Gündem

CHP'li Tanal'dan Gezen ve Akpınar hakkındaki soruşturmaya tepki: OHAL'de bile sanatçıya bu kadar baskı yapılmadı

"AKP döneminde 25-30 bin civarında kanun maddesi değişikliği oldu"

24 Aralık 2018 16:29

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, sanatçılar Metin Akpınar, Müjdat Gezen'in bir televizyon programındaki sözlerinden dolayı savcılığa ifade vermesine tepki gösterdi. OHAL rejimi ve sistemin olduğu dönemlerde dahi sanatçıya bu kadar baskı yapılmadığını Anayasa ve yasaların bunu yasakladığını ifade eden Tanal, “Yani çekirdek haklarından olduğu için anayasa yasaklıyor, sınırlamasını yasaklıyor. Şu anda olağan dönemdeyiz ve bu hak tehdit ve tehlike altında” diye konuştu.

Tanal, AKP hükümetleri döneminde 2002 yılından 2018’e kadar olan süreçte tahmini olarak yapılan 25-30 bin civarında kanun maddesi değişikliğinde cumhurbaşkanı ile ilgili yeni bir yetki getirilmediğine dikkat çekti.

Tanal, “Bu cumhurbaşkanı ile ilgili hükümler Sezer döneminde, Gül döneminde de vardı. Sorun kanundan değil, sorun fiili uygulamadan.  Cumhurbaşkanı iki dudağı arasından bir cümle çıktığı zaman hemen cumhuriyet savcıları apar topar soruşturma başlatıyor” diye konuştu.

CHP’li Tanal, T24’ün katıldıkları bir televizyon programındaki sözlerinden dolayı savcılığa ifade veren sanatçılar Metin Akpınar, Müjdat Gezen ve AKP hükümetleri döneminde soruşturmayı  kolaylaştıran düzenlemelere ilişkin sorularını yanıtladı:

“2002 yılından 2018 günümüze kadar AKP hükümetleri döneminde tahmini olarak 25-30 bin civarında kanun maddesi değişikliği oldu”.

Türkiye’de, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla açılan çok sayıda soruşturma dikkat çekiyor? Siz 4 dönemdir Meclis’tesiniz. AKP hükümetleri döneminde bu soruşturmaları kolaylaştıran düzenlemeler mi yapıldı?

Türk  Ceza Kanunu (TCK), Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK), infaz kanunu bunlar genellikle Cumhurbaşkanıyla, bu tür suçların soruşturulmasıyla ilgili kanunlar. Türk Ceza Kanunu, 2005’te yürürlüğe girdiği halde toplam kanun maddesi 345 madde bugüne kadar 40 sefer değişikliğe uğradı. 2002 yılından 2018 günümüze kadar AKP hükümetleri döneminde tahmini olarak 25-30 bin civarında kanun maddesi değişikliği oldu. Bunların hiçbirinde Cumhurbaşkanı ile ilgili yeni bir yetki getirilmiş değil ki. Bu cumhurbaşkanı ile ilgili hükümler Sezer döneminde de Gül döneminde de vardı. Sorun kanundan değil, sorun fiili uygulamadan. Nasıl fiili uygulamadan.

 Anayasamızın 138.maddesi der ki, ‘mahkemelere kimse emir, talimat veremez’. Burada mahkemelerin bağımsızlığından bahseder. Açık, net hakim ve savcılıklarla teminat var.  139. madde ‘Hakimler ve savcılar azledilemez, kendileri istemedikçe Anayasada öngörülen süreden önce emekliye ayrılamaz, bir başka yere tayin olamaz’ diyor. Aynı şekilde 140. Madde, hakimlik savcılık teminatını getiriyor.

“Cumhurbaşkanı hedef göstermeden hiçbir savcılık soruşturma başlatmıyor”

Burada sorun cumhurbaşkanı hedef göstermeden hiçbir savcılık soruşturma başlatmıyor.  Cumhurbaşkanı iki dudağı arasından bir cümle çıktığı zaman hemen cumhuriyet savcıları apar topar soruşturma başlatıyor.

“Cumhurbaşkanı eğer hangi örgüte, kendi kafasına göre bir irtibatlandırırsa o şekilde soruşturma açılıyor”

Yasalar, buna karşı yetersiz mi?  

