Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın G20’den ayrılırken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve ABD Başkanı Barack Obama ile Halep’i tekrar görüştüğünü açıkladı. Kalın, Fırat Kalkanı operasyonuna ilişkin olarak, "Rusya bize tam destek verdi" ifadelerini kullandı. Kalın, ABD ile YPG konusunda herhangi bir uzlaşma olmadığını söylerken ABD YPG'nin Fırat'ın doğusuna geçtiğini söylüyor. YPG'nin çekildiğini bizim kaynaklar da doğrulamalı. YPG unsurlarını Fırat'ın batısına geçerse bizim için meşru hedef olurlar" diye konuştu.
Kalın, Halep'teki öncelikli planın 48 saatlik ateşkes olduğunu, amaçlarının ise bunu Kurban Bayramı'na uzatmak olduğunu aktardı.
Kalın, Türkiye'nin hala ABD'nin Suriye'de YPG'ye olan desteğiyle ilgili problemler yaşadıklarını ifade etti. Kalın, Türkiye'nin YPG'nin Menbiç'ten çekilmesi konusunda kararlı olduğunu söyledi.
YPG konusunda ABD'lilerle uzlaşma olmadığını söyleyen Kalın, "Menbiç'ten bütün YPG unsurlarının temizlenmesi ısrarımızı sürdürüyoruz. ABD YPG'nin Fırat'ın doğusuna geçtiğini söylüyor. YPG'nin çekildiğini bizim kaynaklar da doğrulamalı. YPG unsurlarını Fırat'ın batısına geçerse bizim için meşru hedef olurlar" diye konuştu.
Kalın, "YPG ve PYD PKK'nın uzantısıdır. Bir terör örgütünü başka bir terör örgütüyle ortadan kaldıramazsınız. Biz Suriye'nin toprak bütünlüğünü muhafaza edecek şekilde DAİŞ ile mücadele edilmesini istiyoruz" dedi.
Vize muafiyeti
Kalın, AB'ye vize muafiyetinin yıl sonuna ertelendiği iddiaları için şunları söyledi:
"Vize muafiyetinin yıl sonu gibi bir takvim söz konusu değil. Bu konunun bir an önce hayata geçirilmesi konusunda sürecin hızlandırılması kararı çıktı. Vizesiz geçiş ve Geri Kabul Anlaşması eş zamanlı uygulanmalı. Fransa, Almanya, İtalya ile Cumhurbaşkanımızın görüşmeleri oldu."
İbrahim Kalın'ın NTV canlı yayınında kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
G-20 zirvesinin genel bir değerlendirmesinde Türkiye nasıl gitti nasıl döndü Çin’den?
11’ncisi yapılan liderler zirvesiydi bu. Hakikatten hem zirvenin ana başlıkları ve sonuç bildirgesi itibariyle hem de ikili temaslara fırsat vermesi anlamında çok başarılı bir zirve oldu. Çinlileri de tebrik ederim çok güzel bir organizasyon yaptılar. G20’nin hep i,ki gündemi olur birisi global ekonomik konular diğeri de gündemdeki sıcak siyasi konular. Global ekonomik gündemle ilgili epey konu ve başlık ele alındı. Onlardan birisi de bizim geçen sene Antalya zirvesinde gündeme aldığımız kapsayıcılık meselesi. Yani dünya ekonomisinin küçük aktörlerinin de bu süreçlere dahil edilmesi. Aslında zengin ülkelerle onlar kadar şanslı ve zengin olmayan ülkeler arasındaki bu uçurumun nasıl asgariye indirileceği