28 Temmuz 2015 14:15
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, son dönemde art arda meydana gelen saldırılarda hayatını kaybeden polis ve askerlerin ölümleriyle ilgili olarak, "Türkiye Cumhuriyeti devleti, terör örgütüyle, sözde siyasetçi, sözde aydın, sözde STK temsilcisi herkesten de şehitlerin kanlarının hesabını sorma gücüne sahiptir" dedi.
Yurt içinde ve Kuzey Irak'ta PKK'ya, Suriye sınırları içerisinde de IŞİD mevzilerine yönelik operasyonlara değinen Erdoğan, "Türkiye'nin Kandil'de vermiş olduğu mücadele sıradan değildir. DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle verilmiş olan mücadele milletin can güvenliğine kast edenlere karşı verilmiş olan bir mücadeledir" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, ABD ile Kuzey Suriye'de oluşturulması planlanan "güvenli bölge" planı hakkında ise, şunları söyledi:
"Tabii burada şu anda ilk adım güvenli, bölgenin altyapısını oluşturmak. Her şeyden önce DAEŞ'le Kuzey Suriye'de mücadele önem arz ediyor ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden malum unsurlar var. Bu tehditlerden arındırmak için orada güvenli bölge oluşturulması çalışlmaları yapılıyor. Bu bizim ülkemizdeki mülteciler için de iyi olacaktır. Oranın güvenli bölge haline getirilmesi sonrası bu adım atılacaktır."
Erdoğan, Çin ziyareti öncesi Esenboğa Havalimanı'nda konuştu.
Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
Dün bu menfur olayın ardından hem genelkurmay başkanımızla, hem muş valimizle, hem şehidimizin eşiyle görüşüp kendilerinde, henüz şehit olmamıştı ki bilgi aldım.
Teröristlerin alçakça saldırılarında şehit verdiğimiz asker polis korucu olarak görev yapan tüm güvenlik görevlilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, teröristlerden de onları destekleyen sözde siyasetçi, sözde aydın, sözde sivil toplum kuruluşu temsilcisi herkesten de şehitlerimizin kanlarının hesabını sorma gücüne sahiptir.
Bu bir süreçtir, ve bu süreç aynı kararlılıkla devam edecektir.
Elinde molotofu yüzünde maskesi olan herkes önce güvenlik güçlerimizden, sonra adli kurumlarımızdan gereken cevabı alacaktır.
Milletimizin sabrını zorlayan bu hainlere hakkettikleri şekilde karşılık verileceğinden milletimizin endişesi olmasın. Devletimizde ilgili tüm sorumluların üzerlerine düşen sorumlulukları süratle yerine getireceklerine inanıyorum. Türkiye, ülkesine ve milletine karşı ihanet içerisine giren her türlü Paralel Devlet yapılanmasıyla mücadeleetme dirayetine sahiptir. Bu milletin hoş görüsünü, sabrını istismar edenler hak ettikleri cevabı en kısa zamanda alacaklardır. Almaya da başladılar.
Her şeyden önce bazı istismarlar yapılmaktadır. Bu istismarlar Türkiye’nin, şu anda güneyde verdiği mücadele, Kandil’de ve içerde vermiş mücadele sıradan bir mücadele değildir. Eş zamanlı olarak gerek DEAŞ ile gerek diğer terör örgütleriyle verilmekte olan mücadele bu ülkenin basit bir itibar mücadelesi de değildir. Sadece ve sadece milletimizin can güvenliğine kast edenlere karşı devletin üzerinde olan görevi yerine getirme mücadelesidir. Topraklarımızda huzura kast edenler, milletimizin güvenliğine kast edenler devletin üzerinde olan sorumluluğa da şunu bilsinler ki kast etmişlerdir, bu sorumluluğun gerekliliği yerine getirilecektir.
