Hürriyet yazarı Sedat Ergin, 22 Kasım 2011'de başlayan ve dün (12 Nisan 2017) tüm sanıkların beraat etmesiyle sonuçlanan Oda TV davasıyla ilgili olarak "Gülen cemaatinin kurduğu kumpaslar üzerinden yakın tarihimize yaptığı müdahalelerin en vahim örneklerinden biri Odatv davası. Bu davayı ve tutuklamaları desteklemek üzere o dönemde kaleme alınmış yazıların oluşturduğu külliyat ise şimdiden ibretlik bir arşiv oluşturuyor" dedi.
Sedat Ergin'in "Cemaatin Oda TV kumpasına yeniden bakmak..." başlığıyla yayımlanan (13 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Her şey Odatv merkezine düzenlenen polis baskını ile başladı. Tarih 14 Şubat 2011’i gösteriyordu. Odatv Genel Yayın Yönetmeni Soner Yalçın ile editörler Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Ayhan Bozkurt gözaltına aldı. Bozkurt dışındaki üçü Ergenekon terör örgütüne üye oldukları iddiasıyla 18 Şubat’ta tutuklandı.
İkinci dalga iki hafta sonra 3 Mart 2011 tarihinde geldi, İstanbul ve Ankara eksenlerinde gerçekleşti. İstanbul’da Prof. Yalçın Küçük, Milliyet gazetesinden Nedim Şener ve bağımsız gazeteci Ahmet Şık gözaltına alındı.
Ankara cephesinde ise aynı gün Odatv yazarları Doğan Yurdakul, Müyesser Yıldız, Coşkun Musluk, Muhammet Sait Çakır, İklim Ayfer Kaleli ve Ahmet Mümtaz İdilgözaltına alındı.
Gözaltına alınan şüpheliler iki istisna dışında 6 Mart günü Ankara ve İstanbul’daki özel yetkili mahkeme hâkimleri tarafından tutuklandı. İdil ile Kaleliserbest bırakıldı.
İkinci dalganın uzantısı olarak 10 Mart’ta üst düzey bir MİT yetkilisi olan Kaşif Kozinoğlu tutuklanırken, 14 Mart’ta bir başka davadan tutuklu olan Emniyet yetkilisi Hanefi Avcı için bu kez Odatv’den de tutuklama kararı verildi.
EN TUHAF KOALİSYON
Tutuklular yan yana getirildiğinde ortaya kafa karıştıran garip bir fotoğraf çıkıyordu. Normal zamanda bir araya gelmesi pek mümkün olmayacak çok farklı meşrepten bir grup insan aynı suç örgütü içinde birbirleriyle ilişkilendirilmişti polis ve savcı tarafından.
Bir başka gariplik, Ergenekon üyesi diye tutuklanan Ahmet Şık’ın Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte toplam 1.116 sayfa tutan “Ergenekon’da Kim Kimdir” ve “Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu” başlıklı iki ciltlik bir kitap yazmış olmasıydı. Avukatı Fikret İlkiz, bu kitapları Ergenekon’un ünlü savcısı Zekeriya Öz’ün önüne koyduğunda, muhatabı bu durumu bilmediğini itiraf edecekti.
Ardından tutuklamalara yol açan deliller basına yayıldı. En önemli deliller Odatv baskınında ele geçirilen bir harddiskteki imzasız üç word dosyasıydı. Bunlardan biri “Hanefi.doc” başlığını taşıyordu. “Hanefi’nin kitabı ne durumda referandum öncesi yetişmeli. Nedim’i sıkıştırın, hızlansın. Avcı ile direkt görüşmeyelim, Nedim’i, Cumhur’u kullanalım” deniliyordu. Savcıya göre, bu dosya Avcı’nın “Haliçte Yaşayan Simonlar” adlı cemaat aleyhtarı kitabını Ergenekon örgütünün talimatıyla yazdığının deliliydi.
Diğeri “Nedim.doc” isimli bir word dosyasıydı. Burada “Nedim emniyet irtibatlarını devam ettirsin” talimatı yer alıyordu. “Soner” isimli kullanıcı tarafından hazırlanmıştı.
Ahmet Şık’ın ismi ise “Sabri Uzun.doc” isimli bir dosyada geçiyordu. Bu dosyada “Sabri’nin kitap konusunda çekincesi var, ikna etmeye çalışalım. Nedim, Ahmet Şık’la bu konuda görüşsün. Kitaba çalışırken cesur olun. Nedim’i kutlarım. Ahmet’i çalıştırsın” deniliyordu. Bu dosya da “Soner” isimli kullanıcı tarafından oluşturulmuştu.
Savcıya göre, bu üç belge üzerinden Ahmet Şık, Soner Yalçın ve Nedim Şener arasında Ergenekon çerçevesindeki örgütsel ilişki kanıtlanmış oluyordu.
Mahkeme 22 Kasım 2011’de başladı ve yargılama aşamasında üç ayrı üniversiteden gelen bilirkişi raporlarında bu word dosyalarının Odatv bilgisayarına dışarıdan bir e-mail ile virüs atılarak gönderildiği ortaya çıktı. Üç belge de sahteydi.
Gazeteciler için cadı avı başlamıştı
O dönemin şimdi hafızalardan çıkmış olan rahatsız edici bir başka yönü AK Parti’ye mesafeli duran bazı gazetecilere dönük büyük bir cadı avının başlatılmasıydı. Cemaate yakın internet sitelerinde, bazı köşelerde açıkça Odatv’nin yaklaştığı söylenen üçüncü dalgasına dahil edilecek gazetecilerin isimleri konusunda kampanya yürütülüyordu. Ahmet Hakan, Aslı Aydıntaşbaş, Nuray Mert , Oray Eğin ve Toygun Atilla’nın isimleri bu çerçevede sıkça geçiyordu. Odatv davasını eleştiren, basın özgürlüğünü gölgelediğini söyleyen gazeteciler ise “Ergenekoncu” olmakla itham ediliyordu. “Onlar gazetecilikten tutuklanmadılar ki...” tezi bir hayli revaçtaydı o günlerde.
Hükümet ile cemaatin arasının açılmaya başlamasıyla birlikte üçüncü dalga gerçekleşmedi. Yurdakul 11 ay, Şık, Şener, Musluk ve Çakır 12 ay, Yıldız 16 ay, Terkoğlu ve Pehlivan 19 ay, Yalçın ise 22 ay hapis yattı. Prof. Küçük ve Hanefi Avcı hakkında tahliye kararı ise 12 Aralık 2013’te verildi.
Tutuklu Kaşif Kozinoğlu ise 13 Kasım 2011’de Silivri’de hayatını kaybetti. Kalp krizi geçirdiği açıklandı.
İstanbul’daki 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, altı yıl sonra Odatv davasından yargılanan 13 sanık hakkında dün beraat kararı verdiğini öğrenince bu konuda çıkmış eski haberler ve o dönemde yazdığım yazıların üzerinden bir daha gitmekten kendimi alıkoyamadım.
Gülen cemaatinin kurduğu kumpaslar üzerinden yakın tarihimize yaptığı müdahalelerin en vahim örneklerinden biri Odatv davası. Bu davayı ve tutuklamaları desteklemek üzere o dönemde kaleme alınmış yazıların oluşturduğu külliyat ise şimdiden ibretlik bir arşiv oluşturuyor.