10 Ocak 2020 09:12
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği “Kanal İstanbul Çalıştayı”, farklı disiplinlerden bilim insanları, hukukçular ve finans uzmanlarını bir araya getirdi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Ne derlerse desinler yapacağız" sözlerine tepkisini çalıştayda bir kez daha dile getirdi. İmamoğlu, "Bizim tek bir şartımız var bu ülkede hiç kimse ben bilirim ben yaparım demesin. Tek şartımız bu. Hiç kimse ama hiç kimse halka sesini yükseltmesin" dedi.
Çalıştayda, dört farklı salon, sekiz ayrı panelde, 40 bilim insanı Kanal İstanbul’la ilgili fikirlerini paylaştı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de Kanal İstanbul’un ilk kez kamuoyuna açık bir şekilde tartışıldığı çalıştaya katılanlar arasında yer aldı. CHP ve İyi Parti’nin grup başkanvekilleri, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, milletvekilleri, siyasi parti temsilcileri, belediye başkanları, siyasi parti temsilcileri, sendika yöneticileri, meslek odaları üyeleri, İBB üst yönetimi ile çok sayıda vatandaş da çalıştaydaki yerini aldı.
Yerli ve yabancı medya kuruluşlarının yoğun ilgi gösterdiği çalıştayda ilk konuşmayı, “Kanal İstanbul’un Dünü Bugünü” başlığıyla, İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün yaptı. Akgün, Kanal İstanbul projesinin ilan edildiği 2011 yılından bu yana yaşananları ve proje üzerindeki tartışmaları özetleyerek konuşmasına başladı. "Güngören, Esenler Bağcılar belediyeleri 30 cm yükselecek. Bugün İstanbul’da içtiğimiz üç bardaktan birini karşılayan su kaynaklarının yok olma riski doğacak" diyerek projenin yaratacağı olası riskleri sıralayan Akgün, şunları kaydetti:
"Bugün projenin çevresel boyutları iki oturumda tartışılacak. Kültürel mirastan bahsedeceksek, Kanal İstanbul çok önemli bir arkeolojik ve sit alanlarını içeriyor. Çed raporunun değerlendirme toplantısı oldu. Burada da bu kültürel mirastan bahsediliyor ancak sunumu yapan arkadaşlar çözüm öreni olarak iyi uygulama örneği olarak Hasankeyf gibi bunları taşıyabiliriz dediler. Bunlar raporda da yazıyor. Peki biz biraz da onaylanmış ve askıda bulunan Kanal İstanbul'un çevresini oluşturan bu çevre düzeni planına odaklanalım. Bu plan bize neyi anlatıyor. Gördüğünüz sarı alanlar imara açılmış yerler, 84 metrekarelik bir alan. Bağcılar'ın üç buçuk katını imara açmış durumdayız."
"Yaklaşık 100 milyar liralık bir bütçeden bahsediyoruz. Maliyeti artıracak metrolarla ön görülmez bir bütçeden bahsediyoruz. Rezerv yapı alanı çok da gösterildiği gibi değil. Rezerv yapı ilanı olduğundan beri imar planı yapma yetkisi bakanlığa geçtiğinden beri insanlar imar bekliyor. İnsanların başka beklentileri, sorunları var. 60-65 kişilik sınıflarda taşımalı olarak eğitim görüyor insanlar. Köylerde hayvancılıktan vazgeçilmiş, destek görememiş bu insanlar göz önüne alınca harcayacak çok konumuz var aslında."
