Gündem

Ceyhan Mumcu: Eymür, Yeşil'in Mumcu suikastını aydınlatacak ifadesine el koydu

Mumcu, Eski MİT üyesi Mehmet Eymür’ün "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın 1995 yılında Ankara emniyetindeki ifadesine yasadışı olarak el koyduğunu öne sürdü

06 Ocak 2013 12:01

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Uğur Mumcu'nun ağabeyi Avukat Ceyhan Mumcu, Uğur Mumcu suikast dosyasının iki hafta sonra zaman aşımına uğrayacağını açıkladı. Mumcu “Şüpheliler hakkında acilen yakalama kararı çıkartılsın” dedi. Mumcu, Eski MİT üyesi Mehmet Eymür’ün "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın 1995 yılında Ankara emniyetindeki ifadesine yasadışı olarak el koyduğunu öne sürdü.

Ceyhan Mumcu, Uğur Mumcu suikast dosyasının zaman aşımına uğramadan devlet tarafından gerekli işlemlerin yapılmasını ve Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın Ankara Emniyeti'nde yapılan sorgusunda verdiği ifadenin MİT elemanı Mehmet Eymür tarafından devlet arşivlerinden alındığını ve bu ifadenin Mehmet Eymür'de bulunduğunu belirtti. Mumcu'nun açıklaması şöyle:

24 Ocak 2013 günü Uğur MUMCU suikastının 20 nci yılı. 20 yıldır, ülkenin hemen her yerinde, tüm basın ve yayın organlarında Uğur MUMCU anılır ve “Yaşasaydı bugün ne yapardı ?” diye sorgulanır. Diğer yıllardan farklı olarak, bu yıl 24 Ocak 2013 günü, Uğur MUMCU suikast soruşturmasının yargı yoluyla hesaplaşma olanağının da son günüdür.

Bu basın açıklamasının amacı, 20 yıllık soruşturma ve kovuşturma aşamalarının nerede ve kimlerce tıkandığını tartışmak, Uğur MUMCU dostlarına ve görüşlerini paylaşmasalar bile bu suikastın tüm faillerinin yargı önüne çıkarılması demokratik ve insani talebini yapan herkese teşekkür etmektir.

Umut Operasyonu adı verilen ve Uğur MUMCU suikastında gerçeğin ve adaletin ortaya çıkarılmasına çalışılan dava, iki ayrı kaynaktan, umulmadık ve şaşırtacak biçimde tıkanmıştır. Bu tıkanmalardan ilki, hazırlık soruşturmasından yargılamanın ilk duruşmalarına kadar suç ortaklarını ve bu cinayeti azmettirenleri açıklama karşılığında etkin pişmanlık yasasından yararlanma talebinde bulunan sanıkların, bu savunmalarından vazgeçirilmeleri ve susmalarının sağlanmasına neden olanlar araştırılıp sorgulanmalıdır. İkinci şaşırtıcı tıkanma ise, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve ilgili Dairesinden kaynaklanmıştır. Yargıtay’a göre, mağdurlar ancak tetikçilerle sınırlı olarak savunma ve talepte bulunurlar, sanıkların mensubu olduğu örgütlerle ilgili yasal haklarını kullanamazlar, davaya hiçbir katkı getiremezler. İçtihada göre diğer tıkanma yolu da Yasa’da yeri olmadığı halde, tüzel kişilerin bu tip davalara katılamayacağı içtihadıdır. Prof.Dr. Muammer AKSOY, Prof.Dr. Ahmet Taner KIŞLALI, Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK ve Uğur MUMCU suikastlarının yargılandığı bu davada, Atatürkçü Düşünce Derneği, Türkiye Barolar Birliği, Ankara Barosu, Hürriyet Gazetecilik A.Ş., İçişleri Bakanlığı davaya katılmış, gerçeğin ve adaletin ortaya çıkarılması için bizler gibi ellerinden gelen katkıyı sağlamışlarken ve Yasa’da önleyici hiçbir hüküm bulunmamasına karşın, bu tüzel kişilerin davaya katılmasının yolu da anılan kararla kesilmiştir. Yukarıda açıkladığımız bu müdahalelere neden olan kişi ve kurumlar, Uğur MUMCU ve diğer maktullerin davasının tıkanmasında en büyük etken olmuştur. Bunların kimler ve hangi kurumlar olduğunun ve hangi gerekçelerle bu olumsuz tıkanmalarına neden olduklarını araştırmak ve kamuoyuyla paylaşmak konusunda tüm basın ve yayın emekçilerinden yardım ve katkı bekliyorum.

