14 Eylül 2022 19:26
CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, iktidarın açıkladığı sosyal konut projesini "TOKİ, geçen sene 2 artı 1 daireye ‘293 bin TL’ diyormuş. Geçen sene 290 bin TL’ye verdiği 2 artı 1 daireyi bugün 608 bin TL’ye teklif ediyor, müthiş kampanya. Gören de geçen seneki fiyatlardan yapacak sanır. Mümkün değil, çünkü inşaat maliyetleri uçtu" diyerek eleştirdi.
Özel, Tunç Soyer'in tepki gören sözlerine ilişkin olarak ise "Tunç Soyer, tarihi bir konuşma, iyi bir konuşma, güzel bir konuşma yaptı. Bir cümleyi aldılar ve meseleyi Sultan Alparslan’a kadar götürenler oldu, 1071’e. ‘Ecdadımıza, Osmanlı’ya laf ediyor’ diyenler oldu. Çok net söyledik, ‘Selçuklu da bizim, Osmanlı da bizim, Cumhuriyet de bizim’ diye." ifadelerini kullandı.
Özgür Özel, bugün TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un öğrencilere sosyal konut almalarını tavsiye eden açıklamalarını anımsatan Özel, "Bakan diyor ki öğrenciler ev tutmak yerine ev alacaklarmış. Bak sen. Bugün İstanbul’da, sokakta, devlet yurdu çıkmamış, özel yurda parası yetmeyen 3-5 kişi, ‘küçük bir daire bulur da 5’e böler, acaba barınır mıyız’ diyene diyor ki ‘Hiç aramayın, gelin ev alın’. İki sene sonra teslim. Nasıl olacak da öğrenci ev alacak? Yatırım olarak mı alacak? Başını sokacak yer arıyor" diye konuştu.
Özel'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
Hafta sonunda çok konuşulan, dün akşam Ömer Çelik’in basın toplantısı ile başka bir faza giren bir tartışmaya açıklama getirerek başlamak gerekiyor. 9 Eylül, İzmir’in kurtuluşuydu. Düşman askerinin, Yunan ordusunun İzmir’den denize dökülüşü, Anadolu topraklarını terk edişi ve işgalin sona erişiydi. Bunu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yapmış olduğu harika organizasyonla dünya tarihine geçecek, rekorlar kitaplarına geçecek bir katılımla şanlarına, şereflerine, kendilerine yakışır bir şekilde kutladılar.
Orada da Büyükşehir Belediye Başkanı’mız, bu kutlamaların coşkusuna uygun ve tüm değerlendirmelerin dozunda olduğu ve emperyalist çizmelerinin İzmir’i kirlettiği andan İzmir’i terk ettikleri ana kadarki dostu-düşmanı ayıran bir değerlendirme konuşması yaptı. Tarihi, iyi bir konuşma yaptı. Bu konuşma üzerine birileri esas olarak oradaki kalabalığı, muhteşem katılımı, duyguyu paylaşamayan birileri, hazımsızlık gösterdiler. Karınları şişti, kimyaları bozuldu. Saldırmak için her zamanki gibi bir şeyler aradılar. Arayıp da buldukları cümle şuydu Tunç Soyer’in, ‘Yüz yıl önceki iktidar sahipleri gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindeydiler’. Bu cümleyi aldılar ve meseleyi Sultan Alparslan’a kadar götürenler oldu, 1071’e. ‘Ecdadımıza, Osmanlı’ya laf ediyor’ diyenler oldu. Çok net söyledik, ‘Selçuklu da bizim, Osmanlı da bizim, Cumhuriyet de bizim’ diye.
