T24- CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, adı “Devlet Sırrı”, “Arabuluculuk” ve “Terörün finansmanının önlemesi” olan ve AKP hükümetinin diktatoryal özentilerini bir kez daha gösterecek yasa tasarılarının hazırlandığını kaydetti. Tarhan Cumhuriyet gazetesinde yazdığı “Denetlenemez güçlerine güç katmak istiyorlar” başlıklı yazıda “arkasında yatanları fark ettiğinizde sizi dehşete düşürecek yasa tasarıları geliyor” dedi.
Tarhan’ın bugün (03 Ocak 2012) Cumhuriyet gazetesinde yer alan yazısı şöyle:
Ülkemizi yönetenlere göre sadece onların vatansever olma hakkı var. Onlara göre bizim vatanseverliğimiz bir musibet, üstelik tehlikeli bir musibet... Ve demokrasimizi sürekli sınamakta olan bu beyni tembihli insanların, efendilerine yönelik her tür düşünceyi, kendilerince tehdidi, kan, ateş ve cezaevlerinde ölümlerle def etmek gibi kötü bir alışkanlıkları var. Ancak artık yeter, cinayet suçunu bıçağa yükleyemezsiniz. “Ben yapmadım o yaptı” korkaklığından da bıktık artık. Onlarca insanı öldüren şeyin bomba, yüzlerce insanı cezaevlerinde çürütenin yargı olduğunu söylemekten vazgeçin ve artık silahı tutan kimdir, onu tutan eli yöneten iradeyi kim yarattı, bunları sorgulayalım. Karşı karşıya olduğumuz şey tam bir bir çamur deryası. Önüne yalnızca kendince “tehlikeli” gazetecileri, “bozguncu” heykeltıraşları, her şeye cevap yetiştiren üniversite hocalarını, yargıçları, itaati reddeden resimleri, şiirleri, eğitimi özgür insanlar için varsayan öğretmenleri katmadı. Bu çamur deryası TÜBA’yı neden hedef almıştı dersiniz? Bilimsel projelere saldırmak, masum köylüleri Guernica tarzı bombalamak da nedir dersiniz? Bunların hepsi, diktatoryal özentiler... Hatırlayalım mı bir kez daha, AKP önce nelere el atmıştı; TÜBİTAK, üniversite, gençler, medya, yargı, ordu…
Anlaşılan şimdi sıra geldi bu ana zemini besleyecek ve parti devletini mutlak hâkim kılacak çevre temizliğine…
Muhalefetin sesini kısmak, aslında parlamenter çoğulcu yapıyı yok etmenin en kestirme yolu ve bunun için önce Meclis TV’nin sesi ve görüntüsü kısıldı. Şimdi sihirli bir içtüzük değişikliği ile muhalefete verilen ülke sorunlarını Meclis kürsüsüne taşıma ve tartıştırma hakkı, soru sorma hakkı elinden alınmak isteniyor. Çünkü artık sorulara doğru cevap vermek çok ama çok daha güç onlar için. İktidarın denetlenemez gücü giderek toplumu sarsmıyor ve anayasa masasının ayakları giderek daha da fazla sallanmıyor mu sizce de?..
Bakın denetlenemez güce güç katmak üzere neler geliyor? “Devlet sırrı”, “arabuluculuk” ve adı “Terörün Finansmanının Önlenmesi” olan, ancak arkasında yatanları fark ettiğinizde sizi dehşeti düşürecek yasa tasarıları geliyor.
“Devlet sırrı”
Ey sessizlik, cumhuriyetinin en sessizleri, dinleyin. Bugüne kadar bu halkın bu gizlilik hikâyelerinden neler çektiğini biliyoruz. Bir kirli perdenin arkasına saklanarak ne faili meçhuller, ne dışkı yedirmeler, ne aydın yakmalar, ne gazeteci öldürmeler, ne cezaevinde kuşkulu ölümler, ne domuz bağları aydınlatılabildi... Devlet sırrı yasa taslağı muğlak, her yana çekilebilecek tanımlarla dolu. “Devlet sırrı” damgası vurulan her şey 75 yıllığına sırlar odasına kapatılıyor. Parti devletinin sırrına dokunulmazlık kazandırmak isteyen, kirli işlerin üzerini örtmeye ve halktan bilgi kaçırmaya yönelik bir tasarı. Bununla tüm yetkinin yürütme organına bırakıldığı, antidemokratik ve denetimsiz bir kurul yaratılıyor. İktidarın kendi sırlarını örtme kurulu da diyebiliriz buna.