Çalıştayın açılış konuşmasını İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu gerçekleştirdi. İmamoğlu, sözlerine, çalıştayı izleyen medya mensuplarının “10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutlayarak başladı. “İstanbul öyle kıymetli, öyle eşsiz bir şehirdir ki, ona tek bir kazma vuracak olanın bile çıkıp bunu niye yapmak zorunda olduğunu anlatmak mecburiyeti vardır” diyen İmamoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kanal İstanbul, İstanbul’un coğrafyasını değiştirecek, doğal hayatın ve şehir hayatının bütün boyutlarını ciddi biçimde etkileyecek bir proje. Bu projeyi gündeme getirenlerin, buna neden mecbur olduğumuzu anlatmak ve toplumu ikna etmek zorunlulukları vardır. Kanal İstanbul, mecbur olmadıkça hiç kimsenin asla evet demeyeceği, çok büyük ve çok riskli bir ameliyat. Tamamıyla yanlış bir ameliyat. İstanbul kesip biçilecek. İstanbul’un hayati sistemleri zarar görecek. İstanbul’un bazı bölgeleri felç olacak. Kimi yerleri sakat kalacak. Bir şehri böyle riskli, böyle ölümcül bir ameliyata sevk edenler, ‘Siz ne derseniz deyin, bu ameliyat yapılacaktır’ diyemezler. Bunu yapmayı kafalarını koymuş olanlar, bu ameliyata neden mecbur olduğumuzu mutlaka anlatmak zorundalar. Hepimiz ama hepimiz, İstanbul’un neden kesilip biçilmek zorunda olduğunu anlamak zorundayız. Bu mecburiyetin sebepleri konusunda, hep birlikte, 16 milyon hatta 82 milyon vatandaşımızla ikna olmalıyız. Hepimiz, İstanbul’a dayatılan bu büyük ameliyatın riskleri konusunda her şeyi bilmek ve her detayı öğrenmek zorundayız. Önce öğreneceğiz. Öğrenmeliyiz. Ondan sonra hep birlikte kararımızı veririz. Bütün bunlar, sağlıklı bir öğrenme ve düşünme süreciyle ortaya çıkabilir ancak. Bu çalıştay, İstanbul’un bağrına batırılacak bıçağın, yani Kanal İstanbul’un bütün risklerini bilimsel olarak ortaya koymayı amaçlıyor.”
Bilim ve bilim insanları ne diyorsa, ona kulak vereceklerini vurgulayan İmamoğlu, “Anlamaya, öğrenmeye ve sorgulamaya çalışacağız. Kanal İstanbul’un yaratabileceği bütün riskleri bileceğiz ve sonra her birimiz kendimize şu soruyu soracağız: Bütün bu riskleri almaya değer mi? Kanal İstanbul’a gerçekten mecbur muyuz? Bize anlatılanlar doğru mu? Bu şehrin ve bu ülkenin bunca sorunu varken, sıkıntıları, dertleri bunun sırası mı şimdi? Bizim Kanal İstanbul’la ilgili tavrımız siyasi değil, hayatidir. Çünkü bu proje, bu şehrin tüm tarihi boyunca karşılaşabileceği en büyük risklerden biridir. Bu projeyi gündeme getirenlerin, ‘Siz ne derseniz deyin, biz bu ameliyatı yapacağız’ diyenlerin iki temel argümanı var: ‘İstanbul Boğazı’ndaki gemi geçişleri dolayısıyla yaşanması muhtemel riskler ve bu projenin Türkiye’ye sözüm ona gelir getirecek olması.’ Gemilerin, özellikle de tehlikeli yük taşıyanların, boğazdan güvenli bir biçimde geçmelerini sağlamak çok önemli bir konudur. Bu konuda elbette hepimiz çok hassas olmalıyız. Boğaz güvenliğini sağlamak adına, hükümetimiz, uluslararası planda hangi adımı atacaksa, hepimiz onun arkasında oluruz ve tam destek sağlarız. Her türlü iş birliğini yapmak zorundayız. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ama büyük ve tehlikeli gemilerin geçiş güzergâhını İstanbul’un bir yerinden alıp başka bir yerine taşıdığınızda güvenlik sorununu çözmüş olamazsınız ki. Böyle bir şey yok. Üstelik Kanal İstanbul’un, eni ve derinliği itibariyle zaten büyük gemiler açısından bir alternatif olamayacağını, ayrıca gemileri Boğaz yerine kanaldan geçmeye zorlayamayacağımızı da gayet iyi biliyoruz. Kimse bizi, tabiri caizse, çocuk yerine koymasın! İstanbul’un neresinden geçerse geçsin, risk oluşturan gemiler, Türkiye’nin ortaya koyduğu yüksek güvenlik standartlarına harfiyen uyarak geçmek mecburiyetindedir. Asıl olan, bunu sağlamaktır” dedi.
