Gözaltında kaybedilen insanlarımız için hakikat ve adalet arayışımızın 857. haftasındayız.
857 haftadır devleti yönetenlere ve kamuoyuna sesleniyoruz: Herkesin huzur içinde yaşayacağı demokratik bir Türkiye inşası için önce yakın ve uzak tarihte yaşanan başta zorla kaybetmeler olmak üzere her türden insan hakları ihlalleri ile yüzleşmek, cezasızlığı sonlandırmak ve sorumluların adil bir biçimde hesap vermesini sağlamak zorundayız.
857 haftadır “yurttaş olmanın bir gereği olarak hukuk olmayan bir hukuk, mahkeme olmayan mahkemeler, hukuki olmayan hükümler üreten bu keyfi sisteme karşı hukukun üstünlüğünü savunmak zorundayız” diyerek kamuoyunun karşısına çıkıyoruz.
Koşullar ne kadar ağır olursa olsun, umutsuzluğa kapılmadan 857 haftadır bunun için mücadele ediyoruz.
857. haftamızda gözaltında kayıp olgusunu “Kayıp demek ölümle yaşam arasında olmak demek. Ne ölmüş ne de yaşıyor demek. Geride kalanlar için de bir sarkaç misali ölümle yaşam, umutla yas arasında gidip gelmek demek!” diye tanımlayan Aydemir Ailesi’nin 26 yıllık arayışına, bekleyişine tanıklık edeceğiz.
34 yaşındaki 6 çocuk babası Hüseyin Aydemir Lice’nin Tûtê (Yaprak) köyünde yaşıyordu.
O dönemde köy yakmaların, köylüleri göçe ve korucu olmaya zorlanmaların, gıda ambargoları ile aç bırakmaların yaşandığı Lice ve köyleri adeta cehenneme dönmüştü.
Hayvan ticareti ile uğraşan Aydemir de, güvenlik güçlerinin hedefindeydi. Sık sık evi basılıyor ailesi şiddete maruz kalıyordu. Ev baskınlarını yapan askerler Hüseyin’e iletilmesi için gelip teslim olmaması halinde kendisini buldukları yerde öldürüp ölüsünü panzerle sürükleyerek teşhir edecekleri yönünde mesajlar bırakıyorlardı. Bir baskın sırasında da babasını gözaltına aldılar. Yirmi gün boyunca gözaltına alındığı inkar edilen baba ağır işkence gördü. Ona “oğluna söyle gelip teslim olsun” denildi. Bu koşullarda evine gelemeyen Hüseyin Aydemir, ailesi ile birlikte önce Diyarbakır’a ardından Adana’ya göç etti. Ancak buralarda da baskı ve tehditlerden kurtulamadı. 1995 yılının ortalarında ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı.
Aydemir, 19 Ekim 1995 sabahı memleketlisi ve yakın arkadaşı Fehmi Tosun’un Avcılar’daki evine gitti. İki arkadaş birlikte kahvaltı ettikten sonra saat 10:00 sıraları evden çıktılar ve bir daha geri dönemediler.
Onların Aksaray’da sivil polisler tarafından gözaltına alındıklarını öğrenen aileleri tüm yasal yollara başvurdu. Her yerde oğullarını arayan Aydemir Ailesi onun polisler tarafından Ankara’ya götürüldüğü, Ankara emniyetindeyken de askeri yetkililerce teslim alındığı bilgisinine ulaştı. Ancak ailenin yaptığı tüm başvurular sonuçsuz bırakıldı. Hüseyin Aydemir ve arkadaşı Fehmi Tosun’un gözaltına alındığı devletin bütün kademelerince inkâr edildi. Hukuk işletilmedi. Onların akıbetlerinin açığa çıkartılmasını, suçun faillerinin yargılanmasını sağlayacak etkinlikte soruşturmalar yürütülmedi. Zamanaşımı gerekçe gösterilerek dosyalarında takipsizlik kararı verildi.
857. haftamızda Hüseyin Aydemir’in akıbetinin açığa çıkartılması ve işlenen bu insanlığa karşı suçun şüphelilerinin tespit edilerek haklarında etkin soruşturma ve kovuşturma yürütülmesi talebimizi yineliyoruz.
Kaç yıl geçerse geçsin; Hüseyin Aydemir için, tüm kayıplarımız için, adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 158 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.
|