19 Haziran 2017 11:51
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bugün (19 Haziran 2017) beşinci gününe giren "adalet yürüyüşü"ne ilişkin olarak kullandığı “Bu yolla hukuk elde etmeleri mümkün değil” ifadesine tepki gösterdi. Altay, "Eğer sen adaleti sokakta, yerlerde süründürüyorsan, biz o sokağa gideriz, o adaleti yerden kaldırırız, hak ettiği yüce değere ve konuma tekrar getirmek için uğraşırız" diye konuştu.
MİT TIR'ları davası kapsamında 25 yıl hapis cezasına çarptırılan CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, 14 Haziran'da mahkeme salonunda tutuklandı. Söz konusu tutuklama kararına tepki gösteren Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, ertesi gün (15 Haziran 2017) "adalet yürüyüşü"ne başladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise, yürüyüşün ikinci gününde yaptığı açıklamada "Yargı sizi de davet eder" dedi. Erdoğan'ın açıklamaları, kamuoyunda "Kılıçdaroğlu da yargılanabilir" endişesine yol açtı.
Altay, Birgün gazetesinin bugünkü ( 19 Haziran 2017) nüshasında yayınlanan söyleşisinde “Dikkat edin AK Parti diyorum, referandumda başlattığımız barışçıl, uzlaşmacı dili, adalet yürüyüşü gibi bir tepki eylemi esnasında da bozmamakta kararlıyız” dedi.
Meltem Yılmaz’ın Engin Altay ile gerçekleştirdiği röportaj şöyle:
» İlk soruya, Adalet Yürüyüşü’ne ilişkin sıkça dile getirilen bir eleştiri ile başlayayım. CHP, neden sıra kendi vekiline gelene kadar harekete geçmedi? Örneğin HDP’liler cezaevine konulurken?
Genel başkanın bu yürüyüşteki amacı, adaleti yerden kaldırıp yeniden hak ettiği saygıyı kazandırmak. Enis Berberoğlu cezaevinden çıksa da bu iş devam edecek. Çünkü bu yürüyüş tutuklu 160 gazeteci, açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, 15 Temmuz’da darbeye bulaşmamış ama daha 3 günlük askerken cezaevine konulan askerler, 20 temmuz darbesiyle oluşmuş mağdurlar, akademisyenler, KESK üyeleri dahil; herkes için adalet talebi. Hatta daha ileri gidelim, Tayyip Erdoğan için de adalet talep ediyoruz. Çünkü bu MİT tırları meselesi küçük bir mesele değil. Bu mesele Türkiye’nin ve dünyanın gündemini uzun süre meşgul edecek ve gün gelecek Tayyip Erdoğan’a “bu işin aslı nedir” diye sorulacak. İşte o zaman adalet, Tayyip Erdoğan’a da gerekecek. Öte yandan, HDP genel başkanı ve milletvekilleri tutuklandığında TBMM tutanaklarına bakın. Demirtaş ve Baluken’in tutuklandığı andan itibaren süre olarak bu konuya zaman ayrıma açısından HDP’den yukardayız. Bir başka değişle mecliste herhangi bir HDP’li vekilden daha fazla mücadele ettik. Ama dikkat edin Meclis diyorum, çünkü zemin orası.
» Öyleyse Adalet Yürüyüşü’nü neden sokakta başlattınız?
Eğer meclis meşru bir mücadele zemini olarak kalabilseydi, yasama görevini yapabilseydi, yani Erdoğan’ın talimatıyla bir organa dönüşmeseydi, biz mücadelemizi yine mecliste yapardık. Ama Enis Berberoğlu kararı bardağı taşıran son damla olmuştur.
» Neden?