Cumhurbaşkanı konuşmadan kimsenin yasaya aykırı bir durum tespiti vaki değil. Cumhurbaşkanı eğer hangi örgüte, kendi kafasına göre bir irtibatlandırırsa o şekilde soruşturma açılıyor. Bu hukuk güvenliğini bitirir. Hukuk güvenliğinin olmadığı yerde düzen adalet olmaz, yatırım olmaz, öğretim olmaz. Burada enflasyon olur, işsizlik olur, kaos olur. Bir ülkede bu kadar kanun değişiyorsa, o ülkede ya darbeler olmuştur ya halk uzlaşma yoluyla yepyeni bir sisteme geçiş yapmıştır.

“Seçimler yaklaştıkça, Cumhurbaşkanı’nın genel yapısı agresifleşiyor”

Yeni bir sisteme, cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş oldu. Peki, Cumhurbaşkanı’nın yargıya talimat vermesiyle ilgili bir değişiklik oldu mu?  Olmadı. Aynı kanunlar aynı maddeler. Cumhurbaşkanı değişmiş, onun dışında her şeye Cumhurbaşkanı müdahale eder diye bir hüküm de yok. Bu anlamda bence bundan sonra daha fazla artacak. Seçimler yaklaştıkça, Cumhurbaşkanı’nın genel yapısı agresifleşiyor. Burada kendisine bir düşman yaratması, çünkü bir düşman yaratacak ki, kendi seçmenini koruyacak.

“Biz de yasalar kimden yana? Düşünce, ifade özgürlüğü maddeleri kaldırıldı mı?"

Tüm yasalar zaten mağdurlardan yana. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında. Şu anda öyle deyince kendimden şüphelendim, anayasamızın önümde. Bu anayasa Ekim 2018 tarihli Meclisin bastığı anayasa. Anayasanın 25. Maddesi, ‘Herkes düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahiptir. Her ne sebeple amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz , düşünce ve kanaatlerinden  kınanamaz’ diyor.

“2010 yılı  değişikliğinde Cumhurbaşkanına böyle bir yetki verilmedi”

Yargı yoluyla, hakim ve savcıların kararları ilgili 2010 yılında değişiklik oldu. 2010 yılında yapılan değişiklikle de Cumhurbaşkanı’na böyle bir yetki verilmedi. Bu konuda Cumhurbaşkanı’nın böyle bir yetkisi de yok. Düşünce açıklama yayma hürriyeti 26. Maddede aynı şekilde duruyor. Bilim ve sanat hürriyeti aynı şekilde duruyor. Herkes bilim ve sanatı serbest bir şekilde öğrenme ve yayma ve araştırma hakkına sahip diyor, yayma hakkı diyor.

“Anayasa  devlet sanatçıyı korur diyor”

Anayasanın koruma altında. Sanatı bu şekilde baskılarsak sanat gelişir mi? Devletin aslında sanatın 64.madde var. Devlet sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur diyor. Peki , sanatçıyı nasıl korur? Sanatçıyı korur diyor 64. Madde. Biz sanatçıyı cezalandırıyoruz. 2010’daki değişiklik Cumhurbaşkanına böyle bir yetki vermediği gibi, sanatçıyı korumaz diye bir değişiklik de yok. Anayasanın 64 maddesindeki sanatçıyı ne şekilde koruyacağız. Sanatçıyı korumuyoruz ki.  Sanatçı sürekli toplumda doğru gitmeyen işleri onu hem eğlendirme hem güldürmeyle ve o şekilde mizah üslubuyla halka anlatır. Bugüne kadar iktidar her yeri ele geçirdi, sanatı ele geçiremedi. Sanatçı dünyanın neresinde olursa olsun sürekli güce karşı onu mizahla onu eleştiren kesimlerdir.

OHAL rejim ve sistemin olduğu dönemlerde dahi sanatçıya bu kadar baskı yapılmamıştı, Anayasa ve yasalar yasaklıyor. Bu temel hak ve özgürlüklerin özünü oluşturuyor. Yani çekirdek haklarından olduğu için sıkıyönetim dönemlerinde olağanüstü hal dönemlerinde bile bunu anayasa yasaklıyor, sınırlamasını yasaklıyor. Ama biz şu anda olağan dönemdeyiz. Bu hak,  tehdit ve tehlike altında.