Ama ‘Vahdettin ve o günkü iktidar sahipleri ile siz Fatih Sultan Mehmet’i, Kanuni Sultan Süleyman’ı, Orhan Gazi’yi, Sultan Alparslan’ı aynı kefeye koyarsanız asıl tarihe haksızlık yapan, ortak geçmişimize, bu tarihi kişiliklere haksızlık yapan sizlersiniz’ dedik, anlamadılar. ‘O sözler Tunç Soyer’e değil, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ait’ dedik, bunu da anlamazlıktan gelenler oldu. Öyle bir toplumsal karşılık buldu ki bu yaklaşım, dün akşam Ömer Çelik’in tarihi geri vitesine hep birlikte şahitlik ettik. Diyor ki ‘İhanet içinde olanlar hariç’. Peki kim ihanet içinde, kim değil; kim değerlendirecek? Ömer Bey, Fesli Deli Kadir’den (Kadir Mısıroğlu) dinleyebilir. Önceki Meclis Başkanı İsmail Kahraman’dan… Fesli Deli Kadir, ‘Hiç kurşun sıkılmadı, neredeyse Kurtuluş Savaşı olmadı, şehirleri çatışma olmadan teslim aldık’ diyor. Kurtuluş Savaşı’nı hiçe sayarak Atatürk’ün varlığını ve ona olan minnettarlığımızı küçük görmeye çalışıyor.
Fesli Deli Kadir, ‘Keşke Yunan kazansaydı’ diyordu. Ne diyordu Fesli Deli Kadir; ‘Bir gün gelecek, Atatürk heykellerini sokaklarda köpek leşi gibi sürüklendiğini göreceğiz’. Şimdi Ömer Bey, haini ve vatanseveri kime göre ayıracak? Bunlara göre mi ayıracak? Biz, Atatürk’ü dinledik, ondan duyduk, ondan okuduk. İşte elimizde Nutuk. Kendisi okudu bunu Meclis’te, baştan sona günlerce. Ve şöyle söylüyor, ne demişti Tunç Soyer, ‘Yüz yıl önceki iktidar sahipleri gaflet, dalalet ve ihanet içindeydiler’. Atatürk, Nutuk’un en başında, ‘Samsun’a çıktığım gün genel durum ve görünüşte’ iki tane sahipliğinden bahsediyor. Kim olacak; biri padişah, birisi de Damat Ferit hükümeti. Biri hükümetin başı, biri de Vahdettin. Diyor ki ‘Padişah ve halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve sadece tahtını koruyabilmeyi hayal ettiği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet güçsüz, haysiyetsiz ve korkak. Padişahın iradesine boyun eğlemekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razılar.’ Tartışma bitmiştir. Ömer Bey, kitabı ortasından değil, başından okuyalım.
AKP’nin gazına gelip bugün Vahdettin güzellemesi yapanlar, hatta bugünkü manşetlerine bile bunu taşıyanlar dün gördüler ki tam da seçim üstü toplumun geneli, bu tartışmalarda Atatürk’ün yaptıklarını, yazdıklarını, yazdığı tarihi bilmekte, önemsemekte, buna itiraz edenlerin notunu vermekte. Dün akşam Ömer Bey, geri vitese takmış; ‘İhanet içinde olanlar hariç’. Kim onlar? Atatürk, Nutuk’un ilk sayfasında söylüyor. Meclis’in tutanaklarında var. Günlerce okudu. O iktidar sahiplerinin ne durumda olduğunu özetliyor. Bu tartışma bundan sonra böyle kapanmıştır. Atatürk, o tartışmayı bitirmiştir.
Bugün manşette bütün gazeteler, ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi açıklanacak’ diye söylediler. Dün açıklandı. Birincisi şu; 20 yıldır iktidar kim ya? Kim iktidarda da bu ülkedeki milyonlar, on milyonlar sosyal konuta muhtaç haldeler? Biz, iktidar olduğumuzda evi olmayan, yoksul olan, ev alma ümidi olmayan herkesin sosyal konut sahibi yapılacağını yıllardır söyledik. Sosyal demokrat partiyiz. Siz, 20 yıldır iktidardanız ve geldiğiniz noktada öyle asgari ücretliler, altındakiler, sokakta yatanlar değil, sizin döneminizde artık evi olmayan herkes ev alamayacak durumda. Arabası olmayan hiç kimsenin araba alma ihtimali kalmamış. Öyle bir noktaya geldi ki orta direk vardı, onu çökerttiniz.
