Gündem

Erdoğan'dan Zaman'a: Bunlar o başörtülü kardeşlerimizi seçimlerde de PKK’lılarla sırt sırta getirdiler!

"Gözlerimle gördüğüm zaman yazıklar olsun dedim, ne günlere kaldık"

11 Mart 2016 17:01

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Zaman gazetesine kayyum atanarak el konmasını protesto gösterileri sırasında polisler tarafından başörtülü kadınların darp edilmesine ilişkin görüntülerle ilgili, "Yok neymiş, basın hürriyetiymiş. Düşünebiliyor musunuz, gazeteleri var... Suç üstü yakalanıyorlar, emniyet görevlileri gelecek. Toplamışlar oraya başı açık, başı örtülü tüm kardeşlerimizi... Onlarla polise bariyer oluşturuyorlar. Bunlar o başörtülü kardeşlerimizi, seçimlerde PKK’lılarla sırt sırta getirdiler. Bunları gözlerimle gördüğüm zaman yazıklar olsun dedim, ne günlere kaldık" yorumu yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliyelerinin yolunu açan Anayasa Mahkemesi'ne bir kez daha ağır ifadelerle tepki göstererek, "AYM Başkanı daha önce bana 'Gerekçe yazılmadan karar açıklanamaz' demişti. Ne yazık ki şimdi ben bu olayı yaşayınca gerçekten çok üzüldüm ve buradan söylüyorum çok kırgınım. Niye? O makamda olana dürüstlük yaraşır da onun için" dedi. "AYM'nin kendi varlığını tartışmaya açacak yollara temenni ederim ki bir daha olmaz" diyen Erdoğan, yargıya çağrıda bulunarak, "Casusluktan tutuklamayı isteyen mahkemenin de kararını anlamıyorum, kararında direnebilirdi. Diren bakalım, AYM ne yapacak bir de onu görelim" diye konuştu.

Erdoğan, Burdur'da toplu açılış töreninde konuştu.

Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:

Biz Burdur’u unutmadık. Antalya-Eskişehir hızlı tren hattı Burdur’u da içine alıyor. Tüm bu projeler tamamlandığında, Burdur hem karayolu, hem demiryolu üzerinden Antalya’ya, İzmir’e, Eskişehir’e, İstanbul’a kadar uzanmış olacak.

Burdur’a 13 yılda 840 trilyonu aşkın yatırım yapıldı. Laf değil, iş iş. Bizim karakterimizde bu var. Bundan sonra  da Burdur’da devam eden ve yeni başlayacak olan tüm projelerin, yatırımların, hizmetlerin takipçisi olacağız. Burdur, her şeyin güzeline layık.

Burdur, 10 Ağustos 2014’te yapılan, ülkemizin ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 54 bir oranda şahsıma oy verdi. Karşıda da 14 siyasi parti vardı, biliyorsunuz. Hepsi bir araya geldi ama bu kardeşinize yüzde 54 oy vermek suretiyle iş başına getirdiniz. Sizlere layık olmanın gayreti içindeyiz. Koşturacağız, dört bir yanını dünyanın dolaşacağız. Diyorlar ki, muhtarları niye çağırıyor Cumhurbaşkanı külliyeye? Muhtarlar kim? Ya muhtar cumhur, cumhur. Salı yine 450 muhtarla bir araya geleceğim. Her ay 1600-1700 muhtarımızı davet ediyorum. Şu parti, bu parti yok. Niye? Çünkü muhtar halka en yakın demokratik organ. Beraber yürüyeceğiz. Hiç bundan dolayı, şu şöyle diyor, bu böyle diyor, bizi ilgilendirmiyor. Bizi  ilgilendiren muhtar ne diyor.  Kendi köyünün, mahallesinin sorunlarını yazıyor forma, bakanlıktaki birimimiz ilgileniyor.

İnşallah her bir hanesiyle tüm Burdurlu kardeşlerime, destekleri, vefası, coşkusu için şükranlarımı sunuyorum. Burdur, aynen sipsi gibidir. Mütevazı görünür ama sesi çok çıkar. Tarih boyunca Burdur hep kahramanlarıyla, efeleriyle, zeybekleriyle milletimizin gönlünde ayrı bir yer edindi.

