geçen süre içinde tutuklu olduğunu belirten Sabuncu’ya 108 lira para cezası kesildi. Jandarma yetkilileri bir hafta içinde muayene yapılmazsa aracın bağlanacağını söylediler.
Duruşma öncesi CHP Medya Komisyonu üyesi milletvekilleri adına Silivri Cezaevi önünde basın açıklamasını okuyan Tuncay Özkan şunları söyledi:
"Silivri Cezaevi'nin önünde olmak arkadaşlarımla benim ne yazık ki kaderimiz. Biz artık bu kaderden, cezaevi mantığından kurtulmak istiyoruz. Adalet istiyoruz, özgürlük istiyoruz, mutluluk istiyoruz. Şu an duruşma salonunda olan dava aslında hakikatin yok edilme davasıdır. Cumuhriyet yazar ve yöneticilerinin yargılandığı bu dava ne yazık ki Türkiye'nin utanç davalarından biridir. Hakimin tanımlamasıyla geminin kaptanı gemiyi en son terketmek üzere hala Silivri'de tutsaktır. Silivri'de yatmakta olan diğer politikacılar, gazeteciler için özgürlük istiyoruz. Bu utancın kaldırılmasını istiyoruz. Bu böyle devam ederse felaketimiz olacak. Konuşan, eleştiren herkesin hapse atılması Türkiye'yi toptan bir cezaevine dönüştürür. Bir an önce bu davaların sona ermesini, Akın arkadaşımızın da serbest bırakılmasını bekliyoruz."
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın 9 Mart’taki duruşmasında bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile muhabir Ahmet Şık'ın tahliye edilmesine karar verilmişti. Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, Akın Atalay'la ilgili olarak "Kaptan gemiyi en son terk eder" ifadesini kullanmıştı. Dağ'ın sözleri, Atalay'ın bugün görülecek duruşmada tahliye edilmesi beklentisine yol açmıştı.
Ahmet Şık da cezaevi çıkışında yaptığı ilk açıklamada "Şunun altını çok net olarak çiziyorum, ben hiçbir şekilde sevinçli değilim" demişti. Şık'ın ardından konuşan Murat Sabuncu, Akın Atalay'ın tutukluluk hâlinin sürdüğünü vurgulayarak "En kısa zamanda onu da yanımıza alıp, bağımsız gazetecilik hedefimize olduğunca devam etmek istiyoruz" ifadesini kullanmıştı.
"PKK/KCK ve FETÖ/PDY terör örgütlerine müzahir oldukları" iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında 31 Ekim 2016'da gözaltına alınan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile Kadri Gürsel, Musa Kart, Güray Öz, Mustafa Kemal Güngör, Turhan Günay, Bülent Utku, Önder Çelik ve Hakan Kara, 4 Kasım 2016'da tutuklandı. Hakkında yakalama kararı çıkarılan Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay da, Almanya dönüşü sonrası çıkarıldığı mahkemece 12 Kasım 2016'da cezaevine gönderildi.
Gazete muhabirlerinden Ahmet Şık, 31 Aralık 2016'da sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımlarda "FETÖ progpagandası yaptığı" iddiasıyla tutuklandı. Şık hakkında ileri sürülen iddialar, kamuoyunda tartışmalara neden oldu.
'Sanık'lardan karikatürist Musa Kart, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyeleri Bülent Utku ve Önder Çelik, vakfın Danışma Kurulu Üyesi Avukat Mustafa Kemal Güngör, Okur Temsilcisi Güray Öz, köşe yazarı Hakan Kara ve Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay 29 Temmuz'da sona eren ilk duruşmada, Yayın Danışmanı Kadri Gürsel ise davanın 24 Eylül’de görülen üçüncü duruşmasında tahliye edilmişti.
Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, muhabir Ahmet Şık ve muhasebe çalışanı Emre İper ile Twitter’da "Jeansbiri" adlı hesabı kullandığı iddia edilen Kemal Aydoğdu'nun tutukluluk hâli sürüyor.
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç ile yazarlar Aydın Engin ve Hikmet Çetinkaya da tutuksuz yargılananlar arasında.
Kime, hangi suçlamalar yöneltildi?
Gazete çalışanlarına yönelik iddianame, tutuklamalardan 156 gün sonra hazırlandı. Gazeteye yönelik soruşturmayı başlatan, ancak daha sonra hakkında ‘FETÖ’ davası açılan Murat İnam’ın imzasının yer almadığı iddianameyi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Akif Ekinci ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Baba imzaladı.
İddianamede, Can Dündar, Mehmet Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Aydın Engin, Bülent Yener ve Günseli Özaltay’ın, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” suçundan ayrı ayrı 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi.
Akın Atalay, Mehmet Orhan Erinç ve Önder Çelik’in “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından ayrı ayrı 11.5 yıldan 43 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi.
Bülent Utku, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Hikmet Aslan Çetinkaya’nın da “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından ayrı ayrı 9.5 yıldan 29 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını istedi.
Ahmet Şık’ın ise “PKK ve DHKP/C” silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek” suçundan 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
© Tüm hakları saklıdır.