23 Ocak 2015 17:41
Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, kadınların çalışmasının İslam’a göre birkaç yönden ele alınması gerektiğini belirterek, kadının evinde çalışmasının caiz olduğunu ancak dışarıda çalışan kadınların yalnızca kadınların bulunduğu işyerlerinde çalışmasının caiz olabileceğini söyledi. Ünlü, “Bugün çalışan bayanların ekseriyetinin maruz olduğu durum erkekler arasında çalışmadır. Memuriyetler, bazı noktalarda işçilikler böyledir. Erkek-kadın karışık çalışmaktadır. Bir kadının başı kapalı, avret yerleri kapalı ancak erkeklerle bir arada. Buna caiz dememiz öncekilere caiz dediğimiz gibi kolay değildir” dedi.
Ünlü sözlerini “Çünkü burada bazen bir erkekle bir kadının tek başına kalmaları mümkündür. Mümkünden de öte vâkidir. Hatta ekseriyetle de vuku bulabilir. Neden? 3-4 erkek-kadının çalıştığı bir odayı düşünelim. Yandaki erkek memur çıkar bir işe, öbürü gider yemeğe, öbürü gider bir ihtiyacına. Hepsi gittiğinde bir erkekle bir kadının tek başına kaldığını düşünelim. Ki bu olan bir şey. Her dakika sen ‘Aman arkadaş sen çıkma yalnız kalıyoruz’ diyemezsin ki öbür memura. Zaten tam gerici, yobaz derler o zaman” görüşünü dile getirdi.
Ahmet Mahmut Ünlü’nün Vahdet gazetesinin bugünkü (23 Ocak 2015) nüshasında yayımlanan, “Kadınların erkekler arasında çalışması caiz değil” başlıklı yazısı şöyle:
Kadının çalışması birkaç yönden ele alınması icap eder. Birincisi kadının kendi evinde çalışmasıdır. Yani dikiş, nakış, örgü yapıyor veya götürü bir iş almış evinde yapıyor. Başka bir yere veriyor, satılıyor, oradan para kazanıyor. Bu caizdir. Bunda hiçbir ihtilaf yok. Kadının ev dışında çalışması ise iki kısımdır. Kadın ev dışında kadınlar arasında çalışıyorsa bu da caizdir. İşte tekstil atölyeleri vesaire bazı yerlerde kadın kadına iş yerleri kurulmuştur. Yöneticisi de kadın. Dışardan şirketin sahipleri, mesulleri erkek olsa da, o çalışma ortamına erkekler girip çıkmıyordur. Başlarındaki sorumlu kadındır. Çaycısı, çorbacısı, çalışanlar da kadındır. Burada da “Caiz midir, değil midir?” sorusuna yer yok. Kesinlikle caiz. Çünkü bir erkeğin görmesine maruz kalma durumu yok. Erkekle baş başa kalmak gibi bir sıkıntı söz konusu olmadığından bu da caizdir.
