MİT TIR’ları haberi nedeniyle tutuklanan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül için Anayasa Mahkemesi’ne yapılan “hukuka aykırı tutuklama” ve “ basın özgürlüğü ihlali” başvurusu önümüzdeki ay karara bağlanacak. Ancak karar öncesinde çıkan Can Dündar’ın rüşvet karşılığı MİT TIR’ları haberini yaptığı iddiaları ve Kayyum yönetimindeki Bugün gazetesinin “Can Dündar dubleks dairede kalıyor” haberine Cumhuriyet’ten tepki geldi. Cumhuriyet gazetesi sürmanşetten verdiği haberde, "Can Dündar ve Erdem Gül’ün haksız tutuklama ve basın özgürlüğü ihlaline ilişkin başvurusu Anayasa Mahkemesi’nin gündeminde. Dündar ve Gül için getirdikleri ağır suçlamaya, haber ve köşe yazısı dışında bir kanıt gösteremeyenler, gelinen süreçte yeni bir hamleye kalkıştılar. Ahlaksız bir karalama ve yalandan medet umuyorlar" ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet’te “Anayasa Mahkemesi’ni etkileme çabası” başlığıyla sürmanşetten verdiği haber şöyle:
Can Dündar ve Erdem Gül’ün haksız tutuklama ve basın özgürlüğü ihlaline ilişkin başvurusu Anayasa Mahkemesi’nin gündeminde. Dündar ve Gül için getirdikleri ağır suçlamaya, haber ve köşe yazısı dışında bir kanıt gösteremeyenler, gelinen süreçte yeni bir hamleye kalkıştılar. Ahlaksız bir karalama ve yalandan medet umuyorlar.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül 90 gündür Silivri Cezaevi’nde yatıyor.
Neden? Halktan gizlenen gerçekleri, çok ağır suçları ortaya serdikleri, haber yaptıkları için. Dündar ve Gül’ün haksız tutuklama ve basın özgürlüğü ihlaline ilişkin başvurusu Anayasa Mahkemesi’nin sıcak gündeminde. Yüksek mahkeme raportörünün, bu tutukluluğun açıkça yasal dayanaktan yoksun olduğu ve basın özgürlüğünün ihlaline de neden olunduğu şeklinde rapor verdiği, kamuoyuna yansıdı. Mahkemenin birinci bölümü, başvuruyu genel kurula sevk etti. Önümüzdeki 10 -15 gün içinde Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun bu başvuruyu gündemine alarak bir karar vereceğini hemen herkes biliyor. Ulusal ve uluslararası kamuoyunda tutuklamanın haksızlığı konusunda tam bir mutabakat oluşmuş durumda. İşte tam da verilecek kararın hemen öncesinde yüksek mahkeme üyelerinin psikolojik baskı ve etki altında bırakılması için yeni bir uydurma senaryo sahneye konuluyor. Böylece, güya yüksek mahkeme üyelerine gereken mesaj verilecek.
Neden şimdi?
Evet, Dündar ve Gül için getirdikleri ağır suçlamaya, haber ve köşe yazısı dışında tek bir kanıt gösteremeyenler, gelinen süreçte yeni bir hamleye kalkıştılar. Ahlaksız bir karalama ve yalandan medet umuyorlar. Halkı aptal yerine koymaya devam edip, mantıklı olsun olmasın her söylenene inanılacağını sanıyorlar. Bu kez ortaya atılan yalan, Can Dündar’ın 29 Mayıs 2015 tarihli manşetten verilen haberini “rüşvet” karşılığında yazdığı! Peki, nereden anlamış bunu sayın savcımız? Can Dündar, Ankara’daki evini satmak suretiyle aldığı rüşveti gizlemiş! Yani ev, rüşveti gizlemek, örtmek için satılmış!..
Herkesi kör, âlemi sersem sanmak...
Peki, ev kaç liraya satılmış? 1.5 milyon lira. Tapudaki kayıt da böyle, banka havalesiyle ödenen bedel de böyle. Hepsi resmi kayıtlarda var. Ama savcıya göre, bedel düşük gösterilmiş, Dündar’a fazladan para ödenmiş. Haksız kazancı gizlemek ya da aklamak için, tapuda bir evi gerçek değerinin üstünde gösterme iddiası mantıken anlaşılır ve tutarlı bir iddia olabilirdi. Çünkü bu yolla fazladan bir para sanki yasal bir şekilde edinmiş gibi görünür, parayı aklamış olurdunuz.
Alay ediyor...
Savcı ise aklımızla, mantık kuralları ile alay ediyor ve tam tersini iddia ediyor: Bu ev satışı nedeniyle Can Dündar, bankaya da yatırılmamış, ortada olmayan bir para almış! Savcı, nasıl olsa kimse sormaz, sorgulamaz diye düşünüyor olsa gerek ki bu kadar akıldışı bir iddiayı dile getirebiliyor. O zaman soralım: Madem fazladan alınan para tapudaki satış rakamında gösterilmeyecek, kayıt dışı olarak gizlice verilecek, durduk yere ev neden satılır? Neden 1.5 milyon liralık bir havale işlemi ile devletin dikkati çekilir? Ne gerek vardı evi gerçek değerinden satıp, hilesiz, hurdasız gerçeğe uygun işlem yaparak savcıları işkillendirmeye!.. Git, rüşveti verecek olanla gizlice bir kuytuda buluş, paranı al, olsun bitsin. Ne diye yasalara uygun bir satış, usulüne uygun tapu işlemi yaparak rüşvet aldığını (!) ortaya çıkarmalarına sebebiyet veriyorsun!..
Komplonun bile bir tutarlılığı olması gerekmez mi? Gerekmiyor demek ki. Birileri bize diyor ki, ne dersek inanacak, sorgulamayacak, kabul edeceksiniz! Sayın savcı, hayatın olağan akışına, akla ve mantığa uygun olan bir ev satışından suç çıkarma çabasında. Ziya Paşa’nın ünlü Terkib-i Bend’indeki mısrayı anımsamanın zamanıdır: Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın!
Savcı İrfan Fidan
Bunu yapan perde önündeki kişi ise özel bir niteliği, yetkisi olmayan İrfan Fidan adındaki savcı... Kimin adına hareket ettiğini elbette biz de biliyoruz, kamuoyu da. Adliye tarihimizde 1960’lı yıllardan bu yana Salim Başol, Süleyman Takkeci, Nusret Demiral ve yakın zaman öncesine kadar Zekeriya Öz, ayrıksı yönleriyle anılan özel savcılar oldular. Görünen o ki savcımız İrfan Fidan da bu yola baş koymuş durumda. Bu yanlış yoldan dönmesini dileriz.
Cumhuriyet gazetesi, böylesi çok sınavdan geçti. Gazetemizin de Can Dündar ve Erdem Gül’ün de başı dik, alnı temiz. Bugün bizleri karalamaya çalışanları nasıl bilirsiniz?