KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, "Kürt Özgürlük Hareketi'nin suçlanması ise bir özel savaş yönlendirmesidir. Kürt Özgürlük Hareketi'nin varlığı ve direnişi olmasaydı bu saldırılar ortamında yüzde 5 oranında bile oy alınamazdı" dedi.
Azadiya Welat ve Yeni Özgür Politika gazetesindeki köşesinde 1 Kasım seçim sonuçlarını değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 1 Kasım seçim sonuçlarının tartışılmalı olduğunu yazdı.
Bayık, "7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar AKP'nin izlediği politikalar görülüp irdelenmeden 1 Kasım seçim sonuçları üzerinden değerlendirmeler yapmak gerçeklere gözleri kapamak olur" dedi. 1 Kasım seçimleri 7 Haziran seçim sonuçlarını ortadan kaldırmak için yapıldığını iddia eden Bayık, "Planlanmış ve hedefi belirlenmiş bir seçim olarak görülmelidir" yorumunda bulundu.
Cemil Bayık’ın bugün Azadiya Welat ve Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanan yazısı şöyle;
‘’1 Kasım seçim sonuçları tartışılmaktadır. AKP'nin amaçları ve 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar AKP'nin izlediği politikalar görülüp irdelenmeden ilan edilen 1 Kasım seçim sonuçları üzerinden değerlendirmeler yapmak gerçeklere gözleri kapamak olur. Zaten 1 Kasım seçimleri 7 Haziran seçim sonuçlarını ortadan kaldırmak için yapılmıştır. Öngörülmüş, planlanmış ve hedefi belirlenmiş bir seçim olarak görülmelidir.
Şu açıktır ki, bir seçim ortamında değil, tek taraflı dayatılmış bir savaş ortamında 1 Kasım seçimlerine gidilmiştir. AKP dışındaki partiler için bir seçim kampanyası olmadığı gibi; Kürt halkına, HDP'ye saldırılarak 7 Haziran’daki sonuçlar ortadan kaldırılmak istenmiştir. Zaten Tayyip Erdoğan ve Saray Gladyosu da 1 Kasım’ın 7 Haziran gibi olmayacağını söylemişlerdi. Nitekim 1 Kasım öncesi seçim dönemi 7 Haziran öncesi seçim dönemi gibi geçmemiştir. Bunun üzerine seçim hileleri ve oyunlar eklenince devletin derinliklerinde planlanmış 1 Kasım sonuçları ortaya çıkarılmıştır.
AKP hükümeti ve Saray Gladyosu 1 Kasım’da arttırdığı söylenen oyların yarısını savaş ortamının etkisiyle alırken, diğer yarısını da kesinlikle hile ve oyunla almıştır. HDP'nin oylarının düşürülmesi için de her türlü hile ve oyun yapılmıştır. Bu açıdan HDP'nin başarısız olduğu değerlendirmeleri yanlıştır. Bu tür belirlemeler HDP'yi ve Kürt halkını demokrasi ve özgürlük mücadelesinden düşürmek için yapılan bir yönlendirmedir. Özellikle HDP'nin oylarının düşmesini AKP'nin savaş politikalarına ve hilelere bağlamayan, aksine bundan da PKK'nin sorumlu tutulması, 1 Kasım seçimlerinin nasıl bir özel ve psikolojik savaş harekatı haline getirildiğini göstermektedir.
HDP çok büyük bir başarı elde etmemiştir. Zaten bu ağır saldırılar ve baskılar ortamında HDP'nin büyük bir başarı elde etmesi mümkün değildi. Ancak HDP'yi başarısız göstermek de doğru değildir. Seçim kampanyasında bazı eksiklikler ve yetmezlikleri olduğu ortaya konulabilir, ancak başarısız olduğu söylenemez. Böyle ağır bir saldırı ortamında planlı bir tekrar seçimin yapılması ve mutlaka AKP'ye kazandırma politikasının izlendiği bir ortamda 12 Eylül anayasasında konulan ve demokratik güçleri Meclise girmesin diye sürdürülen yüzde 10 barajının aşılması başarılı olarak görülmelidir. Tüm saldırılara rağmen yüzde 10 barajı aşılmıştır. Bunu başarısızlık olarak göstermek mümkün değildir. Kuşkusuz 7 Haziran’daki başarıdan sonra daha büyük başarıların hedeflenmesi ve beklenilmesi anlaşılır bir durumdur. Ancak savaşın başlatılması 7 Haziran seçimlerini ortadan kaldırmaya yönelik olduğu düşünülürse, Kürt halkı ve demokrasi güçleri büyük bir iradeyle ve zorluklara rağmen yüzde 10 barajını aşmıştır. Değerlendirilmesi gereken budur. Aynı saldırılar başka bir partiye yapılsaydı böyle bir sonuç elde edemezdi. O partiler dağılır ve çözülürdü. Hiç kimse de o partiyi oy verilecek bir parti olarak görmezdi.