Kanal İstanbul ile İstanbul Boğazı’nın özellikle petrol taşımacılığındaki fonksiyonunu azaltmanın amaçlandığını belirten İmamoğlu, bu durumun da yanlış olduğunu ifade etti. İmamoğlu, “Güzergahı boğazdan alıp kanala çevirmekle bunu sağlayamazsınız. Yapılması gereken, Samsun - Ceyhan Petrol Boru hattı gibi farklı alternatifler geliştirmek ve hayata geçirmektir. Bütün bu boyutları, farklı alternatifleri bir kenara bırakıp, ‘Boğaz güvenliği için, Kanal İstanbul şarttır’ sonucuna ulaşmak doğru değildir, rasyonel değildir, akılcı değildir. Aksine, bir ‘oldu bitti’ye zemin hazırlamadır, bahane üretmedir. Kanal İstanbul projesinin sahipleri, ikinci olarak bunun Türkiye’ye gelir getireceğini öne sürüyorlar. Bunu neye dayanarak ileri sürüyorlar anlamak mümkün değil. Daha bahsedilen projenin hangi parayla, kimin tarafından, nasıl bir finansman modeliyle yapılacağı bile belli değil. Hatta ne yapılacağı bile değil! İnanın ne yapılacağı belli değil. Günümüzü gecemizi bu işe harcıyoruz. Her gün farklı bir modelden söz ediliyor” diye konuştu.
İmamoğlu, konuşmasında, çalıştayın katılımcılarından Prof. Dr. Derin Orhan’dan dinlediği bir Nasrettin Hoca fıkrasını katılımcılarla paylaştı. “Hoca’dan bir Hoca fıkrası” diyen İmamoğlu, fıkrayı, “Nasrettin Hoca, mektup yazmış. Zarfı uzatmış çocuğa, demiş ki; ‘Bunu adresine yolla.’ Çocuk almış mektubu. Bakmış, ‘Üstünde bir şey yazmıyor, adres boş’ demiş. Hoca da ‘Olsun, içi de boş’ yanıtını vermiş” sözleriyle aktardı. İmamoğlu, “Projenin sürecinin de bana anlattığı bu” dedi. “Kanal İstanbul projesinin sahipleri, maalesef konunun ekonomik boyutuna gerçek bir yatırımcı ciddiyetiyle yaklaşmıyorlar” diyen İmamoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Söyledikleri şu: ‘Bir kanal açarım, gelen geçenden para alırım, kanalın etrafına binalar dikerim, oradan da para kazanırım!’ Bu, günümüz dünyasına uyan bir yaklaşım değildir. Bu, ekonomik bir yaklaşım da değildir. Bu, akılcı bir yaklaşım değildir. Bu, milletlerarası anlaşmalara uyan, hukuki bir yaklaşım da değildir. İçinde üretim ve ileri teknoloji barındırmayan, ne yazık ki katma değer ve marka üretme perspektifi taşımayan, sadece toprağa, betona ve ranta dayalı bir model. Bu modelle, bugünün dünyasında para kazanamazsınız, ekonomik canlanma ve istihdam yaratamazsınız. Bunda para yok. Raporlar ortada. Türkiye, son yıllarda bunu denedi ve geldiğimiz nokta ortadadır. İşsizliğin ve yoksulluğun düzeyi ortadadır. Son 9 yıldır Kanal İstanbul projesini zaman zaman Türkiye’nin gündemine getirip, zaman zaman da gündemden düşürenlerin dikkate değer, elle tutulur bir gerekçesi yoktur. Bu projeyi, 2011 seçimlerinden önce büyük bir gürültü kopararak açıklayanlar, 2015 genel seçimlerinde ve 2019 İstanbul yerel seçimlerinde konuyu hiç konuşmada, sessizce geçiştirmişlerdi. Şimdi birden konuyu hararetlendiriyor ve bizi bir oldu bittiyle karşı karşıya bırakma gayreti sergiliyorlar. Buradan yeni bir siyasi kampanya üretiyorlar. Gündelik siyasete ve birtakım ticari bağlantılara, rant ilişkilerine dayalı olduğu görüntüsü veren bu proje ve bu proje üzerinden yürütülen bu dalgalı, ne yazık ki bu yanar döner siyasete ihtiyacımız yoktur. Kaybedecek bir anı da yoktur.”
