Gündem

Cem Uzan: 28 Şubat döneminde Özkasnak Paşa çağırdı, fırça attı!

Cem Uzan, 28 Şubat dönemiyle ilgili olarak eğer savcılar talep ederse konuşabileceğini, bildiği her şeyi anlatabileceğini söyledi

17 Mart 2013 15:07

Ailesiyle birlikte sahibi olduğu İmar Bankası usulsüz işlemlerle batırılıp devlet tarafından el konunca Türkiye'yi terk ederek Fransa’nın başkenti Paris’te yaşamaya başlayan işadamı Cem Uzan, 28 Şubat döneminde mağduriyet yaşayanların, hak etmedikler suçlamalarla karşı karşıya kalmalarının nedeni olarak medya patronlarını işaret etti. Uzan, “Bu mağduriyetleri yatanlar, o gün itibari ile konuşuyorum, medya patronlarıdır'' dedi.

O dönemde sahibi olduğu Star TV’de yayınlanan bir haber nedeniyle dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak’tan “fırça yediğini” söyleyen Uzan, “O dönem Ufuk Güldemir’den dolayı Genelkurmay tarafından nasıl çağırıldım, nasıl fırçalar yedim…” diye konuştu.

Takvim gazetesinden Ergün Diler, Mehmet Güleç ve Mevlüt Yüksel’e konuşan Cem Uzan şunları söyledi:

Burada size anlatacaklarımı, en iyi Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, en iyi Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan anlar. Neden biliyor musunuz? Çünkü onlar 28 Şubat’ta aynı mekanizmanın mağdurları değiller miydi?

Ben o günlerde Londra’da yaşıyordum. Ve Star TV’nin başında da Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın Ufuk Güldemir vardı. O kadar şahsiyetine ve kişiliğine inandığım birisi idi. “Ufuk ne istiyorsan yap” dedim. “İnandığın güvendiğin ne varsa yap” dedim. O yüzden 28 Şubat sürecinin içinde en ufak bir şekilde bile olmayan tek medya grubu Star medya grubudur. Bunun bugün, devleti yönetenler gayet iyi bilirler.

28 Şubat sürecindeki nasıl Refahyol iktidarındaki insanlar, hak etmedikleri, uzaktan yakından alakaları olmayan suçlamalara maruz kaldılar ve mağduriyetler yaşadılarsa, bu mağduriyetleri yaratanlar, o gün itibari ile konuşuyorum, medya patronlarıdır. Aydın Doğan ve Dinç Bilgin’dir. Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin, Fatih Altaylı, Dinç Bilgin, Zafer Mutlu ve Fatih Çekirge olarak bu ekip yaratmıştır.

 

Devlet kayıtlarında var

 

Aynı olayın küçük bir versiyonunu da bana uyguladılar. 28 Şubat’ın ödüllerini takip ettiniz mi siz hiç? 28 Şubat olayının sonunda medya patronları ne elde etti? Hiç takip ettiniz mi? Biliyor musunuz? Petrol Ofisi ve Etibank, 28 Şubat’tan 6 ay sonra… Ben sizi iktidara getirmişim, siz Başbakan olmuşsunuz. Ben sizi eşofmanla karşılayacak derecedeyim. Ver bakalım şuradan bana bir şey diyorsun. Petrol Ofisi ve Etibank, bunların ödülleridir. Ben yalan söylemiyorum. Devletin kayıtlarında var bunlar. Tarihi belli, saati belli. Satış şartları belli. Bunlar benim herhangi bir husumetle söylediğim şeyler değil. Tamamen gerçek olan şeyler.

 

'Devlet istesin her şeyi anlatırım'

 

- Meclis Araştırma Komisyonu’na Dinç Bilgin de gitti, Aydın Doğan da… 28 Şubat sürecine ilişkin bildiklerini anlattılar. Siz Meclis Araştırma Komisyonu'na gitseydiniz ne anlatırdınız?

O komisyon beni aramış olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti devleti benim nerede olduğumu, ne yaptığımı, her şeyimi biliyor. Daha önce de beni buldukları gibi devlet benimle temas kurmak istediğinde, temas kurar. Meclis komisyonu böyle bir ihtiyaç duymadı demek ki… Benimle temas kurulmadı. Eğer müsaade ederseniz konu yargıya da intikal ettiği için iki cümle ile özetleyeyim, orada bırakayım. Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve Fatih Altaylı Doğan Grubu ayağında, Zafer Mutlu ile Fatih Çekirge de Sabah Grubu ayağında, 28 Şubat’ın her miliminde, her kademesinde varlar. Nokta. Eğer sayın savcı, benim ifademe başvurmak isterse, bütün bildiklerimi, bunların daha da detaylarını, savcıya veya Türkiye Cumhuriyeti devletinin görevlendireceği herhangi bir yetkiliye memnuniyetle anlatırım.

