24 Eylül 2012 11:39
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, PKK'nın Dersim halkı üzerinde baskıyı son dönemde iyice artırdığını belirterek "PKK'nın nihai hedefi devlet kurmak. Uluslararası güçler de örgütü destekliyor. Umudum yine de konuşmakta ve barışta. Yoksa Kürtler Türklerden kanlı bir şekilde ayrılacak" dedi. Oslo görüşmelerine de değinen Aygün, "Oslo'nun örgütü biraz şımarttığını düşünüyorum. 'Muhatap alınıyoruz, görüşülüyoruz. Artık biz Türkiye'de siyasi muhatabız' diye bir şımarma hali var, o çok açık. Bu durum eylemleri de artırdı. Örgüt içinde 'Biz eylem yaptıkça muhatap oluruz' diye düşünen insanlar olduğunu da biliyorum" dedi.
Aygün, Tunceli'de PKK'lıların işadamlarını tehdit edip para aldıklarını ileri sürdü. PKK'nın bağımsız bir devlet kurma peşinde olduğunu belirten Aygün "Dersim halkı PKK'ya boyun eğmiyor. Çünkü Dersim'de Kürt milliyetçiliği politikası tutmaz" diye konuştu.
Barışın gelmesi için Abdullah Öcalan'la görüşmelerin engellenmemesi gerektiğini dile getiren Aygün "PKK çok güvenilecek bir örgüt değil ama yine de silah bıraktırılması için Öcalan'la görüşülmesi gerekiyor. AKP'nin, MİT'in ya da Parlamento'nun barışçıl çözüm için onunla görüşmesinde ben de yarar görüyorum" dedi.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in şehit haberleri için "Şehitlik nasip işi, herkes olmaz" sözlerini eleştiren Aygün, "Bu dinci fanatikler, İslam tacirleri, İslam'ı siyasette palazlayanlar, başta Tayyip Erdoğan, Melih Gökçek gibi tipler Türk halkını aptal zannediyorlar. Yoksul çocuk ölüyor 'Şehitlik nasip işi' diyorlar. 'Oğlunu gönder, şehit etsinler' o zaman! Ölen bir çocuğun ardından bu kadar rezil, bu kadar dini siyasete alet eden bir bakış açısı ben bugüne kadar görmedim. Bu ölümü bile siyasete, dine alet etme politikasıdır. Ve ben Allah'tan böyle bir şehitliği bütün AKP sülalesine nasip etmesini diliyorum, hepsine yani" dedi.
Akşam gazetesinden Şenay Yıldız'ın "PKK devlet istiyor dış desteği de var" başlığıyla yayımlanan (24 Eylül 2012) Hüseyin Aygün söyleşisi şöyle:
Satır arası
Başbakan'ın Dersim özrü dilemesine giden sürecin önünü açan CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, PKK tarafından kaçırılınca gündeme oturmuştu. Serbest kaldığında kendisini kaçıran PKK'lılar için ettiği 'iyi çocuklar' lafı haftalardır eleştiriliyor. Tunceli'nin Ovacık İlçesi Başsavcısı Murat Uzun'u geçen hafta öldüren PKK'lı ekibin içinde kendisini kaçıran kişilerden birinin de rol aldığı istihbaratı nedeniyle yine polemiklerin başkahramanı oldu. Aygün'le CHP'nin Barış Mitingi için geldiği İstanbul'da cumartesi günü görüştüm. Hem birkaç gündür Twitter'da kendisi hakkında oluşan gündemi, hem iyi çocuklar eleştirilerini hem de PKK'nın bölgedeki faaliyetlerini konuştuk. Söyleşi yayına girmeden önce ne yazık ki yine Tunceli'den bir PKK saldırısı haberi geldi. Tüm bunlar Aygün'ün kendi şehrine ilişkin anlattıklarını daha da önemli hale getiriyor.
- Twitter'da 'PKK iş araçlarını yakıyor. Dersim'de ticari hayatı yok edecek eylemlerde bulunuyor' demişsiniz. PKK Dersim'de tam olarak ne yapıyor?
2005 yılında da benzer eylemler oldu ve örgüt tarafından halkı Dersim'de yaşamaktan bıktıran yoğun bir baskı dalgası uygulandı. Yine baskı yapıyor, insanları sürgüne gönderiyor, işyerlerine zarar veriyor... Bunun nedeni CHP'nin iki milletvekilliğini birden alması, BDP'li belediyenin iki dönemdir yönetimde olduğu halde başarısız görülmesi ve halkın BDP çizgisinden kopuşunun sandık sonuçlarına yansımasıdır. Ne yaparlarsa yapsınlar, Dersim halkı PKK'ya boyun eğmiyor.
