Başkanlık tartışmalarıyla ilgili değerlendirmede bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Güncellenmeyen sistemler kriz yaşamaya mahkûmdur" dedi.
Erdoğan, "Rejimin muhafızı olarak tasarlanan ve milletin temsilcisi durumundaki hükümeti yola getirmekle vazifeli olarak konumlandırılan cumhurbaşkanlığı 10 Ağustos 2014 tarihi itibarıyla çöktü" diye konuştu.
"Türk siyasetinde liderlerin genel yaklaşımı partileri küçülse de kendilerini ayakta tutacak yöntemleri izlemek olmuştur" diyen Erdoğan, "Başkanlık seçimini kaybedenin sahneden çekilmesini zorunlu kılan sistemle bir çıkış yolu olarak görüyoruz" ifadesini kullandı.
Erdoğan, Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Konferans Salonu'nda düzenlenen Türkiye'de Hükümet Sistemi Tartışmaları ve Başkanlık Modeli Sempozyumu'nda konuştu.
Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Başkanlık sistemi toplumun ferahı için karşımıza çıkıyor. Dünyada başkanlık sistemi olan ülkelerde hepsinin yönetimi farklıdır.
Güncellenmeyen sistemler kriz yaşamaya mahkumdur. Yeni yönetim stratejilerinin olması lazımdır. İnsanımızın, ülkemizin geleceği için ideali neyse onu yapabilmek siyasetçilerin görevidir.
Türkiye'de parlamenter sistem uzun olsa da başkanlık sistemi hep konuşulmuştur.
Başkanlık sistemi ülkemizde 20 yıldır hep konuşuldu. Bugün başkanlık sistemlerine karşı olan partinin rahmetli lideri de bunu dile getirmiş ve kitap yazmıştır.
Ülkemiz siyasi istikrarsızlık girdabına girmiştir. Bizim 13 yıllık iktidarımızda siyasi ve güven olmasaydı 1'e 3 Türkiye büyüyemezdi.
Başbakanların programlarını uygularken bürokrasiye takılmaları Türkiye'de hep sorun olmuştur. İstanbul gibi bir şehirde belediye başkanlığı yaptığımdan bürokraside neler yaşandığını biliyordum.
Demokrasi ve özgürlükler konusunda samimi görüşlere sahip olan, bunları açık yüreklilikle ifade edebilen herkes bu sürece katkı verecektir. Aksi yönde davranan herkesin de milletimiz tarafında teşhis edileceğine inanıyorum.
Demokrasilerde bu tür tartışmaların siyasi karar alma mekanizmaları içinde yapılması gerekir. Ama bizde yargı, ordu, meslek odaları ve medya tarafından topluma adeta dayatılmıştır.
Türkiye’nin şekil olarak Anglo Sakson, ruh olarak Fransız kökenli bir demokrasisi bulunuyor. Bu da demokrasiyle cumhuriyetin birbirine karışmasına yol açıyor.
Yarım asır boyunca yaşanan gizli açık darbeler, Türkiye’nin demokrasiye dayalı cumhuriyete geçiş mücadelesindeki sancıların tezahürleri olarak görülebilir.
Türkiye’nin ortasında yer aldığı Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlarda çekilen acılar ülkemizde güçlü bir ordunun mevcudiyetini elbette ki gerekli kılıyor.
Siyasetçilerin sistemdeki konumları da dikkat çekicidir. İsmet İnönü’nün başında bulunduğu CHP, yüzde 39,9. Sonra yüzde 34,8, 1957 yüzde 40,6. 61’de 36,7, 1965’de 28,7, 1969’da yüzde 27,4 oy almıştır. Partisinin aldığı oylar bir seçim hariç sürekli düşmesine rağmen genel başkanlığı bırakmıştır. Sonunda parti içi mücadelede Bülent Ecevit’e kaybederek, çekilmiştir veya çekilmek zorunda kalmıştır.
Demirel’inAP’si yüzde 52,69, 1969’da yüzde 46,5, 77’de 36,5, DYP olarak 1987’de yüzde 19,1, 1991 yüzde 27 oy almıştır.
Oyları genellikle düşmesine ve ilk seviyeye asla ulaşamamasına rağmen, Demirel parti lideri, başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak ülkenin kaderine hükmetmiştir.
Benzer durumlar Demirel sonrası, Tansu Çiller, Özal sonrası Mesut Yılmaz için yaşanmıştır.
Türk siyasetinde liderlerin genel yaklaşımı partileri küçülse de kendilerini ayakta tutacak yöntemleri izlemek olmuştur. Başkanlık seçimini kaybedenin sahneden çekilmesini zorunlu kılan sistemle bir çıkış yolu olarak görüyoruz. Türkiye’de devlet işleyişinin her yanında reformlara ihtiyaç olduğu her siyasi partinin sözünü ettiği gerçekler.
Ayrıntılar geliyor...