Gelelim erkekler içinde çalışmak meselesine. Bugün çalışan bayanların ekseriyetinin maruz olduğu durum erkekler arasında çalışmadır. Memuriyetler, bazı noktalarda işçilikler böyledir. Erkek-kadın karışık çalışmaktadır. Bir kadının başı kapalı, avret yerleri kapalı ancak erkeklerle bir arada. Buna caiz dememiz öncekilere caiz dediğimiz gibi kolay değildir. Neden? Çünkü burada bazen bir erkekle bir kadının tek başına kalmaları mümkündür. Mümkünden de öte vâkidir. Hatta ekseriyetle de vuku bulabilir. Neden? 3-4 erkek-kadının çalıştığı bir odayı düşünelim. Yandaki erkek memur çıkar bir işe, öbürü gider yemeğe, öbürü gider bir ihtiyacına. Hepsi gittiğinde bir erkekle bir kadının tek başına kaldığını düşünelim. Ki bu olan bir şey. Her dakika sen “Aman arkadaş sen çıkma yalnız kalıyoruz.” diyemezsin ki öbür memura. Zaten tam gerici, yobaz derler o zaman. Hadis-i şerifte “Bir erkekle bir kadın sakın tek başına kalmasın.” (Beyhakî, Ma‘rifetü’süneni ve’l-âsâr, no:3337, 9/73) buyruluyor. Yani tenhada tek başına kalmasın, bir odada kapı kapalıyken kalmasın. Kapının açık olduğu durum halvete girmez. Halvet olduğu vakit ise araya mutlaka şeytanın gireceği, fitneler çıkaracağı, birçok günahlara sebebiyet vereceği beyan ediliyor. O zaman aralarındaki 3.Elçinin şeytan olacağı söyleniyor. Zaten biliyorsunuz Kur’an-ı Kerim’de şeytanın yaptığı iş tarif edilirken “Ellezî yüvesvisü fî sudürinnâs.” (Nas Sûresi:5) deniliyor. İnsanların kalplerine vesvese verme özelliği beyan ediliyor. Yani ona fıs fıs, buna fıs fıs. “O sana baktı acaba hoşlanıyor mu?” “Bu sana yan baktı acaba kötü mü düşündü?” gibi şeyler kaçınılmaz olur. “Bizde olmaz!” deme. Sende olmaza göre İslam hüküm belirlemez. İslam’ın hükmü genele, umuma göredir. “Kalbim kirli.” diyen yok ki! “Yoğurdum ekşi” diyen olmaz. Herkes “Ben temiz kalpliyim.” diyor. Ama böyle olmadığı memlekette her gün gazetelerde, televizyonlarda çıkan haberlerden anlaşılıyor. Neler olduğunu görüyorsunuz.
Bu kadar olayın olduğu yerde, insanın olduğu yerde, şeytanın, nefsin olduğu yerde İslamiyet de engelleyici tedbirler almıştır. Mühim olan engelleyici tedbirdir. Yoksa bir iş olduktan sonra ne lazım gelir. Ondan sonra kocası kadını vurmaya kalkıyor. “Sen o adamla mı beraber oldun, o adam sana elini mi değdi, sana yan mı baktı…” O kodese, o mezara. Bu kadar toplumsal olaylar yaşanıyor her gün. Şimdi bu olduktan sonra mesele midir yani? Günah işledikten sonra bana sorsan “Tövbe kapısı açıktır. Can boğazdan çıkmadıkça Allah’a tövbe et” diyeceğim. Ama İslamiyet yönetici bir dindir. Topluma düzen veren bir dindir. İslamiyet sadece camide, mezarlıkta hatırlanacak bir din değil. İslamiyet yataktaki karı-koca ilişkisinden tut da affedersin helaya girip çıkmasından, kazanmasından, harcamasından, ticaretinden, ceza hukukundan vesaire… Toplumun her işine müdahil olan bir dindir.
“İslam şuna karışmasın, buna karışmasın.” diyorlar. Sen ona karışma asıl. Allah’ın dinine ne karışıyorsun?! Sen, yaratan Allah’ın dinine karışma hakkını nerden alıyorsun?! Allah-u Teâlâ kullarını yaratmıştır. Yaratan yönetecektir. Yaratanın da kanunları vahiy ile sabittir. Dolayısıyla “İslam oraya karışmasın, bu sahaya karışmasın, bu alana girmesin.” demek dinsizliktir, kâfirliktir! Ayette, hadiste bir şey beyan edildiyse zaten ona karışmıştır. Sen nasıl karışmasın dersin?! Kâfirsen açıkça söyle “Ben dinsizim.” diye. Yoksa hem “Müslümanım” hem de “Kur’an’ın bu işle ne alakası var?” diyemezsin. Kur’an hükümler beyan etmiştir.