Utanmadan, sıkılmadan çıkıyorsunuz, günlerdir diyorsunuz ki öğrenciler ev tutmak yerine ev alacaklarmış. Bak sen. Bugün İstanbul’da, sokakta, devlet yurdu çıkmamış, özel yurda parası yetmeyen 3-5 kişi, ‘küçük bir daire bulur da 5’e böler, acaba barınır mıyız’ diyene diyor ki ‘Hiç aramayın, gelin ev alın’. İki sene sonra teslim. Nasıl olacak da öğrenci ev alacak? Yatırım olarak mı alacak? Başını sokacak yer arıyor. Birincisi; buradan çuvalladınız. İkincisi; 2 bin 280 TL, 2 artı 1 daire. Bu öğrencinin babası asgari ücretle hem geçinecek hem barınacak hem bir de çocuk okutacak. Sen diyorsun ki ‘Ver 2 bin 280’i’. E kiraya ne versin? 3 bin TL kiraya ver, e gitti zaten asgari ücret. Elektriği, suyu, doğal gazı, kömür parasını kim ödeyecek? Boğazdan nasıl ekmek geçecek? Kiradaki adama, ‘kira parasını buraya ver’ diyorsun da iki yıl boyunca kirasını kim versin? Böyle bütünleşik, sorunu çözen bir öneride bulunun kardeşim.
TOKİ, geçen sene 2 artı 1 daireye ‘293 bin TL’ diyormuş. Geçen sene 290 bin TL’ye verdiği 2 artı 1 daireyi bugün 608 bin TL’ye teklif ediyor, müthiş kampanya. Gören de geçen seneki fiyatlardan yapacak sanır. Mümkün değil, çünkü inşaat maliyetleri uçtu. 2 artı 1’de iki katın üzerine çıkarmışlar. 3 artı 1’de neredeyse iki kat fiyat çekiyorlar. Peki bu böyle mi hakikaten? Son sene, konut fiyat endeksi, elbette TÜFE için TÜİK tarafından düzenlenmiş, bir sene içerisindeki artış yüzde 160. Bu, İzmir ve Ankara için çok daha yüksek. Bir yılda konut fiyatları bu halde. Burada ne yazıyor? Yazmıyor ama ‘Made in RTE’. ‘Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılmıştır.’ Diyor ya büyük ekonomistim, ‘Faiz sonuç değil sebeptir’. Aha da düşürünce her şey düştü bak. Peki son bir yıla bakmayın kardeşim. Son bir yılda bir şeyler oldu. Tayyip Erdoğan’ın görev süresinden hemen öncesine bakalım. Aynı endeks, 2017’deki konut fiyatı 100 kabul edilirse şu anda 470. Tek adam rejimi başlamadan önce 1 TL olan evler, 5 TL olmuş. O zaman 1 milyon TL’lik eve emekli ikramiyesi ile taksit ile kavuşmak mümkündü. Şimdi 5 milyona kim kavuşuyor? Kimde var 5 milyon? Böyle bir yere geldi, Recep Tayyip Erdoğan, isminin bir önemi yok, tek adam rejimi tarafından Türkiye’deki konut fiyat endeksi. Durmadı, durmaz. Bu iktidar değişmeden bu artışlar durmaz.
Kim yapacak bu evleri? TOKİ. Ben, bir milletvekili olarak değerlendirme yapacaksam Sayıştay raporlarına bakarım. Çünkü Meclis adına TOKİ’yi Sayıştay denetliyor. Diyor ki Sayıştay… ‘İki yıl sonra vereceğim’ diyor ya dediği tarihte evleri teslim etmeyen TOKİ. ‘Özgür Özel, yapma vatan hainliği ya, Toplu Konut İdaresi milli bir kuruluştur, onu yıpratma suretiyle hükümetimizi yıpratıyorsun, sen darbecisin’ diyebilirler. Bakın, Sayıştay ne yazmış; ‘İdarenin muhatap olduğu dava sayısında özellikle satılan konutların geç teslim edilmesi nedeniyle açılan tazminat davalarından kaynaklı büyük bir artış olmuştur. 2010 yılında 5 bin dava açılmışken 2018’de 54 bin 410 dava açılmıştır’. Nasıl? Tarihin en büyük konut seferberliğine kalkışanların verdiği rakamları dün duydunuz. 2018 yılında TOKİ’ye, ‘Bana ev ver, ben parayı düzenli ödüyorum, evimi vermiyorsun’ diyen 54 bin kişi mevcut.
