Gündem

CHP, Kanadoğlu'nu dinleseydi ne olurdu?

28 Haziran 2011 03:00

T24 HABER ANALİZ


CHP, 12 Haziran seçimlerinden “ana muhalefet partisi” olarak çıktı. Ana muhalefet, cumhuriyet tarihinde bir ilke imza atarak, tutuklu olarak yargılanırken milletvekili seçilen Prof. Mehmet Haberal ile Mustafa Balbay tahliye edilene kadar milletvekili yemini etmeyeceğini açıklamış bulunuyor.


T24 editörleri, CHP'nin ne kadar sürdürebileceği kuşkulu olan bu tavrı üzerine ortaya çıkan görüntüyü maddeler halinde ele aldı:


- Anayasa'nın “Andiçme” başlığını taşıyan 81. maddesi, yemin etmeyi “milletvekillerinin göreve başlamasından önceki” koşul olarak hükme bağlıyor. Bir başka deyişle, milletvekillerinin, Genel Kurul çalışmalarına katılmak, TBMM komisyonlarında görev almak, Başkanlık Divanı'na üye vermek gibi TBMM faaliyetlerine katılabilmeleri için Genel Kurul'da yemin etmeleri gerekiyor. Son örneği geçen yasama döneminde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu örneğinde yaşanan, Bakanlar Kurulu'na parlamento dışından yapılan atamalarda da yemin töreni önem taşıyor. Anayasa uyarınca, dışardan atanan bakanlar, TBMM Genel Kurulu'nda yemin ederek göreve başlayabiliyor.


- Tutuklu olarak yargılanırken milletvekili seçilen 9 isim bulunuyor. Bu isimlerden 6'sı KCK davasında yargılanırken BDP'nin desteğiyle seçilen bağımsızlar, 2'si Ergenekon davasından yargılanırken CHP'den seçilen Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay, 1'i de Balyoz davasında yargılanırken MHP'den seçilen Engin Alan.



Dicle olayında yargı süreci seçme hakkını ihlal etti



- Tutuklu olarak yargılanırken seçilen isimler arasında Hatip Dicle'nin durumu, diğer isimlere göre farklılık gösteriyor. “Terör örgütü propagandası yapmak”la suçlanan Dicle'nin, Diyarbakır İl Seçim Kurulu'ndan aldığı milletvekili mazbatası, hakkında kesinleşen 1 yıl 8 aylık yargı kararı gerekçe gösterilerek Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından iptal edildi. Dicle hakkındaki kararın Yargıtay'da 22 Mart'ta, yani milletvekili aday listelerinin kesinleşmesinden önce kesinleştiği dikkate alındığında, bu olayda kabul edilmesi mümkün olmayan bir yargı-YSK kusuru bulunuyor.


- Anayasa'nın 76. maddesi uyarınca, hakkında kesinleşen mahkûmiyet hükmü nedeniyle milletvekili adayı olmasına imkân bulunmayan Dicle'nin adaylığının YSK tarafından kabul edilmesi, ancak seçildikten sonra mazbatasının iptal edilmesi seçim tarihine geçen skandalların en büyükleri arasına şimdiden girmiş bulunuyor. Yargı süreci olması gerektiği gibi işleseydi, BDP, seçmenlerinden, Hatip Dicle yerine Diyarbakır'da öngördüğü yedek üyelerden birine oy vermelerini isteyebilecek, yaklaşık 80 bin oyu çöpe gitmeyecekti.



Tutuklular ancak dokunulan vekil olabilir



- Diğer tutuklu milletvekillerinin durumu ise, Anayasa'nın 14, 76, 83 ve 84. maddeleri açısından özellik gösteriyor. “Milletvekili Seçilme Yeterliliği” başlığını taşıyan 76. madde uyarınca, ilkokul mezunu olup da erkekse askerliğini yapmış olan herkes, haklarında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı yoksa milletvekili adayı olabiliyor. Trafik kazaları gibi taksirli suçlardan mahkûmiyet adaylığı engellemiyor. 1 yıl ve üzerinde kesinleşmiş hapis cezası alanlar ile maddede sayılan suçlardan birinden mahkûm edilenler ise milletvekili adayı olamıyor. 76. madde uyarınca zimmet, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık gibi yüz kızartıcı suçlar ile “terör eylemlerine katılma ve bu tür eylemleri tahrik ve teşvik etme” suçlarından hüküm giymiş olanların milletvekili adayı olmalarına imkân bulunmuyor.


