Gündem

Can Dündar Zeit'ta Hanau katliamını yazdı: Türklerle Almanları ne buluşturdu?

Hanau katliamı, yeni/eski, Türk/Kürt, Erdoğan yanlısı/karşıtı kimliklerimizin üstüne çıkan bir kimliğe sahip olduğumuzu kurşunla zihnimize kazıdı. O kimliğin adı, "yabancı" olmak…

25 Şubat 2020 14:36

Türklerle Almanları ne buluşturdu?

Berlin’deki Türkiyeliler arasında birçok ayrım vardı:

Erdoğan yanlıları ve Erdoğan karşıtları, Kürtler ve Türkler, dinciler ve laikler gibi…

Son zamanlarda bu ayrımlara bir yenisi eklendi:

Eskiler ve yeniler…

Eskiler, birkaç kuşaktır Almanya’da... Çoğunun babası ya da dedesi misafir işçi olarak gelmiş. Burada okumuşlar. Almanca biliyorlar. Yazları tatile Türkiye’ye gidiyorlar. Ama Almanya’da yaşamaya kararlılar.

Yenilerin çoğu, iktisadi değil, siyasi nedenlerle gelenler… Çoğu üniversiteli… Türkiye’deki baskı ikliminden bunalıp son 3-5 yılda Almanya’ya göçmüşler. Sayıları gün be gün artıyor. Henüz ülkeyi de dilini de bilmiyorlar. Geride kalanları, ülkelerini, güneşi özlüyorlar. Bir gün özgür Türkiye’ye dönme hayali kuruyorlar, ama bir süre -tatil için bile- geri gidemeyeceklerini biliyorlar.

Eskiler içinde yenilere yardımcı olan, yol gösteren, evini açan çok; ama kuşkuyla bakan, mesafe koyan, dışlayanlar da daha fazla… İlk kesim daha çok derneğe, ibadethaneye, nargile evine, ikinciler daha çok müzeye, konsere, dil kursuna gittiği için fazla karşılaşmıyorlar. Erdoğan yanlıları, kahvede yandaş bir TV kanalını açarak veriyor mesajı; "öteki" kesimin doktorları, avukatları, eğitmenleri ise ofisinin duvarına Atatürk resmi asarak, gelenlere peşinen kimliğini gösteriyor. Herkes kendi gettosunda yaşıyor.

Yeniler, alışveriş için Kreuzberg pazarına gitse de pek kaynaşmıyorlar. Türkçe konuşsalar da Türkiye’yi konuşmaktan kaçınıyorlar. Konu açılsa, eskiler Türkiye’nin son dönemde ne kadar geliştiğini, yeni havaalanını, duble yolları, lüks tatil köylerini filan anlatacak, Almanların Türkiye’yi neden kıskandığına örnekler verecek; yenilerse, "bize duble yoldan önce adalet ve özgürlük lazım" diye lafa girecek; tartışma büyüyecek. O yüzden pek açılmıyor bu konular… Ankara’nın Türkiyeli toplum içine soktuğu ihbar kurumunun yaygınlığı, herkesin birbirine biraz kuşkuyla bakmasına neden oluyor; yine Ankara’dan ithal kutuplaşma, burada da kök salıyor.

Velhasıl, ayrı zamanlarda, aynı topraktan sökülüp Almanya’da buluşan bu iki kesim, -Türkiye’de olduğu gibi Berlin’de de- büyük oranda birbirinden ayrı ortamlarda, ayrı dünyalarda yaşıyor.

Onları birbirinden ayıran temel mesele, Erdoğan…

Onları birleştiren konu mu? Yabancı düşmanlarının saldırıları…

Hanau katliamı, yeni/eski, Türk/Kürt, Erdoğan yanlısı/karşıtı kimliklerimizin üstüne çıkan bir kimliğe sahip olduğumuzu kurşunla zihnimize kazıdı. O kimliğin adı, "yabancı" olmak…

İronik bir şekilde, yaş günlerimizi birlikte kutlamazken, ölülerimizi anmakta buluştuk; belki de ilk kez birbirimizle, bu "ortak düşman" üzerine konuştuk. İster Türk olalım, ister Kürt, ister burada doğmuş, ister yeni gelmiş olalım, uzak bir diyarda, ırkçılarca istenmeyen, dışlanan, nefret edilen bir kavme mensup olmanın ortaklığını hissettik.

Bu korkunç saldırı, bizimle aynı kaygıları taşıyan Alman dostlarla buluşmamıza da vesile oldu. Büyüyen felaketten onların da en az bizler kadar kaygılı olduğunu görmek, daha da birbirimize yaklaştırdı bizi... Asıl ayrımın "Türklerle Almanlar" ya da "yeni gelenlerle eskiler" arasında değil, yeryüzünün çok kültürlü bir cennet olması için mücadele verenlerle, dünyayı tek renk bir cehenneme çevirmek için nefret üretenler arasında olduğunu bir kez anladık.

Velhasıl katil, kan dökerek önlemeye çalıştığı şeyin gerçekleşmesine vesile oldu:

Türkiyelilerin birbiriyle ve Almanlarla -ırkçılığa karşı- buluşmasına…


Bu yazı ilk olarak Zeit'ta yayımlanmıştır.