19 Temmuz 2018 10:13
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, yeni hükümet sisteminde yaşanabilecek olası bir yetki karmaşısında, "Yetkisini delege ettiği makam, örneğin yatırım ofisiyle de finans ofisiyle de politika kurullarıyla da uyumlu çalışacaktır. Herhangi bir yerde uyumsuzluk ortaya çıktığında bu bir sistemsel probleme dönüşmez, bir uygulama problemi olur. Bunun anlamı nedir? Bir gecede bu uyumsuzlukları yaratanlar gider, yerlerine işi doğru yapacak kişiler gelir" dedi.
Yeni sistemde tedbir mekanizmlarında yaşanbilecek sorunlar için ise "Hata yapan da hatasının sonuçlarına katlanır. Ayrıca belirtelim ki, yeni sistem hiyerarşileri insanlar arasında değil, pozisyonlar arasında kurmaktadır. İnsanlar arasındaki ilişki yatay, hiyerarşiler arasındaki ilişki dikeydir. Böyle baktığınızda kişilerle uğraşan değil, süreç yönetimi üzerine odaklanan ve iş yapmayı esas alan bir sistem kurulduğu görülmektedir" ifadesini kullandı.
Hürriyet'ten Hande Fırat'a konuşan Uçum'un söyleşisi şöyle:
“2017 Eylülünden itibaren yavaş yavaş hazırlıklar başladı. Önce bir üst komisyon, sonra alt komisyonlar oluşturuldu. 49 kişilik bir ekip orada çalışmaya başladı. Üst komisyonda 15 kişi vardı, ayrıca 5 de alt komisyon oluşturuldu, her birinde 7 üye çalışıyordu. Ama seçimin erkene alınması ile birlikte bu çalışmalarda zamanla yarışmak durumu ortaya çıktı. Yaklaşık 40 kişiden oluşan yazım ekibi kurduk. Bunlar farklı farklı bakanlıklardan gelen uzmanlardan, deneyimli, tecrübeli üst düzey bürokratlardan oluşuyordu. Ve biz Nisan ayı itibariyle yazım çalışmalarını da en azından taslak olarak yapmaya başladık.
(Devlet Bahçeli erken seçim deyince eyvah gece gündüz çalışmamız lazım diye bir durum oldu mu yoksa Allahtan hazırlıklarımız var mı dediniz?) Allahtan hazırlıklarımız var dedik. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı öngörülü bir siyasetçi. Eylül ayında konuştuğumuzda, “siz yarın her şey olacakmış gibi çalışın, ilk çalışmalar Nisan sonu itibari ile tamamlansın, sonra bunların lansmanı, kamuoyu tartışması yapılır” dedi. Bütün ekipler üzerlerine düşeni layıkıyla yaptılar. Bütün alt komisyonlar asıl raporlamalarını zamanında yetiştirdiler. Dolayısıyla 49 kişi komisyonlarda, 40 kişilik uzman ekip ise yazım çalışmalarında, zaman zaman destek veren diğer ekiplerle beraber yüzden fazla insanın fikri, teknik katkı verdiği bir süreç yaşadık.
Yeminden önceki son iki hafta ve yemini izleyen bir hafta gece sabahlara kadar, hatta sabah 9–10’a kadar çalışıldı. İki saatlik uykularla ayakta duruldu. Çok yoğun, seviyesi çok yüksek kolektif çalışmalar yapıldı. Ufak tefek eksikler olabilir ama unutmayın bir uzmanın yazdığı bir tezde, bizim eski hükümet modelinden yeni hükümet modeline geçmek için en az 5 yıla ihtiyaç var, denmişti. Burada hatta geçiş süreci müsteşarlığı kurulmalı görüşü savunuluyordu. En az 5 yıla ihtiyaç duyulan dönem, hem önceki hazırlıklar, hem son 3 aydaki yoğun tempo, hem de yüksek seviyedeki kolektif çalışma ve güçlü ekiplerin olması sebebiyle 3 aylık bir sürede tamamlandı.