Çünkü o MİT tırları meselesi daha önce defalarca gündeme geldi. Bu dosyanın içeriğini, Can Dündar’dan önce de biz Mecliste yüz kere konuştuk. Bu kadar konuşulmuş, yazılmış bir şeyin üzerinden, bir milletvekilini casusluk iddiasıyla atacaksanız o zaman Kılıçdaroğlu’nu içeri atın. İlk konuşanlardan biri odur çünkü. Ayrıca, çok iyi bilinen bir kural vardır: Masumiyet karinesi. Nitekim geçmişte Sinan Aygün milletvekilimiz iken, hakkında müebbet kararı verilmesine rağmen, daha Yargıtay aşaması bitmediği için Aygün mecliste görevinin başındaydı. Enis Berberoğlu’nun hakkındaki hüküm kesinleşmeden cezaevine konulması bıçağın kemiğe dayandığı yerdir.
» CHP’nin diğer vekillerine ve hatta genel başkanına da gözdağı vermesi açısından mı?
Evet ve yalnızca bu kadarla sınırlı değil. AKP’ye kim karşı olursa herkese gözdağı.
» Berberoğlu’nun tutuklanması ile Bylokçu AKP’liler tartışmasının aynı zamana denk düşmesi, “yakın zamanda sıra AKP’ye de gelmez mi” diye düşünmemize neden oluyor açıkçası… Peki siz, AKP içerisinde böyle bir endişe hissediyor musunuz? AKP’li vekillerin bu olaya yönelik tepkileri nasıl?
Ak Parti’den konuştuğum bazı üst düzey isimler çok net bir şekilde durumdan rahatsız olduklarını, bir an önce çözülmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Onlara, “Tayyip Erdoğan ile bu işin yanlışlığını konuşun” dedim, karşılığında “küçük küçük de olsa bir şeyler söylemeye çalışıyoruz, uğraşıyoruz” şeklinde cevaplar verdiler. Ama sadece vekilleri değil, Ak Parti seçmeni de çok rahatsız. Adalet Yürüyüşü’ne katılan, 2002’den beri Ak Parti’ye oy veren, hatta referandumda “evet” veren insanların pes dediği, bu kadar da olmaz dediğine çok tanık oluyorum. Bu bize şunu gösteriyor: Yargıyı gömebilirsin ama insanların vicdanını gömemezsin.
» Ama insanların vicdanı referandum gecesi de çok yara almıştı.
Referandumun mühürsüz bir seçim olarak tarihe geçtiği ve meşruiyetini yitirdiği bir gerçek, bir vaka. Ama CHP’nin, referandumun ilan edilen sonuçlarından sonra YSK’ya ve AİHM’e başvuru süreçlerini tamamlamadan halkın sokağa çağırması– ki belki beklenti o idi- büyük olayların çıkmasına neden olurdu. O gece insanlar çok öfkeli ve tepkiliydi, çok tehlikeli sonuçları olabilirdi. Tüm hukuk süreçleri denenmeden halkı sokağa çağırmak, Türkiye’nin huzuruna CHP tarafından bir darbe vurmak olurdu.
» “Adalet Yürüyüşü”, referandum sonuçlarıyla birlikte okunduğunda, “Hayır” örgütlenmesinin geleceği açısından da bir anlam kazanıyor olabilir. Bu nedenle CHP’nin bu yürüyüşte özellikle kazanmak istediği gruplar var mıdır?
Böyle bakarsak yanlış yaparız. Elbette bir alt parametre olarak görülebilir ama zaten Tayyip Erdoğan’ın derdi, Türkiye’yi yaşam tarzı, inançsal ve etnik aidiyetleri ile siyasi tercihleri üzerinden kamplaştırmak. O, Türkiye, “Erdoğan yandaşları” ve “Erdoğan karşıtları” olarak ikiye bölünsün istiyor. Bu nedenle bizim bu yürüyüşten muradımız, yüzde 50’lik hayır bileşenlerini konsolide etmek değil, öyle bakarsak onunla aynı duruma düşmüş oluruz. Biz, Türkiye’nin tüm vatandaşlarının vicdanına hitap etmek istiyoruz. Kamu vicdanı kanıyor çünkü şu anda. Şu anki mahkeme kararlarının, AKP seçmeninde dahil, kamu vicdanında bir karşılığı yok. Yalnızca Tayyip Erdoğan’ın vicdanında karşılığı var.