Ülkenin birçok önemli ve hayati sorunu olduğunu kaydeden İmamoğlu, “Türkiye, Kanal İstanbul’a mecbur bir ülke değildir. İstanbul, Kanal İstanbul’a mecbur bir şehir değildir. Ama İstanbul, duran metro yatırımlarını başlatmaya, çok daha fazla yeni metro ve kent içi ulaşım alternatifleri için yatırım yapmaya, onlarca yıldır çözülememiş trafik sorununu bütün medeni metropoller gibi çözmeye mecburdur. İstanbul, elinde kalan yeşil alanlarını korumaya, geliştirmeye ve artırmaya mecburdur. İstanbul, elindeki su kaynaklarını titizlikle korumaya, geliştirmeye ve artırmaya mecburdur. İstanbul, gerektiği gibi beslenemeyen, yeterli eğitim alamayan küçücük çocuklarına yiyecek yemek, içecek süt bulmaya, okul öncesi eğitim imkanları sunmaya mecburdur. İstanbul, gençlerine eğitim imkanları sunmaya, burslar sağlamaya ve iş imkanları yaratmaya mecburdur. İstanbul, kadınlara huzur ve güven içerisinde toplumsal hayata katılma imkanı sunmaya mecburdur. İstanbul, işsizlerinin, dar gelirlilerinin ve emeklilerinin hayatlarını kolaylaştırmaya mecburdur. Biz, İstanbul’un bütün bu mecburiyetlerini yerine getirmeyi öncelik olarak görüyor ve onun için çalışıyoruz” şeklinde konuştu.
İstanbul’un sorunlarının yalnızca kendilerinin değil, merkezi idarenin de büyük oranda sorumluluğunda olduğunu vurgulayan İmamoğlu, “Biz, her alanda hükümetle iş birliği ve uyum içerisinde çalışmaya hazırız ve istekliyiz. Zihnimizde hiçbir soru işareti yok. Yalnız bizim tek bir şartımız var: Hiç kimse, ‘Ben bilirim, ben yaparım’ demesin. Hiç kimse, halka sesini yükseltmesin. Topraklarımızda bu sesler var zaten. Mevlana’yı dinlesin. Bakın ne demiş hazreti Mevlana: ‘Sözünü yükselt; sesini değil. Yağmurdur çiçekleri büyüten; gök gürültüsü değil’. Onun için; hepimiz, halkın, uzmanların ve bilim insanlarının sözlerine gönülden kulak verelim. Ortak aklı bulma ve hakim kılma konusunda istekli, candan ve samimi olalım. Bugünkü çalıştay, bu anlayışın ve çabanın bir ürünüdür. Bugünkü çalıştay, ortak akla ve ortak karara ulaşma çabasının bir ürünüdür. Bugünkü çalıştay, bu aziz şehrin, medeniyetlere beşiklik yapmış bu kadim coğrafyanın gelecek adına korunması çabasının bir ürünüdür. Bugünkü çalıştay, millete emretmek yerine, millete fikrini sorma çabasının bir ürünüdür” dedi.
Çalıştaydan çıkacak tüm sonuçları millete ve millet adına karar verme sorumluluğu olan tüm makamlara göndereceklerini belirten İmamoğlu, “Böylelikle, biz 16 milyon İstanbulluya ve bu aziz şehre, bu aziz şehrin değerlerine karşı sorumluluğumuzu en üst seviyede yerine getiriyoruz. Hiç kimse konuşmazken, hiç kimse konu hakkında tartışma imkanı bulamamışken, her şey yangından mal kaçırırcasına, oldu bittiye getirilmek istenirken, halkımızın bilgilenmesi için, İBB olarak inisiyatif aldık. Devletimizin ilgili makamlarını sorumluluğa davet ettik. Bilim insanlarının konuşması için platformlar yarattık. Önce su sempozyumunu ve ardından bu çalıştayı organize ettik. Bundan sonra da gerekli tüm hukuki mücadelemizi vermeye devam edeceğiz. Görevlerimizden ve hukuki sorumluluklarımızdan asla geri kalmayacağız” dedi.