2 saate hükümet kurulup, komutanlar değişti
9 Temmuz günü Cumhurbaşkanı bir Başkan Yardımcısı, 16 bakanı atadı. O gün Genelkurmay Başkanının istifası kabul edildi, Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmayda 2. Başkan atandı ve bütün bunlar 2 saat içinde oldu. Ama geçmişe bakıldığında bütün bunlar en iyimser tahminle hiçbir sorun olmasa iki ya da üç ayda olabilecek şeylerdi. (Bu, bazı köklü devlet geleneklerinin de temelinden değişmesi anlamına gelmiyor mu?) Uzun süre hükümet kuramamak eğer bir köklü devlet geleneği ise olmasın. Yani biz hükümeti çok hızlı kuralım. Ordumuzdaki komuta kademesini yılda bir kere değiştirme geleneğine sahipsek bu da olmasın. İhtiyacımız olduğunda ve zamanında yapalım. Bu tip yani yürütmeyi zaafa uğratan, halkın seçtiğinin iradesini kısıtlayacak mekanizmalar oluşturan gelenekleri tasfiye etmeliyiz zaten.
(Neye baktınız bu sistemi kurarken yani profesyonel bir şirketi mi baz aldınız Amerika’yı mı incelediniz?) Demokratik başkanlık sistemleri, ABD, diğer ülkelerin modelleri, yarı başkanlık sistemleri, Fransa modeli, parlamenter hükümet modelleri, Almanya, İngiltere modeli, batı Avrupa demokrasileri bütün bunlar değerlendirilmiştir, incelenmiştir. Gerekirse hükümetin bir anonim şirket gibi yönetilmesi metaforu performans ve verimlilik açısından ifade edilmiştir. Mal ve hizmet üreten bir anonim şirkette, kadro politikasını nasıl kurarsınız? Verimlilik, performans, öne koyduğunuz hedefleri gerçekleştirme becerisi üzerine kurarsınız. Yürütme de bir hizmet üretiyor. Yürütmenin ürettiği hizmet nedir? Kamu hizmetidir. Bu kamu hizmeti kimin içindir toplum içindir. Birisi özel sektörde hizmet üretiyor, yürütme ise kamusal alanında hizmet üretiyor. Ancak her ikisi de hizmet üretimidir. Fakat bunların çok farklı özellikleri vardır. Mesela kamu hizmeti üretiminde kar esaslı çalışamazsınız. Kamu hizmeti üretiminin temel belirleyicisi; hizmetlerin objektif ve adil bir biçimde halka sunulmasıdır. Demek ki, benzetmenin hedefi ve amacı farklıdır. Ama işleyişte bir benzerlik var. Nasıl özel sektörde verimlilik ve performans üzerinden bir kadro politikası uygulanıyor, mal ve hizmet üretimi hedeflerine yöneltiyorsan çalışanları kamuda da verimlilik, performans, yetkinlik üzerinden bakıp halkın ihtiyacı olan hizmetlerin objektif ve adil olmasını sağlamak üzerine kadroların yönlendirilmesi lazım. Yani kamu yönetiminde de performans ve verimlilik bir ihtiyaçtır. Dolayısıyla benzerlik bununla sınırlıdır. Kamu hizmetinin özelliklerini göz ardı eden bir benzetme söz konusu değildir.
Politika kurulları talep ve ihtiyaçların tespitiyle, genel politika yaklaşımlarının geliştirilmesinde devreye girecek. Yani bu analizler kurullara geldiğinde, kurullar toplumun ve ülkenin talep ve ihtiyaçları üzerinden genel politika belgeleri geliştirecek. Bütün bunlar kime gelecek? Cumhurbaşkanına. Kurullardan çıkan taslakların kararını kim verecek? Cumhurbaşkanı verecek. Cumhurbaşkanının niye tek başına karar vermesi lazım. Çünkü bu yeni yapılanmada siyasi sorumluluğu olan kişi Cumhurbaşkanıdır.
