Gündem

Cengiz Çandar: Akit gazetesinin arkasında iktidar güvencesi var

Cengiz Çandar, Yeni Akit’in başlattığı 'itibarsızlaştırma' kampanyasından dolayı da hükümeti ve devleti sorumlu tuttu

12 Ağustos 2012 13:47

Radikal gazetesi yazarı Cengiz Çandar, “KCK operasyonlarının yanlış olduğunu ve işi içinden çıkılmaz bir yere sürüklediğini haykıran ben, itibarsızlaştırılmanın hedefi haline getirildim. Akit’e bunları yazdıranlar aynı çevreler. Akit burada yalnızca aracı. Gazetecilik değil bu yaptığı” dedi.

Akit gazetesinin “hedef gösterdiği” kişilerin Başbakan Erdoğan tarafından da “çizildiğini” söyleyen Çandar, “O zaman bu gazete bunu gayet rahat yapar. Arkasında bir iktidar güvencesi hisseder. Devletle veya hükümetle bir ilişkisi var tabiî ki” dedi.

Taraf gazetesinden Dicle Baştürk’ün “Tetikçi gazeteye niye paye veriyorsun” başlığıyla yayımlanan (12 Ağustos 2012) Cengiz Çandar söyleşisi şöyle:

 

Tetikçi gazeteye niye paye veriyorsun

 

Yeni Akit gazetesinin önceki gün “Sakık’tan bombalar” başlığıyla Aysel Tuğluk, Mihri Belli, Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’ı hedef gösterdiği yayını, “postmodern darbe” olarak nitelenen 28 Şubat’ı hatırlattı. 1998’de yakalanan PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Şemdin Sakık’ın ifadelerine daha sonra Genelkurmay Karargâhı’nda eklendiği ortaya çıkan “Andıç” dönemin bazı gazetelerince manşetten yayınlanarak, yine aynı gazeteciler hedef yapılmıştı. Yeni Akit’in hedef gösteren yayınına Cengiz Çandar, dün Radikal gazetesindeki köşesinden “Yazıklar olsun size” başlıklı yazısıyla tepki gösterdi. Çandar, Yeni Akit’in başlattığı “İtibarsızlaştırma” kampanyasından dolayı da hükümeti ve devleti sorumlu tuttu. Cengiz Çandar ile bu konuyu konuştuk.

 

Akit’in haberlerinin arkasında kimin olduğunu düşünüyorsunuz?

Birkaç ay önce bu haberleri yaptıranların Emniyet istihbaratı ve askerî istihbaratın içinden olduğu yönünde bana bilgi geldi. Bunu bilebilecek durumda olan kişiler tarafından söylendi. Yönlendirilmiş, yalan haber yapıyorlar. Bir kampanya şeklinde kişileri hedef gösteriyorlar. Belli kişilere belli nedenlerle itibarsızlaştırma çalışmaları yapıyorlar. Mesela Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI) olarak –içinde ben varım, Hasan Cemal, Ali Bayramoğlu, Ahmet İnsel, Mithat Sancar ve AKP, CHP ve BDP’den birkaç milletvekili var– karşılaştırmalı, çatışmalı, çözüm örnekleri üzerinden çalışma başlatıldı. Geçen yıl Britanya’ya gidildi. Kuzey İrlanda sorununun çözümü nasıl oldu diye yerinde görüşmeler yapıldı. Sonra İskoçya’da özerk uygulamalar incelendi, en son da Galler’e gidildi. Bu Güney Afrika ve İspanya ile devam edecek. Birden bire Akit gazetesi hiçbir çevrede olmadığı şekilde DI’a karşı saldırı kampanyası başlattı.

 

Nasıl bir kampanya bu?

“DPI’ın PKK’nin yan kuruluşu olduğu, onun direktörü Kerim Yıldız’ın PKK’li olduğu” yönünde. Kerim Yıldız, 20 sene öncesinden başlayarak Kürt İnsan Hakları projesi diye bir çalışma yürütmüş, PKK ile ilgisi yok. Fakat bu çalışmayı karalayıcı bir şekilde bir kampanya gelişti. Akit, nerede Kürt sorununun müzakere yoluyla çözümü önerisi varsa onu gözden düşürmek üzere kampanya yürütüyor. Bu sefer de belli isimlere yöneldi. Bundan bir buçuk ay önce Ali Bayramoğlu hakkında ‘Ermeni kökenini gizledi’ şeklinde bir yayın yaptı. Biz o sırada Ali Bayramoğlu ile Galler’de beraberdik. Daha önce bir DPI çalışması ile ilgili beni hedef aldı, “Mason locasından talimat almışım” diye. Üstüne de telefonla arayıp “Ne düşünüyorsunuz” diye soru soruyorlar, sanki çok doğru bir haber yapmışlar gibi. “Yalan söylüyorsunuz” diyorum. Yani bu tipik kişilik katli, itibarsızlaştırma çabası.