-Niye bu maya tutmuyor orada?
Çünkü Dersim'de Kürt milliyetçiliği politikası tutmaz. Dersim Alevi kimliği önde olan, 500 yıldır inanç nedeniyle sürgün edilen, katledilen bir nüfus barındırıyor. Ona Türklük, Kürtlük, Kemalizm, Apoculuk... dayatan siyasetler tutmuyor. Fakat PKK Kürdistan dediği bölgede türdeş bir toplum yaratmak istiyor.
- Ne kastediyorsunuz? Nasıl yapıyor bunu?
30 yıldır yürüttüğü silahlı mücadeleye rağmen bir türlü tutunamadığı Dersim halkından tırnak içinde hesap soruyor. Ona 'Ya egemenliğimi kabul edeceksin ya da Dersim'i terk edeceksin' mesajını veriyor. Halk çok gergin ve endişeli. Zaten 1992 yılındaki yoğun devlet baskısının yanı sıra PKK'nın sivillere yönelik cezalandırma, sürgün etme, iş araçlarını yakma, vergi alma gibi politikaları nedeniyle; yani iki ateş arasında kaldığı için halk Dersim'i terk etmiştir. Bugün de PKK orada ticaret yapan bütün kişilerden en az 15 bin vergi alıyor. Üç dört gün önce, orada büyük bir oteli işleten bir ticaret adamına paket içerisinde kefen gönderildi. Düşünebiliyor musunuz, 'Eğer istediğimiz vergiyi göndermezsen, seni bu kefenin içine koyarız' diye! Oranın en zengin işadamına böyle bir şey gönderiyorlarsa, öğretmen, minibüsçü, küçük esnaf... PKK'nın uyguladığı şiddete nasıl direnecek? Şimdi 'Milletvekili bile kaçırıyor, biz ne olacağız?' diye soruyor herkes.
- Son iki aydır hemen her gün saldıran PKK ne yapmaya çalışıyor?
Ben PKK'nın nihai hedefinin devlet olduğunu düşünüyorum. Ve uluslararası pek çok gücün örgütü desteklediğini de bilenlerdenim. Ama yine de müzakere yoluyla Türkiye'nin bütünlüğü korunarak Kürt sorunu çözülebilir diye düşünüyorum.
- PKK nihayetinde bir devlete oynuyorsa Ankara'nın yapabileceği bir şey var mı ki müzakerelerle? Sonuçta bölünme müzakeresi diye bir şey olmaz...
Öcalan ile görüşüyorlar zaten. Ricciardone ben kaçırıldığımda 'Müzakereler zarar görür' demedi mi? Görüştüklerini biz de böylece öğrendik. Öcalan hala Kürt sorununda önemli bir figür. Örgüt dinliyor onu. Öteden beri bir arada yaşamayı vurguluyor ve Mustafa Kemal'in Eskişehir konuşmasında söylediği şeyleri esas aldıklarını ifade ediyor. PKK çok güvenilecek bir örgüt değil ama yine de silah bıraktırılması için Öcalan'la görüşülmesi gerekiyor. AKP'nin, MİT'in ya da Parlamento'nun barışçıl çözüm için onunla görüşmesinde ben de yarar görüyorum.
- Oslo süreci peki?
Oslo görüşmeleri yanlış değildir. Fakat hükümet süreci çok kötü yürüttü. Ben görüşmenin açık ve Parlamento'daki bütün partilerin katılımıyla yürütülmesini savunuyorum. Bu ölümlerin bir gün duracağı, bu savaşın da biteceği belli. Niye şimdi bitmesin? Temel bazı şeyler yapılırsa örgütün önce silah bırakacağını, sonra Türkiye dışına çıkacağını, ardından da kademeli olarak tasfiye olacağını düşünüyorum. Her gün gelen şehitler hepimizi mahvediyor, söz söylemeye cesaret edemiyoruz ama müzakere dışında da denenmemiş hiçbir ağır baskı yöntemi kalmadı. Dolayısıyla umudum yine konuşmakta ve barışta. Zaten bu umut kalmazsa, felaket herkesin kapısını çalacak ve Kürtler Türklerden kanlı bir şekilde ayrılacak. Türkiye'de barışçı bir ayrılma olmaz, çok kanlı bir bölünmeye gider ve bundan hepimiz zarar görürüz. Bunu istemediğim için barışçı çözümü savunuyorum.