İç güvenlik yasasıyla, yasanın içeriğinde ne varsa, bunlar sadece bir yasa olarak bilinmelidir ki yasal bir düzenlemenin kitaplar arasında kalması için yapılmamıştır. Eğer uygulamada sıkıntı varsa, o zaman uygulayıcıların kendilerini test etmeleri gerekir. Buradan asla taviz verilemez. Şehirlerimizde, ilçe merkezlerinde, kırsalda nerede olursa olsun, bu ülkenin her santimetrekaresinde devlet vardır, ve varlığını ortaya koyacaktır. Süreç şu anda başlamıştır ve bu süreç herhangi bir rehavete fırsat vermeden de devam edecektir.
Şu anda bazı dezenformasyonlar yapılmak suretiyle, Türkiye’nin terör örgütleri arasında ayrıma gittiği tartışmaları, Türkiye’nin gücünü hazmedemeyenlerin ifadeleridir. Bazı dostlarımız işin farkındadır, ama bazıları hala farkında değildir. Bugünler aynı zamanda dostlarımızı tanımanın da tefrik edildiği günlerdir. Bizler tüm devlet başkanlarıyla, hükümet başkanlarıyla, telefon diplomasisiyle, bakanlarımızın kurduğu irtibatlarla kendilerine her şeyi çok açık net anlatıyoruz. Sağ olsun dostlar gerekli açıklamayı yapıyorlar.
Tabi en önemli olay Güney’de attığımız adımlardır. Bunun yanında Kandil’de ve içerde attığımız adımlardır, atacağımız adımlardır. Şurada 23-24-25 bugünlerde yapılanlar bu iş bitmiştir anlamına gelmez. Bundan sonraki süreçte de bunlar devam edecektir. Kesinlikle kararlı bir şekilde bu mücadelede yer alan, görev alan güvenlik güçlerimize, idari ve adli personelimize başarılar diliyorum.
Özellikle güvenlik güçlerimizin milletime de duyurmak durumundayım, vatandaşların da ellerindeki bilgileri ulaştırmasının önemine de inanıyorum. Belgelerle birlikte yargıyı desteklemeleri ve hukuk içerisinde de yargıyı süratle bunlar hakkında kararı vermeleri, inanıyorum ki beklenti içinde olan mağdurların gönlünü bir an olsun ferahlatacaktır.
Biraz sonra Çin Halk Cumhuriyeti ve Endonezya ziyareti için yola çıkacağız. Dışişleri bakanımız, Sağlık Bakanımız, Ulaştırma Bakanımız, Ekonomi Bakanımız ve Enerji Tabii Kaynaklar Bakanımız, iş adamlarımız eşlik edecekler. Uzun bir aralıktan sonra Çin’e yaptığım ikinci bir ziyaret olacak.
ABD ile sağlanan mutabakat içerisinde, güvenli bölge konusunda anlaşma söz konusu mu? Söz konusuysa nasıl gerçekleştirilecek?
Tabi burada şu anda ilk adım bu güvenli bölgenin altyapısını oluşturmak. Konuyla ilgili olarak benim geçtiğimiz Çarşamba sayın Obama ile yapmış olduğumuz görüşmede bunları etraflıca ele aldığımız gibi daha önce dışişleri bakanlığımızın ABD ile yapmış olduğu görüşmelerle herşeyden önce malum terör örgütüyle DEAŞ ile özellikle kuzey Suriye’deki mücadelenin verilmesi büyük önem arz ediyor. Aynı zamanda yine ulusal güvenliğimize tehdit oluşturan, malum unsurlar var. ve buradaki bizler için ikmal bölgesi diye tanımadığımız bu bölgelerin tehditten arındırılması takdir edersiniz ki bizdeki 1 milyon 700 bin vatandaşın içerisinde artık ülkelerine dönme beklentisinde içinde olmaları bakımından onlar için de bir zemin oluşturacaktır. Bunların çalışmalarını da heyetlerimiz yapmaktadırlar.