 

Bu kez de sizi ve Hasan Cemal’i de PKK’lı olarak sundular...

Akit, “Şemdin Sakık’ın kendilerine gönderdiği mektupta biz ne kadar PKK’liymişiz” şeklinde bir yayın yaptı. Şemdin Sakık, Diyarbakır hapishanesinde yatıyor. Devletin elinde. Daha önce itiraflarda bulundu diye Andıç’a konu olmuş. Bunun yalan olduğu ve bir tertip olduğu daha sonra ortaya çıktı. Şimdi de aynı şey. İster Şemdin Sakık yazsın, ister yazmasın, niye bizim ismimiz birden bire öne çıkıyor.

 

Niye?

Biz hükümetin son dönemlerde izlediği Kürt politikasını eleştiriyoruz. “Yanlış yapıyorsunuz, doğru gitmiyorsunuz” diyoruz. KCK operasyonlarının yanlış olduğunu ve işi içinden çıkılmaz bir yere sürüklediğini haykıran ben, itibarsızlaştırılmanın hedefi haline getirildim. Akit’e bunları yazdıranlar aynı çevreler. Akit burada yalnızca aracı. Gazetecilik değil bu yaptığı.

 

Bu saldırıların arkasında “devletin güvenlik bürokrasisi” olduğunu yazdınız. Bu kanıya nasıl vardınız?

Hepsi olduğunu söyleyemem. Devletin güvenlik bürokrasisi çatlamış vaziyette. Çeşitli yapılar var içinde. Ben KCK operasyonlarına birinci gününden itibaren karşı çıktım. Sorunu iyice düğümleyecek bir yaklaşım olduğunu söyledim. Bugün sekiz bin kişi içeride. Kürt meselesinin geldiği nokta ortada. Geçen yıl, silahlı çatışmanın nasıl bitirileceğine dair oturduk, bugüne kadar kimsenin yapmadığını yaptık. Devletin önemli unsurlarıyla, PKK’nin lider kadrolarıyla, PKK’den ayrılmış insanlarla konuşup, Cumhurbaşkanı’ndan Murat Karayılan’ına kadar geniş spektrumlu “Dağdan İniş, PKK Nasıl Silah Bırakır” diye rapor hazırladım. O raporun duygularına karşı çıkan ve bu çatışmanın devamından yararı olan çevreler var. Güvenlik öncelikli yöntemi savunanlar var. O rapor birçok kişinin tezlerini, hesaplarını bozdu ve sonra beni hedef almaya başladılar. Kürt sorununun yasal zemin üzerinden çözülebilmesi için hareket-manevra alanı daralmış vaziyette. Buna karşı çıktığımız takdirde tutuklama ihtimali dâhil, hedef olduk. Bunun en başta geleni, kişilik katli ve itibarsızlaştırmadır. Akit’in yaptığı da Şemdin Sakık üzerinden budur. 28 Şubat sürecindeki gibi, aynı nedenden dolayı oldu bu. Benim bildiğim, alışık olduğum bir mekanizma. Eğer Kürt meselesinde “vurun, kırın, ezin” gibi bir söylemimiz olsaydı, bunların hiçbiri bizim başımıza gelmezdi.

 

28 Şubat sürecinden sonra devletin nispeten değiştiğini düşünürken, siz o döneme benzer bir saldırıya tekrar maruz kaldınız...

Askerî vesayetin ortadan kalktığı ileri sürülüyor ama bu köklü bir değişikliğe işaret etmiyor. Yani askerî vesayetin ortadan kalktığı doğru. Biz baştan itibaren bunun kalkması gerektiğini ifade ettik. Demokratik bir ülkeye kavuşmanın bir gereğidir bunun ortadan kalkması. Fakat askerî vesayetin ortadan kalkması, devletin yapısı içerisinde vesayet sisteminin ortadan kalkmasını otomatikten yerine getirmedi. Askerî vesayetin yerine başka bir vesayet sistemi kurulmak isteniyor ve yerini güvenlik bürokrasisi ve yargı ekseni üzerinden bir mekanizma aldı. Yerine başka bir güvenlikçi vesayet kuruldu. Birtakım istihbaratçılar, polis, Emniyet mensupları, yargı mensupları, özel yetkili savcılar... Bu gitti hükümete de çarptı en sonunda. Hükümete de çarpınca Başbakan bir tavır almak zorunda kaldı. Ama Başbakan, Kürt meselesinde de aynı mekanizmanın çalıştığının farkında değil.