- Bugün yaşadığımız PKK saldırılarını Oslo ile ilişkilendiriyor musunuz?
İlişkilendirmiyorum ama Oslo'nun örgütü biraz şımarttığını düşünüyorum. 'Muhatap alınıyoruz, görüşülüyoruz. Artık biz Türkiye'de siyasi muhatabız' diye bir şımarma hali var, o çok açık. Bu durum eylemleri de artırdı. Örgüt içinde 'Biz eylem yaptıkça muhatap oluruz' diye düşünen insanlar olduğunu da biliyorum. Bu nedenle, yeni bir Oslo'nun başlaması artık daha zor. O yüzden mutlaka Parlamento'da uzlaşıyla başlamalı. Ama Ricciardone ve Arınç'ın açıklamalarından Öcalan ile görüşüldüğünü anlıyoruz. Hala kamuoyundan gizlenen, Parlamento'yu hiçe sayan tepeden yaklaşım sürüyor. Bunun sonucu kesinlikle yeni bir fiyaskodur.
- PKK neden Tunceli'nin Ovacık İlçesi Başsavcısı Murat Uzun'u hedef aldı sizce?
'Geliriz, Hükümet Konağı'nın önünde bile devletin başsavcısını vururuz' mesajı vermek istedi. Benim kaçırılma sürecimle başladı aslında bu korkutma süreci. Fakat benim kaçırılmamdan sonra oluşan tepki, örgütte büyük itibar kaybına yol açtı. Savcıya yönelik bu cani eylemle de gücün sürdüğünü göstermek istiyorlar. Ama halkın bu kadar sevdiği, Dersimli çocukları kendi çocukları gibi gören, savunmasız-silahsız bir adama böyle kalleşçe, arkadan susturucu silahla vurmak zavallılıktır.
- Savcı Uzun'u öldürenlerden birinin sizi Ovacık yakınlarında kaçıran ekipten olduğu bilgisi var...
Bu, AKP istihbarat birimlerinin basına sızdırdığı bir şey olsa gerek. AKP'nin hiçbir şeyine güvenmediğim için yorum yapamıyorum.
- Melih Gökçek sizi kaçıranların akrabanız olduğunu söylüyor. Akrabalarınız mıydı?
Benim dağdaki hiç kimseyle bir akrabalığım yok. Muhatap olduğum grupta sadece 17 yaşında bir çocuğun Tuncelili olduğunu söylediler. Ayrılmadan evvel onu 1-2 saatliğine gördüm. Fakat diğer altı kişinin Suriyeli, Erganili, Malatyalı, Kuzey Iraklı olduğunu söylediler. Örgüt tarafından bana verilen bilgiler de teyit edilmeye muhtaç tabii. Fakat anadilim Zazaca konuştuğumda cevap veremedikleri için Dersimli olmadıklarını anladım.
- PKK tarafından sizi kaçıranlar için 'İyi çocuklar' demeniz çok tepki de çekti. Sonradan pişman oldunuz mu bu ifadenizden?
Hayır, pişman değilim, ben bir empati yaptım. 30 yıldır savaş var. O dağlarda savaşan, eline silah verilen, savaştırılan veya kandırılan -ne derseniz- çocuklar Türkiye'nin çocukları ve onları kazanmamız lazım. Benim dağdaki üç-beş kişi için 'İyi çocuklar, bu ülkenin evlatları' dememde bir yanlışlık yok. Ama PKK'nın hangi çılgın eylemlere imza atacağını kimse bilmiyor ki! Bu örgüt ateşkes olduğunda Bingöl yolunda silahsız, izne giden 33 askeri kurşuna dizdi. İşte yine silahları olmayan bir konvoya saldırdı, 10 tane askeri öldürdü! Dolayısıyla örgüte hiçbir şekilde güvenmiyorum ama dağlarda örgütün içinde olan ve eve dönme, barış umuduyla yaşayan pek çok genç var. Bunları, dağda kaldığım sürede bana ifade edenler hakkındaki iyi niyetli temenniler niye örgütün canavarca eylemleri ile kıyaslansın? Onlar bu ülkenin çocukları ve kazanılması gerekiyor. Ama terörün bir savcıyı kahpece arkadan vurmasının da lanetlenmesi lazım.
