Gündem

CHP AB Temsilcisi: Siyasi iktidar, referanduma karıştırdığı şaibe ile batıda itibarını tamamen yitirdi

"Türkiye, Norveç'i AB ülkelerinden sanan bir siyasi cehaletin pençesinde"

23 Ağustos 2017 13:24

Almanya ile Erdoğan arasındaki gerilim gün geçtikçe artarak devam ediyor.  Avrupa Sosyalist Partisi (PES) Yönetim Kurulu Üyesi ve CHP AB Temsilcisi Kader Sevinç, "Almanya ile gelinen nokta iktidar partisi ve onun başkanının demokrasi, temel hakların güvence altına alınması, özgürlükçü anlayış ve kadın-erkek eşitliği gibi Avrupalı değerlerle uyumsuz tabiatından kaynaklanıyor" şeklinde konuştu. Sevinç, "Bir cihanla kavgalı siyasi iktidar referanduma karıştırdığı şaibe ile batıda itibarını tamamen yitirmiş durumda" dedi.

Birgün gazetesinden Can Uğur'un sorularını yanıtlayan Kader Sevinç'in yanıtları şöyle:

»Merkel’le başlayan kriz sadece Almanya’daki seçimlere yönelik olarak okunabilir mi?

Yaşanmakta olan kriz ne sadece Almanya seçimlerine dairdir ne de yeni başlamıştır. Gelinen nokta iktidar partisi ve onun başkanının demokrasi, temel hakların güvence altına alınması, özgürlükçü anlayış ve kadın-erkek eşitliği gibi Avrupalı değerlerle uyumsuz tabiatından kaynaklanıyor. 2006’dan bu yana da adım adım artarak kendisini daha fazla gösteriyor.
Türkiye gibi büyük potansiyele sahip, saygın bir demokrasi ve güçlü bir sosyo-ekonomik sistemle Avrupa’yı dönüştürüp ileriye taşıyacak bir ülkenin siyasi iktidarın gözü dönmüş hırslarının rehinesi olması çok hazin.

»Türkiye cephesinden yapılan çıkışlar Avrupa’da nasıl yankılanıyor?

Bir cihanla kavgalı siyasi iktidar referanduma karıştırdığı şaibe ile batıda itibarını tamamen yitirmiş durumda. Burada önemli husus, batı dünyasının Türkiye’nin hırslarıyla gözü dönmüş bir iktidardan ibaret olmadığını iyi kavraması. Ben de tüm uluslararası temaslarımda bu noktayı özellikle vurguluyorum.

Nazi benzetmeleri, sadece Almanya’da değil başka ülkelerde de seçimlere müdahale girişimleri büyük esefle karşılanıyor. Avrupa tarihini iyi bilmeyen, Norveç’i AB üyesi sanan, İngiltere’yi AB kurucu ülkelerinden sanan bir siyasi cehaletin pençesinde Türkiye.

Bu duruma yönelik iki yaklaşım var. İlki Türkiye’yi zaten hiç bir zaman Avrupalı görmemiş, dışlamak isteyen gerici, içe kapanmacı, biz bize yeterizci akım. Bunlar AKP’den memnun çünkü onun yaptığı her şey Türkiye’yi daha da Avrupa’dan uzaklaştırıp yalıtıyor. İkinci akım ise Türkiye’yi seven, Avrupa’nın bir parçası olarak gören ve siyasi iktidarın ötesindeki Türkiye’ye değer verenler. Bu grup için Türkiye konusu üzücü bir hikâye. Çok sevdiğimiz, inandığımız birinin, etkisi altına girdiği bir buhran nedeniyle kendisine verdiği zararı görmenin verdiği tür bir hayal kırıklığı ve üzüntü içindeler. Onların önemli bölümü, iktidara değil ama Türk toplumuna inanıyorlar ve bunun için, Türkiye’nin Avrupalı geleceği için gayret sarf ediyorlar.

Gümrük birliğinin güncellenmesi müzakerelerinin askıya alınması, giderek artan çeşitli gayriresmi yaptırımlar Türkiye’deki siyasi iktidarın politikalarının sonucu olarak ortaya çıkıyor. Sonbaharda daha da fazla benzer siyasi kararların olacağını söylemek mümkün.