“Bugün buradan bizi dinleyen herkese, tüm İstanbullulara ve tüm vatandaşlarıma seslenmek istiyorum” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:
“Lütfen bugün çocuklarınızın, torunlarınızın karşısına geçin. Onların gözlerinin içine bakın. İyi bakın. Sizce, onların bu projeye ihtiyacı var mı? Sizce, onların geleceği için yapılabilecek en akıllı iş bu mu? Sizce onlar, bugün bu şehri ve bu ülkeyi yönetenlerden daha yeşil, daha yaşanır, daha sorunsuz ve daha medeni bir İstanbul mu bekliyor? Yoksa bu şehre bu denli riskli bir ameliyatın yapılmasını mı istiyor? Biz, emanetçiyiz. Onlara teslim edeceğiz bu ülkeyi. Bizlerin, bu şehirde ve bu ülkede yaşayan hepimizin, bu salonu dolduran her birimizin asıl meselesi budur. Ve bu mesele tamamıyla hayati bir meseledir. Ve bu meseleyi tartışmanın, Kanal İstanbul’la ilgili riskleri anlamaya çalışmanın hiçbir yanı, ama hiçbir yanı siyasi değildir. Bugün buraya gelerek sorumluluk alan her birinize, fikrini söyleyecek olan uzmanlara ve katılan tüm delegelere, buradan çıkan fikirleri paylaşarak toplumun aydınlanmasına yardım edecek olan herkese, tüm siyasi partilere, özellikle Genel Başkanlar’ımıza, sivil toplum örgütlerimizin yöneticilerine, akademisyen ve uzmanlara; sadece 16 milyon İstanbullu adına değil, tüm gelecek nesiller adına, çocuklarımız ve torunlarımız adına çok teşekkür ediyorum.”
İmamoğlu'nu ardından Çalıştayda konuşma yapan Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu’un konuşmasında çok haklı sorular sorduğunu ve hiçbir sorunun cevabının olmadığını belirterek kendisi de Kanal İstanbul Projesi hakkında sorular yöneltti ve şu sözlere yer verdi:
“Bu bir talep üzerine mi ortaya koyuldu, ekonomik olarak bir ihtiyaç mı var? Hayır. Dokuz sene üzerinde hiç durulmamış bugün niçin birdenbire önümüze getirildi, anlamak mümkün değil. Herhangi bir bilim insanıyla, bilim insanlarıyla çevre konusunda, deprem konusunda, nüfus konusunda, dış İlişkiler konusunda, montrö konusunda, askeri güvenlik konusunda tartışılmış mı? Hayır. Dokuz sene niye uyutulmuş da bugün ortaya konmuş cevabı var mı? Hayır. Türkiye’ye büyük kazançlar sağlayacak mı? Hayır. İstanbul'a katkısı var mı? Hayır. İstanbulluyu ferahlatacak mı, ekonomik olarak refaha mı erdirecek? Hayır. Ecdat diyenler açısından Fatih Sultan Mehmet'in emaneti olan ve bu konuda vasiyeti olan o vasiyetnameye uygun mu? Hayır.”
