Gündem

Cumartesi Anneleri: Bizi bayramsızlığa mahkûm ettiler

Kaya, babasının kemiklerini Şırnak'taki toplu mezarda un çuvalına sarılmış halde bulmuştu

02 Eylül 2017 18:32

27 Mayıs 1995 yılından bu yana kayıplarının akıbetini sormak için 649 haftadır Galatasaray Meydanı’nda toplanan Cumartesi Anneleri hakikat ve adalet taleplerini bir kez daha haykırdı. 1 Eylül Dünya Barış Günü ertesinde bir araya gelen kayıp yakınları adına konuşan Serpil Taşkaya, “Her sevincin eksik ve buruk yaşandığı mezarsız ölüler coğrafyasında bizi mezarsızlığa değil, bayramsızlığa mahkûm ettiler” dedi. 

Cumartesi Anneleri’nin 649. hafta oturumuna kayıp yakınlarının yanı sıra CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve yazar Aslı Erdoğan da katıldı. Kayıpların avukatı ve CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, meydandaki kayıp yakınlarının bayram kutlayamadıklarını söyledi. Tanrıkulu, “Her gün bir yerlerden ölüm ve kayıp haberleri alıyoruz. Anayasanın olmadığı OHAL’in sürekli olduğu, yargının değil bağımsız, hiç olmadığı bir dönemdeyiz. Kayıplarımızın akıbetini öğrenene kadar bu meydanda adalet arayışımızı sürdüreceğiz” dedi. 

"Un çuvalları ve battaniyelere sarıp gömmüşler"

Evrensel'de yer alan habere göre 1996’da katledilen ve cenazesi kaybedilen Ahmet Kaya’nın kızı Emine Kaya Erbek 20 senedir aradığı babasının kemiklerini 25 Ağustos Cuma günü Şırnak Güçlükonak’a bağlı Taşkonak köyündeki toplu mezarda bulmuştu. Akrabalarının da yardımıyla kendi imkânlarıyla kazdıkları mezarda 10 akrabasının un çuvallarına ve battaniyelere sarılmış cesetlerini çıkarıp 3 tabut içerisinde Yatağankaya’ya gömdüklerini söyleyen Erbek, “Hangi kapıya gitsem kimse yardımcı olmadı. Kendi imkânlarımla babamın kemiklerine sahip çıktım. Kendi çabamla babamın mezarını yaptım” dedi.

"Sokaktaki köpeğin bile yargıya inancı kalmadı"

1993’te gözaltında kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın oğlu Şerif Taşkaya ise babalarının bulunması için yaptıkları bütün başvuruların sonuçsuz kaldığını belirterek, şunları kaydetti:

“Dilekçelerimiz çöpe atıldı. Devlet nezdinde yalan da olsa ‘araştırıyoruz’ denmedi. Sanki biz bu devletin vatandaşı değildik. Biz uzaydan mı geldik anlamadık. Yargı adalet o kadar yozlaşmıştı ki hak arayana cezalar veriliyordu. Bu da bir kirlenmeyi ve kutuplaşmayı beraberinde getirdi. Kimsenin, sokaktaki köpeğin bile yargıya inancı kalmadı. Ektiğini biçti bu devlet. Bizi yedi ama kendisini de sokaktaki insanı da yiyecek. Biz burda tatil amaçlı değil kayıplarımızı aramak için duruyoruz. Tek isteğimiz adalet. Sorumlular yargılansın kemikleri verilsin bizden özür dilensin.”

"Adalet varsa 22 yıldır neden buradayız!"

1995’te kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız ise şöyle konuştu:

“İki cephe var. Biri muhalefet biri ülkeyi yönetiyor. Ülkeyi yönetenler ‘adalet var’ diyor. Ben de soruyorum adalet varsa 22 yıldır neden buradayız. Dün barış günüydü sadece biz dillendirdik barış talebini. Ülkeyi yönetenlerden barış sözü duymadık. Hep savaş konuşuluyor. Savaş kimseye bir şey kazandırmadı, kazandırmayacak. Sırf koltuk sevdası sizi oraya bağlamış aman koltuk gitmesin kim giderse gitsin. Evlatsız bırakılan bir anne olarak evlatlarını kaybeden annelerin acılarını paylaşıyorum.”

"Barış mezarsız bırakılanlarımız için armağan olacak"

649. hafta basın açıklamasını Hüseyin Taşkaya’nın kızı Serpil Taşkaya okudu. Birleşmiş Milletler’in 2011’den sonra 30 Ağustos’u Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü ilan ettiğini hatırlatan Taşkaya hükümete seslenerek, şunları söyledi:

“İnsanlığa karşı işlenen bu suçu ortadan kaldırmak için Birleşmiş Milletler’e imzalacağı taahhüdü verilmesine rağmen bu güne kadar adım atılmayan ‘Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Sözleşme’ derhal imzalansın” dedi. 1 Eylül Dünya Barış Günü ertesinde barışın, insanlık onuruna yaraşır yaşamın temel unsuru olduğunu tekrar eden Taşkaya, “Barış, bu meydanda fotoğraflarını taşıdığımız mezarsız bırakılanlarımız için bir armağan olacak.”

"Türkiye'nin önce insan haklarına ve adalete ihtiyacı var"

Kurban Bayramı’nın 2. günü olduğunu hatırlatan Taşkaya, şöyle konuştu:

“Bu bayramda da ‘çiçek burakacak bir mezar’ düşümüzü gerçekleştiremedik. Her sevincin eksik ve buruk yaşandığı mezarsız ölüler coğrafyasında bizi mezarsızlığa değil, bayramsızlığa mahkum ettiler. Bizi mezarsız bırakan politikalar yalnız bizi etkilemekle kalmıyor; Türkiye’nin demokratikleşmesini de engelliyor. Türkiye’nin önce insan haklarına ve ve adalete ihtiyacı var. Devleti yönetenleri baskı ve şiddet uygulamalarına son vererek demokrasinin ve hukukun sınırlarına çekilmeye çağırıyoruz.”