11 Ekim 2022 12:48
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Alevi- Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı cemevlerinin tamamının yönetimini yürütecektir" açıklamasına ilişkin olarak, " İktidar, Alevilerin binbir çabayla oluşturdukları öz kurumlarına kayyım atamaya çalışıyor" değerlendirmesini yaptı.
Sancar partisinin grup toplantısında konuştu. Sancar'ın konuşmasından başlıklar şöyle:
“10 Ekim’de barış özlemlerine kanlı bir gölge düşürdüler. Bizden kopardıkları 104 canı saygıyla ve minnetle anıyorum. Bu katliamı yapan ve planlayan IŞİD mensuplarına zemin oluşturanlar, yol verenler, bu katliamın yarattığı kaos ikliminden sözümona siyaseten beslenenlerin kimler olduğunu bizler biliyoruz.
Bu politikaların hedefinin katliamları ve kanı, toplumları sindirme aracı olarak kullanmak gibi bir zihniyetin ürünü olduğunu bilelim. 10 Ekim, emek, demokrasi ve barış şiarıyla gerçekleştirilmiş bir kitlesel buluşmaydı. En temel talep barıştı. Bazıları ve bazı kesimler barış kelimesinden çok hoşlanmıyorlar. Bu iktidarın barış kelimesinden büyük nefret duyduğunu biliyoruz"
Barış mücadelesi aynı zamanda katliam, savaş ve kan politikalarına karşı cesur bir ayağa kalkıştır, güçlü bir direniştir. Barış derken kast ettiğimizin ne olduğunu herkes iyi anlamalı. Barış talebini dile getirirken ve barış mücadelesi için buluşmayı büyütmeyi hedeflerken tam da bu kan, katliam ve faşizan rejime karşı mücadeleyi esas alıyoruz.
Barış talebimiz o nedenle kana, katliama, zulme, zorbalığa, faşizme karşı güçlü bir direniş sembolü ve adresidir.
Bu iktidar, yeni rejimi inşa ederken şüphesiz yeni bir hafıza da kurma ihtiyacı duyuyor. Çünkü her yeni rejim ancak yeni bir hafızayla ayakta durabileceğini düşünür. Kendi hikâyesini, tarihini yazarak, eski hafızayı silerek varlığını sürdürebileceğine inanır. Tam da bu noktada bizim yapmamız gereken bu hafıza inşasına kararlı bir şekilde karşı çıkmaktır.
Bu topraklarda ve dünyada savaş politikalarına karşı her zaman büyük bir barış iradesi olmuştur. Bu toplumda da olmuştur. Örneklerini sıralamaya gerek yok, barış mücadelesi bu topraklarda kökleri güçlü bir gelenektir. Şimdi bu hafızayı yok etmek istiyorlar.
Sömürüye, talana, kana karşı güçlü bir emek, demokrasi, barış iradesinin ortaya çıkmasının köklerini kurutmak istiyorlar. Yaratmak istedikleri hafıza savaş ve şiddet hafızasıdır.
Böyle bir hafızayı inşa edebildiklerinde eskiyi unutturabileceklerini de düşünüyorlar. Bunun somut örneklerini de görüyoruz. Mesela; 10 Ekim’de katliama giden yolun devlet birimlerince nasıl açıldığını gördük. 7 yıldır yargılamaların nasıl bir mizansenle yürütüldüğünü görüyoruz.
Bütün bunlar tam da bu hafıza mühendisliğinin birer parçasıdır. Bu hafızayı yok edebildiklerinde, unutturduklarında, unutmayı sağladıklarında tarihi kendileriyle başlatabileceklerine inanıyorlar ama yanılıyorlar.
Dün anmaya giderken bundan önceki yıllarda olduğu gibi sayısız engel çıkardılar. Kitlesel anmayı yıllardır engelliyorlar. Bir anıtın dikilmesine bile izin vermiyorlar. Çünkü eğer kitlesel bir anma olursa, oraya bir hafıza anıtı dikilirse unutmanın kolay olmayacağını da biliyorlar.
Katliama giden yolu açmak serbest, yargılamalarda hakikatin üstünü örtmek serbest, anma yasak! Bunların hepsinin temelinde çok daha derin hedefler yatıyor. Toplumu, şiddet ve savaş politikalarıyla terbiye ederek bu faşizan rejimin yerleşmesini hedefliyorlar. Ama karşılarında güçlü bir mücadele geleneği var, direnişten vazgeçmeyen, geleceği inşa konusunda kararlılığından zerre taviz vermeyen bizler varız.