Ambarcıklı analar, size çok Koca Mustafa’lar doğurmak yakışır. En az 3 çocuk diyorum ya, bu millete doğum kontrolü yaptılar, nesli kurusun. Şehidimizin annesine, eşine, yakınlarına bir kez daha başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Tek millet, tüm etnik unsurlarıyla, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Gürcüsüyle, Romanıyla... İki, tek bayrak. Bayrağımızın dışında bayrak asla kabul etmiyoruz. Karşımıza paçavralarla çıkanlara milletimiz gereken cevabı verdi, veriyor. Tek vatan... 780 bin kilometrekareyle tek vatan... Bu vatanı bölmek, parçalamak isteyenlere... Şu anda yapılan operasyonları görüyorsunuz değil mi? Ne dedik... Ta çözüm sürecinden önce... Akıllı olun, yanlış yapmayın. Yanlış yapacak olursanız, size bu işi dar ederiz... sabır, sabır, sabır... Benim Kürt kardeşlerimi sokağa döktüler. Bir tane eş başkan ne diyor, dökülün sokağa... 52 vatandaşımız öldü. Ölen Kürt, öldüren Kürt... Hani sen Kürtlerin temsilcisiydiniz ya... Yalan. Kanlarını emdiler, sömürdüler, sokağa döktüler ve bu milleti adeta kendi içinde birbirine düşman ettiler. Çözüm sürecine saygı duymadılar, ne dedim, çözüm süreci artık buzluğa konmuştur. Adımlar atıldı mı, atıldı. Şehitler veriyoruz, ciğerimiz kanıyor ama şunu unutmayın, şehitlik sıradan bir olay değildir. Her yiğidin de kârı değildir.

Tek vatan. Bu vatanda operasyon yapamazsınız. Yapmaya kalkanlar da bedelini ödüyor. Şehitlik makamı ki, peygamberlik makamından sonra en yüce makam. Şehit analarına, tabii ki, milletçe sabır diliyoruz. Ama diyorum ki, rabbim onları da evlatlarıyla, evli olanlarını eşleriyle, çocuklarını babalarıyla inşallah cennet-i Firdevs’de haşretsin.

 

"Bunlar o başörtülü kardeşlerimizi seçimlerde de PKK’lılarla sırt sırta getirdiler!"

 

Devlet içinde devlet olmaz. Paralel devlet yapılanması. Bunlar sahtekar, bunlar cambaz. İşte çıkıyor tüm hileler ortaya. Yok neymiş, basın hürriyetiymiş. Düşünebiliyor musunuz, gazeteleri var... Suçüstü yakalanıyorlar, emniyet görevlileri gelecek. Toplamışlar oraya başı açık, başı örtülü tüm kardeşlerimizi... Onlarla polise bariyer oluşturuyorlar. Bunlar o başörtülü kardeşlerimizi, seçimlerde PKK’lılarla sırt sırta getirdiler. Bunları gözlerimle gördüğüm zaman yazıklar olsun dedim, ne günlere kaldık.

Girdi oraya emniyet, ne makine kalmış, ne bilgisayar... Hepsini götürmüşler. Niye, devletin bütün kurumlarına sızmışlar. Ne yaparsanız yapın, kaçamayacaksınız. Bunların inlerine gireceğiz dedim. Girdik mi? Girmeye devam ediyor muyuz? Sadece onlar değil, bir de öbürleri... PKK/YPG/PYD... bunlar aynı, farkı yok.