Akşener proje hakkında yönelttiği soruların ardından bu projenin nasıl birdenbire ortaya çıktığını, bunların neden olduğunu ise şöyle anlattı:
“Bunlar niye oluyor biliyor musunuz! İstanbullu 31 Mart'ta Ekrem başkanı seçtin, Beyefendinin sinirimi bozdun. Haziran'da bütün İstanbullu 804 bin oy farkıyla yeniden seçti, iki kere sinirini bozdunuz. Bu bir İstanbul'u ya ders verme eylemidir. 20 milyar doların daha üstü miktarda bir para harcanacak. Bu parayla GAP bitirilebilir, Konya Ovası sulanabilir, genç işsizliği %35'lere vurdu o gençlere istihdam yaratılabilir teknokentler yapılabilir, genç girişimcilere faydalı olunabilir, o gençlerin elinden tutulabilir. Üniversite mezunu her 4 gençten biri işsiz şimdi üç gençten biri işsiz hale dönüşüyor bu gençlerin umutlarını hayata geçirecek projeler yapılabilir, fabrikalar yapılabilir”
Dünya endüstri 40’ı karanlık fabrikaları tartışırken, biz betonu, biz rantı, biz yandaşların cebine konacak parayı tartışıyoruz diyen Akşener, Kanal İstanbul Projesinin Erdoğan’ın ben istersem olur mantığının tezahürü olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Güç benim elimde canım isterse herkesin kafasına çekici vururum demenin bir tezahürüdür. Bugün maalesef bizi yöneten arkadaşların tepesindeki şahıs elinde çekiç ile geziyor. Ama bunun sonucu İstanbullunun cezalandırılmasıdır. İstanbullu buna hayır diyecek, demokrasi talebi ile diyecek ve kaya gibi duracak ve geçit vermeyecek. İstanbullu aynı zamanda bu projeye hayır diyerek, ne olduğu belirsiz ucube Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin olmadığını, Türkiye'ye hayır getiremediğini, onun içinde iyileştirilmiş, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmesinin yolunu açmış olacaktır”
Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın canım istedi yaptım dediği örneklerinden birinin de İstanbul’daki yeni havaalanı olduğunu, ancak hiçkimsenin fikrini almadan, bilim insanlarıyla görüşülmeden 5 milyar dolarlık bir yatırımla yapılan havaalanına Putin’in inemediğini belirterek, oysaki bir buçuk milyar dolarlık bir yatırımla 2030-35 arasını olimpiyat yapmak kaydıyla karşılayabilecek Atatürk havalimanını çöpe attığını hatırlattı.
Akşener, “Sonuç olarak çılgın proje karşımızda buna geçit vermeyeceğiz, buna İstanbullular olarak geçit vermeyeceğiz. Eğer İstanbullu İstanbullu ise gereğini yapacaktır” diyerek sözlerini tamamladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) düzenlediği “Kanal İstanbul Çalıştayı”nda konuştu. “Türkiye açısından büyük sorunlar doğuracak bir olayı tartışıyoruz. Bir kişinin dayatması üzerine tartışıyoruz” diyen Kılıçdaroğlu, özetle şunları söyledi:
“Büyük sorunlar doğacak bir olayı tartışıyoruz. Neden tartışıyoruz? Hangi gerekçeyle tartışıyoruz? Bir kişinin dayatması üzerine… Bireylerin, ailelerin, bir toplumun öncelikleri vardır. Bir devletin öncelikleri vardır. Bunlar planlarla ilgilidir. Planı kim yapar? O toplumun saygıdeğer bilim insanları, akademisyenleri, mühendisleri, mimarları, ekonomistleri yapar. Yani liyakat erbabı olan kişiler bir toplumun önceliklerini belirler. Peki bu projenin önceliklerini kim belirliyor? Bu ülkenin mimarları mı, mühendisleri mi, jeologları mı, ekonomistleri mi, dış politika uzmanları mı? Hayır. Bir kişi belirliyor. ‘Benim önceliğim budur, ben bunu yapacağım’ diyor. Biz de diyoruz ki; ‘Kusura bakma beyefendi, sen bunu yapamazsın.’ Bunu yapmaya kalkan olursa bir kuruş para dahi vermeyeceğiz Millet İttifakı iktidarında. Kimse yapamaz.’
“Ailelerin öncelikleri vardır. Bir toplumun öncelikleri vardır. Bir devletin öncelikleri vardır. Bunlar planlamayla olur. Planı kim yapar o toplumun insanları, mühendisleri, ekonomistleri ayni liyakat erbabı olan kişiler bir toplumun önceliklerini belirlerler. Peki bu projenin önceliklerini kim belirliyor? Hayır ben bunu yapacağım diyenler belirliyor. Ekrem Bey, konuşmasında ,‘Bu ameliyat mutlaka yapılacaktır’ diyor. Erdoğan böyle bir anlayışla yola çıktı. ‘Bu ameliyat mutlaka yapılacak’ diyen adamın, önce doktor olması lazım. Doktor da değil. Sorunumuz bu zaten. Uzmanı olsa deriz ki; ‘Bu işi biliyor’. O işi de bilmiyor, bilmemesi de gayet normaldir. O işin eğitimini almamış. 21. yüzyılda gelişmenin tanımı da değişmiş. Bir ülke gelişmiş mi gelişmemiş mi ölçü şu: Küçük ayrıntılar da iş bölümüne gitmiş mi gitmemiş mi? Eğer küçük ayrıntılarda iş bölümüne gitmemişseniz siz gelişmiş bir ülke değilsiniz. Her şeyi ben biliyorum mantığıyla yola çıkılan bir ülkede gelişmişlik değil az gelişmişlik konuşulur. Bu şehrin, bu ülkenin bu kadar derdi varken, bu projenin önceliği nedir? Rant, para hırsı, birilerine para verme.”