konusuydu. Bu konuda dünyanın alması gereken çok büyük bir mesafe var. Biz her platformda bu koynu gündeme getiriyoruz. Bu G20 gündeminin dışında Türkiye biliyorsunuz en az gelişmiş ülkeler sekretaryasını da üstlenmiş durumda. Birleşmiş Milletler çatısı altında yürüyen bir çalışma bu. Orada 60 küsur tane ülke var. Oradaki sayısı mümkün olduğunca azaltmaya çalışıyoruz. Orada bu gündeme geldi. Dolayısıyla ekonomi gündemi itibariyle önemli bir zirveydi. Bu arada Çin’in büyüyen ekonomi trendleri de dolaylı olarak ele alındı. Çin biliyorsunuz ikinci sıraya yerleşti. Bunun hem küresel ekonomiye hem Asya bölgesine ciddi yansımaları var. Siyasi gündemle ilgili olarak terörle mücadele, mülteciler sorunu bunlar öne çıkan iki başlıktı. Bu manada da Antalya zirvesinin bir devamı mahiyetindeydi. Bu vesileyle hem sayın cumhurbaşkanı hem diğer liderler özellikle son oturumda etraflı bir şekilde ele aldılar. Bizim açımızdan bir diğer önemli konu bir çok ikili temas oldu. ABD, Rusya, Almanya, Hindistan, AB, Çin, Güney Afrika ve diğer ülkelerle. Onlar çok verimli oldu. Ama hem G20’nin ana oturumlarında hem de ikili görüşmelerde sayın cumhurbaşkanımız hem 15 Temmuz darbe girişimini anlattı, hem de FETÖ’yü anlattı. Küresel çapta sonuçları olan bir terör örgütü haline geldiğini etraflı bir şekilde anlattı. Özellikle dünya liderleri 15 Temmuz gecesi yaşananları ve sonrasındaki hadiseleri daha yakında gördükçe ve birinci ağızdan dinledikten sonra olayın vahametini daha iyi kavramaya başladıklarını ifade ettiler. Biz oraya hazırlıklı da gitmiştik, o geceye ait bir takım materyallerde götürdük. Daha sonra darbeci askerlerin, generallerin ifadelerinden oluşan bir paketi de sunduk. Bu mesele sadece iki grup arasındaki bir mücadele değil. Batı basını zaman zaman bunu böyle yansıtmaya çalışıyor. Birçok devlet başkanı o gece sayın cumhurbaşkanımızın televizyonlara çıkıp milleti sokağa davet etmesinden sonraki süreci hem büyük bir kaygıyla hem de büyük heyecanla izlediklerini söylediler. Kaygı bir darbe girişimi var insanlar sokağa çıkıyor, ama öbür taraftan bir liderin çağrısıyla insanların sokağa çıkıp demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve özgürlüğe sahip çıkmasını demokrasi tarihine geçecek bir hadise olarak kendileri bir çok defa ifade ettiler.
Sayın cumhurbaşkanının dün yaptığı açıklamalar yankı buldu. Suriye’de IŞİD’ten temizlenen sınır bölgesinde belki biraz daha güneye inmek suretiyle terörden arındırılmış alan oluşturuldu diyebiliriz onun için ama burada bir güvenli bölge hatta uçuşa yasak bölge oluşturulması konusunda da çok olumsuz bir bakış açısı olmadığını söyledi Amerika ve Rusya’nın. Ne noktadayız uçuşa yasak bölge konusunda?