Recep Tayyip Erdoğan, bir itiraf yapıyor. ‘Bir döviz sıkıntısı yaşıyoruz, dostlardan borç alarak sıkıntıyı aşmaya çalışıyoruz.’ Türkiye’nin dostu; Almanya, Fransa, Amerika hatta Rusya, Çin, İran değil. Dostlar dediği Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan. Ve bunlardan aldıkları para ile ekonomiyi döndürdüklerini itiraf ediyor. Bunlar, bizi çok sevdiklerinden mi bize para veriyorlar? Birleşik Arap Emirlikleri, şimdi bahar yaşıyoruz, düne kadar gırtlak gırtlağaydık. Neydi onlar; ‘15 Temmuz’un finansörü, şerefsizler’. Ben demedim, Yeni Şafak yazdı. 7 gazete bunlara ‘şerefsiz’ diyordu. Bir anda barıştık. Niye barıştık? Bir; Sedat Peker video çekmesin diye. Hadi bu suç işleri bakanımızı ilgilendiren kısım. İkincisi; para lazım. Darbenin finansörü ile el sıkışma, evladına sarılmadığı gibi sarılma. Doğru mu, doğru. İki; Suudi Arabistan… ‘Eğer Kaşıkçı dosyasını verirsek biz çocuklarımıza nasıl hesap veririz’ diyordu, vallahi dosyayı hediye paketiyle yolladı. Doğru mu, doğru. Dosyayı kapatıp yolladılar, karşılığında dolarları aldılar. Dostlarımız dediği bu. Bir de Katar var. Hanginizin umurunda İstanbul’a Boğaz? Kimin umurunda? Kimsenin umurunda değil, Katarlılardan gayrı. Kanal İstanbul’u yapıyor, önceden tüyoyu verdi, etrafındaki arsaları Katarlılara sattı. Karşılığında Katar’dan para geliyor. Var mı başka dostumuz?
Saray rejimi ve AK Parti yönetimi, en son Prof. Dr. Ünal Zenginobuz’u 3 ay süreyle üniversiteden ulaştırdı. Bu bir gazete ilanı. Bunu kınıyorlar. ‘Bir an önce bu hatadan dönülsün’ diyorlar. Nobel ödüllü iktisatçılar; Harvard, Duke üniversitelerinden de çok sayıda profesör, ‘Yapmayın kardeşim, bu kadar değerli bir ekonomi profesörünü, iktisatçıyı öğrencilerinden mahrum etmeyin’ diyor. Bu ayıp da Türkiye’ye yeter. Bu ilan, 2022 yılında Türkiye’deki bir gazetede verildi. Dünyanın bütün meşhur iktisatçıları, Boğaziçi’ndeki operasyonu kınıyorlar. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Daha bunun üstüne söyleyecek bir söz bulamıyoruz.
Öğrencilerin bir sorunu var. Ön yerleştirme yapıldı. Boğaziçili kız öğrenciler başvurdular. 530 kişilik kız yurduna tam yerleşecekler, mesaj çekmişler. Diyor ‘Sizi Anadolu Hisarı’nda bulunan ve Acıbadem’deki KYK yurtlarına kaydırıyoruz, burayı erkek yurdu yaptık’. 530 Boğaziçili kız öğrenci, KYK yurtlarına gidecekmiş. Bundan kayyum rektörün, mesajı çekenin haberi var. Artık öğrencilerin de haberi var. Ama KYK’nın haberi yok. Çünkü oralara başka öğrenciler yerleştirildi. Bu 530 öğrencinin durumunu takip edeceğiz. Onların mücadelesine destek vereceğiz.
