Burcu Karakaş
Gazeteci Çiğdem Toker hakkında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan iki köşe yazısı nedeniyle iki ayrı şirket tarafından toplam 3 milyon liralık manevi tazminat davası açıldı. "Ticari itibarlarının sarsıldığı" gerekçesiyle Bayburt Grubu'na ait Agrobay Seracılık ve Şenbay Madencilik firmaları 1.5 milyon liralık iki ayrı manevi tazminat davası açtı. Toker, davaya konu olan yazılarında milyar dolarlık kamu ihalelerinin Bayburt Grubu'na verilmesinde şirket sahiplerinin iktidara yakınlığının etkili olup olmadığını ve ihale sürecinin şeffaflığını sorguluyor. Toker hakkında Rusya'ya yapılan domates ihracatını konu alan yazısı nedeniyle açılan davanın ilk duruşması bugün Ankara'da görülecek.
Toker, yargılandığı davaları ve Türkiye'de ekonomi muhabirliğini şöyle anlattı:
DW Türkçe: Dava açan şirketler, kamuoyu gözünde şirketin itibarını zedeleyici haksız ve yalan beyanlarda bulunduğunuzu iddia ediyor. Bu iddialara dayanak var mı?
Çiğdem Toker: Biz orada "Başbakan'a yakınlık bir kriter mi?” diye bir soru sormuşuz. Avro üzerinden açılmış bir ihaleden bahsediyoruz. Yapıldığı zamanın rakamlarıyla 3.5 milyar liranın üzerinde bir ihale. Burada kamu kaynakları açısından eleştirdiğimiz konu, "21/b” denilen davetli ihale yöntemidir. Bu ihale yönteminde şeffaflık yok. İhalelerin belli firmaların davet edilmesi ve onlardan birine pazarlık neticesinde verilmesidir. Bu benim tematik olarak uzunca bir süredir fikri takibini yaptığım bir konu. 21/b pazarlıklı ihaleler giderek hem sayı olarak hem de finansal büyüklük olarak artıyor. Şenbay Madencilik'in dahil olduğu Bayburt Grubu'nun son zamanlarda büyük çaplı ihalelerle gündeme geldiği vakadır. Kulislerde, dahası taahhüt sektöründe bu grubun Başbakan'a yakın olduğu söylenegeliyor. Kulis haberciliği, Ankara gazeteciliği unutuldu. Kamu kaynakları, halkın çıkarı açısından gazetecilik yaparak sorular sormanın bedeli de gözdağı amaçlı olarak bu tür yüksek oranlı tazminat davalarına dönüşmesi oluyor.
DW Türkçe: Dava konusu olan yazınızda "Uzun bir yasak döneminden sonra Rusya'ya 50 bin ton ihracat yapacak üç firmadan birinin son dönemlerin gözde girişimcisi Bayburt Grup bünyesinde yer alması, seçimdeki kriterlerin gerçekten objektif olup olmadığı sorusunu da beraberinde getiriyor” diyorsunuz. Bir gazeteci olarak soru sormanızın neticesinde 1.5 milyon liralık tazminat davası açılması nasıl hissettirdi?
Toker: O yazıyla firmanın ürettiği domateslerin yeterli kalitede olmadığını da ima etmişim! Dava dilekçesinde bu da var. Buna çok güldüm mesela. Yine bu yazıyla şirketin ürettiği domateslerin satışını etkilemeye çalışmışım. Dava ve bu tutar önüme geldiğinde, asıl fark ettiğim, bu konuda sorgulayıcı bir haberin yapılmamış olduğuydu. Rusya'ya domates ihracatında Antalya'da çok sayıda firma varken ve ihracatın çoğunluğu oradan gerçekleşiyorken neden Antalya firması yok? Bunu Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi de sormuş, İhracatçı Birliği temsilcileri de. Fakat bu temel gazetecilik sorusunun bu kadar yüksek bir tazminat tutarına konu edilmesi gerçekten de asgari haberciliğe bile tahammül kalmadığını gösteriyor.
DW Türkçe: "Agrobay'ın da içinde yer aldığı Bayburt Grup son yıllarda özellikle karayolu, metro, altyapı işlerinde, ‘mega projelerde' adı sıkça geçen beş-altı büyük firmanın dışında yıldızı parlayan firmalardan biri. Bu ihaleleri 21/b usulüyle alıyorlar” diyorsunuz. Bugün artık 21/b dışında, yani normal bir ihale ile ne sıklıkla karşılaşıyoruz?
