Gündem

Can Dündar: Erdoğan'ın Stalin'den ne farkı var?

Başbakan, “muhafazakâr demokrat bir parti”nin lideri olarak “dindar bir gençlik yetiştirmek istediklerini” söylüyor.

04 Şubat 2012 02:00





Can Dündar

(Milliyet - 4 Şubat 2012)


12 yaşındaki kızı sözleşmeyle satın alan adamı, kızın annesine sormuşlar:

“Mümkün değil. O, 5 vakit namazında, saygıdeğer bir hacıdır” demiş.

Dinine bağlı saygıdeğer insanları tenzih ederim; fakat demek ki sadece “dindar” olmak, bazen el kadar kıza köle muamelesi yapmayı engelleyemeyebiliyor. 


* * *


İnsanlar muhafazakâr, dindar, liberal, sosyalist olabilirler.

Doğru cümle bu...

“Olmalıdırlar” derseniz; despotizmin yoluna çıkarsınız.

Başbakan, “muhafazakâr demokrat bir parti”nin lideri olarak “dindar bir gençlik yetiştirmek istediklerini” söylüyor.

Ben muhafazakâr değilim.

Oğlumun olmasını da istemem.

Ne olacak şimdi?

Kovacak mı bizi, sınıftan, okuldan, ülkeden?


* * *


AKP yıllar yılı tek parti iktidarının dayatmacı zihniyetinden yakındı. Bu yakınmayla iktidar oldu.

Bugün o dayatmacılığın yerine kendininkini koyuyor.

Yakındığı şeye dönüşüyor: “İttihatçılaşıyor”.

Oysa özünde “dindar bir nesil yetiştirme ideali”nin, Stalin’in “ateist bir nesil yetiştirme hayali”nden farkı yok ki...

İkisinin eğitim anlayışının ortak sorunu, ideolojik olması...

Eğitimden “ittihatçı ideoloji”yi kaldırıp, “tarikatçı ideoloji”yi devreye sokunca, müfredatın üzerindeki “milliyetçidir” damgasını silip yerine “dindardır” damgasını basınca sorunu çözmüş olmuyorsunuz; sadece eğitimi siz ele geçirmiş oluyorsunuz.

Bu yolla “muhafazakâr” olursunuz, ama “demokrat” olamazsınız.


* * *


“Muhafazakâr-dindar eğitim”, ideolojik bir tercih, bir siyasi dayatmadır.

“Demokratlık” ise toplumun bu tür tercihlerle bölünmesine karşı geliştirilen panzehir...

“Milli ant”ı kaldırıp yerine “besmele” koyarak, çocukları “Türk’üm doğruyum” yerine “Elhamdülillah Müslüman’ım” diye bağırtarak demokrat olunmuyor.

Demokratlık, karşı fikre özgürlük, inanca saygı ve uzlaşma niyeti istiyor.

Toplumun en geniş kesimini kucaklayacak ortak paydalar yaratmayı gerektiriyor.

“Demokratik eğitim”den kasıt da budur.

Yıllar yılı “eğitim şûraları” bu amaçla yapıldı; eğitmenler, veliler, bürokratlar, öğrenciler buluşturuldu. Eğitim stratejileri bir arada hazırlandı. En azından bunun zemini yaratıldı.

Şimdi bütün bu arayışları elinizin tersiyle itip oturduğunuz yerden “Ben karar verdim, dindar bir nesil yetiştireceğim” derseniz bu, toplumu din temelinde böler.

Öğrencilerin de, velilerin de direniş hakkı doğar.


* * *


Çünkü toplum tek tip değil; muhafazakârı var; dindarı, dinsizi, milliyetçisi, solcusu var.

Hepsinin çocuğu aynı eğitimden geçiyor.

Bunca farklı kökenden öğrenciyi tek bir ideolojik kalıp makinesine sokmaya niyetlenirseniz, toplum bunu kaldırmaz. Alternatifler arar.

Kuran kursları bunun sonucu değil miydi?

“Atatürkçü eğitim”de çocuğu için istediği maneviyat desteğini bulamayan aileler, bunu kaçak kurslarda telafiye çalışmadı mı?

Görünen o ki, şimdi dinsel eğitim yeraltından çıkıp legal eğitim modeline dönüştürülüyor.

Yeraltına inme vakti, laik eğitime geliyor.

Yakında “gizli laiklik kursu basıldı” haberleri duyarsak şaşmayalım.

Bu kafayla mı uzlaşmaya dayalı anayasa hazırlanacak?

Siz buyurun. Ben almayayım.