Sur temizlendi dediler. Aman ha dedim, rehavete kapılmayın. Temizlik, memizlik hala devam etmeli. Hemen ertesi gün bodrumdan 8 tane terörist çıktılar. Onları da etkisiz hale getirdiler. Elleri dert görmesin. Dünya ne derse desin, Allah ne diyor, bizim için asıl olan. Zulm ile abad olunmaz. Biz mazlumların sesi olacağız, koşacağız, konuşacağız dedik. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Yani bizim Rabiamız bu. Hiçbir zaman işimiz kolay olmamıştır. Avrupa’nın içlerine kadar ilerleyen ecdadımız, yüreğinin ve bileğinin hakkıyla başardı. Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin kuruluşu ve büyümesi, ortak hedefler etrafında  birleşmesi sayesinde olmuştur. Şimdi birileri, Güneydoğu’da, Diyarbakır’da, Hakkari’de, Mardin’deki operasyonlar sebebiyle sürekli istismar... Bak, evleriniz yıkıldı, yıkılıyor. Biliyorsunuz, Osmanlı İnebahtı’nda bir yenilgi yaşadı.  Kılıç Ali Paşa komutasında yenildiğinde, komutan üzgün, süzgün... Fakat Sokullu oradan bir gürledi, ne dedi? “Paşa, paşa... Sen bu devleti ne sanırsın? O yelkenlerin direklerini gümüşten, yelkenlerini atlastan yapmak suretiyle yolumuza devam ederiz.” Hükümetimiz görevlendirdi. O direkleri gümüşten, yelkenleri de atlastan yapmışsa, şimdi orada tüm projeler yapılıyor...

Şu anda dolaşıyorlar, yer tespitleri yapılıyor. Böylece de inşallah, leş kargalarına gerekli cevap, yeni düzenle verilecek. Bir yılı bulmadan bir kısmı, bir yıl içinde diğerleri... Yeni bir Güneydoğu inşa edilecektir. Hiç şüpheniz olmasın. Aman ha birliğimizi kaybetmeyelim. Kaybedersek gerileriz, bu millet “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” diyecek kadar kendini kaybedenleri de gördü. Şu anda da “İktidar yerinde kalacağına Rus gelsin, Suriye gelsin” diyenler var. Parlamentodan kalkıp, Rus dışişleri bakanıyla görüşüp, Moskova’da PYD’ye, PKK’ya ofis açtıranlar var. 

Her şeyin asgarisine razı olup... Onun için diyorum ki parlamentonun içinde teröre bulaşanlar varsa ki var, bunlar bedelini ödemelidir. Çünkü anayasa ne diyorsa bunun gereği yerine getirilmelidir, milletin beklentisine cevap verilmelidir. 

Son 3 yıldır yaşadıklarımızın hiçbiri tesadüfi değildir, bağımsız değildir birbirinden. Paralel, bölücü örgüt vs. Hepsi de farklı görünümlerde farklı yöntemlerle farklı amaçlar için öyle görünüyorlar ama hedef aynı. Milletimiz bunların gerçek yüzünü gördüğü için hiçbirine de prim vermedi, vermiyor. 

Kamuda görev yapanlar arasında dahi sorunun önemini kavrayamayanlar olduğunu görüyoruz. Türkiye 2014 yılı başında MİT TIR'ları hadisesi olarak bilinen büyük bir ihanet olayına şahit oldu. Milletimizin menfaatlerine yönelik bu saldırının failleri hesap veriyor. Bu meseleyi farklı biçimlerde sürekli gündeme getirme çabası içindeler.

 

Erdoğan'dan AYM Başkanı'na:
Dürüstlük beklenirdi, kırgınım!

 

Son olarak bir gazete aynı oyunda figüranlık yapmaya kalkınca sorumluları adalete hesap veriyor. Casusluk gibi ve dünyanın her yerinde karşılığı olan bir suçlamadır. Savcılar tutuklama talebi bulunmuştur. Konu yargı aşamasında fakat bu arada AYM, anayasayı açıkça hiçe sayarak kendini mahkemenin yerine koymuş, bireysel başvuruyla ilgili olmayan bir karar vermiştir. Yargı süreci bitmemiş, tutuklu olan bu kişiler hakkında AYM böyle bir karar veriyor. Çok daha önceden yapılmış binlerce başvuruyu görüşmeyi beklerken, bu kişilerin tutukluluk halleri ile ilgili çok hızlı bir süreç işlemiştir. Bu aceleniz ne ya? Oy çokluğuyla bu kişilerin tutukluluk hallerinin "kuvvetli suç" olmadığı gerekçesiyle kaldırılmasını istemiş. Yetkisi olmadığı halde işin esasına girerek karar vermiş. Önce kararı, günler sonra da gerekçeyi açıklamıştır. 