- Ergenekon, KCK ve Balyoz davası sanıkları, “terör eylemleri, terörü tahrik ve teşvik, terör örgütü üyeliği” gibi iddialarla yargılanıyor. Ancak bu isimlerin milletvekili adayı olmalarının önünde, tutuklu olarak yargılanıyor olsalar da, haklarında kesinleşmiş yargı kararı bulunmadığı için bir engel yok. Nitekim YSK, bu isimlerin milletvekili adaylığını onaylamış bulunuyor.


- Tutukluyken seçilen milletvekillerinin durumuna ilişkin en önemli düzenleme Anayasa'nın 83. maddesinde bulunuyor. Milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen bu madde, güncel tartışmada, Ergenekon, KCK ve Balyoz davası sanıklarının durumunu ilgilendiriyor. Maddeye göre, “Anayasa'nın 14. maddesinde sayılan suçlardan yargılanırken seçilenleri dokunulmazlık kapsamı dışında” tutuluyor. Bir başka deyişle, “devlete,anayasal düzene, parlamentoya ve hükümete karşı suçlar” diye özetleyebileceğimiz bu suçlardan yargılanırken seçilen milletvekilleri hakkındaki yargılama, soruşturması seçimden önce başlamış olmak şartıyla, devam ediyor. Milletvekili seçilmelerine rağmen “devlete, anayasal düzene, parlamentoya ve hükümete karşı suçlamalarla” yargılanan KCK, Ergenekon ve Balyoz davası sanıklarının tutukluluğunun sürmesi 14. maddeye atıf yapan 83. maddedeki bu hükümden kaynaklanıyor. Ancak 83. madde, yüz kızartıcı suçlardan yargılanırken seçilenlerin ise milletvekili dokunulmazlığı kazanmalarını önlemiyor.



Anayasa ve yargı uygulaması sorunlu olsa da...



- Anayasa'nın gerek “milletvekili seçilme yeterliliği”ni düzenleyen 76. maddesi, gerekse adil olmayan ayrımlar yapan dokunulmazlığa ilişkin 83. maddesi hükümlerini demokratik ölçütler açısından kabul etmek mümkün değil. Diğer yandan, yılları bulan tutukluluk sürelerinin milletvekili seçilen isimler açısından hâlâ “kaçma ihtimali bulunması, delillerin tamamının toplanmaması” gibi gerekçelerle devam ettirilmesi de evrensel hukuk ilkeleri karşısında savunulamaz. Yargı elbette, tutukluyken 2007'de milletvekili seçilen Sebahat Tuncel örneğinde olduğu gibi, tutuklu milletvekilleri için takdir hakkını “tahliye” yönünde kullanabilirdi. Ancak karar böyle olmadı ve “takdirin takdiri olmaz” diyen çok sayıda hukukçu, KCK ve Ergenekon davalarında demokratik ölçütlerle genişletici yorumlar yapılmasa da yargının Anayasa ve yasalar dışında bir uygulamaya gitmediğini vurguladılar.



Kanadoğlu 3,5 ay önce uyarmıştı



- Sonuçta Anayasa, Ergenekon, Balyoz ve KCK davası sanıklarının dokunulmazlık kazanmalarına imkân tanımıyor. CHP Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay'ı aday göstermeyi tartıştığı sırada, bu konudaki ilk ciddi açıklama, CHP'ye yakın görüşleriyle bilinen eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'ndan geldi. Kanadoğlu, kendisinin de ifade verdiği Ergenekon davasında yargılananların milletvekili seçilmeleri durumunda dokunulmazlık kazanamayacaklarını, yaklaşık 3,5 ay önce açıkladı. Kanadoğlu'nun 16 Mart'ta kamuoyuna yansıyan o açıklamasını hatırlatalım:


- “Mahkeme, 'Tutukluluk nedenleri ortadan kalkmış' demediği müddetçe Ergenekon tutuklularının herhangi biri milletvekili seçilse dahi tahliye edilmeyebilir, dolayısıyla dokunulmazlık kazanmaz. Tutuklu olanlar, 'dokunulmazlık kazandı' gerekçesiyle tahliye de edilemez, milletvekili olduğu için tahliyesi söz konusu olamaz. Ancak 'tutuklu olma nedenleri ortadan kalktı, deliller toplandı, kaçma şüphesi yok' ya da 'delilleri karartamaz' gerekçeleriyle tahliye edilebilirler. O ayrı bir şey.”



CHP, yargıya karşı bu tavrını her zeminde savunabilir mi?



- CHP yönetiminin tavrı, Kanadoğlu'nun, çok sayıda hukukçunun da katıldığı uyarısına rağmen Haberal ve Balbay'ın milletvekilliğine aday gösterilmesi yönünde oldu. Elbette bu CHP'nin bileceği bir işti ve takdirini bu yönde kullandı. Ancak gelinen noktada CHP'nin, durumları aylar önce açıklanmış iki adayı için yargıdan beklediği karar gelmeyince milletvekili yemini etmeme noktasına varması ayrı tartışmayı gündeme getiriyor.


