Hülya Karabağlı
T24/ ANKARA - Faili meçhul cinayetleri TBMM gündemine dönemin tanıklarıyla taşıyan CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, 26 Aralık 2011 tarihinde Ankara Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu Ayhan Çarkın’la 4 saatlik görüşmesini rapor yaptı. Aygün, “Anlattıkları karşısında 4 saat dayanabildim ve konuşmayı kestim” duygularını da yansıttığı raporunu üyesi bulunduğu TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na sundu.
‘Deniz Gezmiş ve Çatlı’ya evinin kapıları’
Ayhan Çarkın’ın el yazısıyla kaleme aldığı özel notları da raporu girdi. Aygün, raporunda bu bölümü şöyle anlattı:
Çarkın’ın el yazısı notlarına da ulaştım. Deniz Gezmiş ve Abdullah Çatlı’yı 10’ar yıl arayla kendi evlerinde aynı yatakta yatırmışlar… Mehmet Zahid Kotku’dan bahsediyor…
Raporda, Çarkın’ın, “Benim vicdanım Mehmet Ağar gibi rahat değil” sözlerine yer verildi. Yeşil’in yaşadığını ve devlet korumasında olduğunu düşündüğünü de söyleyen Çarkın’ın, faili meçhullerin cezayla çözülemeyeceğine, özel bir yasa gerektiğine, Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulursa insanların gelip konuşabileceğine ilişkin görüşleri var.
Aygün’ün Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na sunduğu rapor şöyle:
Bir dönemin gizli kalan insan hakları ihlalleri ile ilgili bilgi almak için Ayhan Çarkın ile tutuklu bulunduğu Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde 4 saat görüştüm. Bu görüşmenin içeriği ile ilgili genel bir değerlendirmeyi, 27.12.2011 tarihinde TBMM Basın Bürosu’nda saat 11.30’da düzenlemiş olduğum basın toplantısında basın ve kamuoyu ile paylaştım.
Bu görüşmede 1986-1996 yılları arasındaki yargısız infazları ve gözaltı kayıplarını anlattı. Öldürdükleri insanların, gözaltında kaybettikleri üniversite öğrencilerinin ve Cumartesi Anneleri’nin 19 yıldır rüyalarına girdiğini söyleyerek “Bu kadar cinayetten sonra kimsenin psikolojisi iyi olamaz” dedi.
Hatta bazı özel harekâtçıların canavarlaştığını ve kendi sevgililerini dahi öldürdüğünü söyledi. Çarkın bu bilgileri verirken 90’lı yılların yargısız infazlarıyla ilgili önemli açıklamalarda bulunarak konuşmak için yasal güvence istedi.
Çok sayıda yeni bilgiyi samimi bir şekilde paylaşan Ayhan Çarkın’ın anlattıkları karşısında ancak 4 saat dayanabildim ve konuşmayı kestim.
‘Metin Vural kişisel nedenlerden öldürüldü’
Çarkın, Kırıkkale’den Ankara’ya getirilen Metin Vural’ın kişisel nedenlerle öldürüldüğünü anlattı. Bunun herhangi bir plan dâhilinde olmadığını ve başıboş cinayetlerden biri olduğunu söyledi.
Çarkın, “Benim vicdanım Mehmet Ağar gibi rahat değil” dedi. Yeşil’in yaşadığını ve devlet korumasında olduğunu düşündüğünü de söyledi. Faili meçhullerin cezayla çözülemeyeceğine, özel bir yasa gerektiğine, Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulursa insanların gelip konuşabileceğine de inanıyor.
Faili meçhul cinayetler, PERPA infazı, Hüsamettin Yaman ve Soner Gül olayını, Kartal’da 3 TİKKO mensubu olduğu iddia edilen genci öldürmelerini ve Bağcılar ilçesinde DHKP mensubu olduğu iddia edilen 3 kişiyi yok etmelerini paylaştı. Öldürdükleri bütün insanların yasal şekilde gözaltına alındığını, yasal çalıştıklarını ama kendilerinin bir “terör örgütü” olduğunu söylüyor. Öldürdükleri insanların birçoğunun slogan attığını, geri adım atmadıklarını, bu yüzden de bu insanlara hayranlık duyduğunu ekliyor.
Basına yansıyan bir fotoğrafta neden 3 parmak işareti yaptığını sordum. Yanıt olarak el işaretinin “gördüm, duydum, biliyorum” anlamına geldiğini ve bu işin içinde yer alan diğer faillere de bir mesaj olduğunu gizlemiyor.
‘Hiç bilinmeyen infazlar var’
Siirt’te ve Ankara’da devam eden faaliyetlerinin aslında bir terör örgütü faaliyeti olduğunu belirterek bunun altını kalın çizgilerle çizdi. Kendisi “15- 20 insanı öldürdüm. Hiç bilinmeyen infazlar da var. Buzdağının görünen küçük bir kısmıyım. Herkes konuşursa bütün tablo ortaya çıkacaktır” diyor. İlk eylemlerinin Güneydoğu’da Mardin Ömerli’de Pınarcık katliamı ile başladığını söyledi. Bu olayı “vahşetti bu yapılanlar” şeklinde ifade etti. Ankara infazlarında tetik çektiğini söylemedi. Ayrıntıları anlatıyor:
Çarkın’ın el yazısı notlarına da ulaştım. Deniz Gezmiş ile Abdullah Çatlı’yı 10’ar yıl arayla kendi evlerinde aynı yatakta yatırmışlar… Mehmet Zahid Kotku’dan bahsediyor… Psikolojisinin iyi olmadığı belli ama bu kadar cinayetten sonra hiç kimsenin psikolojisi iyi olmaz.