Şimdi o zaman kadının erkeklerin bulunduğu ortamda bir arada çalışmasına avret yerleri örtülü olsa da biz caiz değildir diyoruz. Caiz değildir demek günah demektir. Peki, avret yerleri örtülü olsa burada kazandığı para haram olur mu? Bu ayrı bir mesele. Çünkü kazandığı paranın haram olması, işin haram olmasıyla alakalıdır. Mesela bir bankada çalışmak gibi işin kazancı faizse, işin kazancı şarap satmaksa, işin kazancı domuz satmaksa veya hırsızlıksa o haramdır. Rızkı haram. Evine götürüyor ya ekmeği, çoluk çocuğuna yedirecek. Çalıştığı iş meşru bir iş ise tekstil atölyesi gibi, oradaki ekmeğine haram demiyoruz. Bunlar farklı şeyler. Ama çalışması “caiz midir, değil midir?” meselesine gelince; dolayısıyla bu kazanca da pislik getirir. “Helâlen tayyiben” diyor Kur’an. “Allah’ın rızkından yiyin ama helal olmakla da yetinmeyin. Hem helal olsun hem tertemiz olsun.” Burada kadının erkeklerle muhatap olduğu, bir de avret yerlerinden bir kısmının açık olduğu noktalarda kazandığı rızka temiz denemez. Yediği ekmekten bahsediyorum. Yaptığı iş meşru ise haram denemez ama temiz de denemez. Helal olacak, bir de tertemiz olacak.
Peki, “Ben tesettüre riayet ediyorum. Avret yerlerimden tırnak kadar hiçbir yer açık değil. Bu durumda benim erkekler içinde çalışmam niye caiz değil?” Çünkü “Hadiselere sebep olacak vesilelere engel çıkartmak için” caiz değil. Yani bir şey harama çekecekse, günaha çekme ihtimali varsa buna caiz değil diyor fıkıhçılar. Bu çok önemli bir kuraldır. Kapıyı kapatmak meselesi. Burada yasaklı bir şey varsa, kapı da açık durursa, birinin buraya girme ihtimali çok yükseliyor. O zaman kapıyı kapat ki girme ihtimalini sıfıra düşürelim. Fıkıhta böyle bir kaide var. Şüpheliden sakınmak kabiline de girer. Hadis-i şerifte “Helaller bellidir. Haramlar da bellidir.” (Buhârî, Îmân:37, no:52, 1/28) buyruluyor.
Hadîs-i şerifte buyrulduğu üzere “Aralarında şüpheliler var. İnsanların çoğu bu şüphelileri bilmez. Ama şüphelilerden kim sakınırsa ırzı ve dini bakımından kendini temize çıkartmış olur.” (Buhârî, Îmân:37, no:52, 1/28) Bu hadis kadının çalışması hakkında değil ama konuyu yine ırza getirmiş. Ne buyruluyor hadîs-i şerîfin devamında “Her kralın korusu vardır.” Yani girilmesini yasakladığı sahalar var. İşte askeri alan, cephanelik gibi yasakladığı sahalar var. Hadîs-i şerîfin sonu da şöyledir: “Allah’ın yasak sahası da haramlarıdır. Haramları işleyen Allah’ın yasak sahasına girmiştir. Kim yasak sahaya girerse yakalanması yakındır.” Dünyada yakalanmazsa ölür ölmez ahirette yakalanacak ve cezası verilecektir.
Mesela Kur’an’ı Kerim “Kadınlar erkeklere karşı yumuşak konuşmasınlar.” (Ahzâb Sûresi:32) buyuruyor. Yani kadınsı konuşmasınlar, sert konuşsunlar. Cevaplarını kısa, özlü versinler. Âyet bu. “Kalbinde hastalık olan tamahkârlanır.” buyuruyor Kur’an-ı Kerîm.
“Bu benle niye yumuşak konuşuyor, bende gönlü mü var?” diye düşünür. Bak “Kadınlarla erkekler konuşmasın” demiyor. Zaruretler olur konuşur. Ama “Karşı tarafı heveslendirecek, tamahkarlandıracak şekilde, işveli şekilde konuşmasınlar. Kısa, öz, zaruret miktarı konuşsunlar” diyor. Peki, her gün 8 saat aynı ortamda bulunan insanların bu kadar ciddiyete ve resmiyete riayet etmeleri mümkün müdür? İnsanın uykusu geliyor, siniri bozuluyor, gülmesi geliyor. Ağzını açıyor, burnunu kapatıyor. Yani illaki doğal haller zuhur eder. Bu 5-10 dakika değil ki ciddiyetimizi muhafaza edelim. O zaman bu ciddiyetin bozulmayacağını kimse söyleyemez. Mutlaka ciddiyet bozulacaktır.