- Takdir yetkisini “tutukluluğu esas alan” şekilde kullanması haklı olarak tartışılmasına karşın Anayasa ve yasalara dayanarak hareket eden yargıya karşı CHP'nin siyasi tazyik amacıyla hareket etmesi, her zeminde savunamayacağı bir tutum olarak dikkat çekiyor. Ne milletvekili adaylığı, gerekçesi ne olursa olsun yargılanmakta olan insanları özgürlüğe kavuşturmanın bir yolu, ne de yargı Anayasa ve yasalar çerçevesindeki süreçler dışında siyasi baskıyla karar almaya zorlanabilecek bir organ.


- Ana muhalefet partisi milletvekilleri TBMM çalışmalarına katılmanın ön şartı gibi görünen yemini ettikten sonra, yargıda “tutukluluğu esas alan” eğilime karşı parlamento zemininde mücadele sürdürebilir ve bu konuda yaygın bir desteğe kavuşabilirdi. TBMM Başkanı'nı seçme, yeni hükümet için güvenoylaması yapma ve ardından yeni anayasa arayışını başlatma gibi kritik bir sürecin eşiğinde bulunan parlamento zemininden uzaklaşmanın bir kriz yaratacağı kesindir. Ancak bu krizin toplumdaki CHP algısının iyileşmesine ne kadar hizmet edeceği kuşkuludur.



Boykot kararı CHP'yi yeni bir krize sokabilir



- Diğer yandan CHP, parlamento çoğunluğuna hakim olan AKP'den adım atmasını bekleyeceğini belirtirken, nasıl bir adım atılması gerektiği konusunda ilham verecek bir formül önerse daha iyi bir izlenim verebilirdi.


- CHP milletvekillerinin yemin etmeme çıtasının altında kalıp kalmayacakları da, önümüzdeki günlerin önemli konularından biri olmaya aday görünüyor. Grup toplantılarını Diyarbakır'da yapmaya karar veren BDP'lilerle birlikte yemin etmeme tavrını sürdürecek bir CHP, Anayasa'ya işaret eden ve muhalefeti parlamentoya çağıran AKP'nin tahrip edebileceği bir zemine kaymış bulunuyor. Diğer yandan, açıklanan karara CHP grubunun tamamının sadık kalıp kalmayacağı ve Kılıçdaroğlu'nun yeni bir parti içi krizle karşı karşıya kalıp kalmayacağı önemli sorular olarak görünüyor.


- Anayasa'nın 81. maddesi uyarınca, özürsüz veya izinsiz bir ayda beş birleşime katılmayan TBMM üyelerinin milletvekillikleri, üye tamsayısının (550) salt çoğuluğu (276) ile düşürülebiliyor. Bu konuda zorlayıcı bir hüküm bulunmuyor. CHP'nin, yemin etmeden Genel Kurul çalışmalarına katılıp katılamayacağı ise tartışılıyor. Bu nedenle, CHP'nin sürdürmesi imkânsız gibi görünen boykot tavrı devam ederse, parlamento çoğunluğuna hakim olan AKP'nin BDP (35) ve CHP (135) milletvekillerinin TBMM üyeliklerini düşürme girişiminde bulunması beklenmiyor. TBMM'nin halk iradesini temsilden gelen meşruiyetini yok edecek böyle bir tutuma yönelmesi beklenmese de, AKP'nin önümüzdeki süreçte CHP'yi “Anayasa ve yasalara uygunluk” noktasından sıkıştıracağına kesin gözüyle bakılabilir.



Adalet Bakanı 29 yıldır HSYK'nın başında!



- Haklı olarak hassasiyet gösterdiği yargının bağımsızlığını tehdit eden en önemli cephenin “siyasi baskı” olduğunu ihmal etmiş görünen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yemin etmeme kararını açıklarken başında Adalet Bakanı bulunan bir Hakimler ve Savcçılar Yüksek Kurulu ile yargının bağımsız olamayacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, bu haklı eleştirisini dile getirirken Adalet Bakanı'nın sadece 9 yıllık AKP iktidarı döneminde değil, partisinin, partisiyle birleşen SHP'nin, DSP'nin, MHP'nin, ANAP'ın ve DYP'nin iktidardan birer birer geçtiği daha önceki 20 yıl boyunca da HSYK'nın başında tutulduğunu hatırlamalıydı.


- CHP'nin, son derece sorunlu kararlar veren yargıya karşı parlamento dışında çözüm arayan riskli tavrı, çatışma zemininde bulunan hayati bir sorunla meşgul olan Türkiye'nin hayrına bir model olduğu da söylenemez