 

'Genelkurmay’dan aradılar'

 

Ben 28 Şubat sürecini hem biliyorum, hem yaşamadım! Neden derseniz? Çünkü Londra’da yaşıyordum o dönemde… Yani Türkiye’de yaşamıyordum. Zamanımın büyük bir bölümünü Londra’da geçiriyordum. Orada evim vardı, ofisim vardı, işim vardı, şuyum vardı, buyum vardı. Ancak o dönem Ufuk Güldemir’den dolayı Genelkurmay tarafından nasıl çağırıldım, nasıl fırçalar yedim…

Bir Pazar günü Londra’daki evimde telefon çaldı. Sekreterim arıyor.

- Efendim dedi. Star’ın bütün telefonlarından çok acil aranıyorsunuz. Genelkurmay sizi arıyor.

- Ne? Efendim? Alo? Ben ne yaptım yahu? (Gülüyor)

- Efendim, Genelkurmay'dan sizi arıyor!

(Derin bir iç geçiriyor) “Peki” dedim. “Sen kapat telefonu bir dakika…” Direkt telefonu kaldırdım, Allah rahmet eylesin Ufuk’u aradım. “Ufuk ne halt ettin?” dedim. Kelimem budur. “Ufuk ne halt ettin?”

Ufuk bana, “Valla patron, bugün Pazar ve ben izindeyim. Bir Tezkan’a sorayım” dedi.

Doğru söylüyordu Ufuk. Çünkü günlerden pazar idi. “Bir Tezkan’ı arayayım. Görevde Mehmet Tezkan var” dedi. Ufuk, Tezkan’ı aradı ve daha sonra bana döndü.

“Vallahi hiçbir şey yok” dedi.

Allah’ım! Sordum yine “Ufuk, emin misin” diye… “Hiçbir şey yok vallahi” dedi.

“Peki” dedim ve kapadım.

Bu konuşmadan sonra sekreterim bana bir numara vermişti, aradım. “Genelkurmay” diye açtılar. “Beni aramışsınız. Ben Cem Uzan” dedim.

“Aaa! Sayın Uzan, bir dakika sizi irtibatlıyoruz” dediler. İrtibatlıyoruz!

“Peki, bekliyorum” dedim.

Telefonun karşısında bir adamcağız bana avaz avaz bağırıyor.

“İşte bu şehitlerin kanı, sizin boynunuzdan düşmeyecek, ellerinizden düşmeyecek…”

Ben şaşkın durumdayım.

“Alo! Ben Cem Uzan. Yanlış bağlantı mı var?” dedi. (Gülerek söylüyor)

"Siz, dedi derhal buraya gelin!"

"Kimsiniz?"

“Ben şu şu şuyum.”

“Peki…” dedim…

- Genelkurmay Başkanı değil!

-Hayır...

-Özkasnak Paşa mı?

 -(Dudaklarını ısırıyor, başını öne ve arkaya hafif hafif sallayarak, derin derin düşünerek yanıt veriyor) Daha sonra çağrıldık, gittik Ankara’ya. Ondan sonrası da bırakınız bana kalsın. Eğer birileri sorarsa savcıya, yetkili makamlara anlatayım. Ama çağrıldık veee (ellerini ve başını sallayarak) nokta diyelim… Nokta, nokta, nokta diyelim tamam mı? Ondan sonrasını bana bırakın, bana müsaade...

- Özkasnak Paşa ile mi görüştünüz?

- Evet...

- Genelkurmay Başkanı ile?

- Hayır...

- Çevik Bir Paşa ile?

- (Kaşlarını kaldırarak) Hayır… Şöyle söyleyeyim, rica ediyorum. Bu konuyu burada keselim. Tamam… Çünkü bundan sonrası adliyeye yansıdı. Bir de hapiste olan insanlar var. Benim ağzımdan çıkacak bir yanlış kelime veya bir kelimenin yanlış anlaşılması sonucunda, ben o insanlara haksızlık da yapmak istemem. Medyadaki, yani yayındaki algılama ile hukuki ortamdaki algılama, bazı şeyleri izah etmenin algılanması farklı oluyor. Onun için müsaade edin, ondan sonrasını, eğer devletin yetkilileri ihtiyaç hissederlerse onlara resmi ortamda, resmi şekilde anlatırım.