Mutlaka fıkralar anlatılacaktır. Mutlaka güldürücü konular gelecektir. O kahkaha atabilir, öbürü gülebilir, öbürü esneyebilir. Bunlar doğal hallerdir. Bunlar bir kadın için ancak mahremi olan bir erkeğin yanında meşru olabilecek hareketlerken yabancı bir erkeğin yanında kaçınılmaz olarak bunlara maruz kalacaktır. Çünkü ne kadar ciddiyetini koruyabilir?! Kaç sene boyunca her gün 8 saat çalışacak. Bu kadına da “Aman resmi ol, ciddi ol, gülme, sırıtma, yumuşak konuşma.” diyeceksin. Ee ne yapacak kadın? Telefon geliyor, telefonla konuştuğundan bile yandaki adam muhatap oluyor. Çünkü senin konuşma şeklinden “Kimle konuşuyor? Ne yapmak istiyor? Niye samimi konuştu? Demek ki bu kadın onunla bununla samimi konuşuyor. Benle de konuşur o zaman.” diye düşünüyor adam ve başlıyor etkilenmeler, başlıyor tesirlenmeler.
Kadınların evde çalışması veya dışarda kadınlar arasında çalışması caizdir. Bunda bir sıkıntı yok. Ancak erkeklerin de bulunduğu bir iş ortamında tesettürlü bile olsa çalışması caiz değildir. Çünkü günaha çekme ihtimali var.
Bütün fıkıh kitaplarımızda zikredilen kaide üzere “Hür bir kadının bedeninin tamamı avrettir. Ancak yüzü ve eli müstesnadır.” Şu anda zaten köle mefhumu yok. Herkes hür elhamdülillah. Hür olsunlar zaten onu istiyoruz. Yüz zarurettir gözünün görmesi, nefes alması için. Bir de tanınması icap edebilir. Erkek midir kadın mıdır vesaire… Günümüzde bu da çok önem arz ediyor. Çünkü yüzünü kapatıp, kadın kılığına girenler oluyor. Hâlbuki erkektir. Soygun yapıyor, gasp yapıyor. Teşhisi lazım geliyor. Onun için şeriatımız yüzü müstesna etmiştir. Avret değildir. Tabi bununla beraber kadının yüzünü kabak gibi açık tutması da uygun değildir. Çünkü Aişe anamız (Radıyallâhu Anhâ)nın yolu görmesi için bir gözünü açık tuttuğu gibi rivayetler de var. Yani yüzün avret olmaması demek kadın yüzü açıkken günah işlememiş oluyor demektir. Bu iyi bir kolaylıktır. Güzel bir şey. Fakat yüz de güzelliğin en belirgin olduğu yerdir. Bedenin aynası hükmündedir. Bu itibarla yüzü de tamamen açmak uygun değildir. Yani avret değil diyorsak tamamen erkek yüzü gibi de olmaz. Hani burnunun altına kadar bir şey çekilse yine kadın mı erkek mi olduğu belli olur. Bir de gözü zaten açıkta olur görebilir. Hepten çeneye kadar açık olması da uygun değildir diyorum. Bakın caiz değil başka, uygun değil başka. Çünkü zaman fitne zamanıdır. Gözlerin nasıl baktığından emin olunmamaktadır. Herkesin gözü de iyi göz değildir. Dolayısıyla yüzün de tümden açılmaması uygundur. Ama yüz avret değildir. Eller de avret değildir. Çünkü alacak, verecek, çocuğunu tutacak… Yani el iş için gerekli bir uzuvdur. İslamiyet bunu itibara alıyor.
“Kalplerinizi birbirinize karşı çok temiz kalmasını istiyorsanız kadın-erkek arasına perde koyun.”
“Şüphelilerden kim sakınırsa ırzı ve dini bakımından kendini temize çıkartmış olur.”