Türkiye ile Çin arasındaki stratejik ilişkiyi nasıl değerlendirirsiniz? Hem Türkiye’de hem Çin’de terör ve şiddet olaylarında artış görüldü. Bu ziyaretinizde Türkiye ve Çin’in güvenlik ve terör işbirliği anlamında nasıl beklenti içerisindesiniz?
Terör uluslararası içeriği olan bir konudur. Terör sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor. Komşu ülkeleri de uluslararası camiayı da. Şimdi bir DEAŞ dediğimiz zaman, gelen yabancı savaşçıların dünyanın en ücra köşelerinden gelenleri görüyoruz. Avustralya’dan Çin’den, komşulardan gelenler var. Örneğin Türkiye 16 bin yabancı savaşçıya rezerv koymuştur, içeriye sokmuyor. Ayrıca Türkiye’den deport edilenler var. Bu Türkiye’nin hassasiyetini gösteriyor. Fakat burada tüm komşuların, en azından iletişimi istihbaratı çok iyi sağlamaları gerekiyor ki, tedbirleri daha iyi alabilsin. Bu ziyarette de zaten önemli konularımızdan bir tanesi de bu olacaktır.
Bizim Çin ile başlattığımız fakat istediğimiz hızda devam etmeyen projelerimiz var. örneğin sayın devlet başkanıyla, başbakanlığı döneminde yaptığımız görüşmede çok çok önemli adımları hedeflemiştik. Onları hayata geçiremedik. Öyle zannediyorum ki şimdi görüşeceğiz. Çin Türkiye işbirliği noktasında ciddi adımlar atacağımıza inanıyorum.
Bugünkü NATO toplantısında NATO’nun üzerine düşeni yapacağını ifade ettiniz. Türkiye’nin beklentileri nedir? Askeri bir beklenti söz konusu olacak mı? Çin ve Türkiye arasında füze sistemiyle ilgili sözleşme imzalanamadı? Nihai karar alınması söz konusu mu?
NATO üyesi olan bir ülke olarak, herhangi bir NATO üyesi ülke saldırıya uğraması halinde, malum NATO üyesi olan ülkeyle ilgili kendisine her türlü desteği verir. Burada da nihayetinde dördüncü madde uygulamadadır. Şu anda saldırıya uğramış olan Türkiye burada kendisini koruma haklarını şu anda kullanmaktadır, bunu sonuna kadar da kullanacaktır. Burada uluslararası hukuktan kaynaklanan ne hakkımız varsa kullanmaya devam edeceğiz. NATO’nun da bu konuda hazırlıklı olması talebimiz var. ABD’nin açıklamalarını duydunuz, DEAŞ nasıl bir terör örgütüyse, terör örgütüyle savaştığını iddia eden PKK da terör örgütüdür diye açıklama yaptı.
Efendim DEAŞ terör örgütü, onunla savaşıyorsa öbürü terör örgütü değil… Öyle bir şey yok. Türkiye’de şu anda terör örgütün uzantısı durumunda olan siyasi partinin, terör örgütüne tavrını duydunuz mu? Tam aksine onları sahiplenmenin gayreti içerisinde olmuştur. Bu konuda bizim uluslararası noktadaki konuşmamda ifade ettiğimde, dezenformasyonlara karşı hükümet başkanlarını bilgilendirdik, bilgilendiriyoruz.
İkinci sorunuz, balistik füzelerle ilgili konuydu. Tabi işin başında en uygun teklifi veren ülke Çin Halk Cumhuriyeti olmuştur. Daha sonra bazı gelişmeler oldu, bazı aksamalar söz konusu. Bu ziyarette bu konuları tekrar ele alacağız. Bu uygun teklifi zenginleştirecek bir teklif, tabi ki bizler tarafından da makul karşılanacaktır.
