Gündem

Cumhuriyet, arşivle yanıt verdi; Doğan Satmış'a kendi yazılarını hatırlattı

"Sonuçta gazetecilik para kazanılan bir iş, uğrunda Afganistan'a gidip savaşılacak bir iş değildir"

26 Ekim 2017 15:43

Cumhuriyet gazetesinde 2014-2016 arasında 1.5 yıl yayın danışmanlığı ve “Son Dakika” başlığı ile köşe yazarlığı yapan Doğan Satmış, gazeteciler.com adlı siteye açıklamalarda bulundu. Cumhuriyet gazetesi, Hadi Özışık ile gerçekleştirdiği söyleşide işten çıkarılmasını 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendiren ve şu anda yurtdışında bulunan eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı da MİT TIR’ları haberiyle suçlayan Satmış'a arşivle yanıt verdi. Gazete, Satmış'ın Cumhuiryet'te yazdığı dönemki yazılarını hatırlattı.

Satmış açıklamalarında, Erdoğan'ın MİT TIR'ları haberleriyle ilgili, "Ben bunu vatana ihanet olarak görüyorum ve o haberi yapanların yanına bırakmam" sözlerine Dündar'ın Twitter'dan "Biz de seni öyle bırakmayız" demesiye gazeteciliğin dışına çıktığını ifade etti.

Satmış, Hadi Özışık'ın "Sizce MİT TIR'ları haberi yayınlanmalı mıydı?" sorusunu şöyle cevapladı:

"Aslında Can Dündar bunu kitabında anlattığı için ben de burada anlatabilirim. MİT Tırları haberi Cumhuriyet’e geldikten sonra gazetenin içinde 8 kişilik bir ekip toplantı yaptık. Bu yedi kişinin beşi yayın kurulu diğer üç kişi ise gazetenin hukukçularıydı. O Toplantıda Can Dündar, ben, Tahir Özyurtseven ve Murat Sabuncu ve Ayşe Başlangıç vardık. O haberin bize gelmesinden 1.5 yıl önce Aydınlık’ta yayınlandığını biliyorduk. Ancak Aydınlık’tan farklı ayrıntılar ve görüntüler bize gelmişti. Toplantı sırasında gazetenin hukukçularından biri 'Bu haberi yayınlarsanız hakkınızda tutuklama kararı çıkar' dedi. Net bir şekilde Can Dündar 'ben bunu göze alıyorum' dedi.  Kendisine döndüm 'Can sen bir haber için tutuklanmayı mı göze alıyorsun' diye sordum. 'Evet' dedi. 'Ben göze almam, hiç bir haber tutuklanmaya ya da ölmeyi göze alacak kadar önemli değildir değmez' dedim. Çünkü gazetecilik uğrunda ölünecek ya da tutuklanacak diye düşünülecek bir olaydır diye bakarsan olay farklı bir noktaya gider. Sonuçta gazetecilik para kazanılan bir iş, uğrunda Afganistan’a gidip savaşılacak bir iş değildir."

Cumhuriyet gazetesi, Doğan Satmış’ın açıklamalarında dile getirdiği yorum ve iddialarıyla ilgili olarak Cumhuriyet’ teki köşesinde yayımlanan yazılarından şu bölümleri paylaştı:

"TIR’lar ve gazetecilik"

 (....) MİT TIR’ları haberi Cumhuriyet’te dün yayımlanan MİT TIR’ları manşetine de böyle bakılması gerekir. Eğer birtakım kamyonlar yollarda çevrilip, devletin değişik güvenlik görevlileri karşılıklı birbirlerine silah çekmişse, bu haberdir.

Eğer kamyonu gönderenler, içindeki malzeme için gerçek olmayan açıklamalar yapmış, kamyonlardan başka şeyler çıkmışsa, bu haberdir. Eğer bazı şeyler halktan gizlenmek istenmişse, bu haberdir. Gazetecinin görevi de bunları yazmaktır. İşte bu yüzden, bu tür haberleri yapanlar, hemen ödüllere layık görülürler.

Can Dündar Dün Türkiye’nin gündemini Can Dündar belirledi. Yazdıkları da muhtemelen ona gazetecilik ödülleri kazandıracak. Ama arka arkaya soruşturmalar da açıldı. Suçlama çok ağır: “Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk.” Ama bilin ki, bu soruşturmalar, gazetecileri korkutamaz. Olsa olsa prestij kazandırır.

(....) 30.05.2015

***

"Can Dündar Erdem Gül"

Can Dündar’ı tutuklayan hâkim, “Ülke aleyhine bir haber olsa yayımlar mısınız” diye sormuş ifadesini alırken. Can Dündar’ın nasıl cevap verdiğini tahmin etmek zor değil. Çünkü bu soru, benzer soruları akıllara getiriyor. “Doktor Bey, bir düşman askerini ameliyat eder misiniz?” “İmam Bey, bir dinsizin cenaze namazını kıldırır mısınız?” “Hediye Teyze, çocuğu öldürülmüş bir düşman askerinin annesinin acısını paylaşır mısınız?” “Ey Atatürk, ülkenizi işgal etmiş, insanlarınızı öldürmüş bir ülkenin bayrağını çiğnemeyi reddeder misiniz?” Bu soruların tümünün yanıtı “Evet”tir. Kocaman bir EVET. Aksi halde doktor ettiği yemine bağlılığını, imam itikadını, Hediye Teyze insanlığını, Atatürk de Atatürk’lüğünü kaybeder. Bu yüzden gazetecilere böyle sorular sorulmaz. Bu evrensel bir kural. Gazeteci, ters giden bir şey gördü mü yazar. Bu zaten gazeteciliğin varlık nedeni. Ancak biz bunu nedense, bizim hukuk nosyonu yetersiz yöneticilerimize anlatamıyoruz. Kendi arkadaşlarımız bile bazen, “Yahu siz bunları nasıl yazarsınız?” diye şaşırıyorlar. Bilin ki, bu haberleri yazmak Can Dündar ve Erdem Gül’ün görevi...