 

- Genelkurmay’dan medya patronu aranıp “hesap sorulabiliyor mu?”

-Hayır. Hesap sorulmuyor, fırça atılıyor.

- Hangi haberdi bu?

- Ufuk’u aradım tekrar. “Sen bir şey yok diyorsun ama ben senin yüzünden fırça yiyorum Londra’dan bu ne hesap?” dedim.

İşte bilmem nerede baskın olmuş da, biz o baskını önceden haber vermişiz de…

Ufuk, “ya patron, ben bir bakayım” dedi.

Pazar olduğu için Mehmet Tezkan’ı tekrar aradı ve geri döndü. “Mehmet Tezkan’dan aldım bilgiyi” dedi.

“Habersizlikte, önceki gün Milliyet gazetesinde yazan haberi alıp takla attırıp koymuşuz. Haber bayat haber. Milliyet’te var. Biz suçluysak, Milliyet gazetesi üç misli daha suçlu” dedi.

- Ne haberi?

- Güneydoğu’da bir çatışma haberi… Yani önemli bir şey değildi. Sadece ve sadece Ufuk’un 28 Şubat’ta dik durmasından dolayı, benim de onun arkasında durmamdan dolayı yapılan bir şov. Tehdit, bağırma, çağırma falan… Detayları var da, dediğim gibi onları da yargıda anlatırım ihtiyaç duyarlarsa…

Ayrıca bir şey hatırlatmak istiyorum. Sincan’da kim yumruk yedi? Star muhabiri Işın Gürel yedi… (Burada sinirli sinirli başını sallıyor…)

 

- Özellikle mi seçildi?

- (Ellerini havaya kaldırıyor) Bilmiyorum. Bilmediğim bir şeye de yorum yapamam ama Sincan’da bir tane bayan muhabir yumruk yedi. Orada 10 tane gazeteci ve muhabir var. Birisi sana atabilir, bana atabilir, ona atabilir. Ama bir bayana yumruk atılması daha az bir ihtimal değil mi? Yumruk kime atıldı? Nokta… Bu konuyu kapatalım. (Yine gülüyor)

 

‘Ufuk demokrasiden ödün vermezdi’

 

(Uzan’ın, Ufuk Güldemir ile ilgili anısını anlatırken gözleri doluyor ve ağlamalı oluyor) Ufuk, hayatı pahasına da olsa demokrasiden ödün vermezdi. Cumhuriyet gazetesinde Washington Temsilciliği’nden Türkiye’ye döndü. Daha Star TV bir yaşında değildi. Cağaloğlu’nda rahmetli Orhan Duru, haber müdürü… O’nun yanında iki numara olarak başladığı günden beri, biz Ufuk’la birlikte büyüdük diyebilirim mesleki kariyerimizde…

Medya ve habercilik kariyerimizde birlikte büyüdük.

 

- Peki, o zaman Güldemir’i neden işten kovdunuz?

Bir gün Çiller kanala gelecekti Ufuk’a karşılamasını rica ettim ama o da kaçmış. Arayan sekreterime de “Sen beni bulmadın, tamam mı?” demiş. Bunu deyince çileden çıkıp işine son verdim. Ama benim en büyük dostlarımdan biriydi. Ölmeden 20 gün önce gelip helallik istedi. Kapıda görünce sarılıp ağlaştık. Vefatından 3 gün önce de ben yürüyerek ona gittim sarıldık.

 

17 günde evlilik teklifi

 

Cem Uzan “Fanny Blanchelande ile üçüncü evliliğinize nasıl yelken açtınız” sorusuna şu cevabı verdi:

“Arkadaş grubuyla yemek yiyorduk. İçlerinde birisi, bir dostunun da gruba katılabileceğini söyledi. Ben de memnuniyetle ‘evet’ dedim. Ancak daha sonra eşim olacak kişi, yanlış bir adrese gitmiş. Aracımı gönderip aldırdım. Ve kendimi, karşı koyamayacağım bir aşkın içinde buldum. Tanıştıktan sonra 17’nci gün evlenme teklif ettim. Ama ‘Sen biraz daha düşün istersen’ cevabı aldım. Ancak ikinci teklifimde kabul etti.”