» O zaman şöyle sorayım: Sizin bu yürüyüşe katılımını eksik bulduğunuz, adalet arayışında sesini daha fazla yükseltmesini beklediğiniz gruplar, kesimler kimlerdir? Örneğin ben gençlerin katılımını düşük buldum.
Gençler üzerinde aile baskısı var. Anne babaları “bak milletvekilleri tutuklanıyor, sana ne yapmazlar” diyorlar.
» Adalet Yürüyüşü bir tür Gezi’ye dönüşür mü soruları da gündemde. Siz nasıl bakıyorsunuz?
Gezi çok iyi niyetle başlayan ve sonra devlet ve FETÖ tarafından ve kimi uç örgütler tarafından amacından çıkarıldı. Bu nedenle Adalet Yürüyüşü’nde buna asla müsaade etmeyeceğiz, bunun altını çizerek söylüyorum. Amaç çok barışçıl ve dengeli bir şekilde sesimizi duyurmak. Kırmak, dökmek, yakmak yok; agresif bir slogan dahil olmayacak.
» Zaten CHP bu eylemin -sayıca- büyümesini ister mi, işine gelir mi o da ayrı bir soru işareti. Bu dozaj iyi midir CHP için, sözlerinizden bunu mu anlamalıyız?
Bir ülkede ana muhalefet lideri 450 kilometrelik yolun tamamını yürüyerek kat etme kararı aldıysa bu başlı başına önemlidir. Tek başına yürüse bile anlamlıdır. Bu nedenle eylemin niceliği değil, niteliği önemli. Biz oraya 100 bin kişi de getiririz, mesele bu değil. Adalet yürüyüşünün Türkiye’de yerde karşılık bulduğunu, Türkiye neden bu hale geldi sorusunun her hanede, Ak Parti seçmeni dahil, dile getirilen bir soru olduğunu biliyorum. Dikkat edin AK Parti diyorum, referandumda başlattığımız barışçıl, uzlaşmacı dili, adalet yürüyüşü gibi bir tepki eylemi esnasında da bozmamakta kararlıyız.
» Ama sizin uzlaşmacı diliniz uzlaşmacı bir dille karşılık bulmuyor. Önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adalet Yürüyüşü’nü hedef aldığı açıklamalarda sert bir tonda konuştu. Böyle bir refleks mi bekliyordunuz, daha olumlu adımlar mı?
Daha olumlu adımlar bekliyorduk. Bir özeleştiri en azından. En azından BBP başkanının dediği gibi, “Hüküm” kesinleşmeden cezaevine konulması vicdanlarla örtüşmüyor” denilemez miydi? Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım ve Adalet Bakanı’na soruyorum bunu. Hayır, bilakis, geçmişte nasıl Ergenekon’un savcılığına soyundular, şimdi bu meselede de hakim ve savcıları teşvik eden bir haldeler. Bir cumhurbaşkanı ana muhalefet liderine yargı bir gün seni de çağıracak diyorsa o da yargıya bir talimattır.
» Ama siz referandumu barışçıl dilinizle “kazandınız” ve bunu şartlar ne olursa olsun sürdüreceksiniz, öyle mi?
Elbette. Referandum sürecinde CHP’nin o güne kadar ulaşamadığı kesimlerle bağını sağlayan o dili bozarsak kendi ayağımıza kurşun sıkmış oluruz. Bir başka önemli konu da, hükümetin bu eylemi dünyaya şikayet gibi algılıyor oluşu. Öyle değil ama biz Türkiye olarak dünyada tek başımıza yaşamıyoruz. Erdoğan nasıl dünyaya Esad’ın uygulamalarına karşı refleks göstermeye çağırdıysa, bütün dünyada artık Türkiye’nin bir diktatör tarafından yönetildiği şeklinde bir algı var. Sonuçta bir milletvekili, yargı süreci dolmadan cezaevine konuluyor, koyduruyorsun. Bugün Türkiye’nin canı yanıyor ve Türkiye refleks gösteriyor, canı yanan bağırır.
