Spor

'Ceza sahasında Metin Kurt yalnızlığı'

'Geldikleri yerleri unutan, alt liglerde üç kuruşa, adamdan sayılmadan oynadıkları dönemi hafızasından çıkaran bugünün yaldızlı yıldızlarından biri değil Metin Kurt'

24 Ağustos 2012 18:30

Bağış Erten

Radikal, 24 Ağustos 2012


Bu memleket böyle artık. Kabul edelim. Değer atfettiğimiz ne varsa, kimi turnusol bellediysek elimizden kayıp gidiyor. Önce Lefter öldü, sonra da Metin Kurt. Biri vicdanımızdı, diğeri adalet duygumuz. Özgürlük, eşitlik, adalet adına bildiğimiz değerlerin bayrak taşıyıcıları bir bir düşüyor.


Metin Kurt’u pek çoğumuz gazete sayfalarından tanıyoruz. Yeşil sahalarda onu izlemeye yetişenler en az ellilerinde. Başka bir adammış. Galatasaray'ı üç sezon üst üste şampiyon yapan takımın yapıtaşlarından. Ama futbolculuğun ötesinde bir varoluş biçimiymiş. Vecdi Çıralıoğlu’nun onu anlatan “Gladyatör” kitabını okuyun göreceksiniz. Bu topraklarda hiç yaşanmamış bir hikâye onunki. Geldikleri yerleri unutan, alt liglerde üç kuruşa, adamdan sayılmadan oynadıkları dönemi hafızasından çıkaran bugünün yaldızlı yıldızlarından biri değil o. Kendine Müslüman değil. İnsan olma derdinde hep. İnsan gibi anılmak derdinde. Onurunun peşinde koşmayı top peşinde koşmaya tercih etmiş yani. Lafı uzatmayayım. Malum, sendikal mücadele ve onurlu bir duruş uğruna yola çıktığında, futbolun efendileri hemen sürdü onu. Futbolun dışına atmak istediler. Ama mücadelesinden hiç ödün vermedi. Bakın o vakitler isyan bayrağını kaldırdığında İslam Çupi ne yazmış onun hakkında.


“Spor basınına göre futbolcu sadece koşan, topu karşı kaleye götüren, kendi ceza sahası içindeki tehlikeleri taşıyan, hamallığa vücudunu kurmuş bir ‘kramponlu bebek’tir. Sadece saha içinde kazanmayı düşünecek, stadın dışına çıktığında ise ‘Ben sömürülüyor muyum?’ sorusunu soramayacak, yarattığı değerle onu satın alan fiyatın zıtlaşıp zıtlaşmadığını araştırmayacak, ‘Ben neyim, nereye kadar varım?’ kurcalamasını yapmayacak, kısaca kafasını fötr şapka gibi vestiyere bırakıp, boynundan yukarısı olmayan bir jönün(!) hödüklüğü içinde takvim yaprağı koparıp duracak. Boş mukavelelere atılan ve insan uyanışının çok gerisini tarif eden manzaralara flaş ve kalem patlatanlar için Metin Kurt, futbolumuzda esmeyen kafaların üzerinde çalan bir alarm zilidir. Metin Kurt, renk aşkı denen bir sosyal körlüğün, sırt sıvazlama denen afyonun günümüzde insan mutluluğu için yetmeyen ‘donmuş haklar’ olduğu şuuruna varmış bir isyanın kişisidir. Metin Kurt, Türkiye ’de ‘futbolcu aklı aut çizgisine kadar devam eder’ şeklinde tarif edilen saha inşasının haklarına birtakım boyutlar kazandırmak istediği için sivri adam olmuştur.”

O sivrilik de törpülendi nihayet! Futbolda da sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir bataklıkta yaşayabiliriz artık. “Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi” demişti Tezer Özlü. Zafere bir adım daha yaklaştılar. “Ey futbolcular, zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz bir Metin Kurt vardı, o da gitti. Hadi artık, taşın altına koyun elinizi” diyeceğim, sesim havada kalacak. Hangi futbolcular, hangi futbol , hangi ülke…

Kesmeşeker’in güzelim şarkısından araklayalım: ‘Ceza sahasında Metin Kurt yalnızlığı’ da yok artık. Pozisyon ofsayt. Hakem taraflı. Futbolcular köle. Taraftar figüran. Ve süper mi süper lig başlıyor!