Uğur’un iki buçuk yaş büyük ağabeyi olarak, suikastın ortaya çıkarılması için bütün gücümle tüm olanakları zorladım. Bunu yaparken özellikle yabancı istihbarat örgütleri ve terör gruplarının da hedefi oldum. Yaşamımı bir koruma polisinin destekleriyle sürdürüyorum. Meslek yaşamımda elde ettiğim gelirlerin çok büyük bölümünü bu amaçla seve seve harcadım. Bu yolda ailemin fertleri olarak harcamalarını kısmak ve benim uğrayacağım risklere ortak olmak zorunda kalan eşim Naciye MUMCU’yu, kızım Evren MUMCU SOLA’yı ve sahip olduğum avukatlık bürosunun tüm olanaklarını bu suikastın çözümlenmesi için tahsisinden dolayı ve her türlü yazışmadaki dikkatli ve değerli katkısından ötürü ortağım Av. Murat MECİT’i de teşekkürle anmak istiyorum.

Bu basın açıklamasının yapılmasındaki asıl amaç olan zamanaşımı sürecini de bir kez daha anımsatmak ve devlet yetkililerini bu amaçla göreve çağırmak istiyorum. Suikastın yapıldığı 24 Ocak 1993 günü yürürlükte bulunan Türk Ceza Yasasının 102 ve 104.maddeleri gereğince, hakkında dava açılmamış, yakalama ya da tutuklama kararı çıkartılmamış, celp veya zorla getirme yazısı yazılmamış, adli makamlar huzurunda sorguya çekilmemiş kişiler için 24 Ocak 2013 günü zamanaşımı dolmuş olacaktır. Sonradan bunlar ortaya çıksa bile yargılanmaları mümkün olmayacaktır. Dava açılan, haklarında yakalama veya tutuklama kararı bulunan, adli makamlar huzurunda sorguya çekilen kişiler için ise zamanaşımı süresi 10 yıl daha uzamaktadır. Uğur MUMCU’nun katilleri için bir tür hukuki koruma olan zamanaşımının dolmasına yaklaşık 2 haftalık bir süre kalmıştır. Gerçeğin ve adaletin bulunmasının sağlanması için başta Başbakanlık, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve bu Genel Müdürlüğe bağlı istihbarat birimleri, Ankara Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü ile burada anılmamış tüm ilgili ve yetkilileri bir kez daha göreve çağırıyorum. Yargılamaya esas olabilecek, Mahmut Yıldırım’ın Ankara Emniyetinde verdiği ifadede olduğu gibi, tüm bilgi ve belgelerin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ulaştırılmasını diliyorum.