(Seçilmiş kişiyi bir kenara bırakırsak, patron kim sorusunun yanıtını arıyor Türkiye. Bakan mı yardımcısı mı ofis başkanı mı, kurul başkanı mı? Yürütmede bir yetki karmaşası olur mu?) Sistem, sistemsel olarak çatışmaya elverişli değil. Bireysel tercihlerle çatışma olursa da onu tasfiye etme imkanlarına sahip. Yani bu sistem tam tersine sizin dediğiniz gibi herkesi iş birliği içerisinde çalışmaya yönlendiriyor. Çünkü tek irade var halkın seçtiği kişidir. Siyasi sorumluluğu vardır ama onun tek irade olması her şeyi tek başına yapacağı anlamına gelmez. Zaten yapamaz da. Bu tek irade, siyasi sorumlu olan tek kişi ne yapacaktır, diyelim ki Hazine de Maliye de bu kararları verebilecek kişiye yetkisini delege edecektir. Dolayısıyla yetkisini delege ettiği makam, örneğin yatırım ofisiyle de finans ofisiyle de politika kurullarıyla da uyumlu çalışacaktır. Herhangi bir yerde uyumsuzluk ortaya çıktığında bu bir sistemsel probleme dönüşmez, bir uygulama problemi olur. Bunun anlamı nedir? Bir gecede bu uyumsuzlukları yaratanlar gider, yerlerine işi doğru yapacak kişiler gelir.
21 tane bakanlık 16’ya düştü, 5 tane başbakan yardımcılığı gitti, 1 tane başkan yardımcısı var. Elbette ihtiyaca göre bunun sayısı artabilir. Zaten bakanlıkların kendisinde de sadeleşmeyi görüyorsunuz. 100’den fazla ana hizmet birimi ya birleşme ya lağvetme yoluyla ortadan kalktı. Bazı bağlı ve ilgili kuruluş kaldırıldı veya birleştirildi. Ya fonksiyonsuz olduğu için ya da fonksiyonları başka bir kurum tarafından yerine getirdiği için tamamen işlevsizleşmiş 64 kurul iptal edildi. Devletin yürütme teşkilatı kurumsal yapısı itibariyle sadeleşti ve küçüldü ama fonksiyon ve etki gücü açısından büyüdü.
Gerek parlamenter hükümet modellerinde gerek başkanlık hükümet modellerinde en nihayet siyasi kararı tepedeki verir. Ya başbakan verir ya devlet başkanı verir. Dolayısıyla bizim sistemde de siyasi karar verme noktasında ya başbakan ya devlet başkanının pozisyonundan farklı bir durum yok. Yüzde 50 artı bir ile seçilen bir Cumhurbaşkanı bir siyasi programla halkın karşısına çıkar, bir ekonomik programla halkın karşısına çıkar ve onu hayata geçirebilmek için de kendi uygun ekiplerini kurar. O yüzden bizim yeni hükümet modelimiz siyasi anlamda tek kişilik hükümettir. Ama teknik anlamda bir ekip hükümetidir. Bakın, tek başına bir çalışmadan söz etmiyoruz. Siyasi sorumluluk açısından ve siyasi karar vermek açısından bir tek iradeden söz ediyoruz. Tek irade tek teşkilat prensibi.
Baktığınızda aslında bu sistem kolektif, istişari çalışmaya çok daha imkân açan bir sistem. Başbakanın mecliste hükümet yoluyla egemen olduğu eski sistemlerdeki tek kişi hükümranlığı çok daha güçlüydü. Ama bu yeni sisteme baktığınızda, eğer istişari çalışma mekanizmaları olmazsa, eğer kolektif çalışma olmazsa siyasi iradenin hata yapma kapasitesi artar. Bu hatalar sadece siyasi hata olmakla kalmayıp, hukuki hatalara da dönüşebilir. Bu nedenle, halka karşı sorumlu olan siyasi irade, siyasi ve hukuki hata yapmamak için ekip çalışmasını esas almak, denetim süreçlerini güçlendirmek zorundadır. Son bir cümle, hukuk düzeni, anayasal sistem içerisinde, seçim esaslı sistemde bir kişinin hükümet olarak seçilmesi tek başına onun tek adam rejimi üretmesine imkân vermez. Onun olabilmesinin tek yolu var. O da hukuk düzenini tasfiye etmektir. Zaten siz hukuk düzenini tasfiye eden bir kalkışmayla karşı karşıya kaldığınızda bunun meşruiyeti yoktur. Dolayısıyla o kalkışmaya karşı halkın her türlü tepki gösterme hakkı vardır, tüm kurumların da harekete geçme hakkı vardır. Yani hukuk düzeni devam ettiği sürece tek adam rejimi olmaz. Hukuk düzeni bitirilmeye çalışıldığı anda da zaten bütün demokratik güçler ve irade 15 Temmuz’da olduğu gibi bunun karşısında durur.
