HÜSEYİN GÜLERCE
(14 Mart 2012 Zaman)
Geçtiğimiz hafta, Ergenekon dava sürecinde, dikkatleri farklı yöne çeken bir gelişme oldu.
Ergenekon sanığı eski Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı Gülseven Yaşer'in, ABD'deki adresi tespit edildikten sonra iadesi istenmişti. İnterpol'ün bir türlü harekete geçmemesi ve her seferinde değişik sorular göndererek süreci uzatması üzerine yargı tekrar harekete geçti. ÇEV yöneticileriyle ilgili yargılamayı yapan özel yetkili İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, İnterpol'e somut örneklerle Ergenekon'u anlatan bir yazı gönderdi. Mahkemenin ABD'li makamlara gönderdiği yazıda, Ergenekon'un, 4 silahlı ve ölümle sonuçlanan eyleme imza attığı, 13 silahlı eylem hazırlığının engellendiği, yüklüce bir cephaneliğin ele geçirildiği ve 17 bin 400 kişinin fişlendiği yazıldı.
İnterpol'e gönderilen yazıda; "PKK terör örgütünün, sanıklar Doğu Perinçek ile Yalçın Küçük tarafından yönlendirildiği ve iki örgüt (Ergenekon-PKK) arasında köprü görevi gördüğü anlaşılmıştır." denilirken, Ergenekon'un DHKP/C ve Hizbuttahrir ile bağlantıları da anlatıldı. Mahkemede oluşan kanaat, Ergenekon davasını hâlâ inatla sulandırmaya, bulandırmaya ve itibarsızlaştırmaya çalışanlara tokat gibi bir cevap olması bakımından önemli...
Ayrıca, PKK'yı terör örgütü ilan eden ve Türkiye'ye bu konuda desteğini bizzat Başkan Obama tarafından ilan eden Washington'da, İnterpol'ün tavrı, gerçekten izaha muhtaçtır.
ABD'nin yaptığını, Avrupa ülkeleri de yapıyor. Avrupa ülkeleri bugüne kadar Türkiye'nin iadesini istediği ve haklarında kırmızı bültenle arama talebinde bulunduğu sanıklardan neredeyse hiçbirine olumlu yanıt vermedi. Ergenekon davasının firari sanıkları Bedrettin Dalan, firari Tümgeneral Mustafa Bakıcı ve Turhan Çömez başta olmak üzere 160 üst düzey terör suçlusu Avrupa'da yaşıyor. İadesi istenen ancak verilmeyen sanıklar arasında PKK yöneticileri ile birlikte İmar Bankası yolsuzluğunun ardından ülkeden kaçan Uzan ailesi de bulunuyor.
Terör konusu, Türkiye'nin asla bir iç meselesi değildir. Türkiye'nin, bölgesinde güçlü bir devlet olmasını arzu etmeyen komşuları ve büyük güçler, bizi engelleme ve köstekleme adına terörü kullanıyorlar. Türkiye'nin her alanda güçlenmesi demokratikleşmeye ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasına bağlıdır. Bunun önündeki en büyük engel de terör ve terör örgütleridir. Kürt meselesinin terör tarafından teslim alınmasının anlamı da budur. Çünkü Kürt meselesini çözen Türkiye'yi tutmak zordur.
Ergenekon ve Balyoz davaları asrın davalarıdır. Bu davalarla ilgili içeriden ve dışarıdan yapılan engellenmeler, yaşadığımız sürecin ne kadar hayati olduğunu anlatmaya yeter. Üç cinayetin; Dink, Yazıcıoğlu ve Sabancı cinayetlerinin aydınlatılması, Türkiye'nin demokratikleşmesinde bugün kilit rol oynamaktadır.
Bu çerçevede, geçen hafta, Ergenekon davasında dinlenen gizli tanık "Kıskaç" ve "Dilovası"nın anlattıklarının altını çizelim. Kıskaç, "Özdemir Sabancı cinayetinin işlendiği dönemde, Sabancı Center'ın güvenlik müdürlüğünü, emekli Tümgeneral Öner Pehlivanoğlu yapıyordu. Pehlivanoğlu, Veli Küçük'ün bir numaralı arkadaşıdır. Bu generale karşı kimse bir şey yapmadı." dedi... Burada, cinayetin diğer sanığı Fehriye Erdal'ı Sabancı Center'da işe, Susurluk kazasında ölen polis müdürü Hüseyin Kocadağ'ın yerleştirdiğini de hatırlayalım..
Yine Ergenekon davasında "Dilovası" kod adlı tanık, Sabancı'nın infazcısı Mustafa Duyar'la aynı örgütten olduğunu ve aynı cezaevinde birlikte kaldığını söyledi. "Duyar, cezaevinde MİT ve Jandarma ile görüşüyordu. Aynı dönemde bir albayın cezaevinde Duyar'la görüşerek "Ayağını denk al. Yoksa kimse sana sahip çıkmaz" dediğine şahit olduğunu anlattı. Duyar, bürokrasi tarafından başka cezaevine nakledilmiş ve içeride "Nuriş çetesi" tarafından öldürülmüştü. Öldürenler, parmaklıklar arasından bağırmışlardı: "Bizi Veli Küçük Paşa'mıza sorun..."
Böyle bir ortamda Meclis'teki kavgalar beni çok üzüyor, çok...