Fırat Kalkanı operasyonu çok başarılı bir şekilde hayata geçirildi ve şimdi Çobanbey üzerinden yani batı yakasından bu hat tamamlanmış oldu. Böylece yaklaşık 90 kilometrelik bir hat üzerinde bulunan bütün DAEŞ unsurları sınırımızdan temizlendi. Bu çok önemli bir durumdur. Bunu bütün dünya liderleri tabi konuya doğrudan muhatap olan Rusya ve Amerikan devlet başkanları da büyük taktirle izlediklerini ifade ettiler. Bu operasyonunun amacının ne Suriye’nin toprak bütünlüğünü bölmek ne de orada bir etnik grupla çatışmak olmadığı da zaten açık. Ama sınırımızın terör unsurlarından temizlenmesi noktasında tam bir mutabakat olduğunu ve Türkiye'ye destek verildiğini de gördük. Tam da bu aşamada o sınıra bir derinlik kazandırmak gerekiyor. O yüzden şimdi ÖSO unsuları ve diğer muhalif gruplar yavaş yavaş aşağıya doğru inerek hem o bölgeyi temizliyorlar hem de orada bir asayiş ortamı inşa etmeye çalışıyorlar. Bu çok kolay değil tabi çok değişken bir durum var Suriye’de. Ama gerçek olan o bölgede DAİŞ yaklaşık bir buçuk iki yıldır fiilen bir hüküm sürmekteydi. Cerablus’ta onu gördük insanların en kadar mutlu mesut sokağa çıktığını hayatın ne kadar kısa sürede normale döndüğünü gördük. Batı’dan doğuya doğru ilerlerken o hat üzerinde bu derinliğin sağlanması gerekiyor. Tabi bizim özellikle Suriye mülteci krizinin çözümü ve terörle mücadele konusunda sayın cumhurbaşkanımızın yaklaşık 2 yıldır gündeme getirdiği bir konuydu bu. Burada bir güvenli bölge oluşturalım ve hem muhalefet burada bulunsun hem mülteciler burada kalsınlar. Bu sınırlarda böylece teröristlerden yabancı savaşçılardan, illegal geçişlerden temizlenmiş olsun diye. Maalesef bugüne kadar yaşın altına elini koyan ikinci bir aktör görmedik. Türkiye bu yükü yüklendi. Orada da birçok devlet başkanı ifade ettiler bunu. Türkiye burada yükün çok büyük bir kısmını taşıyor daha fazla yardımcı olmayız, Avrupalı liderlerde bunu özellikle söylediler. Bizim daha önce Mart ayında yaptığımız anlaşma çerçevesinde Türkiye'ye vaat edilen fonların bir önce tahsisinin yapılması ve harcanmasıyla ilgili. Fakat orada da maalesef süreç çok yavaş ilerliyor. Ama genel olarak mülteci meselesinde Türkiye'nin üstlendiği yükün adil olmadığı çok fazla olduğu konusunda bir konsensüs var. Mesele bataklığı kurutmaksa yapılması gereken sadece mülteciler harekete geçmesi veya şurada yaşasın meselesi değil. Asıl mülteci krizine yol açan sorunu ortadan kaldırmak gerekiyor. Bu da Suriye’de bir siyasi geçişin sağlanması ve savaşın sona erdirilmesi. Orada maalesef hala karmaşık bir tablo var. Ama en azından bu geçiş sürecinde bu bölge bir güvenli bölge haline getirilebilir. Cumhurbaşkanı bu teklifini yeniledi. İtiraz yok ama nasıl uygulanacağı konusuna gelince tamam beraber yapalım gibi bir ortak irade de sergilenmiyor. Aslında fişlen orada bir güvenli bölge haritası ortaya çıkmış oldu ama bunun formel manada güvenli olması için mutlaka bir hava korumasına alınması gerekiyor. Orada siviller olduğunda, mülteci kampları olduğunda onları kim koruyacak sorusu en önemli soru. Burada uluslar arası toplumun tekrar taşın altına elini koyması gerekiyor. Tamam bu sınır boyu temizlendi belki mülteci akınını durdurma anlamında olumlu bir sonuçta doğuracak ama bu tek başına sorunu çözmeyecek. Halep’te çatışmalar devam ediyor. Dün biz oradan ayrılmadan son anda cumhurbaşkanı Obama ile Putin’le birer defa tekrar görüştü. Şu Halep’teki ateşkes veya çatışmasızlık ortamını sağlanması ile ilgili anlaşmayı bir an önce hayata geçirelim. Biz de nihai anlaşmayı bekliyoruz. Bize bir taslak geldi ama nihai olarak bu tamam bütün aktörlerin mutabık kaldığı ve uygulayacağı bir anlaşmadır şeklindeki kağıdı bekliyoruz biz şu anda. Cumhurbaşkanımız G20’ye gitmeden bir hafta önce sayın Putin’le yaptığı telefon görüşmesinde söylemişti, ‘Kurban Bayramı da geliyor Müslüman dünyanın hassasiyetlerini de dikkate alarak bu zamanlamayı böyle planlayalım. Hiç olmazsa şu Kurban Bayramı’nda Halep ve civarında insanlar rahat bir nefes alsın’ diye.