Bizler burada durdukça ve kararlılığımızı sürdürdükçe halkların desteği artıyor. Halklar destek verdikçe HDP fikriyatı ve örgütlülüğü büyüyor. Alternatif mümkün ve gerçek olduğu vurgusu yayılıyor.
Bize kızgınlıkları, öfkeleri de asıl bundan kaynaklanıyor. Bunca kuşatma ve saldırıya rağmen dimdik ayakta duran büyük bir kitle var. Güçlü bir irade var, köklü bir fikriyat var. O nedenle saldırılarına yenilerini ekliyorlar. O nedenle pazar günü Yüksekova’da demokratik eylemde halka ve halkın temsilcilerine saldırdılar, vekilleri darp ettiler. Habip Eksik arkadaşımızın ayağını kırdılar.
Tanıklar ve az sayıda mevcut görüntü bunun planlı olduğunu gösteriyor, bilinçli bir saldırı var. Keşke bütün görüntülerin ortaya çıkmasının imkânı olsa da tek kelime edemeyecekleri aynayı bütün topluma gösterme imkânımız olsa…
Bu düşmanlıkların içinde birisi var ki onlar için ayakta durma sütunudur. Kürt düşmanlığı… Habip Eksik arkadaşımıza ve diğer vekillerimize hunharca saldırının temelinde Kürt halkının iradesine saygısızlık ve Kürt halkının mücadelesinden duyulan korku var. Ama hiçbir saldırı bugüne kadar bizleri korkutmadı. Isrardan, inattan, mücadeleden alıkoyamadı. Her saldırı onlara daha fazla çürüdüklerini gösterecek bir acizliktir.
Saldırdıkça batıyorlar, battıkça daha çok saldırabilirler. Ama bunları durduracak güç var. Bu güç, burada sesini duyurmaya çalıştığımız kuvvetli iradedir. Kürt halkının boyun eğmeyen inadıdır, Kürt halkıyla Türkiye’nin diğer halkları, emekçileri arasında kökleri sağlam bir şekilde azmetmiş HDP’dir.
Düşmanlıkta sınır tanımıyorlar, şiddet politikalarında sınır tanımıyorlar. Şiddet politikalarında sınır tanımıyorlar. Sadece siyaset alanını şiddete boğmakla kalmadılar. Toplumu bizzat bir şiddet arenasına çevirdiler. Bu iktidar bir şiddet toplumu yaratıyor, bunu görmek zorundayız. Eğer sanatçılar sahnede veya sahneden indikten sonra, saldırıya uğrayıp öldürülüyorsa bunu kendinde hak gören yandaşın ya da yandaş gibi davrananın cüretindedir. Bu cüreti bu iktidardan alıyorlar.
Onur Şener’in katledilmesi bir tesadüf, münferit bir olay değildir. Her gün onlarca kadının şiddete uğraması, aylar, yıllar içinde binlerce kadının kıyımı bu şiddet toplumunun en açık göstergesidir. Biz böyle bir toplum içinde yaşamak istemeyen milyonların gerçek umuduyuz. Bizler gençleri şiddet dolu bir gelecek için bugünden rehin tutan bu iktidara karşı gerçek alternatifiz.
Bizlerin hedefi Türkiye’deki ezilen, ötekileştirilenlerle birlikte büyük barışı kurmaktır. Tıpkı o mitingde kullanılan şiar gibi büyük barış aynı zamanda emek mücadelesi.
Büyük barış aynı zamanda emek mücadelesiydi. Büyük savaşa karşı çıkmak aynı zamanda sömürü ve talana karşı çıkmaktır. Büyük barış mücadelesi aynı zamanda herkesin eşit yurttaşlık haklarıyla yaşayacağı bir toplum inşa etmektir.
Biz bunların hepsinin iç içe olduğunu biliyoruz, Kürt sorununun burada özel bir yeri olduğunu da biliyoruz ve söylüyoruz. Çözümsüzlük politikalarının bu ülkede savaş politikalarını derinleştirmeyi sağladığını da görüyoruz.