(28.11.2015)

***

"Cumhuriyet"

(....)

Vakıf gazetesi olmanın avantajı şu: Cumhuriyet de tıpkı Guardian gibi patronsuz, dolayısıyla daha saygın. Bu bir prestij unsuru. Cumhuriyet’e övgü olsun diye vurguluyorlar. Gerçekten de vahşi kapitalizm çağında, herkesin para kazanmak için bin bir takla attığı ortamda, bir gazetenin sahibinin olmaması, kâr peşinde koşan bir patronun yokluğu, gazetecilik açısından bulunmaz fırsat. Böyle olduğu için “güç”ün, “nüfuz”un, “tehdit”in böyle bir gazeteye hükmetme şansı yok. Patronu olmayan böyle bir gazetede tek patron var: Kendi yayın ilkeleri ve evrensel gazetecilik etiği. Guardian’da da böyle, Cumhuriyet’te de. Cumhuriyet’in başına gelenler de işte bu özgürlüğünden zaten. Böyle özgür bir yapının başının belaya girmesi de kaçınılmaz, hele az gelişmiş demokrasilerde... Birkaç yıl önce İlhan Selçuk için ağırlaştırılmış müebbetler isteniyordu, şimdi Can Dündar’la Erdem Gül için isteniyor.

(30.01.2016)

"Yılların avukatı 'Şaşkınım' dedi"

Türk basını adına dün tuhaf bir gündü. Cumhuriyet gazetesinin hem Genel Yayın Yönetmeni, hem de Ankara Temsilcisi, sadece yazdıkları birer haberden ötürü yine adliyedeydiler. Gazeteciliğin çok sıradan bir meslek olduğunu, gazetecilerin öğrendikleri gerçekleri yazdıklarını, bunun da özgür dünyada suç sayılmadığını anlatmaktan dilimizde tüy bitti. Bir daha anlatalım: Dünyada ilk gazete, bundan 400 yıldan uzun süre önce çıktı, bir iki kişi, öğrendiklerini bir kâğıt üzerine yazıp, öğrenmek isteyenlere sattılar. Temel olarak gazetecilik budur. Birtakım adamlar, öğrendikleri şeyleri boş sayfalara doldururlar, gazeteler de geçimini böyle sağlar. Eskiden gazete çıkarmak çok daha kolaydı, şimdi çok para gerektiği için işin içine holdingler, havuzlar giriyor. Ama gazetecilik basit iştir. Öğrendiğini kâğıda yaz ve o kâğıt satılsın, sen de para kazan. Aradan geçen 400 yılda gazeteciliğin evrensel kuralları da netleşti: Yazdığın gerçek olacak, taraflı olmayacak ve adil olacak. Ayrıca kimseye hakaret edilmeyecek; kimseye bilerek, isteyerek zarar verilmeyecek; şeffaf olunacak vs... Gazetecilik bu kadar basit. Can Dündar ve Erdem Gül de bu ilkeler ışığında, bir şekilde buldukları iki haberi yazdılar Cumhuriyet’te.

(26.03.2016)

"Can Dündar'a iki kurşun"

(...)

Dün de benzer bir olay yaşadık. Öldürülen gazeteciler listesine bir isim daha eklemek istedi birileri. “Vatan haini” diyerek Can Dündar’a yöneltti silahını. Çünkü Can Dündar gazetecilik yapmıştı. Çünkü Can Dündar cesurdu, pes etmiyordu. Çünkü Can Dündar hücrede bile yazdı, gerçekleri haykırdı. Dönemin ruhuna uyup, sesini kesip yazılması istenmeyen her şeye göz yummuyordu. Tersine afişe ediyordu her şeyi. Fazlaydı bu kadarı. Susturulmalıydı.

(...)

Ama bilinmeyen bir gerçek var. Gerçek gazeteciler kurşundan korkmaz. O yüzden bütün insanlar savaş bölgesinden kaçarken gazeteciler oraya koşar. En ufak gümbürtüde herkes sakınırken gazeteciler “Ne oldu” sorusuna yanıt arar. Güçlülerin değil, güçsüzün sesi olur gazeteciler ve diklenir güçlüye. Hâlâ öğrenemediniz mi? Bilmiyor musunuz asgari ücretle çalışan muhabirler, dolar milyarderlerini bu yüzden korkutur. Parça başı, telif alan Bodrum muhabiri Nilüfer Demir, Aylan bebeği çekerek bu yüzden dünyadan takdir görür. Herkesi titreten siyasetçi de, bürokrat da, asker de, işkenceci de, gazetecinin gözünde aynıdır. İyi gazeteci için haber vardır, başka şey yoktur. Siz korkan, tırsan, yazmayan, göz yuman, üç maymunu oynayan gazeteciyi zaten kolayca bulursunuz. Onu Can Dündar’larda aramayın.

Kurşun sıksanız da!