- Gerçekten savcıyı 'iyi çocuklar' dediğiniz kişilerden birinin içinde olduğu ekip öldürmüşse, yine rahatsızlık duymaz mısınız?
Bunun bağımsız bir soruşturmayla kanıtlanması lazım. Ancak ben 'İyi, genç çocuklar' dediğimde de onların silahlı örgüt üyeleri olduklarını biliyorduk. O sözden önce de insan öldürmüş olabilirlerdi, buna rağmen sahip çıktım. Çünkü bu çocukların kazanılması gerek. Eleştirenler hayatlarında bir gün Dersim'e, Diyarbakır'a gelmişler midir? Tayyip Erdoğan'ın 500 kişilik koruma ordusu var. Gelsin, yüreği varsa Dersim'e, Diyarbakır'a gidelim, korkusundan adım atamıyor. Adamlar koruma ordusuyla geziyor, vatan-bayrak edebiyatı yapıyor.
- Twitter'da savcının ölümünü kınarken 'Ve nihayet' dediğiniz için Şamil Tayyar sizi topa tuttu. Aslında yazdıklarınızın anlaşılıyor ama sorayım: Neden 'Ve nihayet' dediniz?
PKK'nın başta bir taksiciyi kurşuna dizerek başlattığı siviller üzerindeki baskı uygulamalarını maddeler halinde verdim. Sürgün ettiği 6 insanın ismini ben yayınladım. Bu eylem dalgasının son olarak bir savcıya uzandığını, bir başsavcının bile öldürülebildiğini söyledim, güvenlik zafiyetine işaret ettim orada. Adı geçen kişi, çok karanlık bir insan. Ergenekon operasyonunda gazeteciliğin ötesinde roller üstlenmiştir. Dolayısıyla bana saldırmasında, Kürt sorununu sahiplenen bir milletvekili üzerinden CHP'yi PKK'yla ilişkilendirmesinde şaşılacak bir şey yok. Çünkü milletvekilliği yapmıyor; istihbaratçılık yapıyor. Açıklamalarım son derece insani ama onların işi ajanlık, provokatörlük olduğu için görevlerini yapıyorlar. Normaldir yani.
- PKK tekrar beni kaçırabilir diye bir korkunuz var mı?
Hayır. Halktan tepki aldıkları için bir daha kaçırmayı göze alamazlar ama 90'ların kontrgerillası artık AKP'dir, o her şeyi yapabilir. Derin devleti tasfiye ettiklerini söylüyorlar ama şimdi kendileri müthiş bir derin devlet kuruyorlar.
- Zaman zaman sosyal medyada dolaşan bir konu olduğu için sormak istiyorum: Kemal Bey ile akrabalığınız var mı?
Yok, hiçbir akrabalığımız yok. Bu dinci fanatikler, İslam tacirleri, İslam'ı siyasette palazlayanlar, başta Tayyip Erdoğan, Melih Gökçek gibi tipler Türk halkını aptal zannediyorlar. Türkiye'deki insanların aklıyla bu kadar alay eden bir mantıktan da hesap sorulur bir gün, buna inancım tam. İş artık çirkefliğe vardı. Yoksul çocuk ölüyor 'Şehitlik nasip işi' diyorlar. 'Oğlunu gönder, şehit etsinler' o zaman! Ölen bir çocuğun ardından bu kadar rezil, bu kadar dini siyasete alet eden bir bakış açısı ben bugüne kadar görmedim. Bu ölümü bile siyasete, dine alet etme politikasıdır. Ve ben Allah'tan böyle bir şehitliği bütün AKP sülalesine nasip etmesini diliyorum, hepsine yani.
- BDP'li vekiller ile PKK'lıların kucaklaşmasını nasıl karşıladınız?
BDP, PKK'nın siyasi sözcüsü olmasa da tabanının PKK'yla aynı olduğunu hep söyleyen bir parti. Dürüst konuşmak gerekirse, bu anlamda şaşırmıyoruz ama görüntüler hoş olmadı. Kameraların oraya götürülmüş olması, oradaki karşılıklı jestler ve PKK'lıların konuşmalarının içeriği kötüydü. Her gün şehit gelen bir ortamda o buluşma tabii pek çok insanı incitti. Keşke biraz dikkat etselerdi.
© Tüm hakları saklıdır.