Güldal Mumcu, “İçimden Geçen Zaman” isimli kitabında Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın kendisini 2 kez ziyarete geldiğini, taziye defterine mesaj yazdığını ama taziye defterinin yok edildiğini açıkladı. Ergenekon dava duruşmasında Mehmet Eymür, ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde sorguya çekildiğini, sonra Mahmut Yıldırım’ı teslim aldıklarını kabul etti. Ama onun verdiği ifadeler nerede olduğu sorusu cevapsız kalmıştır. Konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, İçişleri Bakanlığına, Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Güldal Mumcu’ya dilekçe göndererek bu ifadenin ortaya çıkarılmasını istedim. Bu arada Yıldırım’ın Milli İstihbarat Teşkilatı’nda vermiş olduğu ifade Ergenekon Mahkemesi’nin dava dosyasına girdi. O ifade şu anda bizim elimizde. Bu arada Emniyet Genel Müdürlüğü’de bize yazı gönderdi. Mahmut Yıldırım’ın Bolu ve Ankara’da olmak üzere 2 kere emniyetçe gözaltına alındığını öğreniyoruz. Yıldırım MİT’teki anlatımına göre Bolu’da hiçbir ifadesi alınmamış sadece parmak izleri alınarak parmak izlerine bazı tabancaları tutmasıyla serbest bırakılmıştır. Orhan Taşanlar’ın Ankara Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemde Yıldırım’ın ifadesini aldığını öğreniyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğü bana gönderdiği yazısında bu ifadelerin bulunmadığını açıkladı bu yazısıyla. Orhan Taşanlar’la görüştüğümde de Mahmut Yıldırım’ın gözaltına alındığını ve ifadesinin alındığını doğruladı. O tarihte Ankara Asayiş Şube Müdürü Sedat Vural’la konuştum. O da Orhan Taşanlar’ı doğruladı. Bu konuda daha fazla bilginin Deniz Gökçetin’de olduğunu söyledi. Deniz Gökçetin’de bana ‘Evet ifadeyi aldık fakat Mehmet Eymür gelip ifadeyle birlikte Yıldırım’ı alıp gitti’ demiştir. Mahmut Yıldırım’ın çok önemli açıklamalar yapan ifadesi devlet arşivinden yok edilmiştir. Mehmet Eymür’ün Mahmut Yıldırım’ı ve ifadesini aldığı kesindir. Bu durumu açıklamak zorundadır. MİT Yıldırım’ın Emniyetle ne konuştuğu konusunda bir mülakat yapmış. Bu da Ergenekon dosyasında var. Bu dosyayı okuduğumda ben bir yurttaş olarak dehşete düştüm. Çünkü burada Mahmut Yıldırım, ‘Musa Anter’i ben öldürdüm’ diyor. Bunun içinde PKK’nın en üst düzey elemanlarından biriyle anlaşma yaptığı dosyada yer alıyor. Bunun için yine Musa Anter’i otelden aldıkları yanlarına da Orhan Miroğlu’nu katıp birlikte ıssız bir yere götürerek kurşuna dizdiği anlatılmaktadır. Yıldırım, “Orhan Miroğlu’nu yaralı bıraktım, bu suikastı PKK’nın yaptığı konusunda görgü tanığı kalması için sağ bıraktım” diye ifade vermektedir. Bu duruma göre Musa Anter cinayeti konusunda Mehmet Eymür bilgi sahibidir. Musa Anter cinayeti de zamanaşımına uğramıştır. Diğer bütün faili meçhul cinayetlerde olduğu gibi zamanaşımına uğramadan bütün Cumhuriyet Savcılarının kuşkulu kişiler hakkında yakalama emri çıkarmasını ve Anayasa’nın 38. maddesinin 2. fıkrasına da bir teklif öneriyoruz. Zamanaşımı faillerin tespit edilip yakalanmasına kadar işlemez. Ne zaman fail yakalanır, bilinir o tarihten itibaren zaman aşımı işler diye bir değişiklik yapılmasını öneriyoruz.

Tamamı 1993 yılında gerçekleşen Eşref Bitlis suikastı, Adnan KAHVECİ ve Turgut ÖZAL’ın ölümleri, Madımak, Başbağlar ve Cem ERSEVER olayları da içinde bulunduğumuz yıl içinde ve aynı biçimde zamanaşımına uğrayacak ve katiller için kendiliğinden bir hukuki himaye doğacaktır. Bu nedenle çağrım, sadece Uğur MUMCU suikastı için değil anılan olaylar için de geçerlidir. Yapılması gereken iş, öncelikle sorumlu Cumhuriyet Savcılarının, zamanaşımı dolmadan ismi bilinebilen şüpheliler hakkında gerekli işlemleri başlatmaları ve yakalama kararlarını çıkartmalarıdır. Anayasanın 38.maddesinin 2.fıkrası değiştirilerek, zamanaşımı süresinin failin belirlenmesi ile başlayacağını sağlayacak bir tümce eklenmelidir. Konulacak bu tümce, evrensel hukuk kurallarına ve doktrine aykırı olduğu yönünde eleştirilse bile, katillerin zamanaşımı gibi hukuki himayeden yararlanmasından umulan fayda, katillerin yargıda hesap vermeleri ve cezalarını çekmelerinden beklenen kamu yararından daha üstün değildir. Nitekim, yeni Türk Ceza Yasasının 76.maddesinde soykırım suçlarında zamanaşımının işlemeyeceği kuralı yer almıştır. 76.madde ve gerekçesi, olayımızda rahatlıkla kıyasen uygulanır ve evrensel hukuk değerleri savunucuları da bu düzenlemeyi istisnai ve suigeneris bir kural olarak uygulanmasını onaylarlar.

Geçmiş 20 yılda olduğu gibi, TC yurttaşı ve bir avukat olarak üzerime düşen her görevi yapacağımı arz eder, bu konuda katkıda bulunacak herkese de saygılarımla teşekkür ederim.