Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar haklarında çıkarılan iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını, bugünkü köşesinde, "Birkaç yıl isteseler ciddiye alabilirdim, iki kez müebbetse at çöpe... Bir şey çıkmayacağını gösteriyor" diyerek yorumladı. Can Dündar'ın 30.01.2016 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki yazısının tamamı şu şekilde.
10 metrekarede iki ağa!
İddianamemizin hazırlandığı haberini aldığımda hastanedeydim. Kederli yüzler, “üzüldük” dedi.
“Üzülmeyin” dedim, “birkaç yıl isteseler ciddiye alabilirdim, iki kez müebbetse at çöpe... Bir şey çıkmayacağını gösteriyor.”
Savcı belli ki kendini “mevzuata bağlı” hissetmemiş, ölçüsüz abanmış. Öcalan’a verilen cezayı istemiş. Eski yasadaki karşılığı, idam... Yetmiyor, reankarne olup dönmem ve kalanını yatmam gerekiyor.
İstenen cezanın büyüklüğü, korkunun büyüklüğünü gösteriyor. Eh, haklılar. Ağır suç işlediler ve suçüstü yakalandılar. Onun paniği bu...
İltifatname
Silivri’ye döndüğümde yürüyüşüm değişmişti. İçerde yatanlar bilir; “ağır müebbetlik mahkûm”, koğuş ağalığına yükselir. Bizim koğuşta sadece Erdem’le ben varız.
Maalesef... İkimiz de ağır müebbetlik olduğumuzdan 10 metrekareye iki ağa düşüyor. Etkisi azalıyor. Ama cezaevinde süksemiz hızla arttı.
Nasıl artmasın; yazdığı yazıyla, “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırabilen” bir yazarım.
“Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.”
Herkesin yazdığı konuda ben yazınca neredeyse küreğe mahkûm edilmişim; gazetem ve benim için ne iltifat...
İddianame değil iltifatname almış gibi kasılıyorum koğuşta...
Talimatla yazmak sizin işiniz
Sonra avukatlarımız basına sızdırılan iddianameyi gösterdi. Sıkıcı buldum biraz.. Ben eski yazılarımı okumayı sevmem pek... Ama savcı sevmiş. 52’sini bir araya getirmiş. Telif istesem hak doğar; gizli bir hayranlık sezmedim değil.
Ama talimatla yazdığımı söyleyip başkalarıyla karıştırmış. Bize talimat vermek kimsenin haddi değil.
İnsan önceki savcılardan örnek alır, araya o talimatları belgeleyecek birkaç sahte delil sıkıştırır.
Mahkeme başlasın da kimin, kime, ne talimat verdiğini haykıracağız dünyaya..
Aramızda kalsın
Savcı bizim suçu anlatmaya milattan sonra 66 yılından, “Zelotlar”dan başlıyor. Dünya ateşten bir topken biz teröre yataklığa başlamışız meğer.
Bu sıkıcı tarih kitabının sayfalarını hızla geçip son sayfada, “katil kim”miş sorusunun cevabına bakıyorum.
O da ne?
Son cümle, “yargılamanın tamamının kapalı oturumda yapılmasına karar verilmesi talep olunur.”
Niye ki?
Bizim gizli saklımız yok. Kimin ne ipliği varsa çıksın pazara... Herkes de görüp bilsin.
Yok öyle yağma...
O odada ne konuşulmuştu?
İddianameye bakarken rahmetli İlhan Ağabey’in kendi iddianamesi için söylediği bilgece teşhisi çınladı kulağımda:
“İddianame bir hukuk faciası...
Savcımızın geleceği parlak görünmüyor.”
26 Kasım günü ifadeye gittiğimizde ben de bizim savcıya fazla mağrur olmanın Zekeriya Öz’ü nereye sürüklediğini hatırlatmıştım.
Bizimki Öz gibi değildi; bizi çok kibar karşılamış, çay/kahve ikram etmişti.
Şikâyetçilerden biri olan Hakan Fidan’la aynı soyadına sahip olmasının sadece tesadüf olduğunu söylemişti. Nedense hiç orada öyle talimatla yazı yazdığımı filan dillendirmedi. Hatta, “Can Bey’e ‘örgüt üyesi’ dersek bize gülerler” dedi.
“Üye” değildim, ama bilerek ya da bilmeyerek -yazılarımda- örgüte yardım ve yataklık etmiştim.
“Sözünü ettiğiniz örgüt Fethullahçılarsa, bizi buraya getirten irade onlarla müttefikken biz tehlikelerine dikkat çekiyorduk” dedim:
“Yardım ve yataklıktan yargılanacak biri varsa, ‘Ne istediler de vermedik’ diyen Recep Tayyip Erdoğan’dır.”
Tabii bu konuyu hızla geçtik.
Çıplak resmim haber mi?
Savcı Bey, TIR’larda silah gittiğini bizden iyi biliyordu:
“Bir istihbarat örgütü, ‘silah taşıyorum’ diyebilir mi” diye sordu.