Tasarı, bugünden kim olacağı belli olan müstakbel Cumhurbaşkanı’na kendi bilgi ve belgelerini devlet sırrı yapmakta sınırsız yetki vermekte, üstelik Cumhurbaşkanı’nın bu tasarrufuna karşı yargı yolunu da kapatmaktadır. Sizce artık başkanlık sistemine gerek var mı? Bu başkanlık sistemi sayesinde insan ömrünü aşan bir süreçte her türlü antidemokratik uygulama da fiilen devlet sırrı kisvesi altında sistematik hale gelebilecektir. Evrensel bir polis şefliğine soyunan parti devletimiz, varsayalım geçmişte örnekleri görüldüğü üzere, gizli işler çevirirken, PKK ile görüşürken, varsayalım faili meçhul cinayetlere göz yumarken, varsayalım örtülü ödenek kullanıp mafya ile işbirliği yaparken gerçekler bu hokus pokusla yok edilebilecektir. Sonraki darbeyle BM Terorizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin uygulanmasına yönelik olarak, terorizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve bu suçun önlenmesi amacıyla mal varlıklarının dondurulması yönünde alınan kararların yerine getirilmesine ilişkin esasların belirlenmesi sözde amaçlanmaktadır. Ancak ‘mal varlığının dondurulması değerlendirilmesi komisyonu’ adıyla kurulan bir idari komisyon, objektif kriterlere de bağlanmayan yargısal nitelikte yetki ile donatılmakta ve doğrudan iktidara bağlanmakta. Yandaş olmayan herkesin terörist olarak damgalandığı ve milletvekillerinin bile tutuklu olduğu bir ortamda iktidara biat etmeyen herkesin bu tehdidi hissetmesi ve biat etmesi sağlanacaktır. Parti devletinin güçlendirilmesinin en etkili yollarından biri de budur. Muhalif medya mensupları, şirketler, dernekler, sendikalar, siyasi partiler, vakıflar, özel üniversiteler, işadamlarının mal varlıkları dondurulabilecektir. Komisyon, soruşturma koşulları dahi oluşmadan mal varlığına el koyabilecek, bu silah fütursuz, akıl dışı uygulamalarıyla bilinen iktidarın elinde kaygı verici sonuçlar doğurabilecektir. Suçun yabancı bir devlet veya uluslararası kuruluşlar aleyhine işlenmesi halinde soruşturma ve kovuşturmanın Adalet Bakanı’nın iznine bağlanması da iktidarı rahatsız etmeyen bazı dış kaynaklı radikal dinci örgütleri terorizmin finansmanı suçlarında koruma altına alma düşüncesinden kaynaklanmaktadır.
Son darbe
Kurulun haksız dondurma kararları dolayısıyla tazminata hükmedilmesine ilişkin bir düzenleme bulunmamakta, tam denetimsiz bir mutlak iktidara hizmet için tasarının dış tembihlerle yapıldığı kuşkusu yaratmaktadır. Bu iki yasanın hazırlanmasındaki düstur, hiçbir şeyi bilmememiz ve hiçbir şeye sahip olmamamızın sağlanmasıdır. Çünkü, hiç bilmeyen kişi kandırabilecek, hiçbir şeye sahip olmayan kişi ise fikri satın alınabilecek kişidir.
Son darbe ise Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yasa Tasarısı ve bununla da yeni bir sır ortamı yaratıldığı görülüyor. Hukuksal uyuşmazlıkların mevcut hukuk düzenine ve yargıya alternatif bir yapı içinde çözüm yolu olarak ortaya konması, çoğul hukuk düzeni özlemlerini kısa yoldan gerçekleştirmenin en elverişli yöntemidir. Bu sayede, gizlice yapılan ve medeni olmayan bir yoldan gerçekleştirilmiş şeri ya da feodal çözüm metotlarının medeni hukuka monte edilmesinin yolu açılabilir. Özellikle de aile hukuku, evlenme ve boşanmada uygulanmasının yaratacağı sonuçları düşünün. Bu meri hukuk düzeni ile çatışan bir paralel yapının egemen olmasına zemin yaratabilir. Biz komisyonlarda ve genel kurulda bu konuda gerekli uyarılarda bulunacağız. Ancak iktidarın demokrasinin gerektirdiği her şeyin tersini yaptığı düşünülürse, bu konuda da umutlu olmanın mümkün olmadığı değerlendirilmelidir.