Savaş politikaları derinleştikçe soygunun, çeteleşmenin, sömürünün, yoksulluğun, açlığın yaygınlaştığını da biliyoruz. Tıpkı 10 Ekim’de 7 yıl önce olduğu gibi yine aynı şiarla haykırıyoruz: Barış, emek ve demokrasi… Bunlar ekmek gibi su gibi ihtiyaç duyduğumuz şeylerdir. Bunları gerçekleştirecek hakiki alternatif HDP fikriyatıdır, halkların ortak mücadelesidir.
Şiddet politikasını sınır içinde - sınır dışında her türlü araçla sürdürerek ayakta kalmayı hesaplıyor bu iktidar. Bunu toplumun bütün kesimlerinin görmesi gerekiyor. Sınır ötesinde suikastları kendine hak sayan ve bunu itiraf etmekten çekinmeyen anlayışı görelim.
Nagihan Akarsel’in katledilmesi de Deniz Poyraz’ın vahşice öldürülmesi de aynı zihniyet ve politikaların sonucudur. Bu ülkede bugün yoksulluk ve açlık bu kadar yaygınlaşmışsa bu politikalarda ısrarın sonucudur. O nedenle biz diyoruz ki savaşa ve sömürüye hayır. Emek, barış, demokrasi için sonuna kadar direniş, taviz yok, hiçbir şekilde geri adım yok.
Kürt meselesinde çözümsüzlüğün yol açtığı sonuçları bıkmadan usanmadan anlatıyoruz, anlatmaya devam edeceğiz. Kürt düşmanlığının bu iktidarın en önemli özelliği olduğunu hep ortaya koyacağız.
AKP Genel Başkanı geçen gün bizzat kendisi söyledi, “Kürt meselesi diye bir şey yoktur, Kürt meselesi diye üzerimize giydirilmeye çalışılan deli gömleği vardır” dedi. Deli gömleğini giydiren, bu ülkeye çözümsüzlüğü dayatan zihniyettir. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan zihniyet bu ülkeyi çelik bir kafesle tekçi bir anlayışla yönetmeyi kendi varlık sebebi gören iktidarın zihniyetidir.
Her alanda aynı anlayışı görüyoruz. Bunda kararlılığımızı da her fırsatta ortaya koyuyoruz. Tekrar tekrar söylüyoruz. Kürt sorununda çözüm müzakere, diyalog, mutabakattır, siyaset zeminidir. Bunun dışında hiçbir yol demokrasinin inşa edildiği, büyük barışın kurulduğu bir geleceğe götürmez.
O nedenle bir an önce bu savaş politikalarına, bu şiddet zihniyetine, toplumu şiddet sarmalına mahkum eden bu iktidar ve rejimine karşı güçlü bir barış iradesini, demokrasi ve emek mücadelesini örme mecburiyetimiz vardır.
Bu bizim bu ülkenin halklarına karşı sorumluluğumuzdur. Çağrılarımız da bu ülkenin bu düzeninden huzursuz olan bütün insanlaradır. Biz çağrımızı doğrudan halkımızın kalbine yapıyoruz. Gelin bu yolda birlikte yürüyelim, bu iktidarı durduralım, bu düzeni değiştirelim.
Habip Eksik arkadaşımıza saldırı basit bir olay değildir. Bunu savunmaya kalkan bir suçişleri bakanı var. En son konuşması gereken kişi buradan hemen suçlarını örtecek manevralara başvuruyor. İzin verin de AKP’ye destek sunan sevgili kardeşlerime sesleneyim: Bu kadar kirlilik, pislik, çeteleşme zihniyeti İçişleri Bakanlığı’na hakimken sizlerin içi sızlamıyor mu? Sizler bunu kendinize hak ve reva görüyor musunuz?
Biliyorum, AKP’ye destek veren sevgili kardeşlerimizde de bu rahatsızlık var. Çekinmeyin alternatifsiz değilsiniz. Hiçbir insan bu ülkede seçeneksiz değil Alternatif HDP’dir, HDP’nin kurduğu ittifaklar ve büyüttüğü ortak mücadeledir.
Bu iktidarın hayatta kalmak için başvurduğu manevraların artık neler olabileceğini tecrübemizle ve ödediğimiz bedellerle biliyoruz. Bunları boşa çıkarmak hepimizin ortak görevi.