Diyanet’te örgütlü sendikalar var. Bu sendikalar, bizim promosyon konusunda Diyanet personeline verdiğimiz desteği hem teşekkür ediyorlar hem bizi bilgilendiriyorlar. Şöyle özetleyelim; 8 bin TL millet promosyon alıyor, Diyanet personeline promosyon ödenmiyor. Neden ödenmiyor? ‘Efendim, siz bankadan maaş alamazsınız, onlar faiz alıyorlar, haramdır, Diyanet personeline yakışmaz, siz faizsiz finans kurullarına gideceksiniz.’ Diyorlar ki ‘Fetva makamı siz değilsiniz, bu konuda bir fetva makamı var Diyanet’te, onlar da sorun yok demişken niye böyle yapıyorsunuz’. Diyanet İşleri Başkanı demiş ki ‘Biz sizi faizden kurtarıyoruz’. Ya senin işin gücün yok, gariban müezzin ile kıt bütçeyle çocuk okutmaya çalışan imamla, vaiz ile ne uğraşıyorsun. Milletvekilleri, onlar bankalardan maaş alsın. Saray, alsın, bütün kurumlar alsın, Diyanet’e gelince ‘siz faizsiz finans’. İhale açmışlar, 6 kuruluştan 2’si gelmiş, bunlar da 80 TL vermiş.
Sayın Nebati’ye (Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati) bakarsanız, akşam evin yolunu bulamazsanız. Sayın Nebati’ye göre bu sene nisanda düşüş başlıyordu. Sonra ağustosa aldılar. Şimdi 2023’e aldılar. Geçtiğimiz günlerde Sayın Nebati şunu söylüyordu; ‘Borsa iki aydır rekorlar kırıyor. Borsamıza güvenenler kazandı’. İki gündür borsa dibin dibinde, Nebati konuştu konuşalı. Tabii Nebati’nin şu ifadelerini unutmayalım; dolar tedbirlerle 11,5 TL’ye düştüğünde, ‘Global ölçekteki yatırımcılar, kurumsallar bilir bunu, aldanmaz, olan yine gariban yatırımcıya oldu’ demişti. Bugün, geçen hafta Bakan’a inanıp borsaya giren küçük yatırımcılar bugün eziliyorlar. Nebati, ‘Türk lirası daha değersiz hale gelmez, en değersiz noktası’ dediğinde 16 TL idi dolar. O, git gide 13 TL olacağını sanıyordu. Bugün 18,5 TL. Cumhurbaşkanı altına imza atmış, ‘2023’te ortalama 21,5 TL’ diyor. Bunlar, Bakan Nebati ve Recep Tayyip Erdoğan, bir dediği bir dediğini tutmayan, öngörüsü olmayan, kendilerine inananları felakete sürükleyip, kendilerine inanmayıp ters pozisyonda olanları zengin eden bir yönetim anlayışına sahipler.
Halk TV’ye üst sınırdan ceza verilmiş. 3 ayrı ceza verilmiş. Bu cezalardan bir tanesi Süleyman Soylu’yu küçük düşürmektenmiş. Süleyman Soylu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni mafyatik ilişkileri ile görevini yaparken kullandığı dille, Anayasa’da yazan hak ve özgürlüklerin kullanılmasına engel olmakla, küfre ve hakarete varan dil ve sıcak siyasetin içinde, siyasetin de kaldırmayacağı bir üslup ile konuşmakla zaten bütün dünyaya rezil ediyor, itibarsızlaştırıyor. Süleyman Soylu’yu itibarsızlaştırmak, küçük düşürmek diye bir şey olmaz. Süleyman Soylu’nun bulunduğu seviyeden daha küçük bir seviye yok zaten. Bunu hiçbir haber kanalı başaramaz. Soylu’nun mevcut seviyenin altında bir seviye yok. O yüzden böyle bir cezanın esastan iptal edilmesi lazım.”
Soyer konuşmasında şunları söylemişti: "100 yıl önceydi. Bu toprakları yönetenler, gaflet, delalet hatta hıyanet içindeydi. Gençleri, kadınları, çocukları, geleceği hiç düşünmediler. Sadece ve sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar. İnsanlık onurumuzu, bağımsızlık tutkumuzu ayaklar altına aldılar, teslim oldular. Bir sabah emperyalist ülkelerin askerleri, kirli çizmeleri ve kirli emelleriyle körfezin sularını ve güzelim şehrimizi işgal etti. Yine o sabah tam da bu bulunduğumuz noktada, kordon boyundan göğü yırtan bir ses yükseldi." |
© Tüm hakları saklıdır.