Bir kere atanan yardımcı ve bakanlar için söylenen “sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olan, hukuki ve cezai sorumlulukları olan, ancak siyasi sorumluluğu olmayan bir kişi hata yaparsa sisteme zarar vermez mi?” sorunu sistemdeki tali bir meseledir. Öncelikle seçilmiş iradenin yapacağı atamalarda hata olmayacağı varsayımı üzerinden bakmak gerekir. Yani başlangıçta güven esastır. Peki hata yapılmaz mı? Yapılabilir. İşte o zaman sistemin diğer iki ilkesi devreye girer. Birincisi hata yapmayı en aza indirecek tedbir ilkesi, ikincisi hata yapıldığında uygulanacak yaptırım ilkesi. Güven, tedbir ve yaptırım. Sistemi böyle kurduğumuzda, öncelikle hata ihtimali ortaya çıktığında bu hata gerçekleşmeden fark edilmesini sağlamak, yani icraya geçmeden, zararlandırıcı sonuç doğurmadan fark edip gereğini yapmak. Buna tedbir mekanizması diyebiliriz. Eğer ortaya zararlandırıcı bir sonuç çıkarsa da hem bu sonuçları telafi etmek hem de yaptırım uygulamak. Dolayısıyla tedbir ve yaptırım mekanizmaları açısından sistem iyi kurulmuştur. Sistemsel olarak, bu mekanizmalar iyi işlediğinde sözünü ettiğiniz sorunlar ortaya çıkmaz. Hata yapan da hatasının sonuçlarına katlanır. Nasıl katlanır? birincisi siyasi anlamda siyasi programa aykırı davranırsa görevden alınır, bir daha öyle bir görevi zor üstlenir. İkincisi hukuka aykırı davranırsa hukuki yaptırımlar uygulanır. Üçüncüsü cezai yaptırım gerektiren eylemi olursa ceza hukuku devreye girer. Ayrıca belirtelim ki, yeni sistem hiyerarşileri insanlar arasında değil, pozisyonlar arasında kurmaktadır. İnsanlar arasındaki ilişki yatay, hiyerarşiler arasındaki ilişki dikeydir. Böyle baktığınızda kişilerle uğraşan değil, süreç yönetimi üzerine odaklanan ve iş yapmayı esas alan bir sistem kurulduğu görülmektedir.
Yeni sistemde demokrasimiz gelişti. Hükümet ile meclis tamamen ayrılıyor. Somut örneğini gördünüz. 4 milletvekili bakan oldukları anda milletvekillikleri düştü. Şimdi, bu bakanlar kanun teklifi için milletvekillerine muhtaç. Tabi ki aynı siyasi mecralardan olanların kendi milletvekillerine nazları geçebilir. Ama eskiden olduğu gibi bakanlar Meclis Genel Kurulu’nda bulunmayacaktır. Komisyonlara gidip istediklerini söyleyemeyecektir. Yani hem genel kurul hem komisyon iradeleri özgürleşti. Yine sistemsel olarak yargının kuvvetler ayrılığında konumu güçlendirildi. Kuvvetler ayrılığı açısından fonksiyonel olarak yargı en üste konuldu, onun altında meclis, onun altında da hükümet var. Bir de çözüm ilkesi var. Siyasi organlar arasında çatışma çıkabilir, burada sorunu kim çözecek? Eski sistemde siyaset dışı kurumlar ve mecralar örneğin medya, MGK, yargı aktivizmi yapanlar çözüyordu. Artık öncelikle siyaset uzlaşmak zorunda son çare olarak ise halka gitmek sistemin garantisi oldu.