»Almanya başta olmak üzere Avrupa’daki Türkler bu yaşananlardan nasıl etkileniyor? Buna ilişkin Avrupalı hükümetlerin pozisyonu ne oluyor?

Türkiye’de yaşananlar AB ve Avrupa gündemini olumsuz anlamıyla giderek artan biçimde işgal ediyor. Maalesef Türkiye hep olumsuz haberlerle beraber anılır oldu. Ülkenin uluslararası algılanışı itibarı hiç olmadığı kadar kötü. Bundan elbette en başta o ülkelerde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımız olumsuz olarak etkileniyor. Zaten zorlu koşullardan gelen insanlarımızı bu çatışmacı üslup ve saldırganlık daha da zor bir duruma düşürüyor toplumda.

Avrupalı hükümetlerin önemli bölümü bu kriz dönemini, bir cumhuriyet ülküsü olan Türk toplumunun Avrupalı geleceğini tehlikeye sokmadan atlatmaya çalışıyorlar diyebiliriz. AB müzakereleri bu nedenle kesilmedi, Türkiye’deki iktidara rağmen kesilmedi. Aklı başında her Avrupalı bunun kime bir armağan olacağını görebiliyor.

Geçen 10-11 yılda Avrupa’nın Türkiye okumasında ve eylemlerinde büyük hatalar ve açmazlar oldu. Türkiye’de bir yangın varken, Avrupa’da barış olamayacağını kavrayamadı ve buna göre hareket edemediler. Bugün bunu bize itiraf ediyorlar. 
Son dönemde Türkiye’ye yönelik umudu tazeleyen en önemli atılım, Genel Başkanımız sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ve toplumun çeşitli kesimlerinden büyük destek ve katılım gören Adalet yürüyüşüydü. Uluslararası etkisi de hala sürmekte.

»Erdoğan’ın ya da AKP’nin sıkıştığı zamanlarda Almanya ya da büyük AB ülkelerinden Türkiye’ye yönelik ‘hayat öpücüğü’ geliyor ve Erdoğan ‘kârlı’ çıkıyor. Mülteci anlaşması vb konular buna dahil. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Mülteci anlaşması sırasında ve sonrasında alınan tavırlar; iç siyasette yükselen populizm ve ekonomik krizin hükümetler ve siyasiler üzerinde yarattığı baskının bir sonucuydu. Doğrusu bu dönemin ateşli savunucularıyla karşılaşmak çok olası değil artık.

Diğer yandan Davutoğlu hükümeti döneminde meclisin tüm gücüyle yasal düzenlemeleri yaparak vize serbestisi yolunda hızla ilerlemişti. Tamamlaması da olasıydı ancak Erdoğan tarafından vize serbestisinin önü kesildi. Vize serbestisi daha açık bir toplum demekti, Avrupa ile toplumsal bağların güçlenmesi, önyargıların azalması demekti. Bu da siyasi iktidarın başındakilerin gündemi ile uyumsuz olduğu için önü kesildi.

Kimin nereden karlı çıktığını doğru analiz edebilmek için büyük resmi görmek gerekiyor. Ülke içinde medyanın önemli kısmını ve tüm devlet araçlarını kendi propaganda kanallarına dönüştürmüş tüm iktidarlar için bu tür algı operasyonları basit işler. Objektif veriler, göstergeler Türkiye’nin hemen hemen her alanda zararlı çıktığı gösteriyor. Komşularla sıfır sorun diye yola çıkıp ülkenin bölgesinde iyi ilişki içinde olduğu ülke sayısını sıfıra indirdiler. Şimdi de tüm otoriter rejimlerin içine girdiği bir sarmala girerek bir cihanla kavga ediyorlar. Kaybeden ülke, toplum ve gelecek kuşaklar. Oysa onlara, devraldığımızdan daha güçlü bir ülke devretme borcumuz var. Bu uzun ve büyük bir mücadele. Nihayetinde bunu başaracağız, Türk toplumunun sahip olduğu değerler, dinamikler ve nitelikler bu yönde en büyük güvencemiz.