Ne yazık ki şimdi ben bu olayı yaşayınca gerçekten çok üzüldüm ve buradan söylüyorum çok kırgınım. Niye? O makamda olana dürüstlük yaraşır da onun için. Önceki başkanı gerekçe hazırlanmadan hızlıca açıklanan kararlarda eleştiren bu arkadaşımız hızlıca kararı açıklama konumuna gelmiştir. Geç de olsa kamuoyuna ilan edilen gerekçedeyse her şey var ama bu olayın izahı yok. AYM, devletin ve milletin hakları konusunda en fazla hassas olması gereken kurumların başında geliyor. Ama bu kurum başkanın da içinde yer aldığı üyeleri eliyle son dönemde Türkiye'ye yönelik en büyük saldırlardan birisi olan bir konuda ülkesinin aleyhine karar almaktan çekilmemiştir.

Mahkeme casusluktan tutuklamıştır, siz ne diyorsunuz? Hayır, böyle bir şey yok. Casusluktan tutuklamayı isteyen mahkemenin de kararını anlamıyorum, kararında direnebilirdi. Diren bakalım, AYM ne yapacak bir de onu görelim. Bence verdiği kararda direnmiş olsaydı dengeler farklı gelişecekti. Bu konunun yargının bağımsızlığıyla uzaktan yakından bir alakası yoktur. Şu ifade de çok çirkin, AYM'nin verdiği karar herkesi bağlar, doğru seni de bağlar. Ben Cumhurbaşkanı olarak vatana ihanetin dışında hiçbir suçla suçlanmam ama anayasayı korumak benim de görevim. 

Geçmişte yargı nasıl paralel yapılanma tarafından çökertildiğinde karşısına dikildik ve mücadele ettiysek bu konuda da devam etme mecburiyetindeyiz. Cumhurbaşkanı olarak anayasaya göre devletin birliğini temsil etmekle anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının çalışmasını göz etmekle yükümlüyüm. Bu konuda yetki sınırlarının dışına kim çıkarsa beni bulur. 

AYM, bu yola girerse milletim adına itirazlardan çekinmem. Haksızlıklar karşısında susarsam milletimin adına layık olmamış olurum. Mesele bu. Kendi ülkesinin ve milletinin çıkarlarına saygı duymayan bir kuruma kusura bakmayın, ben de bu karara saygı duymuyorum dedim. Kardeşlerim AYM'nin kendi varlığını tartışmaya açacak yollara temenni ederim ki bir daha olmaz. Biz eleştirilen değil, takdir edilen bir AYM istiyoruz.

Tek başına bu meselenin dahi yeni anayasanın ne denli ihtiyacı olduğunu ortaya koyuyor. Ruhunda sorun olan mevcut anayasada ısrar etmenin hiçbir mantıki bir yanı kalmamamıştır. Darbe ve vesayet rejimlerinin ürünü anayasaya mahkûm edenler bunun hesabını verecekler. 

 

"Çıkmış bana 'diktatör bozuntusu' diyor;
bu nasıl terbiye!"

 

Çıkıyor ana muhalefetin başındaki adam "diktatör bozuntusu" diyor . Bu nasıl bir terbiyedir? Bunlardan bir şey olmaz. Bunlar bu ülkede siyaset yapamaz. Tutturmuşlar, “Biz başkanlık istemiyoruz.” Dert başka, onlar şunu görüyor. Bu millet bizden başkan çıkarmaz diyorlar. Ondan dolayı da dertsiz başımızı derde sokmayalım, hiç olmazsa parlamentoya girelim diyor. Sevgili kardeşlerim, bütün bunlarla beraber, biri masadan kaçıyor, öteki “O yoksa ben de masada kalmam” diyor. Çocuk oyuncağı mı bu? Yeni anayasadan milletimizin geleceğine ışık tutacak bir sonuç alalım. Unutmayın, şu anda ezan okunuyor ama şuradan kardeşlerim, şuraya bakın güzel bir şey yazmışlar. Biz kısık sesleriz, minareleri sen ezansız bırakma Allah’ım, ya çağır şurada bal yapanlarını, ya da kovansız bırakma Allah’ım... İnşallah beraber yürüyeceğiz bu yollarda. Teşekkür ediyorum, hepinizi Allah’a emanet ediyorum.