» Sizin açınızdan yürüyüşe katılanların sayısının değil, eylemin sürekliliği ve mesajının önemli olduğunu anlıyorum. Mesajı anlıyoruz, peki süreklilik nasıl sağlanacak? Yürüyüş bittikten sonra ne olacak?
Bu yürüyüş bittiğinde oturup bir değerlendirme yapacağız. Ama şunu söyleyeyim, Enis Berberoğlu kararı ile uyuyan dev uyanmıştır. Bu çok önemli. Türkiye’de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ben bir milletvekili olarak dokunulmazlığın olduğu halde kendimi güvende hissetmiyorsam, hem mahkemeler bakımından özgürlüğümle ilgili, hem can güvenliğimle ilgili endişelerim varsa, bu artık sözün bittiği yerdir. Türkiye’nin bundan sonra bu meseleye siyasi parti, inanç meselesi ya da etnik bir mesele olarak bakması kadar yanlış bir şey olamaz.
» Peki bu yürüyüş bittiğinde CHP için ne başlamış olacak? Adaleti nerde aramaya devam edeceksiniz?
Bakın, yürütmenin yanlışlarını düzeltebileceğimiz iki tane zemin vardır; meclis ve yargı. Yürütme işin tadını kaçırdı, parlamento şu an tamamen sembolik bir hale geldi. Hükümeti denetlemeyen bir parlamento olmayıversin, çok net söylüyorum, kapatın gitsin. Geriye yargı kaldı. Yargı da, hakimlerin “ben nasıl bir karar verirsem saray bana hoş bakar” dediği bir yargı. Peki biz ne yapacağız? Yürütmeyi denetlemeyen bir meclis, adalet dağıtmayan bir yargıda, biz nerde adalet arayacağız? “Sokakta” aranmaz diyorlar. Eğer sen adaleti sokakta, yerlerde süründürüyorsan, biz o sokağa gideriz, o adaleti yerden kaldırırız, hak ettiği yüce değere ve konuma tekrar getirmek için uğraşırız.
» Yani bundan sonra CHP’nin sokağa ağırlık vereceği bir dönem mi başlıyor? Bundan sonra CHP’yi sokakta mı göreceğiz?
Evet, göreceksiniz. Elbette parlamentoyu boşaltacak halimiz yok, orası her şeye rağmen bir mercidir. En azından, son olarak zeytin arazileri meselesinde olduğu gibi kimi kanunlarda, oradaki refleksimiz kamuoyu oluşmasına yol açıyor. Bakın, sokak demokrasidir. Sokak, mahalle, köy; CHP artık buralarda olacak. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ama somut olarak ne yapacağımızı elbette stratejik planlamalarla belirliyoruz. Kısa vadede ne yaptığımız ortada, Adalet Yürüyüşü. Orta vadede yapacaklarımızı hükümetin refleksini görmeden somut olarak belirleyemeyiz. Gerçi ipuçları verildi hükümet tarafından, biz de sanıyorum Salı günü grup toplantımızda daha net ortaya koyacağız.
» Adalet Yürüyüşü CHP’nin sokağa indiği ilk eylem. Bunun önemini siz nasıl anlatırsınız, seçmeninizin tepkileri nasıl örneğin?
CHP hep sokaktaydı ama bu şekilde değil. Bu eylem, Türkiye için de dünya için de bir ilk. Düşünün, ana muhalefet partisi lideri grup toplantısını yol kenarında bir arazide yapıyorsa, yarın böyle yapacağız çünkü, bu bir ilktir. Gelen tepkiler de çok olumlu. Yalnızca, sizin de baştan söylediğiniz gibi neden bunu daha önce yapmadınız diyenler çok. Ama şunun bilinmesi lazım, aceleci davranırsanız karşılık göremezsiniz toplumda. Zamanlama çok önemli. Ve şimdi tam zamanıydı.
© Tüm hakları saklıdır.