“Diyemez” dedim, “ama bu, illegal bir sevkıyatsa, yani devlet suç işliyorsa hiçbir gazeteci bunu gizleyemez.”
“Peki, sizin için her şey haber midir” diye meraklandı Savcı Bey ve sürpriz bir örnek verdi:
“Çıplak resmimi bulsanız, bunu basmak haber midir?”
“Sizin çıplak resminizin yayımlanmasında kamu yararı yok” diye cevap verdim; “ama devlet, yaşadışı bir iş üzerinde çıplak yakalanırsa onun yayımlanması kamunun yararınadır.”
Susurluk kazası örneğini verdim; “O da devlet sırrıydı. Devlet orada da çıplak yakalandı ve iyi ki o kirli ilişkiler ağı ortaya çıkarıldı. Türkiye aydınlandı.
Burada da devlet bir suç işliyorsa; Türkiye’yi Meclis’ten habersiz Suriye batağına, savaşa sokuyorsa basının görevi, burada da kamuoyunu uyarmaktır.”
İşte bu savunma, bizi önce tutuklanma kararına sonra bir kez müebbet, bir kez ağırlaştırılmış müebbet talebiyle mahkemeye sürükledi.
Güçler külliyesi
Kamuoyu, “asıl savcı”yı biliyor. Daha dünkü konuşmasında, “Güçler arasında ayrılık-gayrılık istemiyoruz” diyordu.
Bence de yargıyı boşa yormayalım. Savcılık, sulh-ceza filan, bir sürü kâğıt, kalem, zaman kaybı...
Tek parti devletinde, yasama-yürütme- yargı, tek başkanın elinde toplansın. Başkana kafa tutanı içeri tıkmak için savcılar, milattan bugüne 500 sayfa tarih yazmak, benim yazıları kopyalamak zorunda kalmasın.
Devlet mevzuatla, hukukla uğraşmasın.
Güçler ayrılmasın, birleşsin, birlik olsun.
Hepsi bir külliyede buluşsun.
Kim tutuklu - kim tutuksuz
Keşke katil olsaymışız
Sadece kalemi ele alıp yazı yazdığımız, haber yaptığımız için tutukluyuz ve iki kez müebbet (yetmedi 30 yıl da bonus) cezamız isteniyor ya..
Kimler tutuksuz yargılanıyor, diye merak ettim.
Yetenekli adliye muhabirimiz Canan Coşkun ilk aklına gelen örnekleri yazıp yolladı.
Bakın kimlerden daha tehlikeli durumdayız:
1 Talihsiz bir tesadüfle Ahmet Hakan’ı dövenlerden son tutuklu sanık da önceki gün salıverildi. Bir gazeteciye topluca saldırmak, tutukluluk gerektiren bir suç değil.
2 Sedat Peker tutuksuz çünkü Akademisyenlere “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız, kanlarınızda duş alacağız” demek, tutuklanma gerektiren bir suç değil.
3 Hrant Dink soruşturmasında “İhmalle kasten öldürmeye sebebiyet verdikleri öne sürülen” Engin Dinç, Reşat Altay, Ahmet İlhan Güler tutuksuz. Bu Emniyetçiler ve istihbaratçılar gibi azmettiricilikle suçlanan Erhan Tuncer de tutuksuz yargılanıyor.
4 Ankara ve Suruç katliamları başta olmak üzere 5 ayrı eylemden sorumlu tutulan İlyas Aydıntutuksuz yargılanıyor. Bizim “örgüt üyeliği”miz yok, Aydın “örgüt lideri” olmakla suçlanıyor.
5 Torunlar inşaat kazasında taksirle 10 kişinin ölümüne sebebiyetle suçlanan 25 sanık da serbest. Hepsi tutuksuz yargılanıyor.
6 Hani Armutlu’da gencecik bir kızı, evini bastığında annesinin, babasının, ağabeyinin önünde göğsünden vurup öldüren polis vardı ya... O da tutuksuz yargılanıyor. Ama Dilek’in ailesi tutuklanabilir. Çünkü onlar için “Polise mukavemet”ten soruşturma açıldı.
7 Malatya’da biri Alman üç kişiyi boğazlarını keserek öldüren beş kişi, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
8 Fenerbahçe kafilesini taşıyan otobüse düzenlenen silahlı saldırının iki şüphelisi de tutuksuz yargılanıyor.
9 Dündar Kılıç’ın torunu, bir işadamını öldürmekten yargılanırken salıverildi; dışardayken gittiği restoranda bir çalışanı yaraladı, ifade verip serbest bırakıldı. Bu sefer de manken sevgilisini öldüresiye dövdü; halen serbest.
10 Soma’da 301 cana mal olan maden faciasında yargılanan 46 kişinin sadece 6’sı tutuklu. Bu 6 kişinin acilen salıverilmesi bekleniyor.
Vicdanınıza sunulur.