Bir Alevi programı açıklıyorlar.Bir proje hazırlıyorlar. Bütün Alevi kurumlarını, cemevlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir birim tarafından yönetmeyi planlıyorlar. Bu iktidar, Alevilerin eşit yurttaşlık talebini hiçbir şekilde dikkate almıyor, sadaka politikasıyla bir yere varmaya çalıştı. Alevilerin binbir çabayla oluşturdukları öz kurumlarına kayyım atamaya çalışıyor. Alevi toplumu bu oyunları görüyor.
Bunları boşa çıkaracak birikime, iradeye sahiptir. Alevilerin tek talebi var. Bunu kabul et gerisi boş. Eşit yurttaşlık, cemevilerini ibadethane olarak kabul edeceksin.
Kayyımla yönetmek değil, kendi kendilerini yönetme hakkını tanıyacaksın. Kendi kurumlarını, kendi iradeleriyle düzenleme hakkını tanıyacaksın. Bunun dışında başvuracağınız her yol bizzat kendi kontrolünüzde bir Alevilik yaratma hesabı olacaktır. Bu hesap da Alevi canlarımızın iradesi, birikimi ve mücadelesinden dönecektir.
Tek bir söz yeter: Gelin canlar bir olalım, bu zulme karşı hileci iktidara karşı bir arada duralım. İktidar şimdi yeni manevralar peşinde, seçime hazırlanıyor. Bir tanesi de anayasa tartışması… Bizim tutumumuz açık, darbe anayasalarından kurtulmamız gerekiyor. Bunu en çok söyleyen ve en çok çalışan biziz. Eğer gerçekten sivil, özgürlükçü, demokratik bir anayasa hazırlamak gibi bir istek varsa ön şartı sivil, özgürlükçü, demokratik bir ortam yaratmaktır. Halkın oylarıyla seçilmiş vekilleri meydanlarda darp edeceksin, ağzını açana soruşturma açacaksın, halkın vekilleri konuştuğunda bile fezlekeleri sıralayacaksın, sonra gelin yeni bir anayasayı tartışalım… Bu şartlarda yapılacak anayasa darbe anayasasından da beter olacaktır. Darbe anayasalarından kurtulmak istiyorsak toplumun en geniş kesimlerini kapsayacak demokratik, özgür, sivil bir yol açmak lazım.
Eğer yolu temizlemeden anayasa tartışmasının içine girerseniz ilk adımda mayına basarsınız. Bizde de o göz yok, kusura bakmayın. Samimi bir anayasa tartışmasına her zaman varız, önce yol temizliği! Size istediğiniz kadar öneri sunalım. İktidara demiyorum bütün topluma ve muhalefete söylüyorum. Gelin yol temizliği üzerinde biz ulaşalım. İktidarın boş manevra alanı bulmasına izin vermeyelim. Bizim birikimimiz, gücümüz, önerimiz, samimiyetimiz var.
Esnafa ucuz kredi vereceklermiş. Esnafı düşünüyorsanız krediyi ucuz faizle değil faizsiz verin. Esnafı bu duruma siz düşürdünüz. Hani faiz haramdı? Milyonlarca esnaf kan ağlıyor, sizler bankalara sürümden kazandıracak kurnaz yöntemleri çözüm olarak sunuyorsunuz.
AKP Genel Başkanı geçen günkü konuşmasında ilginç bir itirafta bulunuyor. “Yolsuzlukların, rüşvetin, yoksulluğun olmadığı bir Türkiye’yi biz yapacağız” diyor. Hay Allah, 20 yıldır biz yönetiyorduk, özür dileriz,şimdi alternatif geliyor sizi kurtaracak.
Bari halkın aklıyla alay etmeyin. Demek ki yolsuzluk düzeni kurmuşsunuz. Rüşveti çok normal, olağan hale getirmişsiniz. Bu hale getiren siz değilmişsiniz gibi buradan siz çıkaracakmışsınız öyle mi?"
Yalan bunların varoluş sebebi. Zaten baskılar almış başını gidiyor, medyayı tekellerine almışlar, kalan birkaç mecrayı da susturup böylece hiçbir itirazın duyulmayacağı toplum düzeni yaratacak.
Dezenformasyonla mücadele etmek istiyorsanız yapacağınız ilk iş Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nı lağvetmek. İstediğiniz yasayı getiren hakikat inatçıdır.
© Tüm hakları saklıdır.