“Değerli arkadaşlarım öyle bir noktaya geldik ki, üniversite öğrencilerine verilen yemeğe zam yapıyorlar. 15 Temmuz şehitleri yakınlarının ve gazilerinin paralarına göz diktiler. ‘Kanal İstanbul'u yapacağım’ diyorlar. Tarım kanunun 20. maddesine göre çiftçilerin alacağı var. Ne kadar biliyor musunuz? 177 milyar lira O paraya göz diktiler. İstanbul ciddi bir deprem riskiyle karşı karşıya. Milyonlarca insan o riskle karşı karşıya. Eğer bu ülkenin sorunlarıyla, bu kentin sorunlarıyla, bu kadim kentin sorunlarıyla ilgileneceksem, önce insana yardım ederim. Deprem riskiyle karşı karşıya. Kentsel dönüşümü yapalım. Hazır Büyükşehir Belediye Başkanımız. Onun ekipleri, kadroları hazır. İlçe belediyeleri de hazır. Hiçbir siyasi parti farkı gözetmiyor. Belediye başkanımızın bakışı bu. O zaman neden bu sorunu çözmüyoruz. Neden önceliği insan hayatına vermiyoruz. Çocuklarımızın geleceği için çaba harcamıyoruz. Onları neden deprem riskiyle baş başa bırakıyoruz.”
“Erdoğan, şöyle bir cümle kullandı: ‘Kanal İstanbul’a karşı çıkıyorsanız bizi ikna edeceksiniz.’ Güzel bir cümle aslında. Bildiğim kadarıyla İBB Başkanı’mız beyefendiyi davet etti. ‘Ben de dinleyeceğim, siz de dinleyin. Belki bilim insanları sizi ikna ederler’ dedi. Ama gelmedi. Buradaki toplantıları bilmiyorum ama Sayın Erdoğan’a bir tavsiyem var, bir önerim olacak. TÜBİTAK, bizim saygın kuruluşlarımızdan birisidir. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu. Bu kurumun, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verdiği bir rapor var. Raporu hazırlayan, MAM dediğimiz, Marmara Araştırma Merkezi Başkanlığı var. 14 madde halinde bu projenin ne kadar yanlış olduğunu orada sayıyor. 14 madde halinde. 6 sayfa, altında da 6 bilim insanının imzası var. Bana inanmayabilirsin, diğer bilim insanlarına da inanmayabilirsin. Ama sana bağlı bir kurum. TÜBİTAK dediğimiz, Türkiye’nin gözbebeği olan bir kurum. Ona da soruyorlar ne diyorsun diye, Kanal İstanbul’la ilgili. 14 madde halinde tek tek bu projenin ne kadar yanlış olduğunu sayıyor. Tavsiyem; eğer bulamazsan o raporu ben sana göndereceğim. Ama diyorsan ki, ‘Sen gönderdiğin zaman ben inanmıyorum, ee Putin’e göndereyim o sana göndersin!”
“ÇED Raporunu yerden yere vuruyor. Ya siz bu raporu görmüyor musunuz Allah aşkına. Bu bilim insanlarının yazılarına, görüşlerine değer vermiyor musunuz? Türkiye’nin yönetilmediğini ve savunulmadığını sık sık söylüyoruz. Evet, Türkiye gerçekten de yönetilmiyor ama asla hiçbirimiz umutsuz değiliz; asla. Bu ülkeye, bütün güzellikleri getireceğiz. Bu ülkeye, sevgiyi, bu ülkeye hoşgörüyü getireceğiz ve hiç kimse unutmasın; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyeti, görkemli bir demokrasi ile taçlandıracağız.”
© Tüm hakları saklıdır.