 

Başbakan ne yapıyor peki?

Kendi bireysel iktidarını tehdit ettiği noktada tepki veriyor, fakat Kürt meselesine karşı aynı mekanizmayı kendisi kullanıyor. Akit gazetesi, Başbakan’ın her gezisinde uçağında şeref misafiri gibi oturuyor. Tetikçi bir gazeteye bu paye verilir mi? Buna karşılık bugüne kadar tüm demokratik hamlelerini 2000’li yılların başından beri desteklemiş olan kim varsa ülkede, ben dahil, yıllardır Başbakan’ın hiçbir faaliyetine izlemek için davet edilmiyoruz. Akit gibi tetikçiler baş tacı edildi. Bu kafayla ne yaparız biz!

 

Bu neyi gösteriyor peki?

Vesayet zihniyetlerinin yer değiştirdiğini. Yapısal temelden bir değişiklik değil bu. Sadece üniformalıların yerini üniformasız bir vesayet alıyor. Bir iktidar tekelleşmesine doğru gidiliyor ve bu kafayla gidilirse şu anda istediğiniz kadar güçlü görünün. 28 Şubat’ta da, 28 Şubatçılar çok güçlü gözüküyordu. Şimdi onlar neredeler peki? Bugün kendisini çok güçlü zannedenler aslında demokrasiden uzaklaştıkları ve kendi imkânları dâhilinde olmasına rağmen demokratik seslere kulak kapadıklarında güçlerini yitirmişlerdir demektir. 28 Şubat, 10 sene sonra nereye geldiyse bu kafayla gidilirse şu andaki iktidar Cumhuriyet’in 100. yıldönümünü göremez.

 

Akit’in bu haberine karşı ne yapacaksınız?

Suç duyurusunda bulunacağım. Bu ülkede 40 yıldır mücadele eden biriyim. Doğru yaparım, yanlış yaparım, hatalarım olur. Ama hepsi bir yana bir tek özelliğim vardır, hiçbir zaman boyun eğmedim ben. Neyi doğru bildiysem onun arkasında dimdik durdum. Beni bu yöntemlerle susturacaklarını mı zannediyorlar? Dimdik duracağım ve mücadeleme devam edeceğim. Bunun dışında da yazacağım, konuşacağım, bağıracağım. Sindiremezler...

 

Başbakan ne diyecek çok merak ediyorum

 

Son yazınızda itibarsızlaştırma çabasının ardında hükümetin ve devletin olduğunu söylüyorsunuz...

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e bakın. Bir bakan kalkıp ‘Şemdinli’deki havan mermilerinden daha zararlı olan Ankara’dan, İstanbul’dan yazılan köşe yazılarıdır’ dediği anda ertesi gün Akit’te böyle bir şeyin çıkması çok şaşırtıcı bir şey olabilir mi! Böyle bir İçişleri Bakanınız olursa, böyle haberler yapan gazeteniz olur. Dün (önceki gün) yaptığını uzun zamandır yapmakta olan bir gazete, başbakanın her gezisinde başköşede ağırlanırsa nereden alabilir bu gücünü. Hedef aldığı kişiler de başbakan tarafından çizilmiş oluyor. O zaman bu gazete bunu gayet rahat yapar. Arkasında bir iktidar güvencesi hisseder. Devletle veya hükümetle bir ilişkisi var tabiî ki.

 

Hükümet bu yayınlar karşısında ne yapmalı?

Uzun uzun açıklamalar yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ne diyecek merakla bekliyorum. Başbakan, 28 Şubat sürecinde mağdur edilmişti, bir şiir okudu diye, belediye başkanlığından alındı, cezaevine kondu.

Başbakan, o 28 Şubatçıların kendilerine reva gördüğünü, bugün Andıç olayında olduğu gibi bir tekrarını ortaya koyan Akit gazetesinin yaklaşımına ilişkin ağzını açıp bir şey söyleyecek mi çok merak ediyorum.