‘Yaman ve Gül yere çömeldi’
“Ben katilim. Tetiği çeken, taşıyan temizleyen herkes katildir. 10-15 kişiyi vurmuşumdur. Katil olduğumu kabul ediyorum” diyor. Yaman ve Gül olayını anlatıyor:
“Yere çömeldiler. Tam tetiği düşüreceğimizde ‘insanlık onuru işkenceyi yenecek’ diye slogan attılar. Hiçbir suçları da yoktu. ‘Polis otobüsüne bomba atmışlar’ diye bir yalanla bizi yönlendirdiler; gidip çocukları öldürdük.”
Ankara dışı eylemler de yapmışlar. Örneğin Muş’ta bir eylem olmuş. İlk defa anlattığı bu olaya kendisinin katılmadığını söyledi. 94 kışında Muş’a giderek bu operasyonun yapıldığını belirterek öldürülen 8 kişinin Muş merkez mezarlığındaki mevcut mezarlar açılmak suretiyle gömüldüklerini anlattı. Kendisi anlatırken birkaç defa ağladı. İlk kez söylediği bir olay daha var. Antep’te 2 araçla 20 kişi gittiklerini 60 yaşındaki birini alıp Maraş yolunda bir inşaatta infaz ettiklerini söyledi. Bu iki eylemin PKK istihbaratıyla birlikte yapılmış olabileceğini ve öldürülenlerin “barış isteyen bir grup olduğunu” belirtti.
‘Örgütüm yasa dışı örgütlerle çatışıyordu’
Çarkın, “Ben o kadar başarılıydım ki her yere beni götürdüler” diyor. Tehdit almamış. Çarkın sıkça üyesi olduğu yasadışı örgütün mensuplarıyla çatışıyormuş. Hesaplaşması öyle başlamış.
Çarkın, Türkiye’nin AİHM’de mahkum olduğu 12 Temmuz 1991’deki Dev-Sol operasyonunu, 1994‘te 5 Dev-Solcu’nun öldürüldüğü Perpa Operasyonunu da anlattı. “Gaz bombasıyla teslim alabilirdik ama 5 kişiyi öldürdük, garson Selma Çıtlak’ı da olaya tanık olduğu için öldürdük. Bu olay da beni etkiledi, garson kız rüyalarıma giriyor” diyor.
İşkencede öldürülen Ayhan Efeoğlu olayını da anlattı. Sorgulanıp öldürüldüğünü, cenazesinin kendilerine bir bavul içerisinde teslim edildiğini, olaydan böyle haberdar olduğunu söylüyor. Bu kendi ifadeleriyle şöyle anlattı:
“O dönem çok patlayıcı imha ederdik öyle bir paket sandım. Bir açtık içinden insan çıktı, sonra Cumartesi Anneleri’nin elinde fotoğrafını görünce gömdüğümüz kişinin o olduğunu anladım, mahvoldum. Öldürdüğümüz insanların fotoğraflarını taşıyorlardı. Yaman ve Gül ile Efeoğlu‘nu öldürdüğümüzü bu fotoğrafları görünce anladım.” Cumartesi Anneleri’nin eylemlerini bir kaç kere uzaktan izlediğini söyledi.
‘Ayhan Efeoğlu’nun sorguda öldüğünü biliyor’
Kayıp olayları ve işkence ile ilgili kendisinin bilgisi olmadığını kendisinin infaz ekibi olduğunu söylüyor. Ayhan Efeoğlu ile ilgili olarak bir emniyet müdüründen bahsetti. “Dürüst” diyor. İstanbul’da müdür olarak çalışan birinin ismini verdi. Onun sorguda öldürüldüğünü bildiğini söyledi. Kendisinin sadece cesedi ormanlık bir alanda gömdüğünü ifade etti.
Çarkın’a “Bu yapının adı neydi?” diye sordum. Yanıt olarak “Emniyet Özel Hareket Şube Müdürlüğü” karşılığını verdi. “Trafik kontrolü" yapma görüntüsü altında insanları gözaltına alıyorduk, götürüyorduk, öldürüyorduk. Her şey yasal zeminde, pişmanlığım var. Biz suçlu olduk. En az 150 kişi, itirafçılar ve sivil görevlilerin de olduğu özel harekât birimi… Şimdi infazlar yapılmıyor ama göreve devam ediyorlar. Yasadışı işlerde yer alan gruplar faaliyetlerine devam ediyorlar…” diyor.
Kamuoyunda ceset çıkmadığı için inandırıcılık düzeyinde düşüş olduğunun farkında.
Çarkın, 90’ların aydınlanması için bir fırsattır. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Çarkın ile görüşmeli. Fakat, yasal bir güvence olmazsa bundan sonra konuşmasının zor olacağını ifade ediyor.