Kürt Özgürlük Hareketi'nin suçlanması ise bir özel savaş yönlendirmesidir. Kürt Özgürlük Hareketi'nin varlığı ve direnişi olmasaydı bu saldırılar ortamında yüzde 5 oranında bile oy alınamazdı. Kürt Özgürlük Hareketi'nin etkili olduğu her yerde en az yüzde 60 ve daha üzeri oranda oy alındığı görülürse gerçekliğin ne olduğu anlaşılır.
Bu seçim döneminde en büyük amaç Türkiye halklarını ve demokrasi güçlerini ürkütmek olmuştur. Suruç katliamı bunun için yapılmıştır; Ankara katliamı bunun için yapılmıştır. Bu saldırılarla Türkiye'nin demokrasi güçleri ürkütülmek istenmiştir. Ancak bu konuda da sonuç alamamışlardır. Hiç bir miting yaptırılmayacak kadar bir ürkütme ortamında HDP'ye bu kadar saldırıldığı, kendisini hiç bir biçimde ifade etme imkanı verilmediği koşullarda tabii ki barajı aşmak başarıdır. Tayyip Erdoğan her gün, her saat Aydın Doğan ve bazı basın çevreleri üzerinde ‘Selahattin’i parlatıyorsunuz’ diyerek baskı yapıp ambargo ve tecrit uygulamadı mı? İletişim, bilişim ve algı yaratma çağında yaşanılıyor denilecek, ama basının tek taraflı çalıştığı bir yerde adil ve eşit bir seçimden söz edilecek! HDP hakkında konuşanlar bu gerçekliği unutmamalıdırlar. Yoksa vicdanları kurur.
7 Haziran seçimlerinde de 1 Kasım seçimlerinde de Kürt Özgürlük Hareketi HDP'nin kazanmasını sağlayan zemin ve imkanı yaratmıştır. Hiç kimse Kürt demokratik siyasetinin mücadele tarihini ve çizgi oluşumunun nasıl gerçekleştiğini unutmamalıdır. HDP Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle var olan bir partidir. Bundan sonra da varlığını Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi içinde geliştirip güçlendirecektir.
Artık HDP Kürt Özgürlük Hareketi'ne şöyle tavır almalı, arasına şöyle mesafe koymalı safsataları bırakılmalıdır. Bunun yerine Türkiye siyaseti neden demokratikleşmiyor, neden antidemokratik siyasette ısrar ediliyor, neden başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye'nin sorunları çözülmüyor üzerinde yoğunlaşmak gerekir. Kültürel soykırım sistemi altında varlık mücadelesi veren Kürtlere vurun abalıya misali yüklenmek kolaydır. Bu tür yaklaşımlar bırakılmalı, Kürt halkının temel demokratik haklarını tanımayan, tanımamakta ısrar eden siyaset anlayışı politika ve uygulamalar üzerinde durulmalıdır.
Seçimden bir gün sonra eylemsizlik ortamında onlarca uçakla hava saldırısı düzenleyen, HDP'nin en fazla oy aldığı yerlere saldırıp gençleri katleden politikalara karşı tutum alınmalıdır. Seçimden bir gün sonra Gever, Silvan, Nusaybin ve özyönetim alanlarına saldırılarak on civarında genç bilinçli bir biçimde katledilmiştir. Bu baskı ve katliam ortamında HDP ve PKK'yi hedef gösterip bu saldırı ve katliamları gözden kaçırmak ne anlama gelmektedir?’’