İşte bu yüzden “Evliliklerin sonunu getiriyor.” demiş bazı hocalar. Tabi ki bu sosyalde vâki bir şeydir. Yani evliliğin sonunun gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Çünkü kadının, kocasının haklarına riayeti azalır. “Ben de çalışıyorum, sen de çalışıyorsun. İkimiz de para getiriyoruz. O zaman paran kadar konuş.” hesabına girilir. Ondan sonra “Çamaşırı sen yıka, bulaşığı ben yıkayayım. Çocuğun altını temizle.” diyecek. Adam da “Bu benim işim değil.” diyecek. Kadın da o zaman en doğal hakkıdır ki “Çalışıp para kazanmak da benim işim değil.” diyecek. Hal böyle olunca da arada mutlaka tartışmalar, huzursuzluklar, bunalımlar çıkacaktır. Bundan dolayı biz kadının erkeklerin bulunduğu ortamlarda tesettürle bile olsa çalışmasının caiz olmadığını söylüyoruz.
Âyet-i kerimeye bakalım “Ey benim peygamberimin sahabeleri siz annelerinizden bir şey sorup isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin. Perde arkasından konuşup, görüşmeniz hem onların hem de sizin kalplerinizin temiz kalması bakımından daha ziyade etkilidir.” (Ahzâb Sûresi:53)
Bir başka ayet-i kerimede “Peygamberimin eşleri ümmetinin anneleridir.” (Ahzâb Sûresi:6) buyruluyor. Bu annelik bizim “Hacı anne” dediğimiz gibi değil. Bu annelik nikâhı haram manasında özbeöz anne. Yani nasıl ki ananla ebedi nikâhlanamazsın, Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) vefat ettikten sonra da hanımlarıyla kimsenin evlenmesi ebedi caiz değil. “Peygamberin eşleriyle ebedi nikâhlanamazsınız.” Bu da Ahzâb Sûresi’nin bir başka ayeti. O vefat etti 9 eşi kaldı. Hiçbiriyle kimse evlenemez. Çünkü annesi. Ondan yaşı küçük de olsa Allah-u Teâlâ onu anne buyurmuş. Dolayısıyla nikâhı ebedi haram. “Kalbim temiz.” diyorsun konuşuyorsun. Sen Allah’tan iyi mi biliyorsun?! Seni yaratan Allah diyor ki “Kalplerinizi birbirinize karşı çok temiz kalmasını istiyorsanız kadın-erkek arasına perde koyun.” Hem de hangi kadın? Anneniz vasfında olan. Ebedi nikâhlanmanız caiz olmayan. Caiz değilse anne demek. Ee annenle oturup konuşuyorsun. Ama yine de seni doğuran anne de değilse o zaman siz araya perde koyun. Sahabe-i kiramdan kalbi temiz bu zamanda bu toplumda adam var mı?! Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in eşlerinden daha temiz kalpli kadın mı var?! Hem arada özbeöz anneden ileri annelik var. Nikâhı haram olacak nispette annelik var. Hem de böyle de bir takvalık var ve en hayırlı asrın ahalisinden bahsediyoruz. Yine de Rabbim: “Araya perde koyun” diyor.
Ahzâb Sûresi’nin böyle bir ayeti varken şu anda birbiriyle evlenmesi caiz olan yani anan, kızın, sütkardeşin değil de nikâhına engel olmayan tamamen yabancı biriyle bir arada bulunman, çalışman nasıl caiz olacak?!
Tamamen yabancı bir erkekle bir kadının birbirinin suratına bakabildiği bir ortamda 8 saatlik bir süre zarfında 5-6 gün boyunca bir ortamda durulacak, ondan sonra arada perde de yok, bir şey de yok… Mecburen konuşmalar, görüşmeler, şakalaşmalar, tokalaşmalar kaçınılmaz olacak. Buna da bir hoca caiz diyecek. Ben bunun alnını karışlarım! Bu kadar ayet varken, bu kadar fitne-fesat dönemde, bu kadar kalplerin, gözlerin bozulduğuna şahit olduğumuz dönemde buna nasıl caiz diyeceğiz. Onun için mevzuyu güzel anlayalım.
© Tüm hakları saklıdır.