TSK’nın PKK kamplarına operasyonu devam etti. Ama bir yandan da başka sürece ilişkin soru işareti var. çözüm süreci. Çözüm süreci bitti mi? Devam edecekse hangi şartlarda devam edecek?
Çözüm sürecinin başlangıcına bakalım, geldiğimiz noktaya bakalım. Demokratik açılım olarak başladık bu hükümetimizin samimi niyetiydi. Mesafe aldıkça milli birlik kardeşlik projesi olarak zenginleştirdik. Akil insanlar çalışmalarını başlattık. Anadolu'nun dört bir yanında temsileri göndererek Anadolu’nun nabzını aldık. O arada çözüm sürecini anlatıyorduk. Ve son seçimlere yerel 30 mart seçimlerine bütün bunlara giderken bir şeyi gördük. Çözüm sürecinin istismarını gördük. Çözüm süreci Mart’ta başbakan olarak partimin başındaydım. Maalesef karşılığını bulmadı.
Ve daha sonra yapılan genel seçimlere geldiğimizde bu işin ciddi manada hasar gördüğünü gördük. Bu hasarla birlikte ortada bir gerçek var. Bu ülkede milli birliğimize kast edenlerle bir çözüm sürecini devam ettirmek, öyle zannediyorum ki mümkün değil. Olması gereken nedir? Milli birliktir, kardeşliktir. Bu kardeşlik zaten, çözüm süreci denilen başlığın çok çok önünde olan içeriği zengin bir başlıktır. Bununla bu ülkede 78 milyon vatan evladı, bugüne kadar verilmiş haklar neyse bu hakları aynen kullanacaktır. Geri adım söz konusu değildir.
Ret politikalarını, asimilasyon politikalarını ayaklar altına alan iktidar, iktidarımızdır. Altyapı üst yapı yatırımlarını yapan iktidarımızdır. Hak ve özgürlükler noktasında hiçbir iktidarın veremediklerini veren bizim iktidarımız olmuştur.
Ama bunun lafını yapıp, uygulamaya gelince acımasızca tehditlerle sandıklar silahların gölgesinde işlev görmeye kalkarsa bunun adı demokrasi olmaz. Biz demokrasinin gerçekten aklın, aklı selimin egemen olduığu bir ortamda sağlıklı şekilde yürüyeceğine inanıyoruz. Aklı selimin yeterli olmadığı ortamda demokrasi olabilir mi? Olamaz. Orada çılgınlıklar oluyor, bunun bedeli de maalesef çok çok ağır oluyor.
Devlet Bahçeli’nin açıklaması olmuştu. Yargıtay harekete geçmelidir, dedi. Dün de AK Parti’den bir açıklama var “suç duyurusunda bulunacaklarına yönelik” HDP’nin kapatılmasına yönelik adımlar atılacak? Siz nasıl bakıyorsunuz?
Bu konuda benim daha önce yapmış olduğum açıklamalar var. ben çok açık net, cumhurbaşkanı makamında da bu düşüncemi koruyorum. Ben parti kapatılması olayını doğru bulmuyorum. Fakat bu partinin yöneticilerinin bu işin bedelini ödemeleri gerekir diyorum. fert fert, birey birey. Anayasanın 14’ncü maddesi çok şeyler sağlıyor. Dokunulmazlık zırhından bunları sıyırmak suretiyle, terör örgütünü kendi arkasında gösterenler, “biz sırtımızı şuraya buraya dayıyoruz” diyenler bu ifadelerin bedelini ödemelidirler.
Yönetenler, aktörler çok çok önemli. Biz gerçek kişileri bu konuda muhatap almalıyız. Tüzel kişiyle uğraşmanın anlamı yok. Parlamento gerekli değerlendirmeyi yapmalı, dokunulmazlık zırhından sıyırmalı. Terör örgütüyle iş mi tutuyorsun, ha bunun bedelini ödeyeceksin ve bunu ödetmeli.
© Tüm hakları saklıdır.