Toker: Hiç yapılmıyor değil. Açık ihale de yapılıyor ama ağırlıklı olarak ulaştırma projelerinde 21/b yöntemi daha çok tercih ediliyor. 2013'te tek tük başlamış, esas patlaması ise 2015'te yaşandı. 2017'de nihayet çok büyük boyutlara ulaşıyor. Tam 38 milyar lira. Bu tutar TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda gündeme geldi. Normal koşullarda, hele bu tür büyük ihalelerin şeffaf olması gerekiyor. Biz bunu kendi çabalarımızla sorguluyoruz. Birtakım davet edilen firmaları bu sorgulamanın rahatsız ettiğini görüyoruz. 21/b'nin olağanüstü koşullarda uygulanması gerekirken, hiç ortada böyle bir durum yokken 21/b giderek ağırlık kazanan bir yöntem haline geldi.
DW Türkçe: Şeffaf olmadığı için 21/b ihalelerinde denetleme mekanizmasının işlemediğini de söyleyebilir miyiz?
Toker: Tabii. Zaten denetim mekanizmasının işlemediğini Sayıştay raporlarının seyrinden anlamak mümkün. Sayıştay, Meclis adına denetim yapan bir kurum ama raporlar ya Meclis'e gelmiyor ya da kuşa çevrilmiş olarak geliyor. Dolayısıyla kamu kaynaklarının denetimi konusunda çok ciddi bir sıkıntı var. Bu iktidarın denetlenmekten hoşlanmadığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz.
DW Türkçe: Hakkınızda açılan her iki davada da şirketlerin ticari itibarının zedelendiği iddiası var. Söz konusu şirketler dava açmadan sizinle iletişime geçti mi?
Toker: Hayır, zaten o da epey ilginç bir konu. "Siz şurada yanılıyorsunuz” diye bir açıklama gelmedi. Böyle bir açıklama yapmak daha makulken doğrudan astronomik tazminat davası açılması, asıl maksadın yıldırmak olduğunun en önemli göstergesi. Ne yazılı açıklama yapıldı ne de ihtarname çekildi. Başvurulması beklenen diğer ön adımlar varken hiçbiri yapılmadan doğrudan para isteniyor. "Bu tür haberleri bir daha yazma” demekten başka bir anlama gelmiyor. Bu çok açık bir gözdağı.
DW Türkçe: Bugün Türkiye'de kamu ihaleleriyle ilgili haber yapmak isteyen bir gazeteci ne gibi engel ya da zorluklarla karşılaşıyor?
Toker: Onlarca kez değişmiş bir kamu ihale kanunundan, içine dönmüş bir bürokrasiden, işlemleri açık olmayan bir yapıdan söz ediyoruz. Bu konuda çalışmak isteyen gazetecilerin işi gerçekten zor. Her konuda bir kapalılık var. Eleştirel finans haberciliği medya sahiplerinin işine gelmiyor. Hep pembe tablolar çizen habercilik ön planda çünkü istenen bu. Bu istendiği için de herhalde meslektaşlar nezdinde bir otosansür gelişiyor. Yani soru sorulmuyor. On yıl önce gazetelerden en az ikişer ekonomi muhabiri vardı. Bütün iktidarlar döneminde yolsuzluk ve usülsüzlüğe rastlanırdı ama bunların basın tarafından haberleştirildiğini bilen yatırımcı kuruluşlar, kamu bürokrasisi bir parça daha özenli olurlardı. Bana açılan davanın gözdağı amaçlı olduğu çok açık. Tazminat miktarı, irrasyonel bir rakam. Bir gazetecide bu kadar paranın olmadığını herkesin bilmesi gerekiyor. Kalan tek seçenek, yıldırmak. "Sen bunu yazma kardeşim” diyorlar. Ben bunlardan korkacak biri değilim. Ama esasen arkadan gelen genç gazetecileri yıldırmaya dönük bir gösteri.
DW Türkçe: Sizce yaptığınız haberlerde ortaya koyduğunuz sorgulama ile esasen korkulan nedir?
Toker: İhalelerin doğru düzgün yapılmamış olması, bu kadar net aslında. Trilyonlarca liralık kamu kaynağı dağıtılıyor. En seyrek başvurulması gereken yöntem 21/b en yaygın hale geldi. Bu ihaleleri yapan Karayolları Genel Müdürlüğü'nden bana bugüne kadar bir tane bile, "Yanlış yazıyorsunuz” diye açıklama gelmedi. Bu çok ilginç değil mi?