Bir sistem normu geldi ki, halkı hükümet adayı göstermek bakımından artık siyasi partilere muhtaç etmekten çıkardı. Nedir o norm? 100 bin seçmen ile aday göstermek. Yani halk bundan sonraki dönemde baktı ki partiler bir araya gelmiş bir aday üzerinde çalışıyor hoşuna gitmedi, öbür tarafta çalışıyor hoşuna gitmedi, 100 bin seçmen bir araya gelip kendi adayını çıkarabilir. Dolayısıyla siyasi partilerin hükümet adayı gösterme konusundaki tekeli kırıldı. Bu nedenle, partiler aday arayışında halkın talep ve ihtiyaçlarını, eğilimlerini, çeşitliliğini çok daha yüksek seviyede hesaba katmak zorundalar. Ayrıca çeşitlilik içerisinde yasama faaliyeti gibi bir durumla karşı karşıya kalacağız. Hükümet tahakkümüne dönük bir yasama faaliyeti değil. Geçmişte, üye sayısı olarak baskın olanlar, tabi ki meşruiyeti vardı, ama tek yönlü bir yasama faaliyeti yürütüyordu. Sadece siyasi kimliğe göre yasama faaliyeti, yürütme tutumu yavaş yavaş geride kalacak. O yüzden umut ve heyecan veren süreçler bizi bekliyor.
İleride belediye başkanının doğrudan belediye meclis başkanı olması rolü kaldırılabilir. Belediye Meclisinin başkanı kendi içinden seçilebilir. Ara dönemlerde bu seçim yenilenebilir. Dolayısıyla belediye meclisi ile başkan arasında çok daha güçlü bir denge, denetleme ilişkisi kurulabilir. Siyasi partiler hukuku açısından artık partilerin milletvekilliği adaylık göstermelerinde çok daha fazla seçmenin, üyenin iradesinin öne çıktığı mekanizmalar devreye sokulabilir. Bunlar olmak zorunda, çünkü yeni sistemde gördük 24 Haziran’da. Halk elindeki iki oyu eğer doğru adaylar ile karşısına çıkmazsanız çok farklı şekillerde kullanabiliyor.
İttifakların çıkması yüzde 10 barajını önemli ölçüde anlamsızlaştırdı. Yüzde 5 ile hükümete aday göstermenin mümkün olduğu bir sistemde yüzde 10 ile mecliste temsil edilmek bir sayısal meşruiyet çelişkisi ve tutarsızlığı yaratıyor. Öte yandan bölge kontenjanı, ülke kontenjanı gibi milletvekilliği seçim metotları da getirilebilir. Azınlığın temsili mekanizmaları tartışılabilir. Şöyle düşünün, halk 100 bin seçmenle Cumhurbaşkanlığına aday gösterebiliyor mu? Dolayısıyla 100 bin, 200 seçmen de mecliste temsil edilebilme imkanına sahip olabilir. Demek ki, bu şekilde seçim hukukunun da yeni sisteme uyarlanarak daha demokratik hale getirilmesi, temsil çeşitliliğinin ve adaletinin sağlanması gerekiyor. Burada meclis açısından karar alma istikrarını koruyacak bir baraja ihtiyaç var. Ben yeni sistem açısından makul bir barajın yüzde 5 olduğunu düşünüyorum. (Sistem iki partili yapıya evrilir mi?) Türkiye toplumu çeşitlilik özelliğini kolay kolay terk etmez. Bunun içerisinde siyasi parti çeşitliliği de vardır. Ama şu öngörülebilir. Hakikaten güçlü siyasi mecralar farklı farklı ittifaklarla oluşabilir. Türkiye de birden fazla demokrasi koalisyonu gelişebilir. Bu koalisyonlarda herkes kendi kimliğini koruyarak yer alabilir.”
İddialı olacak belki, bizim bu siyasal sistem bütün boyutlarıyla devreye girdiğinde 21.yüzyılın demokrasisi açısından bütün dünya için esinlendirici, örnek bir model ortaya koyacak diye düşünüyorum. Cumhurbaşkanı hükümet sistemine geçiş bir reform sürecinin sonu değildir. Bir reform sürecinin başlangıcıdır. Bu reform son derece dinamik bir süreçtir. Ben birinci dönem bitince ortaya çok iyi işleyen bir yapı çıkaracağımızı umut ediyorum. Eğer mecliste siyasi partiler uzlaşırsa anayasa değişiklikleri de olursa, anayasal reformlar bile yapılabilir. Ama ikinci dönemde anayasal sistem ve genel olarak hukuk reformunun tamamlanacağını ön görüyorum.”
© Tüm hakları saklıdır.